Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En iyi yollayıcılar
Posedon
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_rcap 
SoaRingEagLe*
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_rcap 
FG || Admin
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_rcap 
BeLa
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_rcap 
ayaz18
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Vote_rcap 
En son konular
» http://uploaded.to/file/g5s6o7
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyÇarş. Ara. 23, 2009 11:21 am tarafından FG || Admin

» // SoaRingEagLe // Moderatör Alım Form'u //
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:17 pm tarafından FG || Admin

» Bilgisayar Terimleri..
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:16 pm tarafından FG || Admin

» Sitemizi Nasıl Buldunuz..
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 25, 2009 4:43 pm tarafından BeLa

» İstek&Şikayet Bölümü
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 25, 2009 2:25 pm tarafından FG || Admin

» Windows Live Messenger 2009
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:04 pm tarafından BeLa

» Sarısın Fıkrası
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:01 pm tarafından BeLa

» FrmGüneş yarışma Bölümü
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:31 am tarafından BeLa

» Photoshop Masteri Alınacak
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:25 am tarafından FG || Admin


 

 Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
YazarMesaj
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:43 pm

Kilo verip, para alacaklar

İngiltere’de giderek artan obezite sorunuyla mücadele yöntemleri arayan
hükümet, şişmanlara kilo vermeye çabalamaları karşılığında maddi yardım
yapmaya karar verdi.

LONDRA - Obezite salgını ile mücadele etmeye çalışan hükümetin
açıkladığı radikal bir plana göre şişman kişilere, kilo vermeleri ve
egzersiz yapmaları için nakit teşvikler verilecek. İşverenler de abur
cubur yemeyi kesip, sağlıklı beslenmeye başlayan çalışanlarını
ödüllendirmeye teşvik edilecek. En çok kilo veren en yüksek para
ödülünü kazanacak.

Şişmanlara nakit, market kuponu ve diğer bazı ödüller önerilmesine
önayak olmaya hazırlanan İngiliz hükümetinin, bunun karşılığında aşırı
şişmanlardan, “kilo yapan yiyeceklerden uzak durduklarını ve spor
yaptıklarını” kanıtlamalarını isteyeceği belirtildi.

Ödül sisteminin kaybedilen kiloyla orantılı olacağına dikkat çeken
İngiliz basını, “En çok kilo veren, en büyük ödülü kapacak” diye yazdı.

The Daily telegraph gazetesi, İngiliz hükümetinin, bu yolla harcanacak
paranın aşırı kilonun getirdiği hastalıkların tedavisine harcanacak
paradan çok daha az olacağına işaret eden hesaplamaları haklı bulduğu
için sistemi uygulamaya koymaya hazırlandığını yazdı. Haberde şöyle
denildi:
“Kanser, kalp, şeker gibi hastalıkların tedavisi için her bir hastaya
on binlerce sterlin harcanıyor. Şişman bir kişinin kilo vermesi için
kendisini cesaretlendirmek üzere yapılacak maddi yardım ise bunun
yanında hiç kalacak. Sistem daha önce Amerika ve İngiltere’de bazı
sağlık sigortası şirketleri tarafından uygulandı ve başarılı oldu. Bu
şirketler, düzenli olarak spor yapan kişilere indirim uyguladı ve
başarılı olundu.”

Uzmanlar, İngiltere’de acil önlemler alınmaması halinde 2050 yılına
kadar nüfusun büyük bölümünün obez olacağı ve bu aşırı kiloların yol
açtığı hastalıkların da Milli Sağlık Sistemine yılda 50 milyar sterline
mal olacağı tahmininde bulunuyor. Halen İngiltere’deki çocukların yüzde
30’u obez kabul ediliyor.

Okullara zorunlu yemek pişirme dersleri konacak.
Ebeveynleri sağlıklı beslenmenin önemi konusunda uyarmak için 75 milyon
sterlinlik bir kampanya başlatılacak. Özellikle çocuklarda obezite
görülen bölgelerde 140 milyon sterlin harcanarak spor salonları
oluşturulacak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:44 pm

Plastik bardaklarda kanser riski

Çay ve kahve gibi sıcak içecekler için kullanılan plastik ve köpük bardaklar kanser riski taşıyor.


Çay ve kahve gibi içeceklerin konulduğu plastik ve köpükten yapılan
bardakların sıcak bir maddeyle temas ettiğinde sıvı içerisine
kanserojen madde bıraktığı bildirildi.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selma Metintaş, yaptığı açıklamada,
Türkiye'nin, anayasasında da yer aldığı gibi çevre sağlığına önem veren
ülkeler arasında olduğunu belirterek, günlük uygulamalarda bilinen ya
da bilinmeyen birçok madde veya uygulamanın insan sağlığına zarar
verebildiğini kaydetti.

Plastik bardaklar ve bu bardaklarda tüketilen çay, kahve veya sıcak
içecekler konusunun üzerinde ciddi olarak durulması gereken konulardan
biri olduğunu anlatan Prof. Dr. Metintaş, şöyle konuştu: ''Plastiklerin
aslında gıda ambalajı ve sunuş aracı olması günümüzde geniş bir
kullanım alanı bulmuştur. Gıdanın, kimyasal ve bakteriyolojik
bulaşmaması çok önemlidir. Temizlik ve kolay uygulanımı nedeniyle
plastik bardaklar geniş kullanım alanı bulmuştur. Ayrıca plastik
bardakların kolay taşıma ve tüketim kolaylıkları da bulunmaktadır.
Ancak, herhangi bir saklama veya servis kabının, yiyeceğin kalite ve
tadını değiştirmemesi, insan sağlığı açısından toksik bir tehlike
yaratmamış ve gıda ile temasta bulunacak nitelikte olmaması gerekir.''

-KANSER TEHLİKESİ-

Prof. Dr. Metintaş, plastik bardaklar içerisine konulan 70-90 derece
sıcaklığındaki içeceklerin, içinde bulunduğu plastik malzemeyi ısı
etkisiyle çözüp monomerlerine ayırdığını belirterek, bunun tehlikeli
sonuçlara yol açtığını bildirdi. Monomerlerin insan sağlığına
zararlarının bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Metintaş, şöyle devam etti:
''Bu monomerler tehlikeli kanserojen malzemelerdir.

Köpük bardakların ısıya dayanıklılığı daha yüksektir. Ancak, daha
yüksek ısıdaki sıvılar bu materyalin de çözünmesini sağlayabilir. Bu
durumda yine monomerik gruplar sıvıya geçecek ve oral (ağız) yolla
bünyeye toksik madde alımı gerçekleşir. Şu anda plastik bardaklardaki
sıcak içeceklerin bazı kimyasal reaksiyonlara yol açtığını biliyoruz.
Plastik ve köpükten imal edilen bardaklardan uzun süre sıcak sıvı
içenler kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.''

-KAĞIT BARDAK KULLANIMI-

Prof. Dr. Metintaş, plastik ambalaj maddesinin diğer bir zararının da
meydana getirdikleri katı atık olduğunu ifade ederek, nüfus artışı,
sanayileşme ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin
''kullan-at'' türü ambalajların aşırı tüketimine yol açtığını bildirdi.
Plastik maddelerin çevreden yok olması için uzun yıllar gerektiğini
kaydeden Prof. Dr. Metintaş, ''Bu da gerek çöp alanlarında artık
hacminin artmasına gerekse ham madde ve kaynak israfına neden
olmaktadır. Plastik bardakların insana verdikleri zararı bu açıdan da
ele almak gerekir. Plastik bardaklar yerine kağıt bardak uygulaması
önerilebilir. Kağıt bardaklar, sağlık ve atık maddenin geri dönüşümü
açısından insan sağlığına daha uygundur'' dedi.

Prof. Dr. Metintaş, plastik ve köpük bardakların insan sağlığına
zararları konusunda yaptıkları çalışmayı Doç. Dr. Burhanettin Işıklı
ile gerçekleştirdiklerini sözlerine ekledi.

-''ÇOK SICAK VE GAZLI İÇECEKLERLE SUNULMAMALI''-

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer
de poliklor ve etilen içeren plastik kapların 70 dereceden fazla sıcak
ve asitli sıvılarla temas etmeleri halinde bazı kimyasal ürünlere
dönüşebildiklerini söyledi.

Bunların içinde nitrozaminin de bulunması nedeniyle muhtemel
karsinojenlerden (kansere neden olan kimyasal madde)
bahsedilebileceğini ifade eden Tuncer, ''Bu kanser etkeni muhtemel olan
maddeler hiçbir zaman kesin kanser yapar denemez. Ancak, bu olasılık
nedeniyle çok sıcak ve gazlı içeceklerin bu bardaklarda sunulması
sakıncalıdır. Ancak su için kullanılabilir'' uyarısını dile getirdi. Bu
konuda çok detaylı çalışma olmadığını belirten Tuncer, köpük bardaklar
için de ciddi bir tehlikeden bahsetmenin şu andaki bilgilerle doğru
olmayacağının altını çizdi.

-''PAGEV: BU İDDİALAR TAMAMEN KOMPLO TEORİSİ''-

Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV)
Başkanı Selçuk Aksoy ise yapılan araştırmaların plastiğin insana ve
çevreye zarar vermeyen, ayrıca tamamen geri dönüştürülebilir bir
malzeme olduğunu kanıtladığını söyledi.

Ekonomik ve kolay uygulanabilir olması nedeniyle plastiğin bütün
dünyada kağıt, çelik, alüminyum, ahşap ve cam gibi malzemelerin yerine
alternatif olarak kullanıldığını anlatan Aksoy, şöyle konuştu:
''Plastik tüketimi giderek tüm dünyada artıyor. Yaşamımızın her
alanında karşımıza çıkan plastiğin tüketim oranının fazlalığı,
ülkelerin gelişmişliğinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Çevre bilinci çok daha gelişmiş toplumlarda plastik malzemeler diğer
malzemelere tercih ediliyor. Çünkü plastikler üretim, işleme ve geri
dönüşüm aşamalarında en az fosil kaynaklı enerji tüketen ve çevresel
etkisi en az malzemedir. Plastik bardakların kansere yol açtığı
konusunda ise öne sürülen iddiaların bilimsel dayanakları bulunmuyor.
Eğer plastik bardaklar kansere yol açsaydı tüm dünyada bu bardaklarla
sıcak veya soğuk içecek tüketimi olmazdı.

Bütün dünyada özellikle Avrupa'da sıcak içecek (kahve ve çay) otomat
makinelerinde yıllardır plastik bardaklar kullanılıyor. PAGEV olarak bu
iddiaları tamamen komplo teorisi olarak değerlendiriyoruz. Bilimsel
araştırmalarla bu iddiaların doğruluğu ispatlanmadan konuşmak, binlerce
kişiye istihdam sağlayan büyük bir sektörün tümünü zan altında bırakır
ki bunu kabul etmek mümkün değil.''

Aksoy, PAGEV olarak numuneleri testlerden geçirilmiş ve ilgili
direktiflere uyumluluğu kontrol edilmiş hiçbir plastik maddenin kanser
yapmadığını vurgulayarak ''Usulüne uygun olarak üretilmiş ve gerekli
denetimleri yapılmış plastik bardakları gönül rahatlığıyla kullanmakta
hiçbir sakınca yoktur'' diye konuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:44 pm

Ekmek kilo aldırır mı


Şişmanlık sebebi gösterilen ekmeğin aslında şişmanlatmadığını biliyor muydunuz?


Bileşiminde yağ olmadığı için ekmeğin şişmanlamayı en az tetikleyen
maddelerden biri olduğunu belirten Prof. Dr. Ünal, "Bu gıda maddesi
artık günah keçisi değil" dedi.

EGE Üniversitesi'nden Prof. Dr. Sezgin Ünal, ekmeğin şişmanlığı
tetikleyen bir yiyecek olmadığının artık kabul edildiğini ve
diyetisyenlerin diyetlerde üç öğün ekmeğe yer vermeye başladığını
söyledi. Ünal, "Ekmek, sebze, yoğurt ve etle yenirse şişmanlatmaz" dedi.

"EKMEK, makarna, pilav, börekle yenirse kilo almayı tetikler" diyen
Ünal şöyle konuştu: "Bileşiminde yağ olmadığı için, ekmek şişmanlamayı
en az tetikleyen madde.

Ekmekte protein ve karbonhidrat var, bunların bir gramı 4 kalori verir.
Yağ, 9 kalori veriyor. Ekmekle karbonhidrat alınırsa şişmanlatır."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:44 pm

Şampuandan bebeğe kimyasal geçebilir

ABD’de yapılan yeni bir araştırmada, bebek losyonları, pudraları ve
şampuanlarında bulunan “phthalates” adlı zararlı kimyasalların
bebeklere geçebildiği belirtildi.

NEW YORK - Pediatrics dergisinin internet sitesindeki habere göre,
Washington Üniversitesinden Dr. Sheela Sathyanarayana’nın başkanlığında
yapılan araştırmada, 2 ila 28 aylık 163 bebeğin bezlerindeki idrarda
bulunan çeşitli türdeki “phthalates” seviyesine bakıldı.

Araştırmada, tüm idrar örneklerinde, ölçülebilir seviyede en az bir
phthalates bulunduğu, örneklerin yüzde 81’inde ölçülebilir seviyede 7
veya daha fazla phthalates bulunduğu tespit edildi.

Sathyanarayana, bebek losyonu, bebek şampuanı ve bebek pudrasının
kullanımının, bebeklerin idrarında artan miktarda monetil phthalates
(MEP), monometil phthalates (MMP) ve monoisobutil phthalates (MIBP)
bulunmasıyla bağlantılı olduğunu söyledi.

Bilimadamları, bu bağlantının 8 aydan küçük olan bebeklerde daha güçlü
olduğunu bunun sebebinin küçük bebeklerin söz konusu maddelerin
zehirleyici etkisine karşı daha hassas olmaları olabileceğini
belirttiler.

Sathyanarayana, “Şu anda bunun potansiyel uzun dönemli etkisinin ne
olabileceğini bilmiyoruz, ancak hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar
bu maddelerin gelişme ve üreme sağlığı üzerinde etkisi olduğunu,
insanlar üzerindeki bazı araştırmalar da sağlık üzerindeki olumsuz
etkisini gösteriyor” dedi.

Phthalates, plastikleri daha esnek ve kokuları kalıcı kılmak için
kullanılıyor. Bu maddeler oyuncaklar ve kişisel bakım ürünlerinde de
bulunuyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:44 pm

Cilt yapısı ve yaraların iyileşmesi

Cilt insan vücudunu kaplayan en geniş organ olup organizmanın çevreye
karşı dış duvarıdır; dolayısıyla bazı fonksiyonları yerine getirmekle
yükümlüdür.

Mekanik, kimyasal ve biyolojik etkilere karşı koruma sağlar. Su
dengesini ve vücut sıcaklığını düzenler. Dokunma, basınç, sıcaklık ve
acı gibi duyuları ileten bir duyu organıdır. Kızardıklarında veya
sarardıklarında açık tenli kimselerin cildinde duyguları gözükür. Cilt
aynı zamanda bağışıklık süreçleriyle de ilgilidir ve metabolik
fonksiyonlara (D2 vitamini ve kolesterol sentezi) sahiptir.

Cildin icra ettiği fonksiyonların çeşitliliği karmaşık yapısına
yansımıştır. Cilt, her biri farklı bir doku yapısına sahip üç tabakadan
oluşur.

Bir araya gelerek cildi oluşturan üç tabaka dıştan içe doğru epidermis,
dermis (corium) ve sub kutistir. Her tabaka bundan sonraki bölümde
ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

Yaralar kavramıyla iki fizyolojik yara iyileştirme yolu da
açıklanmaktadır. Epidermis cildin en dıştaki tabakasıdır. Birkaç
keratinosit tabakadan oluşur. Kalınlığı vücudun bölümüne, yaşa ve
cinsiyete bağlı olarak değişir. Epidermis hücreleri dört tabakaya
ayrılabilir. İçten dışa doğru bunlar stratum basale epidermidis (tek
tabakalı), stratum spinosum epidermidis, stratum granulosum epidermidis
(tek katlı veya çok katlı) ve stratum corneum epidermidis.

Keratinositler epidermisin stratum basalede teşekkül eder. Süreç
sırasında yapılarını değiştirerek üst tabakalara yayılırlar. Stratum
spinosumda diken hücreleri, Stratum granulosumda granüler hücre ve
stratum corneum da horny hücreler şeklinde bulunurlar. Bir
keratinositin bütün tabakaları kat ederek cansız bir horny hücre olarak
yüzeye düşmesine kadar geçen süre turnover olarak adlandırılır ve
genellikle dört hafta kadar sürer.

Epidermiste mevcut diğer hücreler arasında melanositler (pigment üreten
hücreler), Meckel hücreleri, Langerhans hücreleri lenfositler bulunur.
Dermisten farklı olarak epidermiste damar bulunmaz. Beslenme, altta
bulunan dermisten difüzyon yoluyla olur.

Dermis, cilde elastikliğini veren lifli ve iyice damarlaşmış bir
dokudur. İki dokudan oluşmuştur, stratum papillare ve stratum
reticulare.

İnce yüzey tabakası olan stratum papillare ince elastik lifler içerir
ve bağ doku kabarcıklarıyla epidermise bağlanır. Bu kabarcıklar yoğun
bir kılcal damar ağıyla çevrelenmiş olup, epidermise kan gitmesini
sağlarlar. Stratum papillare aynı zamanda histositler, fibroblastlar,
meme hücreleri ve bağışıklık hücreleri, serbest sinir uçları ile
dokunma ve basınç algılayıcıları gibi hareketli bağ doku hücreleri
bakımından da zengindir.

Cildin Anatomisi

Epidermisin yapısı

stratum corneum
stratum granulosum
stratum spinosum
stratum basale
Fonksiyonu

vücudu dış çevreden korur
Ana hücre tipleri

keratinositler
ömrü: yaklaşık dört hafta
Dermisin yapısı
Damarlı ve lifli doku iki tabakadan oluşur:

stratum papillare
stratum reticulare
Fonksiyonu

epidermisi difüzyonla besler
cilde elastikliğini verir
sıcaklığı ve kan basıncını düzenler.
Bağlantıları

ter bezleri
kıllar
yağ bezleri
Alttaki geniş stratum reticulare esas olarak vücut yüzeyine paralel
uzanan kalın kollajen lif demetleri ve elastik liflerden ibaret bir ağ
yapısı oluşturur. Ter bezleri, kıl bezcikleri ve yağ bezleri gibi
epitel uzantılarının kökleri buradadır. Subcutise bitişik olan dermis
ana fonksiyonları vücut sıcaklığı ile kan basıncını düzenlemek olan
küçük ilâ orta boy damarların oluşturduğu bir ağ yapısını içerir.
Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir
sınır yoktur.

Subcutis yapısı

yağ doku
bağ doku
Fonksiyonu

taşıyıcı ve bağlayıcı tabaka
ısı ayarlama
mekanik tampon
Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir sınır yoktur. Subcutis fasyanın başladığı yerde biter.

Subcutis, içinden kan damarları, sinirler ve lenf damarlarının geçtiği
bağ doku perdelerinin birbirine bağladığı yağ doku lobüllerinden
oluşur. Subcutis cildi matrixle irtibatlandıran taşıyıcı ve bağlayıcı
bir tabakadır. Enerji deposu ve mekanik tampon görevi yapar ve vücudu
sıcaklık dalgalanmalarından korur. Subcutis yapısı cinsiyete, vücudun
hangi bölümünde bulunduğuna, yaşa, besleme durumuna ve diğer bazı
faktörlere göre farklılık gösterir.

Yara, normal fonksiyonlarını kesintiye uğratacak tarzda bir dokunun
yaralanması veya tahrip olmasıdır. Organizmanın doğal tepkisi yaraları
mümkün olduğunca kısa sürede kapatmak ve yapıların normal sürekliliğini
geri getirmektir. Bu süreç yara iyileşmesi olarak adlandırılır. Yara
iyileşmesi tüm dokularda aynı biyolojik ve biyokimyasal prensipleri
takip eder. Yara iyileşmesi, yaranın şiddet ve durumuna bağlı olarak
birincil ve ikincil olmak üzere iki tipte olabilir. Birincil yara
iyileşmesi yara iyileşmesinin optimum çeşididir. Birincil yara
iyileşmesinin meydana gelebilmesi için yaranın kenarları düzgün ve aynı
hizada bulunmalı, yara temiz ve iyi pansuman yapılmış olmalıdır.
Birincil yara iyileşmesi, hissedilir hiçbir yangı olmadan yaranın dört
- altı günde süratli ve karmaşıklaşmamış kapanmasıyla sonuçlanır. Çok
az kabuk bağlama meydana gelir ve yapı ile fonksiyon büyük oranda eski
haline döner.

Doku kaybı, hizası bozuk yara kenarları, enfeksiyon veya kan
beslemesinde yetersizlik varsa, ikincil yara iyileşmesi meydana gelir.
İkincil yara iyileşmesi bir haftadan uzun süren ve genellikle iki - üç
haftayı geçmeyen gecikmeli bir iyileşme süreciyle tanınır.

İkincil yara iyileşmesi değişmez olarak fonksiyon görmeyen büyük bir kabuğun teşekkülüyle sonuçlanır.

Yara iyileşmesi tipleri

Tanım

fonksiyon kaybı eşliğinde doku yırtılması veya tahribi
Yara iyileşmesi tipleri

birincil ve ikincil yara iyileşmesi
Birincil yara iyileşmesi

optimum iyileşme
dört ile altı günde iyileşme
karmaşıklaşma yok
kabuk bağlama çok az veya hiç yok, fonksiyon kaybı hiç yok
İkincil yara iyileşmesi

karmaşıklaşma dolayısıyla geç iyileşme
kayda değer kabuk bağlama
iki ilâ üç haftada iyileşme

Tedavi Yolları

Yara temizleme geç iyileşen yara yönetiminde yaygın olarak uygulanır.
Bazı enzimsel, mikrop kırıcı, fiziki ve cerrahi temizleme teknikleri
kullanılabilir. Bunlar gelecek bölümde açıklanmaktadır.

Bir yara temizlenirken hijyenik çalışma şartlarının muhafazası,
pansuman karışıklıklarının önlenmesi ve yaranın kurumasının
durdurulması önemlidir.

Enzim preperatları yara temizliğinin temel dayanaklarından biridir.
Enzimler, exudatif fazda nekrotik malzemeyi ve kabuğu seçici olarak
parçalayarak fizyolojik yara temizliğine takviyede bulunurlar. Bu da
yeni dokunun (granülasyon ve epitelleşme) üretilmesini hızlandırır.
Enzimle temizlemenin önemli avantajlarından biri sağlıklı doku el
değmeden kalırken nekrotik dokunun ayrılmasıdır.

Doğal kollajen en önemli insan bağ dokusu proteinidir ve öyle olunca
cildin önemli bir yapısal elemanıdır. İnsan kollajeni, doku tipine göre
farklı biçimde düzenlenmiş paralel tropokollajen moleküllerden ibaret
örgüye benzer fibrillerden meydana gelir.

Kollajenin temel bileşeni olan tropokollajen helixel olarak
birbirlerine sarılmış polipeptit zincirlerinin üçlü helixinden
yapılmıştır.

Her polipeptit esas olarak amino asitler, glisin, hidroksiprolin ve
prolinden meydana gelir. Bu bileşenler glisinle başlayan üçlü spiral
oluşturur.

Kollajenaz kollajeni parçalayabilen tek enzimdir. Yara iyileşmesinin
exudatif safhasında, yer değiştiren fibroblastlar, keratinositler,
makrofajlar ve granülositler tarafından yaranın içine endojen
kollajenazlar salınır. Kollajenaz kollajen liflerini daha sonra
proteazlar tarafından daha da parçalanabilen dörtte bir ve dörtte üçlük
parçalara ayırır. Böylece ortaya çıkan çok küçük kollajen parçalanma
ürünleri granülosit ve makrofajların yer değiştirmesi için kemotatik
çekici olarak hareket ederler. Granülosit ve makrofajlar nekrotik
malzemeyi fagositoza tâbi tutarak yara temizleme sürecine devam
ederler. Makrofajlar aynı zamanda granülasyonu hızlandıran
(proliferatif faz) kollajenazlar ve biyolojik bakımdan aktif maddeler
de salgılar. Yeni granülasyon dokusu teşkil edildiğinde, yeni dokuda
fazla hücre çoğalmasını önlemek için, kollajen aktifliği azaltılır. Geç
iyileşen yaralarda, bir endojen kollajenaz ek-sikliği vardır. Bu da,
kollajen lifleriyle yaranın taba-nına bağlanan nekrotik dokunun
yeterince parçalanamaması demektir.

Endojen kollajenaz aktifliğini artırıp iyileşmeyi hızlandırdığından,
yaraları geç iyileşen hastalarda bakteriyel kollajenaz preperatlarının
kullanılması özellikle tavsiye edilmektedir.

Geç iyileşen bütün yaralara bakteriler koloni kurar. Ancak, bu tedavi
gerektiren bir enfeksiyonun varlığını göstermez. Bu nedenle,
antibiyotikler ancak milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden
birim kültürü gelişmişse ve bitişik dokunun süzmesi nedeniyle
kızarıklık ve acı, yaradan su ve püy sızıntısı veya ateş gibi sistemsel
belirtiler varsa kullanılmalıdır.

Yara enfeksiyonuna neden olan en yaygın patojenlerden bazıları Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa ve streptococ'dur.

Antibiyotikler sistemik veya lokal olarak kullanılabilir.
Antibiotiklerin lokal kullanımı bazı nedenlerden dolayı problemlere yol
açabilir. Onların kullanılması patojenlerin daha dirençli olmasına yol
açabilir veya dokunma alerjilerini ortaya çıkarabilir. Buna ek olarak,
yara iyileşmesi sürecine zarar vermeden yeterli ilaç seviyelerinin elde
edilmesi zordur. Lokal tedavinin bir avantajıysa, ilacın kan dolaşımı
içine asgari emilmesi nedeniyle neredeyse sistemik yan etkisinin
bulunmayışıdır.

Hassasiyet riski yüzünden, lokal tedavi için antibiyotikler yerine antiseptikler kullanılabilir.

Bununla birlikte, antiseptik kullanılırken etki yelpazelerinin sınırlı
olduğu, hassasiyete yol açabildikleri-antibiyotiklerden az olsa
bile-uygulandıklarında acıya yol açabilecekleri ve yara iyileşmesi
sürecine büyük zarar verebileceklerinin unutulmaması önemlidir.

Nekrotik dokunun ayrılıp yaranın temizlenmesini sağlamak için fiziksel
tedbirlere başvurulabilir. Bu tedbirlerden bir tanesi, ıslak sargı
uygulanmasıdır. Kullanılacak en iyi çözüm, yaradaki elektrolit
dengesini altüst etmediğinden yara iyileşmesi sürecine zarar vermeyen
Ringerle yıkanmasıdır. Koloni teşkil eden birimlerin sayısını azaltmak
üzere denenip test edilen tedbirler arasında H2O2 ile yıkama ve UV-C
ışığıyla ışınıma maruz bırakma bulunmaktadır.

Cerrahi temizleme geç iyileşen yaralar halinde bir başka alternatiftir.
Cerrahi yoldan, yabancı cisim dokusu, nekrozlar, kabuk ve kötü pansuman
yapılmış doku etkin biçimde çıkarılıp yaranın kenarları kolayca
temizlenebilir. Enfeksiyona uğrayan bölgeler kesilip çıkarılabilir ve
salgıların uzaklaştırılması için çıkışlar bırakılabilir. Bununla
birlikte cerrahiyle, taze granülasyon dokusunu zedeleme riskinden
bahsetmesek bile, yüksek enfeksiyon, kanama ve acı riskiyle
ilişkilidir. Bu nedenle, cerrahi temizleme ancak doğru eğitim verilmiş
personel tarafından yapılmalıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:44 pm

Aşıdan korkanlara özel iğne...

10 kat daha küçük iğneyle aşı kas içine değil deri altına yapılacak.

19.02.2008 12:08

Sürekli değişen influenza virüsünün yol açtığı hiç değişmeyen bir
hastalık olarak bilinen grip her yıl dünyada 250 ile 500 bin kişinin
ölümüne yol açıyor. Halk arasında “paçavra hastalığı” olarak bilinen
grip sanılanın aksine ayakta atlatılamayacak kadar ağır seyrediyor.

Uzmanlara göre her burnu akan, hapşıran “grip oldum” diyor ama bu doğru
değil. Yüksek ateş, bulantı, kusmayla gelişen grip genellikle yatmayı
gerektirecek kadar ağır seyrediyor. Dünya Sağlık Örgütü 65 yaş
üstündeki kişilerle, astım, diyabet, böbrek yetmezliği ve kanser gibi
kronik sağlık sorunları olan kişilere grip aşısı yaptırmalarını
öneriyor. Çünkü bu kişilerde grip enfeksiyonunun ölüme bile yol açacak
kadar ağır seyretme ihtimali bunuyor.

AŞILANMA ORANLARI YETERSİZ

Türkiye’de her yıl ortalama 2.5 milyon insan grip aşısı oluyor. Oysa
araştırmalara göre aşı önerilen risk grubunda 10 milyona yakın insan
var. Yani aşı olması gereken 65 yaş üstündeki ve kronik sağlık sorunu
olan nüfusun ancak dörtte biri aşı oluyor. Bunun nedenine gelince.
Araştırmalara göre aşıdan kaçınmada bilgisizlik kadar, iğne korkusunun
da rolü büyük. Birçok erişkin iğne korkusu yüzünden aşı olmaktan
kaçınıyor.

MİKROENJEKSİYONLU AŞI SİSTEMİ

Sanofi Pasteur Firması tarafından yeni geliştirilen mikroenjeksiyon
sistemli aşı ise 1.5 milimetre olan iğnesiyle iğneden korkanlara hitap
ediyor. Aşının iğnesinin normal grip aşısının iğnesinin 10’da biri
kadar olduğu belirtiliyor. Sanofi Pasteur Firması Medikal Direktörü Dr.
Tamer Pehlivan, “Aşının iki tipi olacak. Yaşlılar için olan tipi 15
mikrogram aşı içeriyor, 18 ile 60 yaş için olan aşının içinde ise 9
mikrogram aşı bulunacak” diyor.

Avurap İlaç Ajansı onayına sunulan aşının 2009 yılında ruhsat alması bekleniyor.

Habertürk...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:45 pm

İşte karda yürümenin püf noktaları

Kış şartları nedeniyle kırık ve çıkık vakalarında artış yaşandığını
belirten uzmanlar, kışın yürümeye ilişkin bilimselliği kanıtlanmış püf
noktalarını uygulayarak yaralanmaların önlenebileceğini söylüyor.

Artan kış şartları ile birlikte acil servislerin kırık ve çıkıklı
hastalar ile dolmaya başladığını söyleyen Eyüp Devlet Hastanesi Fizik
Tedavi Uzmanı Dr. İlyas Tutar, yaptığı açıklamada, soğuk ve karlı
havalarda zemin buzlu olduğu için düşme olaylarında artış yaşandığını
kaydetti. Bunların basit kırık çıkıklar olabileceği gibi ölümcül
olabilen ağır kafa travmalarının da görülebildiğini belirten Dr. Tutar,
şu bilgileri verdi:

"Karlı ve buzlu havada uygun tabanlı ayakkabı giyilmeli. Kısa, dengeli
ve yavaş adımlar atılmalı, yere bakarak yürünmeli, hızlı ve ani
hareketlerden kaçınmalıdır. Denge unsurunu gözönünde tutarak eller
cepte olmamalı. Uzun ve sıkı pantolon ile görüşü engelleyecek giysiler
giyilmemelidir. Yürürken kuru ve buzlu zemin yerine karlı ve yumuşak
zemin tercih edilmelidir."

Düşerken refleks olarak kol ve bacaklar öne doğru hareket ettiği için
kırıkların genellikle el ve ayak bileklerinde görüldüğüne dikkat çeken
Dr. İlyas Tutar, bu nedenle, el bileğini koruyan eldiven ile ayak
bileğini koruyan botların giyilmesini önerdi.

YÜRÜYÜŞ SIRASINDA VÜCUT HAFİF ÖNDE OLMALI
Dr. Tutar, yoldan geçerken yolun tamamen boş olduğundan emin olunması
gerektiğine işaret ederek, aksi takdirde buzlu yolda aracın durma
mesafesinin artmasından kaynaklanan kazaların yaşanabileceğini söyledi.
Karlı havada güneş ışınlarının göze daha fazla zarar verebileceğinden
güneş gözlüğü takılmasını isteyen Tutar, yaşlıların daha çok dikkatli
olması gerektiğini vurguladı.

Fizik Tedavi Uzmanı Dr. İlyas Tutar, "Yaşlılarda kemik erimesi olduğu
için basit bir düşmede bile ciddi kemik kırıkları görülebilir. Bu
nedenle yaşlılar mümkünse dışarı çıkmamaya ve buzlu zeminde yürümemeye
özen göstermelidir" diye konuştu.

Tutar, yollarda buzlanmanın olduğu durumlarda özellikle bel fıtığı olan
kişiler ile bel fıtığına yatkın kişilerin karlı ve kaygan zeminlerde
son derece dikkatli olması gerektiğine dikkat çekti.

Vücudun yürüyüş sırasında hafif önde olmasının kaymaları
engelleyebileceğini belirten Dr. Tutar, "Kar ve buzlanmanın daha az
olacağı ana caddeler tercih edilmeli. Kestirme yollar kullanılmalı.
Mümkünse yokuştun çıkmamalı, yokuş aşağı inerken de destek alabilmek
için tutunabilecek nesneler aranmalı" uyarılarında bulundu.
Buz sarkıtları bulunan binaların saçaklarının altından yürünmemesini
isteyen Dr. İlyas Tutar, karda ve buzda yürüme tekniklerine uygun
hareket edilmesi gerektiğini tekrarladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:45 pm

Türkler seksle ilgili en çok hangi soruyu sorar?

İlk gece korkusunu' soran tek ülkeyiz...

19.02.2008 11:50
Cinsel Sağlık Danışma Hattı'nı en çok Türkler arıyor. İşte en sık sorulan sorular

Türkiye'deki Cinsel Sağlık Danışma Hattı'nı 5 yılda 113 bin 840 kişi
aradı, aynı dönemde bu sayı Fransa'da 20 bin 724, Almanya'da 20 bin
880'de kaldı.Türk kadınları diğer ülke kadınlarını açık farkla geride
bıraktı.

Prof. Dr. Halim Hattat "Tüm Avrupa ülkelerinde aramaların yüzde
60'ından fazlası 'sertleşme sorunu' ve 'erken boşalma' üzerine.
Türkiye'de ise 'ilk gece korkusunun' sorulduğu tek ülke" dedi.

Fonksiyon Bozuklukları Birliği (ESDA) şemsiyesi altında Türkiye’de 2002
yılında oluşturulan “Cinsel Sağlık Danışma Hattı”, diğer 12 ülkede
bulunan ESDA cinsel danışma hatları arasında en çok aranan hat oldu.
Hattın numarası : “0212-282 01 01’
Bu hattı arayanlara isim ve adres sorulmuyor...

EN ÇOK ARAYAN İLLER

Avrupa’daki 12 ülkeyle birlikte yürütülen Cinsel Sağlık Danışma
Merkezi’nin hattına, Türkiye’deki hemen bütün illerin yanı sıra
yurtdışından özellikle Almanya’da yaşayan Türkler'den ve Kıbrıs’tan
başvurular geliyor.

Prof. Dr. Hattat, Türkiye’de hattı en çok arayan ilk 10 ili şöyle sayıyor;

-İstanbul,
-Ankara,
-İzmir,
-İçel,
-Hatay, Diyarbakır, Antalya, Adana, Kocaeli ve Bursa

10 ERKEKTEN 2'Sİ GİDİYOR

Hangi ülke söz konusu olursa olsun erkeklerin cinsel sorunları
nedeniyle doktora gitmekten kaçındığını, doktora başvurma oranının tüm
Avrupa ülkelerinde son derece düşük olduğunu dile getiren Prof. Dr.
Hattat, bu nedenle Cinsel Sağlık Bilgi Hattı’nın, toplum sağlığı
açısından çok önemli olduğunu vurguladı.

İYİ Kİ İNTERNET VAR!

Halim Hattat, İsveç, Yunanistan, Fransa ve İspanya’da hattı arayanların
yüzde 60-70’inin bu konuda doktora hiç başvurmadığını, Türkiye’de ise
bu oranın yüzde 80’i bulduğunu bildirdi. “Yani 10 hastadan sadece 2’si
doktora başvuruyor. Cinsel sorunlarda telefon ve internetten bilgi
almak, doktora başvurmanın önüne geçmiş durumda” diyen Hattat, Avrupa
ortalamalarına bakıldığında hastanın telefon hattını araması için dahi
bir yılı aşkın bir süre beklediğinin görüldüğünü, uzun süre bu sorunla
yaşadıktan sonra bilgi alma ve araştırma cesaretini toplayabildiğini
söyledi.

İSTEKSİZLİK HASTA EDİYOR

Prof. Dr. Halim Hattat, erkeklerin cinsel sağlığının, genel sağlık
durumlarının göstergesi olarak kabul edilmeye başlandığını dile
getirerek, cinsel isteksizlik çeken erkeklerde 5 yıl içerisinde diyabet
ve kalp hastalıklarına yakalanma risklerinin çok daha yüksek oranlarda
görüldüğünü bildirdi.

CESUR TÜRK KADINI

Prof. Dr. Hattat, Türk kadınlarının ise bu konuda Avrupalılar’a göre
daha modern gözüktüğünü belirterek, “Türk kadınları bilgi hattını
aramak için ortalama 1 yıl beklerken, Yunanistan ve İspanya gibi
ülkelerde bu süre 5 yıla kadar çıkıyor” dedi.

HANGİ ÜLKE NE KADAR ARAMIŞ?

Prof. Dr. Hattat, ESDA şemsiyesi altındaki ülkeleri de karşılaştırarak,
“ESDA Türkiye, kuruluşundan bu yana tüm ESDA kurucu ülkeleri arasında
en çok aranan telefon hattı oldu. 2002-2007 arasında:
- Türkiye’deki hattı 113 bin 840 kişi aradı.
- Fransa 20 bin 724,
- Almanya 20 bin 880,
- Yunanistan 30 bin 434 kişi aradı.

Sadece 2007 yılı verilerine bakıldığında ise ESDA Türkiye hattını
arayan 20 bin 415 kişiye karşılık, Almanya’da 4 bin 800, Fransa’da 4
bin 500 arama yapılmış” diye konuştu.

HATTI KİMLER ARIYOR, NE SORUYOR?

Halim Hattat, tüm ülkelerdeki aramaların 16 ile 87 yaş arasında
olduğunu dile getirerek, “ESDA Türkiye’yi en çok arayan grubu yüzde 60
oranıyla 18-30 yaş arası gençler oluştururken, diğer ülkelerde en sık
arayanlar 45-50 yaş grubunda yer alıyor. Bu, ülkemizde genç neslin
cinsel bilgisinin azlığını ve cinsel sorunlarını danışmak yerine tabu
kabul ederek gizli tuttuğunu gösteriyor” dedi.

ERKEKLER ÇOĞUNLUKTA

Türkiye’de hattı arayanların yüzde 82’sini erkeklerin, yüzde 18’ini ise
kadınların oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Hattat, erkeklerin en sık
sorduğu problemlerin yüzde 31 ile “erken boşalma”, yüzde 21 ile
“sertleşme”, yüzde 12 ile “penis boyu”, yüzde 9 ile ‘cinsel istekte
azalma”, yüzde 3’erlik paylarla “balayı empotansı (yetersiz sertleşme)”
ve “mastürbasyon” olduğunu söyledi.

KADINLARIN SORULARI

Kadınların yüzde 26’sının “kadın orgazm bozukluğu”, yüzde 17’sinin
“cinsel isteksizlik”, yüzde 7’sinin “ilişkide acı/ağrı”, yüzde 5’inin
“vajinismus” konusunda bilgi aldığını anlatan Prof. Dr. Hattat, eşleri
hakkında arayan kadınların en sık sorduğu problemlerin ise yüzde 55 ile
“sertleşme sorunu ve tedavileri”, yüzde 12 ile “erken boşalma”, yüzde 9
ile “erkeğin cinsel isteğinde azalma”, yüzde 3 ile “andropoz” şeklinde
sıralandığını kaydetti.

BU SORUYU SADECE TÜRKLER SORUYOR

Prof. Dr. Halim Hattat, “Tüm Avrupa ülkelerinde aramaların yüzde
60’ından fazlası ‘sertleşme sorunu ve tedavileri’ üzerine. Bu durumu bu
ülkelerde de ‘erken boşalma’ takip ediyor.

Türkiye, ‘balayı empotansının’ (yetersiz sertleşme) sorulduğu yegane
ülke. Kadınlar için hem ülkemizde hem de Avrupa’da en önemli sorunlar
‘cinsel istekte azalma’ ve ‘orgazm’ problemleri. Yine Türkiye, ‘ilk
gece korkusunun’ sorulduğu tek ülke” diye konuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:45 pm

Hafızanızı Güçlendirin

Güçlü bir hafızaya sahip olmak hem okul ve iş yaşamında hem gündelik
hayatımızda işlerimizi kolaylaştırır. Bazı kişiler güçlü hafızaları
sayesinde bu konuda zorluk çekmezken, pekçok kişi unutkanlıktan
yakınır. Ancak unutmayınız ki hafızanızı güçlendirmek sizin elinizde.
İşte, 6 adımda hafızayı geliştirme taktikleri...
İletişim psikolojisi uzmanı Doğan Cüceloğlu hafızayı geliştirmek için 6
aşamalı hafıza geliştirme yöntemini öneriyor. Cüceloğlu bu aşamaların
örgütleme, ayrıntılama ve ara-bul-geriye getir içinde yer alan
alıştırma yapma ilkeleriyle gerçekleştirildiğini söylüyor.




6 Aşamalı Hafıza Geliştirme Yöntemi



Gözden geçirin: Öğrenmek istenilen malzemenin gözden geçirilmesini ve
nasıl düzenlendiğinin incelenmesini içermektedir. Konu ana hatlarıyla
düzenlenip kendi kelimelerinizle ayrılabilir. Daha sonraki aşamalarda
da okunulan bilginin özetin neresinde yer aldığı akılda tutulursa
öğrenmek istenilen bilginin bu şekilde örgütlenmesinin yararı ortaya
çıkar. Örgütlenerek organize edilerek çalışılan bir bilginin belleğe ne
kadar yardımcı olduğu bu şekilde görülebilir.



Soru hazırlayın: Örgütlenen her bölümle ilgili soru hazırlanma.


Okuyun: Hazırlanan sorulara cevap ararcasına okuma yapılması.



İlişkiler kurun: Sorulara cevap verdikçe bölümler arasındaki bağlantıların neler olduğu anlaşılacaktır.



Tekrar edin: Her bölüm bitirilince birkaç kere tekrar edilmesini ve o
bölümde hatırlanmasında zorlanılan kavramların farkına varılıp
özellikle o kavramların gözden geçirilmesi gerekir.



Yeniden gözden geçirin: Konunun ve bu aşamaların tam olarak yapılıp
yapılmadığını gözden geçirin. Bu aşamada konunun temel bölümlerinin ve
bu bölümlerdeki temel kavramların hatırlanılması gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:45 pm

Atık piller insan sağlığını tehdit ediyor

Çöpe atılarak zamanla bozulan ve gövdesinde akıntı meydana gelen
pillerin içeriğinde bulunan civa, kadmiyum ve kurşunun başta kansere,
nörolojik bozukluklara, akciğer hastalıklarına, beyin iltihaplanmasına,
kısırlığa ve çocuklarda duygusal zeka geriliğine yol açtığı bildirildi.

Adana Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Şube Müdürü
Kimyager Hülya Kuş, yaptığı açıklamada, enerjisi bitmiş pillerin, çöpe
atılmaları durumunda hava, su ve toprak kaynaklarını kirleterek insan
sağlığını olumsuz etkilediğini belirtti. Atık pillerden en çok 0-6 yaş
grubu çocukların etkilendiğini kaydeden Kuş, zamanla bozulan ve
gövdesinde akıntı meydana gelen pillerin içeriğinde bulunan civa,
kadmiyum ve kurşunun, başta kansere, işitme bozukluğuna, sinir iletim
sisteminde ve kansızlığa, mide ağrısına, böbrek ve beyin
iltihaplanmasına, kısırlığa ve çocuklarda duygusal zeka geriliğine
neden olduğunu belirtti.

Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği doğrultusunda "Atık
Pil Toplama Kampanyası" başlatarak atık pillerin zararından
vatandaşları korumaya çalıştıklarını vurgulayan Kuş, geçen yılın Aralık
ayı itibariyle bin 660 kilogram atık pil toplanarak bertaraf
ettiklerini kaydetti. Vatandaşlardan kampanyaya destek olmalarını da
isteyen Kuş, "Bu konuda vatandaşlarımız bize yardımcı olursa daha
sağlıklı bir çevrede yaşarız. Özellikle çocuklarımızı pillerden uzak
tutalım. Evlerde iş yerlerinde atık pil ile diğer çöpleri ayrı ayrı
saklayayım" dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:45 pm

Hamileye botoks yasak!

Hamileye botoks yasak!
Hamilelik döneminde botoks yaptırılması erken doğuma neden oluyor.
Gebelik dönemindeki kadınların botoksu tercih etmesi halinde çocukta
beslenme bozukluğu ve erken doğuma bağlı olarak bebek ölümleri bile
yaşayabileceği bildirildi.

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Türsen, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
kadın ile birlikte var olmaya başlayan estetik kavramının ardından
estetik cerrahinin son derece gelişme gösterdiğini söyledi.
Botoks için her yaştan başvurularla karşılaştıklarını belirten Türksen,
”Birimimize gelen herkese ihtiyaçları ölçüsünde yardımcı olmaya özen
gösteriyoruz. Ancak gebelik dönemindeki kadınların ve emzikli annelere
botoks yaptırmalarını önermiyoruz. Çünkü, her şeyden önce botoks,
kaslara yapılan bir tedavidir. Buna bağlı olarak çocukta beslenme
bozukluğu olabileceği gibi erken doğuma bağlı olarak bebek ölümleri
bile yaşanabilir. Yani gebe kadınların botoks düşüncesini bir süre
ertelemesi daha doğrudur” dedi.
YÜZÜN ÜST YARISINDAKİ BAŞARI FARKI
Doç. Dr. Türsen, botoksun vücudun bir çok bölgesine uygulandığını
ancak, her yerde benzer başarı oranı ile karşılaşmadıklarını söyledi.
Burundan başlayan yüz üst yarısında kırışıklıkların yüzde 100′e
yakınının
giderildiğini anlatan Türsen, diğer bölgelerde ise bu oranın yüzde 50′lere kadar düşebildiğine işaret etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:45 pm

Kan Bağışı konusunda bilmemiz gereken şeyler

1.Kan bağışı yapmak kilo alma veya vermeye neden olur mu?
Kan bağışının bilimsel olarak kanıtlanmış bu tür yan etkileri yoktur.

2.Ne sıklıkla kan verilir?
Sağlığı uygun olan insanlar 2 ayda bir kan bağışlayabilirler.

3. Kan bağışı yapmak alışkanlık veya bağımlılık yapar mı? Bir kez kan verdikten sonra hep kan vermek zorunda kalır mıyım?
Bu tür inanışlar halk arasında oldukça yaygın olmakla birlikte bilimsel
bir dayanağı yoktur. Genellikle kan hemoglobin düzeyi zaten yüksek olan
kişiler kan bağışlayınca belirli bir süre bazı şikayetleri
hafiflemekte, sonra kan seviyesi yükselince kan verme gereksinimi
duymaktadırlar; bu durum halk arasında kan vermenin bağımlılık yaptığı
inancına yol açmış olabilir. Kan seviyesi normal olan kişilerde bu tür
şikayetler oluşmaz.

Bir kez kan bağışladıktan sonra 2 aylık süreyi geçmek şartıyla istenildiği zaman kan bağışı yapılabilir.

4. Ne kadar kan alınıyor?
Alınan kan miktarı 405-495 (ortalama 450) ml + antikoagülan maddedir.
Antikoagülan madde kanın pıhtılaşmasını önler ve kanın kullanım ömrünü
uzatır. 1 ml kanın ağırlığı ortalama 1.06 grdır, ortalama olarak bir
kan bağışında 1.06x450= 477 gr kan verilmiş olunur. İnsan vücudunda
5000-6000 ml civarında kan vardır. Bağışlanan kan sağlık için hiçbir
risk oluşturmaz.

5. 1 Ünite tam kan denince NE kadar miktar anlaşılır?
1 Ünite kan bir torba içeriği kadar kandır. Bu DA kan bağışçısından bir
seferde alınan kan miktarı + kan koruyucu ve pıhtılaşmasını önleyici
madde miktarına eşittir ( yaklaşık 520 ml).

6. Kan bağışladığım zaman kansız kalır mıyım?
Kan bağışından önce yapılan muayenede kan düzeyi düşük (anemi) olduğu
saptanan insanlardan kan bağışı alınamaz. Kan seviyesi normal olan
sağlıklı bireyler kan bağışı yapınca eksilen kan hücreleri, kemik
iliğinin çalışmasıyla hızla yenilenir. Dolaşıma genç kan hücreleri
verilir. Zaten vücutta bu hücrelerin sürekli olarak yapımı ve yıkımı
sürmektedir. Alınan kan miktarı ise sağlığı olumsuz etkileyecek düzeyde
olmadığı için kansız kalmak gibi bir durum söz konusu olmaz.

7. Kan bağışlayınca hangi testler yapılıyor? Bu testlerin sonucunu öğrenebiliyor muyum?
Bağış olarak alınan her kan aşağıdaki testlere tabi tutulur:

* Anti-HIV Testi (AIDS)
* Anti-HCV Testi (C sarılığı)
* HBS-AG Testi (B sarılığı)
* Frengi Testi
* Kan grubu testi

Kan bağışçıları bütün bu testlerin sonuçlarını öğrenebilirler.

ANCAK BURADA BİLİNMESİ GEREKEN ÇOK ÖNEMLİ NOKTA ŞUDUR:

Yapılan bütün tarama testleri hastayı korumaya yöneliktir, en gelişmiş
ve dünya standartlarındaki donör tarama testleri kullanılmasına rağmen
%100 tanı doğruluğu henüz oluşturulamamış tır. Bu nedenle, kan bağışı
öncesinde size verilen soruları samimiyetle doğru olarak işaretleyiniz.
Bu sorulara vereceğiniz samimi ve doğru cevaplar yapılacak tüm tarama
testlerinden daha değerlidir.

Lütfen (herhangi bir şüpheniz dolayısıyla) test sonucunuzu öğrenmek
için kan bağışlıyorsanız bunu yapmaktan kendinizi men ediniz!

8. İlaç içiyorum kan bağışlayabilir miyim?
Bazı ilaçlar kan bağışı için engel oluşturabilirler. Lütfen
kullandığınız bütün ilaçları kan bağışı öncesinde muayenenizi yapan kan
merkezi doktoruna bildiriniz.

9. Kan bağışı NE kadar zaman alır?
Kayıt, muayene, kan verme ve ikram işlemlerinin hepsi 30-35 dakikanızı alacaktır.

10. Kan bağışında bulunduktan sonra nelere dikkat etmem gerekir?
Kan bağışı günlük yaşantınızın akışında önemli bir değişikliğe yol
açmayacaktır. Ancak yine de dikkat edilmesi gereken bazı konular vardır:

* Kan verme işlemi bittikten sonra hemen ayağa kalkmak için acele etmeyiniz. Görevli hemşirenin bu konudaki önerilerine uyunuz!
* Ayağa kalktıktan sonra ikram bölümünde bir süre dinlenerek ikram
edilen sıvıları almanızda büyük fayda vardır. Lütfen kan merkezi
personelinin bu konudaki önerilerine uyunuz! Sağlığınız bizim için çok
önemlidir.
* Sigara kullanıyorsanı z kan bağışından sonra 30 dk geçmeden sigara
içmeyiniz. Böyle bir durumda sigara kullanımı baş dönmesi, bulantı gibi
şikayetlere yol açabilir.
* İlk birkaç saat kan verdiğiniz kolunuzla ağır şeyler taşımayınız. Bu, kanamaya neden olabilir.
* İlk 4 saat boyunca her zaman olduğundan daha çok sıvı şeyler (su, kola, meyve suyu vb) almaya çalışınız.
* Bir sonraki öğünden önce alkollü içecekler almayınız. Alkol vücuttan sıvı kaybını arttıracağı için şikayetlere yol açabilir.
* Sporla uğraşıyorsanız kan bağışladığınız gün ağır spor aktivitelerinde bulunmayınız.
* Kan bağışladıktan sonraki ilk 4 saat aşırı sıcak ortamlarda (hamam,sauna gibi) bulunmayınız.
* Eğer baygınlık hissi, baş dönmesi olursa bir yere uzanın veya başınızı iki dizinizin arasına alacak şekilde oturun.

11. Kan bağışlamak tehlikeli mi?
Çok nadir olmakla birlikte kan bağışından sonra istenmeyen bazı
şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Bunlar çoğunlukla baş dönmesi,
bulantı, terleme, bayılma gibi şikayetlerdir. Kan merkezine
başvurduğunuzda gerekli muayene ve kan tahlili yapılmaktadır. Ancak
buna rağmen çok nadir de olsa yan etkiler görülebilmektedir. Bunun en
önemli nedeni psilolojik etkenlerdir (kan görmeye dayanamama, aşırı
heyecan vb). Bunlara müdahale için hazırlıklı ekipman ve personel kan
merkezlerimizde 24 saat görevlerinin başındadır.

12. Kan bağışladığım zaman AIDS veya herhangi bir hastalık bulaşır mı?
Kan alım işlemi gerekli steril şartlara titizlikle uyularak
gerçekleştirilmektedi r. Kullanılan iğneler tek kullanımlık olup kan
alım işlemi sona erdikten sonra torbadan ayrılarak imha edilmektedir.
Bu nedenle kan bağışçısının kan bağışı işleminden dolayı AIDS gibi
herhangi bir hastalığa maruz kalma riski yoktur.

13. Kan alınan iğneler kalın mı?
Kan alımı için kullanılan iğneler bu işlemin en sağlıklı şekilde
yapılabilmesi için tasarlanmıştır ve belirlenmiş standartlara uygundur.
Kan alımı için kullanılan iğneler enjektör iğnelerine göre biraz daha
kalındır. Bunun nedeni: İnce iğnelerin içinde kan verme işlemi
sırasında pıhtı oluşabilmekte ve bu da tıkanıklığa yol açmaktadır.
Ancak iğneler daha kalın olmakla birlikte hissedilen acı daha az olmaktadır:

* Bu iğnelerle damara her hangi bir madde zerk edilmemektedir; ağrı hissini genellikle enjekte edilen ilaçlar arttırır.
* İğnelerin uç keskinliği ve eğimi ağrıya en az neden olacak şekilde tasarlanmıştır,
* İğnelerin dış yüzeyi damara girilirken kolayca dokuda kayması için silikonize edilmiştir.
* İğne sadece girerken ağrı hissi yaratır, damarda olduğu sürece ağrı hissi en az düzeyde kalır.

14. Kan bağışından önce cinsel hayatımla ilgili çok özel bilgilerin de
sorulduğu bir form doldurmam gerekiyor. Böylesine kişisel bilgilerin
istendiği bir formun doldurulması şart mıdır?
Kişilerin cinsel hayatlarını yargılamak gibi bir amaç kesinlikle söz
konusu değildir. Bu tıp etiğine aykırıdır. Ne yazık ki günümüzde hali
hazırda %100 tanı kesinliği olan tarama testi yoktur. Kanı alacak
hastanın güvenliği için bu soruların sorulması zorunludur. Cevaplar
kesinlikle gizli tutulmaktadır.

15. Kimliğimi bildirmem zorunlu mu?
Düzenli kan bağışçılarına kan bağışçısı donör kimliği verilmektedir. Bu
belge sayesinde kayıtlarımız daha düzenli olmakta ve donörümüz de ne
zaman kan verdiğini, kaçıncı bağışı olduğunu izleyebilmektedir. Bu
kimliği olmayan donörlerimiz resimli herhangi bir kimliklerini kan
bağışı öncesi kayıt yapılırken ibraz etmek durumundadırlar. Güvenli Kan
sağlanabilmesi için bu bir zorunluluktur.

16. Güvenli kan ne demektir?
Güvenli kan, kan vermeye bilinçli olarak gönüllü olmuş donörlerden
sağlanan kan bağışıdır. Bilinçlilik bilgilendirilmiş olmayı gerektirir.
Dünya Sağlık Örgütünün sloganı "Güvenli kan benimle başlar" dır.

17. Tarama test sonuçlarım pozitif (+) bulunmuşsa?
Bağışladığınız kana uygulanan tarama testlerinden herhangi birinin
pozitif çıkması durumunda size haber verilerek doğrulama testleriniz
yapılacaktır. Böyle bir durumda endişelenmek ve paniğe kapılmamak
gerekir; tarama testlerinin çok duyarlı olması nedeniyle yanlış
pozitiflikler olabilmektedir. Kan merkezlerine çekinmeden geliniz,
uzmanlarımız gerekli bilgilendirmeyi yapacaklardır.

19. Anne Rh pozitif ve baba da Rh pozitif ise çocuk Rh negatif olur mu?
Olabilir. Çünkü kan grupları anne-babadan çocuğa Mendeliyen genetik kurallarına göre geçer.

20. Hangi kan grupları en sık ve hangileri en nadir görülüyor?
Toplumumuzda en sık A Rh pozitif, en nadir AB Rh negatif kan grubu görülür.

21. Bazı hastalıklarda kan bağışlamanın, hastalığın şifaya kavuşması açısından yararlı olduğu söyleniyor bu doğru mu?
Hastaların kanının akıtılması çok eski çağlardan beri çeşitli
toplumlarda bir tedavi şekli olarak kullanılmıştır. Günümüzde kan
alımı; bazı hastalıkların, tedavisi için değil ama hastanın
şikayetlerini azaltmak amacıyla çok nadir ve özel koşullarda
kullanılabilmektedir . Bu şekilde tedavi amacıyla kan alımı ile kan
bağışını karıştırmamak gerekir.

Kızılay Kan Merkezlerinde tedavi amacıyla hastalardan kan alımı yapılmamaktadı r!
Tedavi amacıyla kan verilmesinin mutlaka doktorunuz önerisi ve ilgili sağlık kuruluşunda yapılması gerektiğini unutmayınız!

22. Sarılık geçirdim, kan bağışlayabilir miyim?
10 yaşından sonra bulaşıcı (viral) sarılık geçirenler, sarılık B ve C geçirenler hiçbir zaman kan bağışı yapamazlar.

23. B hepatiti aşısı yaptırdım kan bağışlayabilir miyim?
Aşıyı takiben 24 saat sonra kan verilebilir.

24. Üniversal alıcı ve üniversal verici ne demektir? Farklı kan grupları birbirine kan verebilirler mi?
AB kan grubu üniversal alıcıdır; A, B ve 0 kan gruplarından kan bağışı
alabilir. 0 kan grubu ise üniversal vericidir bütün kan gruplarına kan
verebilir. Ancak pratik uygulamada çok acil şartlar söz konusu
olmadıkça aynı kan grubunun aynı kan grubu için kullanılması prensibi
benimsenmiştir.

25. Düzenli olarak Kızılay Kan Merkezine kan bağışlamak istiyorum ne yapmalıyım?
Düzenli olarak kan bağışlayan donörlerimiz "Kan Bağış Programımıza" üye
edilmektedirler. Bu bağışçılarımıza kan bağış ve tarihlerini, kaçıncı
kan bağışı yaptıklarını gösteren bir defter verilmektedir.

26. Kan bağış programının amacı nedir?
Kan bağışçılarımızın düzenli donör olmalarını sağlamaktır. Kan
bağışçılarımıza belirli bağış sayısına ulaştıkları yıl madalya törenine
davet edilerek madalyaları takdim edilmektedir.

27. Donörlere verilen madalyalar gerçekten söylendiği gibi altın veya gümüş mü?
Kan bağışçılarımıza verilen madalyalar değeri ölçülemeyecek kadar büyük
bir manevi değeri ifade etmektedir. Kan bağışçılarına verilen
madalyalar TC Darphanesine yaptırılmaktadı r. MTA'ya yaptırılan
incelemeye göre altın madalyalar %55 altın ve gümüş madalyalar %86
gümüş içermektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:46 pm

kemikleri kuvvetlendiren besinler

Süt, peynir ,yoğurt ,Hamsi ve sardalya balıkları, mercimek ve nohut
gibi kuru baklagiller, yeşil sebzeler, brokoli, tere, incir,
turunçgiller, fındık ve badem gibi... 6 incirde 162 mg, 100 gr
mercimekte 157 mg, 100 gr brokolide ise 97 mg kalsiyum bulunuyor. Ancak
şunu aklınızdan çıkarmayın ki yeşil sebzelerdeki kalsiyum, bağırsaklar
tarafından tamamen emilemiyor. Eğer süt ürünlerini sevmiyorsanız,
yemeklerinizin üzerine rendelenmiş peynir ilave edebilirsiniz. Bu hem
yemeğin lezzetini artırır, hem de önemli miktarda kalsiyum almanızı
sağlar.


* İçtiğiniz suyu araştırın, en çok kalsiyum içeren suyu seçin. Kilo
sorununuz varsa, yeterli miktarda kalsiyum içeren maden suyunu tercih
edin. Bunun için maden suyunun etiketini kontrol edin. 1 litre maden
suyu 300 miligramın üzerinde kalsiyum içeriyorsa doğru yoldasınız
demektir.

* Beyaz ekmeği tercih edin. Çünkü kepek ekmeği lif içerdiğinden
kalsiyum alımını engeller. Hele bol lif içeren meyve tüketiminde
aşırıya kaçmışsanız kepek ekmeğini sofranızdan uzak tutun.

* Menopoz çağında iseniz, yemeklerden bir saat önce ya da sonra birer
fincan çay için. Günde ortalama üç fincan çay, osteoporoz riskini
ortadan kaldırıyor, çünkü çay yaprağında kemik sağlığı için çok önemli
bir etken olan östrojen hormonu bulunuyor. Ancak çayı, yemek ve
kahvaltı ile birlikte içmemeye özen gösterin. En az 1 saat önce ya da
sonra içmek gerekiyor. Aksi takdirde çay, vücudun demir emilimini
engelliyor.

* Kemik sağlığı için yürümek, koşmak, atlamak, tenis ve dans çok
yararlı sporlar. Özellikle hergün 1 saat yürüyüş kemiklerin
yenilenmesini sağlayıp kan dolaşımını düzenleyerek besin ögelerinin
kemiklere yeterince gitmesini sağlıyor.

ve diyer şikayetleriniz de özellikle spordan kaynaklanıyor olabilir
veya düzensiz bi yaşam tarzından çünkü insan vucüdu çalıştıkca
yenilenir ve kendini toparlar eğer çalışmazsa saydığınız sebeplerden
daha fazlası ile karşı karşıya gelebilirsiniz atalarımız boşuna dememiş
çalışan demir pas tutmaz diye çalışırsanız vücudunuzu çalıştırırsanız
bütün organlar ve hayatınız bi düzene girer önemli olan da bu zeten ...

besinlerin hepsinin faydası vardır bunu düzenli olarak aşırısına
kaçmadan alırsanız bi sorun yaşayacağınızı zannetmem çünkü vücut
gerektiği kadar besini alır fazlasını atar ....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:46 pm

Alkolizm ve Zararları

ALKOLÜN ZARARLARI

Aşırı alkol kullanımı önemli bir sosyal ve tıbbi sorundur. Bir çok
toplumda orta düzeyde alkol kullanımı kabul edilebilir. Ancak aşırı
alkol kullanımı karaciğer,pankreas,beyin ve dolaşım sistemine büyük
hasarlar verir.

Beyin ve Sinir Sistemi

Aşırı alkol kullanımının beyin ve sinir sistemi üzerine önemli etkileri
vardır. Alkol geçici bir bellek kaybına da neden olabilir. Gerek yeni
içmeye başlayanlarda gerekse aşırı kullananlarda içtikleri dönemin
tümünü ya da bir bölümünü unutmak sık görülen bir durumdur. Aşırı alkol
kullananlarda,içki bırakıldıktan sonra birkaç hafta süren geçici bellek
kayıpları da görülebilir. Ancak alkolden uzak durulduğunda bellek
sorunları ortadan kalkabilir.

Aşırı alkol kullanımı uyku bozukluklarına ve bütün gece uyuduktan sonra
bile sabah bit-km kalkmaya neden olabilir. Beynimizin etkinliğiyle
hafif veya orta uyku derinliği dönemlerinden,rüya gördüğümüz uyku
dönemine geçeriz. Bu döneme hızlı göz hareketleri (REM) dönemi denir ki
fiziksel ve ruhsal sağlığımız bu döneme bağlıdır. Ne yazık ki alkolün
anestezik (narkoz benzeri) etkisi beynin yeterince REM uyku dönemi
oluşturma yeteneğini etkiler ve bu durum aşırı alkol kullananlarda
görülen sabah yorgunluğunun sebebidir.

Bazı kronik alkoliklerde Wernicke-Korsakoff Sendromu denen bir
nörolojik bozukluk bulunabilir. Bu bozukluk özellikle kötü beslenen
(özellikle yetersiz tiamin[B1 vitamini] )alkoliklerde görülür.

Hastalığın ilk belirtisi göz kaslarında ani güçsüzlük ve felce bağlı
çift görmedir. Zamanla hasta yardımsız ayakta duramaz veya yürüyemez.
Wernicke-Korsakoff Sendromu nda hasta özellikle yakın geçmişe ait
olayları unutur,ayrıca çok ileri derecede bellek kayıpları da ortaya
çıkabilir; dönem dönem kim olduğunu bile unutur. Ayrıca bu kişilerde
kendi kendine konuşma, bulunduğu yerin ve zamanın farkında olmama ve
halüsinasyonlar (gerçek olduğu düşünülen hayaller) görülebilir.

Wernicke-Korsakoff Sendromunun tedavisi bellidir:alkolden uzak durmak
ve vitamin yetersizliği belirtilerini geriletmek için tiamin (B1
vitamini) kullanmak. Ancak bu bozukluğun yol açtığı şikayetler
genellikle tam olarak ortadan kalkmaz.

Sindirim Sistemi

Alkol midenizin iç yüzeyini örten tabakayı tahriş ederek gastrite,
kusmaya yol açarak midenin üst bölümü ve yemek borusunun alt bölümünde
küçük yırtıklara neden olabilir; Mallory-Weiss Yırtıkları denen bu
küçük yırtıklardan kanama olabilir. Uzun süre alkol kullanımı özellikle
B vitaminlerinin (özellikle folik asit ve tiamin) ve diğer besinlerin
emilimini engelleyebilir. Alkol kullanımını kestiğinizde bu sorunların
çoğu ortadan kalkacaktır. Bununla birlikte, yağlanmış veya büyümüş
karaciğer, alkol hepatiti veya yemek borusu varisleri gibi sorunlar
acil tıbbi müdahale gerektirir.

Dolaşıma katılan alkol karaciğere gelir ve orada enzimler tarafından
parçalanır. Sağlıklı bir karaciğer alkolü saatte 50 kalori oluşturacak
bir hızla parçalar. Bu 30ml. viskiye eşittir. Eğer karaciğere gelen
alkol bu miktardan fazla olursa, parçalanana kadar kanda kalacaktır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:46 pm

Her derde deva biberiye!

Biberiye yaprağı, eklem ağrısı, kas ağrısı, iştah kaybı gibi küçük
sindirim problemleri, hafif bulantı ve mide gazı tedavilerinde
kullanılır. Biberiye yaprakları, çeşitli maddeler içerir.

Bakteri öldürücü etkisi
Bakteri öldürücüdür, sindirimi kolaylaştırır ve bağırsak bölgesini
rahatlatır. Dahilen tentür ya da çay gibi, içecek olarak alınır.
Biberiye yaprakları, sıkılarak uygulanabilir veya sıcak su içine
bırakılarak ıslatılabilir ve yapraklar bükülerek de kullanılabilir.
Biberiye yağı cilt için ideal
Biberiye yağı cilde uygulandığında, cilt yüzeyindeki kan akışını
arttırır. Tıbbi Etkileri ve Kullanımı Biberiye bitkisi sağlığa çok
yararlı olduğu gibi, mükemmel bir güzelleştiricidir.
Biberiyenin tıbbi etkileri

• Kan dolaşımını hızlandırır.Kılcal damarları açar.
• Karaciğeri tedavi eden bitkilerin başında gelir.
• Biberiye yağı,kanser tümörlerinin ve vücuttaki yağ bezelerinin zamanla eriyerek kaybolmasını sağlar.
• Sinirleri uyarır ve güçlendirir.
• Mide ve bağırsakları uyarır. Böylece sindirime (özellikle yağlı yiyecek yendiğinde) yardımcı olur.
• Hazımsızlıktan oluşan gazları söktürür.
• Safra salgısını artırır.
• İdrar söktürücüdür.
• Kadınlarda aybaşını düzene sokar. Gecikmeleri önler. İyi bir adet söktürücüdür.
• Etkili bir toniktir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:46 pm

Göbeği eritmenin yolları

--------------------------------------------------------------------------------


Eyvah, göbeğim var bikini bile giyemiyorum’ diyorsanız aşağıdaki önerilere kulak verin!
Temmuz’un sonlarına geliyoruz. Ama siz hâlâ göbeğinizi eritemediğinizi
düşünüp, bikini giymeye cesaret edemiyorsunuz. Halbuki şimdi başlayıp
uygulayacağınız basit önerilerle, birkaç gün içinde sonuç vermeye
başlayacak ve tatil günlerinizde kendinize daha çok güven duyacaksınız.
İşe az yemekten başlayın. Akşam yemeklerini bol mineral alabileceğiniz
sebze ağırlıklı mönülerle oluşturun. Böylelikle vücudunuz depoladığınız
yağları yakmaya başlar. Sık sık küçük öğünler yiyin. Şekeri mümkün
olduğunca kesin. Vücudunuzun şeker ihtiyacını meyvelerle karşılayın.
Ancak meyveyi mutlaka bir proteinle birlikte alın ki hemen kana karışıp
daha sonra da yağa çevrilmesin!
EGZERSİZLERİ İHMAL ETMEYİN
Egzersizlerinizi sabah kahvaltısından önce yaparsanız gece boyu
harcayamadığınız enerji açığını kapatacak ve depolandığınız yağı
eriteceksiniz. Akşam yemeği sonrası yapacağınız egzersiz ise bütün gün
boyunca biriktirdiğiniz şekeri eritecek. Hatta uyuduğunuz sırada da
vücuttaki yağ depolarından yakmaya başlayacak.
İP ATLAYIN
Bacaklar, kasların en çok biriktiği yerdir. Onları güçlendirmek,
kalorileri daha iyi yakabilmek ve metobolizmayı hızlandırmak anlamına
gelecektir. Kalça kaslarınızı güçlendirecek egzersiz yapmak da
yararınıza. Hiçbir şey yapamıyorsanız, günde en az 15 dakika ip
atlayın. Böylelikle 100 kaloriden fazlasını harcayacaksınız!
Tüm bunları kendinizi sıkmadan yapın. Unutmayın uzmanlar haftada bir
kilo ve 6 haftada bir beden incelmenin ideal olduğunu söylüyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:47 pm

Cep telefonları cilt kanserine yol açıyor

--------------------------------------------------------------------------------


Cep telefonlarından yayılan mikrodalgaların bağışıklık sistemini
bozduğu, yüksek tansiyon, cilt kanseri başta olmak üzere birçok
hastalığa neden olduğu bildirildi.

Biyologlar Birliği Derneği Genel Başkanı Kadir Sorucuoğlu, hızla
değişen ve gelişen teknolojinin nimetlerinin yanı sıra insan sağlığını
olumsuz yönde etkilediğini söyledi. Sorucuoğlu, insanların hayatını
kolaylaştıran ve daha konforlu bir hayat sürmelerine yol açan
teknolojik cihazların, pek çok zararları da beraberinde getirdiğini
ifade ederek, "Kanser vakaların ve pek çok hastalığın artmasında
maalesef teknolojinin payı da oldukça fazladır. Cep telefonunun
gereksiz kullanımı, insanların saatlerce bilgisayar karşısında
oturmaları, televizyon ve diğer elektronik eşyaların yaydıkları
elektromanyetik dalgalar daha stresli ve daha sağlıksız bir nesle doğru
insanları götürüyor" diye konuştu.

Bilgisayarların yaydığı elektromanyetik dalgalarla en çok gözlerde
olmak üzere tüm sinir sistemi ve vücut üzerinde olumsuz etkileri
bulunduğunu anlatan Sorucuoğlu, "Bu nedenle ekranla en az 120
santimetre mesafe mutlaka sağlanarak çalışılmalıdır. Doğru pozisyonda
oturmak da çok önemli bir önlem olacaktır. Bütün bunların yanında
mutlaka planlı bir şekilde bilgisayar kullanılmalıdır. Örneğin 1 saat
çalışmadan sonra mutlaka en az 15 dakika ara verilmeli, böylece hem
gözlerin hem kas iskelet sisteminin rahatlaması sağlanmalıdır"
önerisinde bulundu.

İnsan sağlığını en fazla tehdit eden teknolojik cihazların başında cep
telefonlarının geldiğini vurgulayan Sorucuoğlu, şöyle devam etti:

"En büyük tehlikelerden biri olan cep telefonları. Araştırmacıların
yaptığı pek çok araştırmaya göre, cep telefonlarından yayılan
mikrodalgalar sperm sayısını, hareketliliğini ve kalitesini neredeyse
yarı yarıya düşürüyor. Genetik yapının bozulması, beyaz kan hücresi
(lenfoma) kanseri, kan beyin bariyerinin zedelenmesi, kalp
rahatsızlıkları, hafıza zayıflaması ve beyin tümörü riski, kalıcı
işitme bozuklukları, embriyo gelişiminin zarar görmesi, kadınlarda
düşük riskinin artması, kan hücrelerinin bozulması, bağışıklık
sisteminin bozulması, yüksek tansiyon, cilt kanseri ve benzeri saymakla
bitmeyen bu zararlar cep telefonlarının eseridir.

Cep telefonunun bu kadar zararından korunmanın en basit yolu ise cep
telefonu görüşmelerini mümkün olduğunca kısa tutup gereksiz
konuşmalardan kaçınmak, yakında sabit hat varsa onu tercih etmek.
Görüldüğü gibi teknoloji pek çok zararlarıyla evimizde, hatta cep
telefonu örneğindeki gibi bir organımız gibi artık. Bu kadar zararları
olan bu teknolojiden mümkün olduğunca kaçınmamız gerekiyor. Bu
cihazları mümkün olduğunca az kullanmalı, onları oturduğumuz,
yattığımız kısaca çok vakit geçirdiğimiz yerlerden uzak tutmalıyız.
Özellikle çocuklarımızı bu cihazlara alıştırmamalıyız. Bu cihazlarla
ilgili bir diğer sorun maalesef bizim bunları sürekli yurtdışından
alıyor olmamız.

Fakat bu dışa bağımlılığa rağmen fazla rahata alışan milletimiz
umursamazca bu cihazları hor bir şekilde kullanmaktadır. Çok kısa
sürelerle cep telefonlarını sürekli yenilemekte hatta birkaç telefonu
aynı anda kullanmaktayız. Biz Biyologlar Birliği Derneği olarak
halkımızı bu konuda uyarıyor ve sağduyuya çağırıyoruz."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:47 pm

Gribin kalkanı narenciye

--------------------------------------------------------------------------------


Kış aylarında limonata ve narenciye başta grip ve soğuk algınlığına karşı kalkan görevi üstleniyor.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barlas Aydoğan, İHA muhabirine yaptığı
açıklamada, kış aylarıyla birlikte artan başta grip ve soğuk algınlığı
hastalıklarına karşı en doğal korunma yolunun, limonata içmek ve
narenciye tüketmek olduğunu belirtti.

Ortalama bir narenciye
Her gün içilecek limonata ve ortalama 1 tane tüketilecek narenciyenin
başta grip ve soğuk algınlığına karşı adeta kalkan görevi üstlendiğini
ifade eden Aydoğan, enfeksiyonların yaygın olduğu kışaylarında bol C
vitamini alınmasıyla vücudun direncinin artacağını ve hastalığın daha
kolay atlatılacağını kaydetti.

Günde bir bardak içilen limonatanın, hastalığa yakalanma riskini
azaltacağını vurgulayan Aydoğan, "Rahat bir kış geçirmek için narenciye
tüketiminden vazgeçmeyin. Günde bir bardak limonata, vücudunuzun C
vitamini ihtiyacının önemli kısmını tek başına karşılar.

Riski azaltır
Hastalığa yakalanma riskini azaltır, hastalık halinde ise daha çabuk
iyileşmeyi sağlar. Ancak vitamin değerini koruması için limonatayı
mutlaka taze sıkılmış limondan yapın ve özellikle ılık tüketin. Limonu
yemek de aynı koruyucu etkiye sahiptir"dedi.

Limonatanın, diğer narenciye ürünlerine göre, çocukların da daha fazla
ilgisini çekebileceğini belirten Aydoğan, zayıf vücut dirençleri
nedeniyle hastalığa yakalanma riski fazla olan çocukların limonata
sayesinde rahat bir kış geçirebileceklerini ifade etti.

Portakal ve mandalina kan şekerini yükseltiyor
Aydoğan, portakal ve mandalinanın kan şekerini yükselttiği için şeker
hastaları için tehlikeli olabileceğini bu nedenle limon veya limonata
tüketmelerinin daha yararlı olacağını kaydetti.

Prof. Dr. Barlas Aydoğan, enfeksiyonların yaygın olduğu kış aylarında
her gün ortalama bir tane portakal, mandalina veya limonun tatlı olarak
bilinen türlerinin tüketilmesinin soğuk havalarda vücudun direncini
artırmakla birlikte gribal enfeksiyona karşı tek başına yeterli
olmayacağını da sözlerine ekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:47 pm

YaŞlanmayi Durduran Gen

--------------------------------------------------------------------------------


İnsanların genç kalmasını sağlayan bir protein vardır. Buna benzer bir
protein tek hücreli bir bitki olan bira mayasında da (Saccharomyces
cerevisiae) bulundu. Amerikan bilim adamlarına göre, bu gibi "hayat
uzatma faktörleri" evrimin erken bir safhasında oluşmuşlardır ve halen
birçok türün hücrelerinde vardır. Bu protein, hücrenin çekirdeği içinde
bulunan "çekirdekçik" (nükleolus) denilen bir yapıyı koruyarak hayatı
uzatmaktadır. Çekirdekçikte, hücrenin protein fabrikaları olan
ribozomların önemli kısımları kromozomlardan kopya edilir. Boston’daki
ünlü Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Leonard Guarente,
çekirdekçik için. "Bu, hücrenin en hayati noktasıdır" demektedir.
Guarente’in çalışmaları, Werner sendromu denilen bir hastalıktan
esinlenmiştir. Bu hastalıkta WRN geninin görev yapmaması sonucu çocuk
20 yaşlarında ihtiyarlar; saçları ağarır, derisi buruşur ve yaşlılık
hastalıkları, örneğin gözde perde (katarakt) ve kemiklerde erime
(osteoporoz) başlar. Bu hastaların çoğu 50 yaşına varmadan ölür. Geçen
yıl WRN geninin helikaz denilen enzimin sentezini sağladığı anlaşıldı.
Helikaz, DNA ve RNA çift sarmallarının açılmasını sağlayan enzimdir.
Demek ki bu moleküllerin açılamaması yaşlılığı getirmektedir. Bu arada
Guarente, bira mayasının yaşlanmasını inceledi. Bu tek hücreli bitki
"tomurcuklanma" ile çoğalır; yani ana hücrede önce bir çıkıntı oluşur,
sonra bu çıkıntı koparak yeni bir bira mayası meydana getirir; bu
sırada evlat hücre, ana hücrenin kromozomlarının bir kopyasını da almış
olur. Ana hücre birkaç düzine tomurcuk verdikten sonra ölür.
Araştırmacılar WRN geninin karşılığı olan SGS1 genini incelediklerinde
şunu buldular: Mayada bu gen tahrip edilirse maya ortalama ancak 9,5
tomurcuk verebiliyordu; normal mayalarsa 24-25 kere
tomurcuklanabilmekteydi. Guarante ve arkadaşları, SGS1 proteininin
çekirdekçikte yoğunlaştığını buldular. SGS1’i kodlayan gen tahrip
edilince çekirdekçik paramparça oluyor ve ana hücre erkenden ölüyordu.
İlginç olarak, yaşlanan maya hücrelerinde de ölümden az önce
çekirdekçiğin paramparça olduğu görüldü. Demek ki SGS1, çekirdekçikte
DNA’yı çözerek ve sağlamlaştırarak hayatı uzatmakta yaşlılığı
önlemektedir. Bu çalışmalar, yaşlılığı önleme geninin ve çekirdekçiğin
yaşlılıktaki önemini ortaya koymuş bulunuyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:47 pm

YaŞlanmayi Durduran Gen

--------------------------------------------------------------------------------


İnsanların genç kalmasını sağlayan bir protein vardır. Buna benzer bir
protein tek hücreli bir bitki olan bira mayasında da (Saccharomyces
cerevisiae) bulundu. Amerikan bilim adamlarına göre, bu gibi "hayat
uzatma faktörleri" evrimin erken bir safhasında oluşmuşlardır ve halen
birçok türün hücrelerinde vardır. Bu protein, hücrenin çekirdeği içinde
bulunan "çekirdekçik" (nükleolus) denilen bir yapıyı koruyarak hayatı
uzatmaktadır. Çekirdekçikte, hücrenin protein fabrikaları olan
ribozomların önemli kısımları kromozomlardan kopya edilir. Boston’daki
ünlü Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Leonard Guarente,
çekirdekçik için. "Bu, hücrenin en hayati noktasıdır" demektedir.
Guarente’in çalışmaları, Werner sendromu denilen bir hastalıktan
esinlenmiştir. Bu hastalıkta WRN geninin görev yapmaması sonucu çocuk
20 yaşlarında ihtiyarlar; saçları ağarır, derisi buruşur ve yaşlılık
hastalıkları, örneğin gözde perde (katarakt) ve kemiklerde erime
(osteoporoz) başlar. Bu hastaların çoğu 50 yaşına varmadan ölür. Geçen
yıl WRN geninin helikaz denilen enzimin sentezini sağladığı anlaşıldı.
Helikaz, DNA ve RNA çift sarmallarının açılmasını sağlayan enzimdir.
Demek ki bu moleküllerin açılamaması yaşlılığı getirmektedir. Bu arada
Guarente, bira mayasının yaşlanmasını inceledi. Bu tek hücreli bitki
"tomurcuklanma" ile çoğalır; yani ana hücrede önce bir çıkıntı oluşur,
sonra bu çıkıntı koparak yeni bir bira mayası meydana getirir; bu
sırada evlat hücre, ana hücrenin kromozomlarının bir kopyasını da almış
olur. Ana hücre birkaç düzine tomurcuk verdikten sonra ölür.
Araştırmacılar WRN geninin karşılığı olan SGS1 genini incelediklerinde
şunu buldular: Mayada bu gen tahrip edilirse maya ortalama ancak 9,5
tomurcuk verebiliyordu; normal mayalarsa 24-25 kere
tomurcuklanabilmekteydi. Guarante ve arkadaşları, SGS1 proteininin
çekirdekçikte yoğunlaştığını buldular. SGS1’i kodlayan gen tahrip
edilince çekirdekçik paramparça oluyor ve ana hücre erkenden ölüyordu.
İlginç olarak, yaşlanan maya hücrelerinde de ölümden az önce
çekirdekçiğin paramparça olduğu görüldü. Demek ki SGS1, çekirdekçikte
DNA’yı çözerek ve sağlamlaştırarak hayatı uzatmakta yaşlılığı
önlemektedir. Bu çalışmalar, yaşlılığı önleme geninin ve çekirdekçiğin
yaşlılıktaki önemini ortaya koymuş bulunuyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:47 pm

İlaç Kullanım İlkeleri ...

--------------------------------------------------------------------------------


İlaç Kullanımı

Bu sayfada, ilaç kullanımıyla ilgili genel uyarılar ve bazı ilaç
formlarının uygulama yöntemleriyle ilgili pratik bilgiler yer
almaktadır.


İlaçlarınızı Kullanmadan Önce

*Başka bir sağlık sorununuz varsa
*O an için almakta olduğunuz başka bir ilacınız varsa
*Herhangi bir ilaca karşı alerjiniz varsa
*Hamileyseniz
*Çocuk emziriyorsanız
*Tuz veya şekerden yoksun bir diyet uyguluyorsanız
sağlık personelinizi bilgilendiriniz

İlacınızı Kullanırken


*Son kullanım tarihine bakınız. Son kullanım tarihi geçmiş olan
ilaçları imha ediniz. İlaçları gelişi güzel bir şekilde çöpe atmayınız.

*İlacınızı doktorunuzun önerdiği doz ve zamanlarda alınız. Size
verilmiş olan tedavi süresi dolmadan iyileşmiş olsanız bile ilacınızı
kesmeyiniz.
*Ağız yoluyla alacağınız katı ilacınızı bir bardak suyla alınız.
*İlacınızın aç veya tok karnına mı alınacağını doktor veya eczacınıza sorunuz.
*Uzun etki süreli ilacınızı yutmadan önce kırmayınız veya çiğnemeyiniz.
*Süspansiyon şeklindeki ilacınızı kullanmadan önce iyice çalkalayınız.
*İlacınızı kullanırken bazı istenmeyen etkiler görülebilir. Bu yan
etkilerden bazıları diğerlerine göre daha önemli olup doktorunuza haber
vermenizi gerektirebilir. Bunların neler olduğunu doktor veya
eczacınıza sorunuz.


İlacınızı Saklarken

*Kendi orijinal ambalajında muhafaza ediniz.
*Sıcaktan ve ışıktan koruyunuz.
*Çocuklarınızın ulaşamayacağı bir yerde bulundurunuz.
*Tablet ve kapsül gibi rutubetten etkilenebilecek ilaçlarınızı banyo ve mutfak gibi nemli yerlerde saklamayınız.
*Bazı ilaç şişelerinin içine tabletlerin kırılmasını önlemek için
konmuş olan pamuk parçasını, ilacınızı açtıktan sonra atınız, çünkü
pamuk nem çekebilir.
*Sıvı ilaçlarınızın donmamasına özen gösteriniz.
*Özel bir uyarı olmadıkça ilaçlarınızı buzdolabında saklamayınız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:48 pm

Tüp bebekte akupunktur desteği

Ankara (AA)- Akupunktur, artık tüp bebek tedavisinde tamamlayıcı tıp
yöntemi olarak kullanılıyor. Tüp bebek uygulamalarında başarı şansını
artırdığı öne sürülen akupunktur, tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi
olmak isteyenlerin yeni umudu...

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim
üyesi Prof. Dr. Ayşe Bilgihan, yaptığı açıklamada, yaklaşık üç bin
yıldan bu yana uygulanan, son yıllarda Avrupa ve ABD'de yapılan
araştırmalar sonucunda tıp literatürüne giren akupunkturun, özellikle
Çin'de geleneksel bir tedavi yöntemi olarak kullanıldığını söyledi.
Akupunkturun, çocuk sahibi olamayan ailelerde, medikal tedavilere
destek olan bir tedavi yöntemi olduğunu vurgulayan Bilgihan, ''Bilimsel
çalışmaların sonuçlarına göre akupunktur tedavisinin erkeklerde sperm
sayı ve hareketliliğini artırdığı, kadınlarda ise yumurtaların
olgunlaşmasına destek olup rahim kanlanmasını artırarak döllenmiş
yumurtanın tutunmasını kolaylaştırdığı tespit edilmiştir'' dedi.

Bilgihan, ''Çiftlerin tüp bebek denemelerindeki olumsuz ruh hali ve
stresi, cinsiyet hormonlarının salınımını etkiliyor. Bu da yapılan
tedavinin başarı oranını düşürüyor. Akupunktur, düzenleyici etkisi ile
anne adayının strese karşı dayanıklılığını arttırarak bu olumsuz etkiyi
ortadan kaldırıyor'' diye konuştu.

Akupunktur uygulamasının belirlenmiş herhangi bir yan etkisinin
bulunmadığını belirten Bilgihan, ''Ancak akupunktur uygulayıcı hekimin,
özellikle embriyo transferi sonrası uygulamalarda düşüğe yol açabilecek
noktaları kullanmaması gereklidir'' uyarısında bulundu. Almanya'da 160
hasta ile yapılan bir çalışmada da embriyo transferi öncesi ve
sonrasında akupunktur tedavisi uygulandığını belirten Bilgihan, çalışma
sonucunda gebelik oranının akupunktur uygulanan grupta yüzde 42.5,
akupunktur uygulanmayan grupta ise yüzde 26.3 olarak tespit edildiğini
söyledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:48 pm

Meme kanserinde aile faktörü

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi TıpFakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim
Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Uğur Emre, meme kanseri riskinin,
anne, teyze, kız kardeşi gibi yakınlarında meme kanseri bulunanlarda
daha fazla olduğunu bildirdi.

Yard. Doç. Dr. Emre, AA muhabirine, yakınlarında meme kanseri görülen,
risk taşıyabilecek kişilerin 14-15 yaşlarından itibaren göğüslerini her
ay düzenli olarak elle kontrol etmeleri, 20 yaşından sonra her yıl
ultrason, 40 yaşından itibaren de mamografi çektirmeleri gerektiğini
söyledi. Göğüsteki kitleyi, yumuşak, sert, hareketli, hareketsiz ve
çevre düzeni özelliklerine göre tetkik ederek niteliğini ayırt
edebildiklerini belirten Emre, şöyle devam etti: "Kistik kitleler bizi
çok korkutmuyor. İğne vasıtasıyla kitlenin içindeki sıvı boşaltılarak,
özelliklerine göre inceleme ve örnekleme yapılıyor. Bu tür kitleler
sıvı boşaltılınca kaybolabilir, memenin her tarafında olabilir, adet
dönemiyle ilişkili olarak durumları değişebilir. Kitlenin yeniden
çıkması, meme dokusunun hormonal değişikliklere aşırı cevap vermesinden
de kaynaklanabilir. Ancak genetik geçiş dediğimiz bazı belirli genler
tespit edildi. Bu genetik yapının bulunması, kişilerde meme kanseri
riskini çok artırıyor. Anne, teyze, kız kardeş gibi yakınlarında meme
kanseri olanlarda risk daha da artmaktadır." Meme kanserinde erken
tanının önemine işaret eden Emre, "Genç kızlar mutlaka göğüslerini
kontrol etmenin yanı sıra ultrason, kadınlar da mamografi
çektirmelidir. Bu hastalık ortaya çıktığında öncelikli olarak meme
koruyucu cerrahi dediğimiz, sadece tümörlü kısmı ve koltuk altı lenf
bezlerini temizleme şansımız var. Memenin alınması için ilerlemiş
kanser olması, yaygın alanda görülmesi lazım" diye konuştu. Artık
tedavi edilebilen meme kanserinde ölüm oranının yüzde 16-17�lerden daha
aşağılara düştüğünü vurgulayan Emre, bu konuda Sağlık Bakanlığının
önemli çalışmaları olduğunu kaydetti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:48 pm

'Pnömokok' çocukları tehdit ediyor

Dünya genelinde çok sayıda 5 yaş altındaki bebek ve çocuğun pnömokok
bakterisine bağlı gelişen zatürre, menenjit gibi hastalıklar nedeniyle
yaşamını yitirdiği belirtildi.

Türkiye�de yılda bin 500 çocukluk çağı menenjit vakası bulunduğu tahmin
edilirken, bunların yaklaşık 500�üne pnömokok bakterisinin neden olduğu
ve bu çocukların bir kısmının yaşamını yitirdiği kaydedildi. Enfeksiyon
Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, AA muhabirine
yaptığı açıklamada, pnömokokun, solunum yoluyla bulaşan, bebeklerin ve
çocuklukların burun, geniz ve boğazında yaygın olarak bulunan bir
bakteri olduğunu söyledi. Okul öncesi çocukların yaklaşık yarısında,
okul çocuklarının yaklaşık yüzde 20-30�unda, çocuklu ailelerdeki
yetişkinlerin yüzde 20�sinde ve çocuksuz ailedeki yetişkinlerin yüzde
6�sında bu bakterinin mevcut olduğunu belirten Ceyhan, bağışıklık
sistemi gelişmediği için mikrobun çocuklarda daha yaygın olarak
tutunduğunu vurguladı. Ceyhan, bağışıklık sisteminin zayıfladığı
durumlarda pnömokokların, menenjit, zatürre ve orta kulak iltihabı gibi
ağır seyreden, kalıcı hasar bırakabilen, hatta ölümlere neden olan
hastalıklara yol açabilen tehlikeli bir bakteri olduğunu kaydetti.
-"ZATÜRRELERİN YARISINA NEDEN OLUYOR"-Ceyhan, Dünya Sağlık Örgütü
verilerine göre dünya genelinde her yıl 5 yaş altı çok sayıda bebek ve
çocuğun pnömokoka bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdiğini
söyledi. Türkiye�de de bebek ve çocuklarda görülen zatürrelerin
yarısına pnömokokun neden olduğuna işaret eden Ceyhan, "Yılda yaklaşık
bin 500 çocukluk çağı menenjit vakası olduğu tahmin ediliyor. Bunların
yaklaşık 500�üne pnömokok bakterisi neden oluyor ve bu çocukların bir
kısmı kurtarılamıyor. Ayrıca bakteri etkenli orta kulak iltihaplarının
da yüzde 25�ine pnömokoklar yol açıyor" diye konuştu. -"KIŞ AYLARINDA
ARTIŞ GÖSTERİYOR"-Ceyhan, pnömokok bakterisine bağlı hastalıkların
özellikle bağışıklık sisteminin zayıfladığı kış aylarında artış
gösterdiğine dikkati çekti. Burun içinde ve boğaz bölgesinde pnömokok
bulunan bebek ve çocukların, mikrobu diğer bireylere öksürme veya
hapşırma ya da yakın temas yoluyla bulaştırabildiğini ifade eden
Ceyhan, pnömokokların özellikle çocukların toplu halde bulunduğu kreş
ve anaokulu gibi yerlerde daha hızlı yayıldığına işaret etti. Ceyhan,
hastalığın tedavisinde genel olarak antibiyotiklerin kullanıldığını
ancak pnömokokların zaman içinde antibiyotiklere karşı direnç
kazandığını kaydetti. -"EN ETKİN AŞI İLE KORUNULABİLİR"-Pnömokokun
neden olduğu hastalıklardan korunmada en etkili yolun pnömokok aşısı
olduğunu anlatan Ceyhan, "Ülkemizde yeni uygulamaya giren konjuge
pnömokok aşısı, ilk 5 yaş içerisindeki çocuklarda özellikle menenjit,
zatürre ve orta kulak iltihabına karşı koruyucudur. Pnömokokun 90
civarında tipi var ve mevcut aşının içindeki 7 tip, menenjitlerin yüzde
70-85�inde, zatürrelerin yüzde 20�sinde ve orta kulak iltihaplarının
yüzde 6�sında etkilidir" dedi. Ceyhan, aşının 2 yaşın altındaki
çocuklara 2 aylıktan itibaren ve belli bir şemada yapıldığında
tekrarının gerekmediğini belirterek, aşının ilk 6 ay içindeki bebeklere
belirli aralıklarla 3 doz ve 12. ayda da 4�üncü dozunun yaptırılması
gerektiğini söyledi. Aşının, şu anda ABD, Kanada, Avustralya ve
İngiltere gibi 18 ülkede ulusal aşı şeması içerisinde bulunduğunu ifade
eden Ceyhan, aşının giderek artan sayıda ülkede ulusal aşı şeması
içerisine girdiğini kaydetti. -"65 YAŞ ÜSTÜ RİSK ALTINDA"-Bakterinin,
bağışıklık sistemi zayıf, kronik hastalıkları olan 65 yaş üstündeki
kişilerde de tehlikeli olduğuna dikkati çeken Ceyhan, pnömokokun
özellikle bu yaşlarda zatürreye neden olduğunda ölümlere yol
açabildiğini vurguladı. Ceyhan, "Astım, böbrek, şeker ve bağışıklığı
baskılayan hastalıklarda (dalak yokluğu ya da kanser hastalarında)
ölüme neden olabiliyor" diye konuştu. Pnömokok aşısının ABD�de rutin
uygulamaya girmesiyle birlikte çocuklarda buna bağlı gelişen
hastalıklarda ciddi oranda azalma olduğunun tespit edildiğini belirten
Ceyhan, "Bu bakterinin neden olduğu hastalıkların görülme sıklığı,
çocuklarda yüzde 80-90, yetişkinlerde ise yüzde 40-60 oranında azaldı"
dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 4 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:48 pm

Evde fazla kimyasal ürün kullanmak çocuklara zararlı

Hamileyken ya da doğumdan hemen sonra evde dezenfektan, koku giderici
gibi kimyasal ürünlerin çok sık kullanımının çocukların ciğerlerine
zarar verebileceği ortaya çıktı.

İngiltere'nin Bristol Üniversitesi'nden John Henderson ve ekibi
hamilelerin evde bu tür kimyasal ürünleri kullanma sıklığı ile bunların
çocukların solunum yollarına etkilerini inceledi.Araştırmaya 7 bin 162
çocuk katıldı. Annelerse çamaşır suyu, dezenfektan, böcek ilacı, halı
temizleyicisi gibi 15 ürüne ilişkin soruları cevapladı.

Hamileliğin son döneminde ve doğumun hemen ardından bu kimyasal
ürünleri evde çok sık kullanan annelerin çocuklarının ciğerlerinde
hırıltı, 8 yaşından itibaren ise bu çocukların solunum yeteneklerinde
azalma olduğu görüldü.

Henderson, bu ürünlerden en fazla hangisinin zararlı olduğunun
bilinmediğini ancak çoğunun benzer maddeler içerdiğini belirterek,
sonuçların doğrulanması ve ayrıntılar için başka araştırmalar
gerektiğini söyledi.
Sigara-alkol ve aşırı kilo erkekte kısırlık nedeni

Sigara, alkol ve aşırı şişmanlık gibi sosyal nedenlerin erkek
kısırlığında belirleyici rol oynadığı belirlendi. Üroloji Uzmanı Doç.
Dr. Semih Özkan, yılda yaklaşık 90 bin kadar çiftin kısırlık sorunuyla
karşı karşıya kaldığını belirterek, fast food tarzı beslenme ile aşırı
sıcağın da erkeklerdeki kısırlığın diğer nedenleri arasında
sayılabileceğini belirtti.

Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Semih Özkan, yaptığı açıklamada kısırlığın,
toplumun yüzde 15'inde görülen bir problem olduğunu söyleyerek
“Türkiye'de her yıl 600 bin civarında evlilik olmaktadır, yılda
yaklaşık 90 bin kadar çiftin ise kısırlık sorunuyla karşılaştığı
gözlemlenmektedir” dedi. Doç. Dr. Semih Özkan sigara ve alkolün de
sperm kalitesini düşürdüğünün altını çizdi. Sigara içilen ortamlarda
bulunan pasif içiciler de dahi ortamın havasını solumaları yoluyla
havada bulunan zehirli maddeleri solunum yoluyla alarak sperm
üretiminin olumsuz etkileneceğini bildirdi. Yapılan araştırmaların,
haftada 60 ml. üzeri alkol kullanımının sperm üretimini olumsuz yönde
etkilediğini gösterdiğini belirten Doç. Dr. Özkan, “Ayrıca steroid,
antidepresan, sulfomidli bazı abtibiyotikler, kanser tedavisinde
kullanılan bazı ilaçlar da sperm kalitesi, hareketliliği ve üretimi
için zararlı olabilmektedir” diye konuştu.

Testiste gerçekleşen sperm üretim işlevinin, çevresel koşulara oldukça
duyarlı olduğunu kaydetti. Doç. Dr. Semih Özkan, sperm üretiminin uygun
olmayan her koşuldan olumsuz olarak etkilenebileceğini ifade etti. Doç.
Dr. Özkan, fast food tarzı beslenmeden uzak kalınması gerekliliğini
belirtti. Özkan, “Yüksek kolesterol, spermin zar yapısını bozduğu için
döllenme yeteneğini azaltır ve kısırlığa neden olabilir. Bu nedenle
özellikle “Fast Food” denilen aşırı yağlı, kolesterolü arttırıcı
gıdalardan uzak durmak gerekir” dedi.

-SICAK SU BANYOLARI VE SAUNALARA DİKKAT-

Doç. Dr. Semih Özkan, aşırı sıcakların sperm üretimini olumsuz
etkileyeceğini belirterek “Kısırlık sorunu ile karşı karşıya olan
erkeklere kesinlikle, sıcak su banyoları ya da saunaları tavsiye
etmeyiz. Ayrıca dar iç çamaşırları da aşırı sıcak oluşturduğu için
testis damarlarının genişlemesi sonucu sperm kalitesini azaltabilir”
diye konuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler
Sayfa başına dön 
4 sayfadaki 6 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
 Similar topics
-
» Donanım Hakkında Genel Bilgiler
» Sivilce,Sivilce İzi Tedavileri ve Roaccutane Hakkında Bilgiler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Forum Güneş :: Sağlık-
Buraya geçin: