Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En iyi yollayıcılar
Posedon
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_rcap 
SoaRingEagLe*
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_rcap 
FG || Admin
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_rcap 
BeLa
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_rcap 
ayaz18
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Vote_rcap 
En son konular
» http://uploaded.to/file/g5s6o7
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyÇarş. Ara. 23, 2009 11:21 am tarafından FG || Admin

» // SoaRingEagLe // Moderatör Alım Form'u //
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:17 pm tarafından FG || Admin

» Bilgisayar Terimleri..
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:16 pm tarafından FG || Admin

» Sitemizi Nasıl Buldunuz..
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 25, 2009 4:43 pm tarafından BeLa

» İstek&Şikayet Bölümü
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 25, 2009 2:25 pm tarafından FG || Admin

» Windows Live Messenger 2009
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:04 pm tarafından BeLa

» Sarısın Fıkrası
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:01 pm tarafından BeLa

» FrmGüneş yarışma Bölümü
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:31 am tarafından BeLa

» Photoshop Masteri Alınacak
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:25 am tarafından FG || Admin


 

 Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
YazarMesaj
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:37 pm

IHLAMUR (Tilia argentea- europoea)

Ihlamurun çiçeği ilkbaharda toplanarak gölgede kurutulur.

*Kanı temizler ve kan dolaşımını düzenler, kansızlığa, kalp
çarpıntısına ve karaciğer zaafiyatine iyi gelir. Enfaktüse faydalıdır.

*Damar kireçlenmesinde, damar tıkanıklıklarında faydalıdır.

*İdrar arttırıcı özelliği vardır, böbrek ve mesaneyi temizler. Böbrek taşlarının düşmesine yardım eder.

*Sinirleri kuvvetlendirerek, her türlü sinir bozukluklarını giderir.
Yatıştırıcı ve uyutucudur. Vücuda rahatlık verir. Spazm gidericidir.

*Balgam söktürücüdür, göğsü yumuşatır, terletici, ateş düşürücü etkisi
vardır. Gribal enfeksiyonlarda etkilidir. Astıma, bronşite iyi gelir.
Öksürüğü keser.

*Mide salgısını arttırır. Mide ülseri için oldukça faydalıdır, balla karıştırılarak içilir. Mide, bağırsak gazlarını giderir.

*Kabızlığı giderir, baş ağrısı ve dönmelerini iyi gelir, migren tedavisinde kullanılır, sara hastalığına faydalıdır.

*Burkulma ve ezilmelerden kaynaklanan ağrıları dindirir. Yanıklara iyi
gelir. Apse ve çıbanların tedavisinde , iltihapları kurutmada
kullanılır. Bulantıyı giderir.

*Ihlamur ağacının kabuğu dekoksikasyon yapılarak yatıştırıcı, safra
söktürücü olarak kullanılır. Kabuklardan hazırlanan merhem yara
iyileşmesinde kullanılır. Ihlamur ağacının kabuğunun altındaki lifler
toplanır dövülerek hamur haline getirilir. Bu hamur yaraların
tedavisinde kullanılır.

*Ihlamur çayı göz banyosu içinde kullanılır. Gözdeki kızarıklığı alır.

*Cilde güzellik verir. Çilleri giderir. Çiçeklerinden elde edilen su
yüze sürülür. Yüzdeki ergenlik çıbanlarını yok eder. Saç dökülmesini
önler.

*Çocuklar banyo yaptırılırsa iyi gelir.

*UYARI: Daima taze kullanılmalı bekletildiğinde içindeki aktif maddeler kaybolur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:39 pm

IHLAMUR (Tilia argentea- europoea)

Ihlamurun çiçeği ilkbaharda toplanarak gölgede kurutulur.

*Kanı temizler ve kan dolaşımını düzenler, kansızlığa, kalp
çarpıntısına ve karaciğer zaafiyatine iyi gelir. Enfaktüse faydalıdır.

*Damar kireçlenmesinde, damar tıkanıklıklarında faydalıdır.

*İdrar arttırıcı özelliği vardır, böbrek ve mesaneyi temizler. Böbrek taşlarının düşmesine yardım eder.

*Sinirleri kuvvetlendirerek, her türlü sinir bozukluklarını giderir.
Yatıştırıcı ve uyutucudur. Vücuda rahatlık verir. Spazm gidericidir.

*Balgam söktürücüdür, göğsü yumuşatır, terletici, ateş düşürücü etkisi
vardır. Gribal enfeksiyonlarda etkilidir. Astıma, bronşite iyi gelir.
Öksürüğü keser.

*Mide salgısını arttırır. Mide ülseri için oldukça faydalıdır, balla karıştırılarak içilir. Mide, bağırsak gazlarını giderir.

*Kabızlığı giderir, baş ağrısı ve dönmelerini iyi gelir, migren tedavisinde kullanılır, sara hastalığına faydalıdır.

*Burkulma ve ezilmelerden kaynaklanan ağrıları dindirir. Yanıklara iyi
gelir. Apse ve çıbanların tedavisinde , iltihapları kurutmada
kullanılır. Bulantıyı giderir.

*Ihlamur ağacının kabuğu dekoksikasyon yapılarak yatıştırıcı, safra
söktürücü olarak kullanılır. Kabuklardan hazırlanan merhem yara
iyileşmesinde kullanılır. Ihlamur ağacının kabuğunun altındaki lifler
toplanır dövülerek hamur haline getirilir. Bu hamur yaraların
tedavisinde kullanılır.

*Ihlamur çayı göz banyosu içinde kullanılır. Gözdeki kızarıklığı alır.

*Cilde güzellik verir. Çilleri giderir. Çiçeklerinden elde edilen su
yüze sürülür. Yüzdeki ergenlik çıbanlarını yok eder. Saç dökülmesini
önler.

*Çocuklar banyo yaptırılırsa iyi gelir.

*UYARI: Daima taze kullanılmalı bekletildiğinde içindeki aktif maddeler kaybolur.

İNCİR (Ficus carica)

Ficus carica türünün kurutulmuş meyvalarıdır. Bu tür genellikle 10m
kadar yükseklikte bir ağaçtır. Yaprakları saplı, 3-5 loblu ve üzeri
pürtüklüdür. Meyva küremsi veya armut biçimindedir. Meyva şekli ve
rengine göre birçok kültür formları ayrılmaktadır. Türkiye'de çok
tanınmış olanlar şunlardır.

Lop inciri, Sultan inciri: Meyvası soluk sarı renkli olup kurutmaya
elverişlidir.Kavak inciri, Patlıcan inciri: Meyvası morumsu siyah
renkli olup, taze halde meyve olarak kullanılır.

-100gr. kuru incirin besin değeri içeriği: Enerji 908 kg/ 217kcal,
Protein 4 gr, Şeker 55.3gr, Yağ 1.2 gr,Diyet lifi 6.7 gr, Kalsiyum
138gr, Demir 4.2mgr , Magnezyum 91.5mgr, Fosfor 163mgr, Vit B1
0.073mgr, Vit B2 0.072mgr, A, B, C vitaminleri taşımaktadır.

-Sütte bulunan kalsiyuma oranla daha fazla kalsiyum içerir. İncir
yenilirken, çekirdeklerinin ağızda iyice çiğnendikten sonra yutulması
daha faydalıdır.

*Kemik hastalıklarında, gelişim bozukluklarında önerilmektedir.

*Pektik maddelerin kaynağı olmasından dolayı, bağırsaklarda toksik
maddelerin atılması, kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi, şeker
hastalıklarında kan şekerinin hızla yükselmesini önler.

Taze incir kabızlığı önler. İncirler akşamdan suya konur, sabahleyin aç
karnına yenilir. Kuru incir bağırsakların faaliyetini arttırır.(
Meyvalardan elde edilen infusyon veya şurup özellikle çocuklarda
tehlikesizce kullanılabilen bir müshildir. İncir şurubu şöyle
hazırlanır: 120 gr kuru incir parçalanır, 600 gr su içinde 3 saat
tutulur ve hafifçe sıkılarak bezden süzülür. Elde edilen sıvı kısım
üzerine 400 gr toz şeker ilâve edilir ve bir taşım kaynatılır). Taze
incir basur şikayetlerine faydalıdır. Sıtma hastalığına iyi gelir,
mideyi çalıştırır. Kuru incir kuru üzümle karıştırılıp yenirse mide
ülserine iyi gelir.

*Mineral madde, özellikle demir içeriğinin fazla olması nedeniyle
hamileler ve küçük çocuklarda ortaya çıkan vitamin eksikliğinin neden
olduğu hastalıklar ile kansızlığa iyi gelmektedir.

*Vücudu şişmanlatır, kırk gün anasona batırılarak sabahları aç karnına fıstıkla yenilirse dimağı da zindeleştirir.

*Damar tıkanıklıklarını giderir, karaciğeri kuvvetlendirir, dalak şişkinliğine, , nefes darlığına iyi gelir.

*Bronşit, öksürük ve göğüs ağrılarına faydalıdır. Taze incir, sütle
birlikte pişirilerek yenilince nezleyi ve boğaz ağrılarını giderir.
Balgam söktürücü olarak, bir miktar meyan kökü ve incir kaynatılarak
sabah, öğle ,akşam bir çay bardağı içilir. Göğüs hastalıklarında
pastırma çemeni ile pişirilip yenilirse iyi gelir. Zehirlenmelerde
cevizle yenilir.

*İyi bir sinir yatıştırıcıdır. Vücuda rahatlık verir. Çıbanların
olgunlaşmasını sağlar. Lapası yanık ağrılarına iyi gelir. Sütü
siğillerin ve nasırların sökülmesini sağlar (Siğillerin üzerine hergün
taze sütü sürülür ise siğil zamanla kaybolur).

*Romatizmaya iyi gelir, anason ve sedef çiçeği ile kaynatılarak ılık ılık suyu içilir.

*Bol miktarda yenirse afrodizyak etkilidir.

*Bazı kitaplarda kansere iyi geldiği yazılsa da bu durum tıbben ispatlanamamıştır.

*İncir sütü Doğu Anadolu' da sütü pıhtılaştırıp çökelek elde etmede kullanılır.

ISIRGAN OTU (Urtica dioica)

Şifası kök, sap ve yaprak ve çiçeğindedir. Bitki ne kadar taze olursa
tedavi gücü o oranda fazladır. Kışın kullanımı için Mayıs ayında
toplanıp, kurutulmalıdır. Tohumları ise Temmuz- Ağustos aylarında
toplanıp, gölgede kurutulmalıdır.

Yaprak tüycüklerinin köklerinde bulunan histamin benzeri bir madde nedeni ile şiddetli kaşıntılara neden olur.

A-C vitamini ihtiva eder.(C,K ve E vitaminlerini içeriyor mu bakk!)
İçeriğinde demir ve bağırsak, karaciğer, pankreas ve safra kesesi salgılarını uyaran "sekretin " isimli bir madde vardır.

*Kanser den bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden koruyucu etkisi vardır.

*Siyatik, lumbago ağrılarını giderir.1- 200gr'lık 6 tam ısırgan otu banyosu 6 ay boyunca yapılır.
(Ayak eklemlerinden başlamak üzere dıştan kalçaya kadar ve oradanda
bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşça sürülür. Bu iki kez daha
yinelenir ve son olarak kalçadan başlayarak kaba etten aşağıya doğru
inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelerde aynı biçimde uygulanabilir.
Kaşıntıyı önlemek için o bölgeye pudra sürülür.)

* Romatizma ve mafsal ağrılarında buralara uygulanırsa kan dolaşımını
uyaracağından ağrıların giderilmesine yarcımcı olur. Yalnız bu işleme
deri kızarınca hemen son vermek gerekir.

*Kanı temizler, alyuvarları yeniler, kan yapıcıdır.Kan şekerini düşürür, ödemi giderir.

*Bağırsak temizleyici, gaz gidericidir. İdrar söktürücü, idrar yolları
hastalıkları ve iltihaplarında , (çayı veya kökleri kaynatılarak
içilir.)

*Bedeni güçlendirici ve uyarıcıdır. Vücudun savunma gücünü artırmak için ısırganın tohumları kullanılır.

*Fazla aybaşılarda, adet düzensizliklerinde, kanlı basurda ,burun
kanamalarında durdurucu özelliğe sahiptir. Şurubu kanı pıhtılaştırır.

*Mide krapların da ve ülserinde, bağırsak ülserinde kullanılır.
Karaciğer,safra kesesi, dalak akciğer hastalıklarında(yaprakları
haşlanarak hazırlanır. Önleyici olarak da yıl boyunca günde 1 fincan
içilir.)

*Gut ve fistüllere iyi gelir.(Çayı)

*Boğaz ağrılarında, göğsü yumuşatmada ve balgam söktürücü olarak kullanılır.(boğaz ağrılarında şurubu kullanılır.)

*Şeker hastalığı ve bulantısında; 50gr. ısırgan yaprağı, 1litre suda
haşlanır, süzülür ve bu çay her yemekten önce bir çay bardağı içilir.

*Herhangi bir allerji rahatsızlığı olanlar (bahar nezlesi dahil) uzun
bir süre ısırganotu çayı içmelidir. Soğuk algınlığına karşı korur.

*Tansiyon düşürücüdür.Zehirlenmelerde kullanılır.

*Damar kireçlenmesi ve damarları açmada kökleri kullanılır.
Baldırlardaki damar tıkanıklıklarında, ısırgan kökü ayak banyosu,
kramplarda ısırganotu banyosu yapılır. Kroner damarların daralmasında
banyonun yanısıra, kaynatılmış bitkinin ılık suyu ile kalp bölgesine
hafifçe masaj yapılır.

*Baş ağrılarında; 2.5 litre çay 1 güne yayılarak içilir. Prostat büyümesinde kökler kaynatılıp suyu içilir.

*Ağız çevresi ve koltukaltı iltihaplarını giderir.Kullanımı (genel) 3-4
ölçek sekrencebin, maydanoz, veya kereviz suyu, ısırganotu karıştırılıp
günde 1-2 fincan içilir.

*Nasır ve tırnak mantarlarında çayı içilir. Ellerde bu çayla yıkanırsa güzelleştirir.

*Egzama ve sivilcelerde şurubuna batırılan pamukla yıkanır, temizlenir, aynı zamanda çayı içilir.

*Saçları canlandırır, dökülmesini önler, sıklaştırır, kepeği giderir.
-Taze ısırgan ve kökü kaynatılarak suyuyla saçlar yıkanır. - Tenyür ile
kafa derisine hergün masaj yapılır.

KULLANIM BİÇİMLERİ

Bu şifalı bitkiyi, yemeğini yaparak veya salata şeklinde yiyerek,
kaynatılıp çay gibi demleyerek yada tohumlarını süzme balla
karıştırarak kullanılabilir.

Çay Hazırlamak: Dolu bir çay kaşığı bitki, bir fincan kaynak suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.

Isırgan Tentürü: İlkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler, bir fırça
yardımı ile iyice yıkanır, küçük küçük kesilir ve şişenin boğazına
kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkana kadar konyak eklenir ve 14 gün
sıcak bir yerde bekletilir.

Ayak Banyoları: İki avuç dolusu yıkanmış kök, saplar ve yapraklar, 5
litre suya koyularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama serecesine
kadar ısıtılır. Banyo sırasında bitkiler suyun içerisinde kalır. Bu
ayak banyosu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.

Saç Yıkama: 8-10 avuç taze veya kurutulmuş bitki, bir kabın içindeki 5
litre suya koyulur ve ağır ateşte, kaynayana kadar ısıtılır ve 5 dakika
demlemeye bırakılır. Isırgan kökü kullanıldığında, iki avuç dolusu kök
akşamdan soğuk suya koyulur, ertesi gün kaynayana kadar ısıtılır ve
demlenmesi için 10 dakika beklenir. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı
sabun gerekir.

ÇÖREKOTU (Nigella sativa)

Bilinen 16 türü vardır. Şam çörekotu, kırk çörekotu bilinen türleridir.
Karamuk, siyah susam ve çörekotu diye de anılır. Çörek otu, % 35-40
oranında yağ, acı madde, uçucu yağ, saponin, tanen, nigelon (bronşit
nöbetlerine karşı), thymochinon (öd söktürücü) içerir.

*Vücuda kuvvet ve zindelik verir; bal ile macun yapıp yenebilir. Kan yapıcıdır; her sabah kuru üzümle beraber yenmeli.

*Çocukların gaz ve sancılarında; bir miktar çörekotu tohumu, bir tane
hindistan ceviziyle de dövülür ve tülbente konup, çocuğun ağzına
tutularak emzirilir.

*Kadınların hayzını söktürür. Anne sütünü artırır; balla yenmeye devam
edilmelidir. Unutkanlığa faydalıdır, balla macun yapılıp yenmeli.

*Mide ve bağırsaktaki gazları söker, hazmı kolaylaştırır, iştah açar; ekmek ve keklere katılırsa da şişlik yapmaz.

*Böbrekteki kum ve taşları döker; şerbeti içilir veya 4 bardak suya 3
çorba kaşığı çörek otu dövülerek konur, üzerine 1 çay kaşığı sözme bal
konur. Kaynatılıp süzülür. Günde üç kere 1'er çay bardağı içilir.

*Felç ve kazıklı hummaya (tetanoz) faydalıdır; çörek otu yağı burundan faydalıdır.

*Öksürük, balgam, nefes darlığı ve romatizmaya faydalıdır; balla
karıştırılıp yenir veya macun yapılır. Grip ve nezleye, baş ağrısına;
yağı burundan damlatılır veya çörek otu bir müddet sirke içinde
bekletildikten sonra alınarak toz haline getirilir, enfiye gibi burna
çekilir veya tohumları kavrulur, tütsüsü burna çekilir.

-Kulak için, sonradan meydana gelen üşütme, rüzgâr alma, iltihap tıkanıklıklarında; çörek otu yağı kulağa damlatılır.

*Diş ağrısı ve diş iltihaplanmalarında kullanılır; çörek otu sirke ile kaynatılıp ağızda gargara yapılır.

*Bağırsak ve karındaki kurt, parazit ve solucanları öldürür; sirke ile kaynatılıp aç karnına içilir.

*Basura faydalıdır; sirke ile kaynatılıp basura sürülürse veya yakılır
elde edilen külü içilir veya acı kavun suyu ile merhem yapılır
sürülürse faydası görülür.

*Vücudun muhtelif yerlerinde sızısı olanlar; sabunlu sıcak su ile
yıkanır, çörek otu kavrularak dövülür ve yıllanmış zeytin yağı içine
konur. Bu yağ sızılı kimsenin tepesinden ayağına kadar sürülür, hasta
giydirilir. Soğuk rüzgâr değmeden yatağa yatırılır, iyice terletilir.
Hasta terledikten sonra sızılar geçer ve vücut ipek gibi olur.

*Sivilce, uyuz, egzama gibi cilt hastalıklarına faydalıdır; çörek otu sirke ile kaynatılıp sürülür.

*Saçları besler, kepeği önler; çörek otu yağı saçlara sürülür.

*Çörek otu tütsüsü haşereleri öldürür.

GENEL KULLANIM

Kanser ve AIDS' bağışıklık sistemini güçlendirir. Bronkodiletatör (bronşları genişletici) dür.]

Macun: 1kg bala, 200gr. Çörek otu öğütülüp karıştırılır. Bir kaba
konur, üstü tülbentle örtülür. Üç gün üç gece ay ve yıldızları görecek
şekilde bekletilir.Sonra bu macundan 3 çay veya 1 şeker kaşığı günde 3
kere aç karnına yenir.

*UYARI: Çörek otunun balla kullanımı tavsiye edilir. Yüksek dozajda almamak gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:39 pm

BAL (Mel)

BALIN TIBBİ AÇILIMI: Meyve şekeri % 39, üzüm şekeri % 34, su % 18,
kamış şekeri % 0.4, protein maddeleri% 0.3, nişasta % 4.8, madeni
tuzlar% 0.2, mineral maddeleri % 1.3, organik asitler % 0.1
Ayrıca, B2, B6, H, C, K vitaminleri, folikasit, pantotenik asit, uçanyağ, boya maddeleri ve tatlandırıcı içerir.

Balın kalitesi alındığı bitkilere göre değişir, en kaliteli bal
çiçekbalıdır. Memleketimizde ise yaylanın yüksekliği ve çiçek çeşidinin
bolluğu ile tanınan ANZER balı çok kıymetli ve çok şifalı olduğuna
inanılır.Yine Siirt Pervari'nin Karakovan balı, Hakkari Yüksekova'nın
balı, Ardahan, Erzurum, Bingöl, Sivas çiçek balları fabrikasyon (şeker
yedirerek yapılan) değilse kıymetlidir.

Çam balı, Kestane çiçeği balı (deli bal), Ayçiçek balı, en çok bulunan ballardır.

Balın en iyisi, saf, temiz, yumuşak ve güzel kokulu, dağlarda ve ağaçlarda olan kovanda olandan daha kıymetlidir.

*Mideye kuvvet verir, midedeki fazlalıkları dışarı atar. Sindirimi
kolaylaştırır, sindirim organlarının düzenli çalışmasını sağlar. Hazmı
gerektirmediği için kolayca kana geçer, baldaki şeker emilimi en kolay
olan şekerdir.

*Kabızlık vakalarında sıcak bal, ishalde ise soğuk bal şerbeti çok faydalıdır. Bal şerbeti karın ağrısını dindirir.

*Kansızlığı ve zaafı giderir. Hastalıktan yeni kalkmışlara kuvvet verir.

*Şerbeti içilirse damarları açar, kalp adalesine faaliyet ve zindelik
verir, kalp hastalıklarına faydalıdır, diğer şekerlerin aksine, oksijen
ile reaksiyona girdiğinde tam bir yanma meydana geldiği için kanda daha
az atık madde bırakır.

*Romatizmal hastalıklarda haricen kullanmak hastayı kısa sürede
iyileştirir, romatizmalı yeri arıya sokturmakta faydalıdır, hafif
ateşte ısıtılmış bal mumu ağrıyan bölgeye bağlanırsa iki üç saat sonra
ağrı ve iltihabın geçtiği görülür.

*Alerjik vakalarda, özellikle bahar alerjisine yakalanan kişiler hangi
koku ve tozun kendilerinde alerji yaptığını bilir veya bulursa o çiçek
balını ya da bal şerbetini yerlerse giderir.

*Bal ısıtılıp buharı buruna çekildiğinde, hastanın ağrı ve sızısı birkaç dakika sonra dinmeye başlar.

*Özellikle Deli Bal (Kestane-Kekik balı) yüksek tansiyonu düşürücü
etkiye sahiptir. 1günde 1 şeker kaşığından fazla yenmemesi gerekir.
Fazla yenirse tansiyonu fazla düşürür, çarpar.

*İhtiva ettiği A, B, C ve diğer vitaminler ve minerallerle insana
zindelik verir. Zekanın açılmasında; Bal, ceviz, fıstık yenmesi iyi
gelir.

*İştahı açar. 1 su bardağı ılık suya 1 tatlı kaşığı süzme bal ve kahve kaşığı çörek otu konup karıştırılır günde 1 kere içilir.

*Diğer tatlı ve meyvelerin zıddı bal dişleri ve diş etlerini temizleyip
parlatan bir macundur. Dişleri ve dişetlerini mikroplardan korur,
ağızdaki yaraları tedavi eder. Şeker veya meyve yense ağız fırçalanmasa
dişte feaftün (koku) olup diş çürür. Bal ise diş temizliğinde de
kullanılmıştır.

*Alaca hastası olanlar en az 2-3 ay sabah aç karnına 1 su bardağı bal şerbeti içerlerse fayda görürler.

*Ilık çam balı günde sabah ve akşam 1'er su bardağı içilirse zayıflatır.

*Balgamı keser, vucudun pis rutubetini giderir. Bal, karaciğeri ve
göğsü temizler. Bal şerbetinin hem tatlı hem soğuk olması sağlığı
koruma açısından çok faydalıdır. Karaciğer ve kalp soğuk ve tatlı
gıdayı sever.

*Nar suyuna karıştırılır göze sürme gibi çekilirse gözün keskin görmesini sağlar.

*İdrar söktürür, mesane yollarını temizler. İdrar yolları iltihaplarında; Bal 750 gr, turp tohumu 450 gr karıştırılarak yenir.

* Bal yatağını ıslatan çocuklar içinde faydalıdır. Çocukların
ishalinde; Gül çiçeği yaprağı ile karıştırılır, çay gibi kaynatılıp
içilir.

*Bal limonla veya sütle içilirse nezle için çok faydalıdır. Boğaz iltihabında (faranjit-anjin)
1 bardak kaynak suya, 1 tatlı kaşığı bal konup karıştırılır. Ilık ılık gargara yapılır.

*Zatürede; Arpa suyu balla tatlandırılıp içilir. Mersin yaprağı kaynatılıp suyu balla içilir.

*Bal gül ile karıştırılıp sabah akşam yenirse Vereme faydalıdır. Zatülcenp te (akciğer zarları arasına su toplanması)
Udihindi ve dere otu suyu balla tatlandırılarak içilir.

*Bal, zeytinyağı ve gres yağıyla karıştırılıp yanan yerlere sürülürse
acı, sızı çekilmez yanık kısa sürede iyileşir, yanık izi
kalmaz.Yanıklarda; Bal veya tahin de sürülür.

*Bal, vücutta olan varis ve varis yaralarına masaj yapılarak sürülürse çok faydalıdır.

*Balla salatalık rendelenerek yenirse susuzluğu giderir. Kanı temizler, sarılığı kısa sürede iyileştirir.

*Bal mumundan bir miktar alınıp balla birlikte birkaç gün ağızda sakız
gibi çiğnenirse burun tıkanıklığı ve bundan dolayı meydana gelen
terlemeyi giderir.
*Bal iyi bir koruyucudur. Bal ilaçların içine katılır, ilacı
güzelleştirir, zararlarını nötüre eder. Ömrünün üç bin yıl olduğu ifade
edilir. Taze et balın içinde saklansa üç ay bozulmadan durur.Taze sebze
ve meyveler balın içinde 6 ay bozulmadan saklanır.Zira balda 6 çeşit
koruyucu sistem vardır.

*Köpek ısırmalarına yılan, akrep sokmasına faydalıdır.Zehirlenmelerde; 1 kaseden büyükçe olarak içilir.

*Vücut bal ile ovulurduğunda cilt yumuşar, bitleri öldürür. Saça sürülürde saçları yumuşatır, besler, uzatır.

* Her gün bir su bardağı ılık bal 1 şeker kaşığı sirke, 1 şeker kaşığı
çörek otu ilave edilip içilirse balın safraya verdiği zarar sirkeyle
giderilir, sirkenin bakteri öldürme özelliği, çörek otunun genel olarak
tedavide kullanımı balın şifasıyla birleşir, vücudu hastalıklardan
korur ve kuvvetlendirir.
Yukarıda saydığımız faydalar hemen bir iki kere kullanmakla görülmez. Uzun süre kullanılmalıdır.

*UYARI: Balın yan tesiri hemen hemen yoktur. Fazla yenmesi safra için
zararlıdır.Biraz sirke katmak bu zararını telafi eder. Deli bal
tansiyon düşürür, fazla yenilince çarpar, hastanelik eder 1 şeker
kaşığından fazla yenilmemesi tavsiye edilir.

Tarçın (Cinnamomun)

Defnegiller familyasındandır. Anayurdu Güney ve Güneydoğu Asya'dır,
iklimin uygun olmayışı nedeniyle tarçın ülkemizde yetişmez. Tropikal
bölgelerin bitkisi ve birçok türü olan hoş kokulu ağaç ya da
ağaççıklardır. Bu türlerden önemli olan ikisi Seylan tarçını (C.
zeylanicum) ile Çin tarçını (C. cassia)'dır.

Seylan tarçını Sri Lanka, Hindistan ve Myanmar'da yetiştirilir. Kışın
yapraklarını dökmeyen alçak boylu ağaçtır. Bu ağacın körpe dalları
kesilir. Kabukları soyulur, mantar tabakaları çıkarılır, tabakalar
birbirinin içine konulup sarılarak kurutulur. Daha sonra ezilip baharat
olarak Seylan tarçını adıyla satılır. Açık kahverengi ve tatlımsı tadı
hoş olan bu tarçın türü makbuldür.

Çin tarçını daha büyük bir ağaç olup 10-12 m'ye kadar boylanabilir.
Kışın yaprağını dökmeyen bu türün de gövde ve dallarının kabuğu
soyularak yukarıdaki yöntemle elde edilen tarçın, Seylan tarçınına göre
daha yakıcı, keskin ve daha az değerlidir.

Her iki tür tarçının da başlıca bileşeni, uçucu bir yağ olan sinnamik
aldehit'tir. Tarçın baharat olmasının yanı sıra çeşni ve koku vermesi
için bazı yemek, tatlı ve şaraplara katılır. Ağacın meyvesinden elde
edilen tarçın esansı, parfüm endüstrisinde kullanılır.

Tarçının tıbbi etkileri ve bu etkilerden yararlanma yöntemleri şöyle açıklanabilir:

1. Mide ve bağırsak gazlarım söktürür.
2. Hafif doku ve damar büzücü özelliği nedeniyle diyareyi kesici ve peklik vericidir.
3. İştah açıcıdır.
4. Sindirimi kolaylaştırır.
5. Mide bulantıları ve kusma refleksini bastırır.
6. Kan dolaşımını geliştirip hızlandırır.

Bu etkileri sağlamak üzere tarçının toz hali yiyecek ve içeceklere
katılıp istendiği kadar alınır ya da piyasadan sağlanan tarçın esansı
2-3 damla olarak kesme şekere damlatılıp emilir. Tarçın çok fazla
alınırsa aşırı pekliğe neden olabilir.

Pelin Otu (A. Absinthium)

(Diğer adları: Acı pelin, Ak pelin, Acı yavşan) Bileşikgiller
familyasındandır. Anayurdu Avrupa olan; ülkemizde Kuzey, iç ve Güney
Anadolu'da yabani olarak yetişen çokyıllık dayanıklı otsu bitkidir. 120
cm'e kadar boylanabilen pelinin, ince tüylerle kaplı gövdesi kokulu,
kabarık çizgili ve gri -yeşil renklidir.

Çok ince tüylerle kaplı grimsi ya da beyazımsı yeşil, altı gri renkli
ve kokulu olan yaprakları çok parçalı ve almaşık dizilidir.
Temmuz-ağustos aylarında açan açık sarı küçük çiçekleri salkımlar
oluşturur. Silindirik yapılı yassı, küçük ve gri renkli meyvelerinin
içinde kahverengimsi gri minik tohumları bulunur. Pelin döktüğü
tohumlarıyla çoğalır ya da sonbaharda alınan gövde kalemleriyle
çoğaltılır.

Pelinin küçük yapraklı dalları özel kokulu ve çok acı lezzetlidir.
Uçucu yağ, absintin gibi acı maddeler, flavon ve pineni içerir. Eskiden
bazı içkilere acı çeşni vermesi için katılırken 1908 yılından beri bu
şekilde kullanımı yasaklanmıştır.

Pelin, geçmiş yıllarda kurt düşürücü, adet söktürücü ve çocuk düşürücü
etkilerinden yararlanılmak üzere yüksek dozlarda kullanılırdı. Ancak,
yapılan dikkatli analizler, bitkinin zehirleyici ve sinir sistemini
yıkıma uğratıcı etkilerini saptadığından, bitkinin bu amaçlarla
kullanımı da terk edilmiştir.

Günümüzde pelinin tıbbi etkileri aşağıda verilen yöntemle yararlı hale getirilmektedir:

1. Bitkinin, içerdiği acı maddeler nedeniyle bedeni uyarıcı, iştah
açıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı etkileri vardır. Sindirim
salgılarının nitelik ve nicelik yönünden yetersiz kaldığı durumlarda
kullanılır.

2. Yüksek ateş ve enfeksiyon durumlarında güçlü bir iyileştiricidir.

3. Bedeni güçlendirici tonik etkisi vardır.

4. İdrar söktürücüdür.

Bu durumlar için, pelinin yaprakları ve çiçek açmış salkımları,
çiçekleri solduğu dönem olan yaz ortası ve sonbahar başı arasında
toplanıp gölgelik ve havadar yerde kurutulur. 1-2 tatlı kaşığı kuru
karışım üzerine 1 bardak kaynar su dökülerek 10-15 dakika süreyle
demlendirilmeye bırakılır. Böylece hazırlanan infüzyon, günde iki-üç
kez birer bardak olarak içilebilir.

Mineçiçeği (V. Officinalis)

Mineçiçeğigiller familyasının örnek bitkisidir. Anayurdu bilinmemekte
ama dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde de yetişmektedir. 60-100 cm.
kadar boylanabilen, çokyıllık dayanıklı otsu bitkidir. Dört köşe
kesitli, koyu yeşil renkli ve tüylü gövdesi, bitkinin tepesine doğru
dallara ayrılır. Tüylü ve parlak koyu renkli, kenarları derin dişli ve
sapsız yaprakları, uzamış meşe yaprağına benzer.

Yaz ortasında başak ya da şemsiye biçimi oluşturarak açmaya başlayan,
ilk don olayına kadar açışını sürdüren küçük çiçekleri eflatun, mavi ve
kimi zaman da alacalı renklerde olur. Çiçeğin ortası, beyaz ve siyah
görünüşüyle küçük gözlere benzer. Olgunlaşan çiçekleri tek tohumlu sert
meyveler verir. Deniz, göl ve akarsulara yakın bol güneşli ya da kısmi
gölgeli yerleri; suyu iyi akıntılı, bitek, kum ve kil karışımı gevşek
toprakları seven bu bitki, döktüğü tohumlarıyla çoğalır.

Mineçiçeği, verbalin adı verilen acı tatlı glikozitler, uçucu yağ,
yapışkan bitki sıvısı ve tanen içerir. Bazı yerlerde bitkinin
yaprakları yemeklere, çiğ olarak salatalara ve evde yapılan içkilere
katılır.

Çok gösterişli bir bitki olmayan mineçiçeği Eski Mısır, Yunan, Çin ile
Roma'da ve ilk Hıristiyanlık dönemlerinde kutsal sayılıp övgüyle
anılmış, aşk iksirlerine katılmıştır.

Günümüzde bitkinin saptanan yararları bu övgüleri haklı çıkarmaktadır.
Bitkinin tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemlerini şöyle
sıralayabiliriz:

1. Sinirleri güçlendirici toniktir. Bedeni uyarıcı etkileri nedeniyle
yorgunluk, bitkinlik ve uykusuzlukta yararlı etkiler sağlar. Gerginlik
ve stresleri azaltarak yatıştırıcı etki yapar. İsteri nöbetlerinin
kolayca atlatılmasında etkilidir.

2. Bedenin çeşitli yerlerindeki spazmları çözücü etkisi vardır.

3. Terleticidir. Soğuk algınlıklarının atlatılmasında etkili olur.
Balgamı söktürür. Grip sonrası oluşabilen melankoli ve depresyonun
atlatılmasında da yardımcı olur.

4. Sindirimi kolaylaştırır, peklik verir.

5. Kadınlarda aybaşı durumunu düzene sokar, ağrıları hafifletir.

6. Safra kesesi ve sarılık hastalığında yangıları azaltır.

Bu etkileri sağlamak üzere, mineçiçeğinin tüm topraküstü kesimleri
bitki çiçek açmadan önce yaz ortasında toplanır. Gölge, kuru ve havadar
yerde olabildiğince çabuk kurutulur. 1-3 tatlı kaşığı kurutulmuş bitki
alınıp üzerine 1 bardak kaynar su dökülür. 10-15 dakika bu şekilde
demlendirilerek elde edilen infüzyon, günde üç kez birer bardak olarak
içilir. Uykusuzluk durumunda yatmadan önce bir bardak alınır.

Mineçiçeğinden elde edilen bu infüzyon diş çürümesi ve dişeti hastalıklarında gargara olarak kullanılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:39 pm

Mısır Püskülü (Zea Mays)

Buğdaygiller familyasındandır. Anayurdu Güney Amerika olan mısır,
Amerika Kıtası'nın keşfinden sonra denizciler tarafından Avrupa'ya
getirilmiştir. Oradan da, Afrika anakarasından, Mısır üzerinden
ülkemize getirildiğinden, dilimizde bu bitkiye mısır adı verildiği
sanılmaktadır. 2 m'ye kadar boylanabilen, biryıllık dayanıklı tahıl ve
kültür bitkisidir.

Mısırın kökleri toprakta derine kadar iner, kalın ve bol saçaklıdır. 4
cm. çapa ulaşabilen dik gövdesi boğumludur. Bu boğumlar arasında
gövdenin içi boş olur. Gövde üzerinde almaşık dizili uzun yaprakları
şerit biçiminde, paralel damarlı ve uçları sivridir. Aynı bitki
üzerinde ayrı kesimlerde yer alan dişi ve erkek çiçeklerden erkek
olanları, gövdenin ucunda başaklar; dişi olanları, yaprak koltuklarında
koçanlar halinde görülür.

Dişi çiçeklerin olgunlaşmasıyla meydana gelen mısır tohumları, tek ve
kalın bir sap olan koçan üzerinde düzgün sıralar halinde dizilmiş iri
taneler şeklinde olur. Konumuzla ilgili olan kısımları, dişi çiçeklerin
olgunlaşıp tane biçimine gelmeden önce koçanın ucunda 10-30 cm.
uzunlukta oluşturdukları ve adına mısır püskülü denilen ipliksi
uzantıları (stigma'ları)dır. Bol güneşli sulak alanları seven mısır
bitkisi, ülkemizin su bulunan hemen hemen her yerinde kültür bitkisi
olarak yetiştirilirken çok gelişip fazla yer kapladığından tohumlarının
toprağa seyrek olarak ekilmesine dikkat edilir.

6000 yıl kadar önce Güney Amerika'daki And Dağları bölgesi yerlileri
tarafından yetiştirildiği ve tüketildiği saptanan mısır bitkisinin
taneleri, yüksek oranda nişasta ile doymamış yağ asitleri, A vitamini
ve sterolleri içerir. Bu yüzden mısır taneleri hem insanlar hem de
hayvanlar için değerli bir besin kaynağıdır. İlaç olarak kullanılan
mısır püskülünün içerdiği maddeler ise şunlardır: Glikoz ve maltoz gibi
şekerler, steroller, reçine, potasyum tuzları ve uçucu yağ.

Açık esmer ya da kırmızımsı renkli hafif ve özel kokusu bulunan mısır
püskülünün tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle
özetlenebilir:

1. Sakinleştiricidir.

2. Bedeni güçlendirici toniktir.

3. Romatizma tedavisinde yardımcı olur.

4. İdrar söktürücüdür.

5. Mesane taşlarını düşürür.

6. Üretrit (idrar yolları enfeksiyonu), sistit (mesane enfeksiyonu) ve
prostatit (prostat bezi enfeksiyonu) tedavilerinde etkilidir. Özellikle
ayrıkotu ve civanperçemi ile birlikte kullanılırsa daha etkili olur.

7. Çocuklarda böbrek sorunlarının atlatılmasına yardımcı olur.

Bu etkileri sağlamak üzere, mısır koçanındaki dişi çiçeklerin döllenme
olayı gerçekleşmeden önce ortaya çıkan püskülleri alınır. Bunlar
kurutulduğunda bazı etkilerini yitirdiğinden kurutulmadan kullanılması
daha doğru olur. 1 bardak kaynar suyun içine 2 tatlı kaşığı kuru ya da
taze mısır püskülü konur. 10-15 dakika demlendirilerek elde edilen
infüzyondan günde iki-üç kez birer bardak içilir.

Mısır tanelerinden elde edilen mısırözü yağının, sıvı bitkisel bir
yemeklik yağ olarak, damar sertliğini önlediğini, kullanan kişilere bu
konuda büyük yarar sağladığını belirtmeden geçemeyeceğiz.

Mercanköşkü (Origanum)

Ballıbabagiller familyasındandır. Akdeniz havzası bitkisidir. Çeşitli
türleri ülkemizde de Trakya, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde
yabani olarak yetişir. Kayalık ve kurak yerlerde rastlanan, çalı
görünüşlü, hoş kokulu bitkilerdir.

Bu türlerden konumuzla en çok ilgili olanı Yabani mercanköşkü (O.
vulgare)'dür. Güveyotu ya da keklikotu adlarıyla da bilinen bu tür,
25-80 cm. boylanabilir ve toprağın üzerine yayılarak gelişir. Biber
gibi kokan koyu yeşil renkli yaprakları, haziran ile ekim ayları
arasında beyaz ya da pembe renkte açan çiçekleri vardır. Bol güneşli ya
da kısmen gölge yerleri seven bitki, döktüğü tohumlarıyla çoğalır.

Yabani mercanköşkünün topraküstü kesimlerinde, karvakrol ile timol adlı
maddeleri içeren uçucu yağ, asitler, tanen ve acı esanslar bulunur.
Bazı yerlerde yaprakları kurutulup kekik yerine baharat olarak
kullanılır. Ayrıca bitkinin topraküstü kesimlerinin damıtılmasıyla elde
edilen mercanköşkü yağı da parfümeri ve likör endüstrilerinde
kullanılır.

Yabani mercanköşkünün tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle sıralanabilir:

1. Uyarıcı ve terleticidir. Soğuk algınlığı ve gribin iyileştirilmesinde yararlı olur.

2. Öksürük ve boğmacanın tedavisinde etkilidir.

3. Yatıştırıcıdır.

4. Uyarıcı etkisi sindirim sisteminde de görülür: İştah açar. Sindirimi kolaylaştırıp hazımsızlığı giderir.

5. İdrar ve gaz söktürücüdür.

6. Peklik vericidir.

7. Kadınlarda aybaşı döneminin daha kolay ve rahat geçmesini sağlar.

Bütün bu etkileri sağlamak üzere, yabani mercanköşkünün topraküstü
kesimleri, bitki çiçek açtığında toplanır. Kalın dal ve sapları ayrılıp
atılır. Geri kalan kısımlardan 1 tatlı kaşığı kurumuş ya da taze bitki
karışımı 1 bardak kaynar suyun içine konur. 10-15 dakika
demlendirilerek hazırlanan infüzyon, günde üç kez birer bardak içilir.

Yabani mercanköşkü iyi bir antiseptiktir. Ağız yangılarına karşı
etkilidir. Arı ve böcek sokmalarında da yangıyı kesip rahatlatır. Bu
etkilerinden yararlanmak üzere, yukarda tarifi verilen infüzyonla ya da
daha iyisi, 1 tatlı kaşığı dolusu bitkinin suda kaynatılmasıyla
hazırlanan dekoksiyonla ağız iyice çalkalanır. Böcek veya arı sokması
durumlarında, sokulan yer aynı dekoksiyonla sıkıca ovuşturulur.

Ayrıca, yabani mercanköşkü etkili bir yara iyileştiricidir. Romatizma
ve kas ağrılarında bedeni rahatlatıcı etkisi görülür. Özellikle
gerginlik durumunda oluşan baş ağrılarında etkili olur. Bu etkilerinden
yararlanmak üzere, piyasada satılan mercanköşkü yağı alınıp yara ve
kesikler bununla yıkanır. Baş ağrısı durumunda şakaklar, romatizma ve
kas ağrılarında şikâyetli yerler mercanköşkü yağıyla ovuşturulur.

Diğer mercanköşkü türlerini şöyle özetleyebiliriz:

İzmir kekiği (O. smyrnaeum ya da O. onites) diye adlandırılan tür, Ege
ve Akdeniz bölgelerindeki makiliklerde yaygındır. 40-50 cm.
boylanabilen, çokyıllık bitkidir. Yaprakları oval biçimli, kenarları
hafif dişli, yumuşak, tüylü ve kekiğimsi kokuludur. Nisan-temmuz
aylarında çiçek açan bitki, döktüğü tohumlarıyla çoğalır.

İstanbul ya da Çanakkale kekiği (O. heracleoticum veya O. hirtum)
denilen mercanköşkü türü ise, Trakya, Marmara bölgesi ve Batı
Anadolu'da yetişir. 50 cm. kadar boylanabilen çokyıllık bitkidir.
Temmuz-ağustos ayında çiçek açar. Yaprakları kekiğimsi kokar. Döktüğü
tohumlarıyla çoğalır.

Karanfil (E. Caryophyllata)

Mersingiller familyasındandır. Anayurdu Endonezya'daki, adı yerli
dilinde baharat anlamına gelen Moluk takımadalarıdır. Ama, günümüzde
daha çok Afrika kıtasının doğusundaki Zengibar ile Hint Okyanusundaki
diğer adalarda yetiştirilmektedir, iklimi uygun olmadığından ülkemizde
yetişmeyen karanfil ağacı, 10-20 m'ye kadar boylanabilen ve kışın
yapraklarını dökmeyen duyarlı bir bitkidir. Derimsi dokulu, parlak ve
iri yaprakları dallarda karşılıklı çiftler halinde dizilmiş olup
üzerlerinde salgı bezi benekleri bulunur.

Çan biçimindeki pembe renkli çiçeklerinin tomurcukları kurutulduğunda
kırmızımsı kahverengine döner. Hoş kokulu olan bu tomurcuklara kısaca
'karanfil' adı verilir. Kısmen gölgeli, soğuk ve rüzgâra karşı
korunmalı yerleri seven karanfil ağacı, suyu iyi akıntılı ve asitli
toprakları yeğler. Tohumuyla ya da gövde çelikleriyle çoğaltılır.

Karanfil tomurcuklarında ogenol (ojenol) adı verilen hidrokarbon,
şahsilik asit ve karyofıllin içeren bir uçucu yağ (esans) bulunur.
Karanfılyağı da denilen bu esans, diş hekimliğinde sıkça yararlanılan
antiseptik ve ağrı kesici ilaçların yapımında kullanılır. Karanfil
tomurcukları ise, bazı reçel, yemek, turşu ve baharatlı şarapların
yapımında çeşni olarak kullanılmaktadır.

Karanfil tomurcuklarının ve karanfilyağının sağlığa yararlı etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle özetlenebilir:

1. Karanfil tomurcukları uyarıcıdır. Özellikle sindirim sistemi üzerinde uyarıcı etki yapar.

2. Gaz söktürücüdür.

3. Mide bulantısını bastırır. Kusmaları önler.

Bu etkilerinden yararlanılmak üzere piyasada satılan karanfil
tomurcuklarından bir tutam (7-8 tane) alınıp 1 bardak kaynar suya
atılır. 10 dakika demlendirilerek hazırlanan infüzyon ılık olarak
içilir.

1. Karanfil tomurcukları nefesin kötü kokusunu yok eder. Bunun için
tomurcuklar ağızda çiğnenip sert bakiye tükürükle atılır ya da yukarda
tarifi verilen infüzyonla gargara yapılır.

2. Karanfil tomurcuğu ağrı kesici ve hafif uyuşturucudur. Bu
etkilerinden yararlanılarak diş ağrısını kesmekte kullanılır. Bir adet
karanfil tohumu ağıza alınır. Ağrıyan çürük dişin yakınına getirilir ve
bir süre orada tutulur ya da gene piyasada satılan karanfilyağı biraz
pamuğun üzerine damlatılır ve pamuk ağrıyan dişe bastırılır.

3. Karanfılyağı romatizma ve nevralji ağrılarının hafifletilmesinde
yararlı olur. Bunun için karanfilyağı ağrılı yerlere dıştan
ovuşturularak uygulanır.


Feslegen:
(Basilienkraut / Basilic / Sweetbasil / Reyhanotu / Ocimum basilicum )
Haziran-eylül aylari arasinda, pembemsi veya sarimsi-beyaz renkli
çiçekler açan, 20-40 cm yüksekliginde, çok senelik, kuvvetli kokulu,
otsu bir bitkidir. Reyhan otu olarak da bilinir. Vatani Iran ve
Hindistan’dir. Gövdeleri dik, tüysüz veya hafifçe tüylü, çok dalli ve
yapraklidir.Yapraklar karsilikli ve uzunca sapli olup, hos kokuludur.
Çiçekler üst yapraklarin koltugunda ekseriya 6 çiçekli durumlar hâlinde
toplanmistir.Çanak ve taç yapraklari tüp seklinde ve 2
dudaklidir.Meyveleri oval sekilli, küçük ve parlak siyah renklidir.

Türkiye’de yetistigi yerler: Yerli degildir. Süs bitkisi olarak yetistirilir.

Kullanildigi yerler: Bitkinin kullanilan kisimlari, tâze çiçekli
dallari ve tohumlaridir. Uçucu yag tasimaktadir. Bu yag içinde
estragol,linalol, cineol ve pinen vardir. Feslegen midevî, yatistirici
ve barsaklarda gaz tesekkülüne mâni olucu özelliklerinden dolayi % 1-2
lik çay hâlinde kullanilir. Uçucu yagda da ayni hassalar vardir.Idrar
yollari hastaliklarina karsi tesirlidir. Tohumlarindan öksürük kesici
olarak istifade edilir. Baharat olarak salata ve çorbalarda kullanilir.
Ete, baliga ve sosise konur. Süte ve hardala karistirilir.Anadolu’da
aroma vermesi için pekmez yapilirken içine konulur. Uçucu yagi
parfümeride de kullanilir. Ayrica öksürügü kesici, hazimsizligi ve bas
dönmeleri giderici özelligi de bilinir. ari sokmalarina karsi da
faydalidir.

Kabak:
(Küerbis / Courge / Gourd / Cucurbita / ) Bir yillik, sürünücü otsu bir
bitki. Gövdeleri tüylü sürünücü olup, silindir biçimindedir. Kökleri
uzun ve ig seklindedir. Yapraklar tüylü, büyük, böbrek veya kalp
seklinde, bes parçali, uzun saplidir. Çiçekler tek eseylidir. Erkek
çiçekler sarimsi renkte büyük, disi çiçekler daha küçüktür. Meyveleri
çesidine göre küremsi, silindir veya yumurtamsi sekillerde ve saplidir.
Meyve kabugu ince veya kalin, yumusak veya serttir. Meyveleri çok
tohumludur. Kabak, bir sicak ve mutedil bölge bitkisidir.
Memleketimizde birçok kabak türü ve bunlarin varyeteleri ekilmektedir.
Bilhassa sakiz kabagi (Cucurbita pepo) ve kestane kabagi (C. maxima)
veya helvaci kabagi önemli olup tibbî olarak da kullanilmaktadir.

Türkiye’de yetistigi yerler: Memleketimizde kültür olarak yetistirilir.

Sakiz kabagi (C. pepo): Gövdeleri boyunca keskin çizgili, yapraklari
bes sivri parçalidir. Meyveleri silindir veya yumurtamsi olup, kalin ve
sert kabukludur. Beyaz etli, makbul bir kabaktir. 20-30 cm kadar
uzunluktadir.

Kestane kabagi-Helvaci kabagi (C. maxima): Gövdeleri silindir
biçiminde, yapraklari böbrek seklinde ve tüylüdür. Meyveleri basik
küremsi, sapli, ince kabukludur. Pisirildiginde kabuklari yumusar ve
zar gibi soyulur. Kirmizi etli kisminda sekerli ve nisastali maddeler
vardir. Yemegi ve tatlisi yapilir.

Kullanildigi yerler: Her iki türün tibbî olarak kurutulmus tohumlari
kullanilir. Tohumlarinda sâbit yag ve peporesin vardir. Tohumlari
(çekirdekleri) tenya ve kurt düsürücü olarak bilhassa çocuklarda
kullanilmaktadir. Tohumlar dis kabuklarindan ayrilarak dövülür, sekerle
karistirilarak verilebilir. Ortalama doz çocuklarda 40 gr büyüklerde
takriben 100 gr’dir. Kabak çok besleyici özelliktedir C ve B1 vitamini
ihtiva eder. Pisirilen etli kismi yiyecekten baska çiban ve sis yerlere
lapa olarak da tatbik edilir.

Diger kabak çesitleri sunlardir:

Bal kabagi: Kestane kabaginin bir cinsidir. Eti saridir.

Lif kabagi (Luffa cylindrica): Meyvelerinin iletim demetleri xxx bir ag
teskil eder. Bu sebeke, meyve soyulup kurutulduktan sonra, sünger gibi
kullanilir.

Su kabagi (Lagerneria vulgaris): Meyvelerinin yarisi siskin, yarisi
dardir. Bu sebepten su kabi olarak veya ortadan boyuna kesilip
kurutulduktan sonra masrapa seklinde kullanilmaktadir.

Dikenli kabak (Sechium edule): Vatani Orta Amerika olan, memleketimizin
güney bölgesinde yetistirilen çok yillik bir bitkidir. Meyveleri etli
ve büyük bir armut seklinde, bes dilimlidir. Içinde bir büyük tohum
vardir. Meyveleri pisirildikten sonra sebze olarak yenir.

Pancar:
(Mangold / Zuckerrübe / Betterave / Beet / Beta vulgaris) Dogu Akdeniz
sâhillerinde yabânî olarak yetisen, ince köklü, bir veya iki yillik
otsu bir bitki. Yapraklari etli, alt kisimlarda sapli ve büyük, üst
kisimlarda ise sapsizdir.

Bu bitkiden elde edilmis olan kültür sekilleri sunlardir:

Sekerpancari (Beta vulgaris var altissima): Kökleri büyük, etli bir
yumrudur. % 12-20 oraninda sakkaroz tasir. Memleketimizde kültürü
yapilarak, seker eldesinde kullanilir. (Bkz. Seker)

Kirmizi Pancar (Beta vulgaris var. esculenta): Kökleri yuvarlak bir
yumru seklindedir. Antosiyan bakimindan zengindir. Sebze olarak
kullanilir.

Pazi (Beta vulgaris var. Cicla): Yapraklari büyük olan bir sebze
bitkisidir. Ayni ispanak gibidir. Sindirimi kolay ve bol vitaminli
oldugundan besleyicidir.

Yem Pancari (Beta vulgaris var. rapa): Kirmizi pancara benzer. Besin degeri azdir. Daha çok hayvan yemi olarak kullanilir.

Türkiye’de yetistigi yerler: Anadolu ve Trakya’da.

Kulanildigi yerler: Halk hekimliginde kirmizi pancar kullanilir.
Karacigerin düzenli çalismasini saglar. Kansizligi giderir. Seker
hastaligi ve vereme karsi korur. Mide ve barsaklari kuvvetlendirir.
Sinirleri yatistirir.

Anason:
(Anis / Anis / Anise) Haziran-agustos aylarinda, beyaz renkli çiçekler
açan, 50-60 cm yüksekliginde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir
biçiminde, içi bos, çok dalli, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yapraklari
uzun sapli, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bilesik semsiyelerde
toplanmislardir. Meyveleri armut seklinde küçük, üzeri tüylü, yesilimsi
sari renklidir.Basta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da
bahçelerde yetistirilir. Kültür anasonunun vataninin Anadolu oldugu
tahmin edilmektedir.Meyvalarinda nisasta, müsilaj, sabit ve uçucu yag
bulunmaktadir. Uçucu yag miktarlari bitkinin cinsine ve yetistigi yerin
sartlarina baglidir. Uçucu yagin % 80-90’i anetoldür. Anetol, zehir
etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su
buhari distilasyonu ile elde edilen anason yagi, hemen hemen renksiz ve
karakteristik kokuludur. Anason tipta midevi, bagirsak gazlarinin
tesekkülünü önleyici, hazmi kolaylastirici ve gögüs yumusatici olarak
kullanilir. Ayrica nefes darligi, öksürük ve kalb çarpintisi
rahatsizliklarinda da etkilidir. Anason yüksek dozda alindiginda bas
agrisi, uyusukluk, görme zorlugu yapar. Daimi kullananlarda anisizm
hastaligina sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede
tesekkül eden gazlari gidermede çok faydalidir. Bebekler için bir çay
kasigi tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazirlanir.
Yemeklerden önce veya süte katilarak bir kaç çay kasigi verilir.
Büyükler % 1-2’lik çayini günde 2-3 bardak alabilir.

Türkiye’de yetistigi yerler: Bütün Anadolu

Kullanildigi yerler: Kullanilan kismi, meyvalari ve yapraklaridir.
Meyveleri tamamen olgunlastiktan sonra toplanir ve gölgede kurutulur.
Hazmi kolaylastirir. Istahsizligi giderir. Mide ve barsak gazlarini
söktürür. Idrar artirir. Migren agrilarini keser. Astim, nefes darligi
ve bronsitte görülen sikayetleri giderir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:39 pm

Tümörü burnundan çıkardılar

Acıbadem Bursa Hastanesi doktorları, 32 yaşındaki bir memurun görmesine
engel olan hipofiz bezindeki tümörü, burun içinden girerek temizledi.

Liman memuru olarak görev yapan 32 yaşındaki Ali Yavuz Fındık, 3 yıldır
her iki gözündeki görmenin azaldığından şikayet ederek hastaneye
başvurdu. Bu şikayeti nedeniyle "yüksek göz tansi-yonu" tanısıyla
tedavi edilen Ali Yavuz Fındık'a görmesindeki azalmanın sürmesi üzerine
daha ileri incelemeler yapıldı. Hipofiz bezinde iyi huylu tümör
saptanan Fındık'a, Acıbadem Bursa Hastanesi'nde "Endoskopik Hipofiz
Cerrahisi" uygulandı. Işık sağlayıcı özel aletlerle burun içinden
girilerek hipofiz bezindeki tümör çıkarıldı.

Prof. Dr. Levent Erişen, hastayı beyin sinir ve omurilik cerrahisi
bölümü ile birlikte değerlendirerek, "endoskopik hipofiz cerrahisi"
uygulanmasına karar verdiklerini açıkladı.

Bu tamamen ekip işi
Tıbbın tüm alanlarındaki tedavilerde giderek hastaya daha az sıkıntı
veren, sorun çıkarma riski daha az ve hastanede yatışı kısaltan
yöntemler ağırlık kazanıyor. "Minimal İnvaziv Cerrahi" olarak
tanımlanan bu girişimler, hipofiz bezindeki tümörlerin çıkarılmasında
da kullanılıyor. Güncel ve çağdaş tıpta, bazı özel hastalıklar artık
tek bir uzman tarafından tedavi edilmiyor. Konuyla ilgili birkaç
uzmanlık dalı bir araya geliyor, tanı, tedavi ve takipler bu ekip
tarafından yürütülüyor. Prof. Dr. Levent Erişen ve Prof. Dr. Kaya
Aksoy, endoskopik cerrahinin hipofiz bezindeki tümörün çıkarılmasındaki
avan-tajlarını şöyle sıraladı: "Operasyonda normal anatomik yapılara
çok az zarar verilmesi, endoskopik girişim sırasında görülmesi güç
bölgelerin daha rahat görülebilmesi, ameliyattan sonra burun
yapılarının iyileşme süresinin daha kısa olması, hastanın daha kısa
sürede günlük yaşamına dönebilmesi."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:39 pm

Kış hastalıklarına dikkat

--------------------------------------------------------------------------------

Kış mevsimi ile birlikte ülkemizde soğuk havaya bağlı olarak nezle,
grip, faranjit, larenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, bronşit,
zatürre gibi hastalıkların görülme sıklığının arttığı belirtildi.


İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, kış mevsiminde soğuk havaya
uyum sağlamak için vücudun daha fazla enerji harcadığına dikkat
çekiliyor. Bu enerji ihtiyacı karşılanmadığında da vücut direnci
düşüyor ve enfeksiyonlara davetiye çıkartılıyor. Soğuk kış iklimde
yaşayan ve yıllarını geçiren insanların soğuk havaya uyumuyla ılıman
iklimde ve zaman zaman soğukta yaşayan insanların uyumunun farklı
olduğu belirtiliyor. Soğuk, özellikle akciğerin akut veya kronik tüm
hastalıklarını tetikliyor. Bronşit, astım gibi sağlık sorunları daha
sık görülür. Ayrıca kronik böbrek ve diyabet hastaları, kalp hastaları,
by-pass geçiren kişiler aşırı soğuklardan çok daha fazla etkileniyor.
Kışın ortaya çıkan hava kirliliği de soğukla birleştiğinde sorun
büyüyor. Kış mevsiminde artış gösteren ve iyi tedavi edilmediğinde
ölümlere yol açabilen hastalıkların başında zatürre geliyor.
Akciğerlerin iltihabi bir hastalığı olan zatürre ile birlikte
akciğerlerin görevi olan oksijen alış veriş fonksiyonu bozuluyor ve
kanda oksijen düzeyi azalıyor. Amerika'da bile halen ölüme yol açan
hastalıklar arasında zatürre altıncı sırada yer alıyor.


Kış mevsiminde enfeksiyonlar ağır geçtiği için korunma tedbirlerine
özen gösterilmesi gerekiyor. Yaşlıların, çocukların, kalp, astım,
diyabet gibi sağlık sorunları olan kişilere havanın çok soğuk olduğu
günlerde mecbur kalmadıkça sokağa çıkmamaları gerekiyor. Kış
hastalıklarından korunmak için uzmanlar şu önerilerde bulunuyor:
"Giyime özen gösterilmeli, soğuktan koruyacak biçimde giyinilmesinin yanısıra aşırı terlememeye dikkat edilmelidir.


- Kış ve soğuk diye fazla enerji almak iyi olur. Ancak aşırı yağlı
yemek ve az hareket, kilo almaya neden olur. Bu yüzden öğünler muntazam
yenilmeli. Sabah kahvaltılarına ve enerji verecek mevsim meyve ve
sebzelerine de ağırlık verilmeli.
- Soğukta özelikle hamileler, mevsim hastalıklarına yakalanmamaya özen
göstermeli, toplu yerlerden uzak durmalı, maske ile korunmalı.
- Astımı olanların ilaçlarını düzenli almaları, mecbur kalmadıkça
dışarı çıkmamaları, hava kirliliğinden, soba ve kömür etkisinden
sakınmaları gerekiyor.
- Kalp hastalığı olanların çok soğukta yürümemelerini öneriyoruz.
- Yüksek tansiyonu olanların da ilaçlarını titizlikle kullanmaları,
direnç artsın diye diyeti bozmamaları, tuzlu yememeleri büyük önem
taşıyor."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:40 pm

Kadın sağlığında kanser mücadelesi

Rahim ağzı kanserinin en önemli sonucu hayat kaybı olabileceği gibi, bu
kanser türü doğurganlığı engelleyerek, başka ciddi sonuçlara da yol
açabiliyor.



Uzmanlara göre aşılama ve rutin kontrol gibi geniş çaplı ve organize
önleme programları doğru bir şekilde uygulandığı takdirde, rahim ağzı
kanseri vakalarını önlemek mümkün. Rahim ağzı kanserine karşı koruyucu
aşı kadın sağlığı konusundaki son yılların en büyük gelişmelerinden
biri olarak gösteriliyor. Ancak bu büyük bilimsel gelişmenin kitlelere
ulaşması için sağlık hizmetleri sektörünün ve halkın bu konuda
eğitilmesi, bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bilinç artırma ve
bilgilendirme çalışmaları meyvelerini vermeye başladıysa da henüz
alınacak çok yol var. Bilinçlendirme çalışmaları dahilinde geçtiğimiz
günlerde Avrupa Rahim Ağzı Kanseri Birliği (ECCA) ve Uluslararası
Kanser Karşıtları Birliği (UICC), Avrupa Birliği ve ulusal hükümetlerin
rahim ağzı kanserine karşı tüm Avrupa'da ortak bir program organize
etmeleri için bir imza kampanyası düzenledi ve imzalar Avrupa
Birliği’ne sunuldu. ECCA ve UICC yaptıkları ortak açıklamada rahim ağzı
kanserinin önlenmesinin bilimsel bir sorun değil, bir sağlık politikası
sorunu olduğunu ve yeterli koruma programlarının başlatılmasıyla
tamamen engellenebileceğini ifade etti.


Konunun önemini vurgulamak isteyen birçok önemli sağlık meslek
kuruluşu, aşının güvenirliği ve gerekliliğini onaylayarak rutin aşılama
önerisi verdi. Bu kuruluşların içinde ACOG (Obstetrisyen ve
Jinekologlar Birliği),AAP (Amerikan Pediatri Akademisi), SGO
(Jinekolojik Onkologlar Derneği), ACIP (Amerikan Bağışıklıma
Uygulamaları Komitesi), WHO7 (Dünya Sağlık Örgütü) gibi önemli kurumlar
da mevcut.

Bu kurumların onay ve tavsiyeleri üzerine Fransa ve Avustralya,
Almanya, Belçika gibi pek çok ülkenin hükümetleri doktorlara ve
halkına, yayınladıkları bir bildiriyle aşılanma önerisinde bulundu.
Yayınlanan bildirilerde aşıyı kimlerin olabileceği, hangi şartlar
altında aşı yapılabileceği gibi aydınlatıcı bilgiler yer alıyor. Bu
gelişmelerin ışığında birçok ülke ücretsiz aşılama kararı aldı. Aşının
kullanılmaya başlandığı günden bu yana dünyada milyonlarca kadın
kendini ve kızlarını aşılatarak rahim ağzı kanserine karşı önlemlerini
aldılar ve sağlıklı gelecek nesillerin temellerini attılar.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bugüne kadar 630 milyon kişinin
HPV ile infekte olduğu tahmin ediliyor. Belirti göstermediği için,
başka insanlara farkında olmadan bulaştırılan HPV, başta rahim ağzı
kanseri olmak üzere kadın sağlığını tehdit eden genital bölgedeki diğer
kanserlerin de en önemli sebebi. Her iki dakikada bir kadının ölümüne
sebep olan rahim ağzı kanseri ile mücadelede çok önemli bir ilerleme
olan Kuadrivalan aşı, koldan 3 doz olarak uygulanıyor.

Ülkemizde de yakın zamanda rahim ağzı kanseri hastalığı ve bu hastalığı
önlemeye yardımcı olan aşı ile ilgili kamuoyunda bilinç
oluşturulmuştur. Türkiye’nin genç kız ve kadınları da hastalığa karşı
giderek artan sayıda aşılanmaya devam etmektedir.

Tüm dünyada kutlanan 4 Şubat Kanser Günü’nde, sağlıklı gelecek
nesillere sahip olabilmek adına bilinçli annelere düşen görev kızamık,
verem, grip gibi hastalıklardan kızlarını korumak için gösterdikleri
hassasiyeti rahim ağzı kanseri içinde göstermeleri ve geç olmadan,
hemen doktorlarına danışarak önlemlerini almalarıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:40 pm

Metropol hastalıklarına dikkat!

Bazı hastalıklar ve rahatsızlıkların büyük kentlerde yaşayan insanlarda daha fazla görüldüğü belirlendi.


"Metropol Hastalıkları" adı verilen bu hastalıklar, metropollerin
taşıdığı özelliklerden kaynaklanıyor ve o metropolin isimleriyle
tanımlanıyor. "İstanbul Bronşiti" büyük şehirlerin kirli havasından,
"Çin Lokantası Sendromu" uzak doğuya özgü baharattan, "Hasta Bina
Sendromu" ise ofislerin yer aldığı büyük gökdelenlerin, havasız ve
kirli çalışma ortamından kaynaklanıyor.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları
Öğretim Üyesi Prof.Dr. Rasim Küçükusta, ANKA’ya yaptığı açıklamada
metropol hastalıklarının başında alerjik rahatsızlıkların geldiğini
söyledi. Örneğin "İstanbul Bronşiti"nin, büyük şehirlerde, hava
kirliliğinin yoğun olduğu illerde görülen bir hastalık olduğunu ifade
eden Prof.Dr. Küçükusta, "Hastanın esas şikayeti geceleri artan, bazen
uykusundan uyandıran kuru bir öksürük. Ama bunun yanında balgam
çıkarma, ateş, nefes alamama ve hırıltı gibi diğer akciğer şikayetleri
olmuyor. Bu daha çok bronşların aşırı duyarlılığından ortaya çıkan bir
hastalık" dedi. Prof.Dr.Küçükusta, hastalığın daha çok çocuk ve
kadınlarda görüldüğünü kaydederek uygun ilaçlar verildiği zaman
tedavide başarılı olunduğunun altını çizdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:40 pm

Öksürük şurubu kalbe iyi geliyor!

Kalp krizi geçiren bir hastanın ikinci kalp krizi geçirmemesi için
içerisinde, 'Enasetilsistein' maddesi bulunan öksürük şurubunu alması
halinde kalp krizi riskinin düştüğü kanıtlandı.

Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı
öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Kemal İltimur, yaptıkları araştırma sonucu
öksürük şurubunun kalp krizini önlediğini söyledi. Yrd.Doç.Dr. İltimur,
kalp krizi geçiren bir hastanın ikinci kalp krizi geçirmemesi için
içerisinde, 'Enasetilsistein' maddesi bulunan öksürük şurubunu alması
halinde kalp krizi riskinin düştüğünün kanıtlandığını söyledi.

14'üncü Ulusal Kardiyovasküler Farmakoloji Derneği'nin Genç
Araştırmacılar Ödülünü alan Yrd.Doç.Dr. Kemal İltimur, ödül aldığı
çalışma ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Yrd.Doç.Dr. Kemal
İltimur, araştırmalarında kullandıkları 'Enasetilsistein' maddesinin
genellikle öksürük şurupları içinde bolca bulunan bir madde olduğunu
belirterek, şöyle dedi: “Bu madde ayrıca özellikle piyasada çok bulunan
'Vermidon' ve 'Parasetamol' ilaçlarının aşırı kullanmasına bağlı
zehirlenmelerde kullanılıyor. Ancak, son zamanlarda anjiyo esnasında
meydana gelen böbrek yetersizliğine bağlı durumlarda kullanılmaya
başlandı. Biz de kalp krizi sonrasında 'Kalp yetmezliğine karşı bu
ilacı kullanırsak faydası olur mu?' diye düşündük. 60 kalp krizi
geçiren hastanın 30'una bu ilacı verirken, 30'una ise vermedik. Çeşitli
parametrelere baktık. Bu parametreler kısa dönemde, hem de ileriki
dönemde kalbin fonksiyonlarını değerlendirdik. Bu fonksiyonlar ile
3'üncü gün ile 6'ncı ayları karşılaştırdık ve 3'üncü günkü değerlerde
aşırı derecede farklılık olmasada 6'ncı ayda kalp fonksiyonlarının daha
iyi olduğunu saptadık. 30 hastanın tümünde kalp fonksiyonlarının
düzeldiğini gördük. Kullandığımız hastalarda da herhangi bir yan etki
görmediklerini.''

Aşırı sigara kullanımından kaynaklanan kalp krizi sonucu Kardiyoloji
Bölümü'ne yatırılan hastalardan 38 yaşındaki Bülent Er'de uygulanan bu
tedavinin olumlu sonuç verdiği belirtildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:40 pm

Tansiyon ölçmenin püf noktaları!

Tansiyon ölçerken dikkat etmeniz gereken pek çok nokta var. Rahat
pozisyonda oturmak, ölçümden 30 dakika önce kahve içmemek bunlardan
bazıları.



Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra askere, askerlikten sonra da,
ihtisas için doğru Almanya’ya gittim. Dahiliye ihtisasına başladığımın
ikinci haftası, beni kat doktoru olarak atadı, şefim Dr. Frentzen.
Çiçeği burnunda bir doktor olarak, yabancı bir memlekette çalışmaya
başlamış, daha ne olduğumu anlayamadan kat doktoru oluvermiştim.
İçimden dua ediyordum, inşallah bugün yeni hasta gelmez, biraz adapte
olurum diye. Beş dakika geçmeden ilk hasta geldi. Yaşlıca bir hanım.
Kendini yorgun hissediyormuş, bir kaç gündür de tuvalete çıkamamış.
Hastamın yanına gittim. Yatağın kenarına iliştim, kibar bir hareketle
kolunu sıvadım ve tansiyonunu ölçtüm hastamın. 200/95 mmHg, yani
alışılmış tabirle 20 ye 9,5. Kendisi tansiyon hastası olmadığını
söyledi. Muayenemi bitirdim, doğru şefe gittim, ''Yeni yatan hastanın
tansiyonu yüksek, ne ilaç vereyim?'' dedim. ''Şimdi yatan hasta değil
mi? Bekle biraz sohbet et, sonra tekrar ölç'' dedi. Bayağı bozuldum,
yanlış mı ölçeceğiz yani dedim içimden.


Beyaz gömlek sendromu

Tatlı bir hanımcağız, çocuklarından filan sohbet ettik, tekrar ölçtüm,
130/80 mmHg yani 13 e 8. Çıldıracağım. Bir daha. Aynı. Gittim şefe
''Tansiyon düştü'' dedim. ''Tansiyon düşmedi, kadın normale geldi.
Hastane ortamı herkes yabancı, bir de beyaz gömlekli bir adam tansiyon
ölçüyor. Sen bunun stresini, heyecanını bir düşünsene'' dedi. ''Buna
beyaz gömlek sendromu denir'' diyerek ''Tansiyon ölçerken dikkatli ol
hastaların dinlenmesine, kendilerine gelmesine izin ver'' diye devam
etti.
İş edindim kendime, her hastanın hemen ilk karşılaştığımda tansiyonunu
ölçtüm, bir de benimle 10 - 15 dakikalık sohbetten sonra. Yüksek çıkan
tansiyonlar veya şefin lafıyla, strese girenler nasıl da
normalleşiyorlardı.

Demek ki tansiyon ölçerken dikkat edilmesi gereken bir şeyler vardı.
Bir doktor bile dikkat etmeyince sonuçlar nasıl şaşırtıcı oluyor, bir
de kendi kendine tansiyon ölçmesi gereken kişinin bu konuda ne denli
yanlışlara açık olacağı ortada.

İdeal olarak tansiyon ölçmeden önce 5 dakika kadar istirahat etmeli, yani yatar veya oturur durumda, 5 dakika kadar beklenmeli.
Gün içinde değerler değişir. Genellikle sabahları uyandıktan sonra en yüksek ve akşamları en düşüktür.
Sağ kol ile sol kol arasında 10 - 20 mmHg yani 1 - 2 fark bulunabilir. Bu nedenle her ölçümde, aynı kol kullanılmalıdır.
Sinirli veya heyecanlı durumda, ölçümden önce 15 dakika rahatlamalıdır.
Ölçümden önce en az 30 dakika sigara, çay, kahve içmemeli, yemek yenmemelidir.
Ölçümden önce, buruna sıkılan dekonjestan spreyler gibi, tansiyonu yükseltme ihtimali olan ilaçlar kullanılmamalıdır.
Rahat, gevşemiş bir pozisyonda oturulmalı, konuşmamalı, hareket etmemeli.
Uzun kollu kazak varsa, kazak çıkarılmalıdır. Eğer ince kumaştan
yapılmış uzun kollu gömlek giyiliyorsa, tansiyon aleti gömlek üzerinden
de takılabilir.
Basıncın ölçüleceği kol, kalp hizasında öne doğru uzatılmalı, dirsekten
hafif bükülmeli ve alttan desteklenmeli. Kol boşta kalmamalı.
Manşonun alt ucu, dirsek kıvrımından bir parmak kalınlığı, yani iki santimetre kadar yukarıda olmalıdır.
Tansiyon aletinin manşonu kola iyice sarılmalıdır, boşluk kalmamalıdır.
Alet elektronikse, dinleme kısmı çokluk işaretlidir ve bu işaretin
kolun iç kısmına gelmesi, aletin atardamarınızın sinyallerini alması
için yeterlidir.
Alet elektronik değilse dirseğinizin iç kısmında elinizle nabzınızı
hissedin, stetoskopu oraya koyup elinizle sabit tutun. Stetoskopu
aletin altına sıkıştırmayın.
Bulunan değerler bir günlüğe yazılmalı.
Hergün, mümkünse aynı saatlerde ve aynı şartlarda tansiyon ölçmek daha yararlıdır.

Bilekten ölçerken...

Elektronik bilek tansiyon aletleri, ölçüm sırasında kalp hizasında
olmalıdır. Bunların gelişmişleri kolunuzu tutacağınız seviyeyi
gösteriyor. Eğer bu seviye otomatik olarak gösterilmiyorsa, kalp
hizasını bulmak için, aleti taktığınız sol kolunuzun parmak uçlarını,
sağ omuzunuza değecek şekilde kolunuzu bükerseniz, alet takriben kalp
hizasına gelir. Alet elinizden bir santimetre kadar yukarı takılmalı
yani elinizle alet arasında bir santimetre kadar bileğiniz boşta
kalmalı. Alet bileğe düzgün ve sıkı bir şekilde takılmalı, sonra
hafifçe oynatarak bilek boşluğuna iyice yerleşmesi sağlanmalı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:40 pm

Yaşıyla kilosu eşit

Edirne'de 9 yaşındaki Ferhat Kutlu, kemik ve kas erimesi nedeniyle
yatağa bağımlı olarak yaşıyor. Besicilik yapan ailesi, Ferhat Kutlu'nun
tedavisini yaptırmakta büyük güçlük yaşıyor.

Ferhat'ın annesi Nezahat Kutlu, oğullarının durumuna çok üzüldüklerini söyledi.

Oğlu yürüyemediği için yatağa bağımlı yaşadığını ve konuşamadığını
ifade eden anne Kutlu, “Oğlumun yürümesi ve konuşabilmesi için
hayatımdan gerekirse vazgeçerim” diye konuştu.
Okula giden çocukları gördükçe içinin burkulduğunu ifade eden Kutlu,
“Ferhat'ımı bir kez mavi önlükler içinde okul yolunda görsem gözlerim
açık gitmeyecek” dedi.
Ferhat'a baktığı için çalışamadığını, eşinin aldığı maaşın da kendilerine yetmediğini anlatan Kutlu, şöyle konuştu:
“Ferhat günden güne gözlerimin önünde eriyip gidiyor. Oğlum 9 yaşında
ve 9 kilo ağırlığında. Eşimin besicilikten kazandığıyla oturduğumuz
evin kirasını güçlükle ödeyebiliyoruz. Kemik ve kas erimesi nedeniyle
oğlumun tedavisini bile yaptıramıyoruz.”
Ferhat'ın 6 yaşındaki kardeşi Emircan Kutlu da ağabeyinin durumuna çok üzüldüğünü söyledi.
Emircan, ağabeyini her sabah öperek uyandırdığını ve hiç üzmediğini
ifade ederek, “Ağabeyim ateşlendiğinde çok ağlıyorum, onun da
gözlerinden yaş geliyor” dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:41 pm

Konuşa konuşa beyin ameliyatı

EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji Anabilim Dalı'nda uygulanan
yöntemle felç kalma riski bulunan hastaların beyin tümörleri, hasta
ameliyat sırasında uyandırılarak çıkarılıyor.

Kol ve bacak hareketlerini sağlayan, konuşma ve görme merkezi gibi
beynin önemli fonksiyonlarının bulunduğu sahalarda yer alan tümörlerin
çıkarılmasında, hastaların bu fonksiyonlarını ameliyat sırasında test
ettiklerini açıklayan EÜ Tıp Fakültesi Nöroşirürji Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sertaç İşlekel, bu sayede hastaların ameliyat
sonrasında felç kalma riskinin azaldığını söyledi.

‘Uyanık Beyin Tümörü Cerrahisi’ adı verilen yöntemde tümürün
koordinatlarının hesaplandığını ve ameliyat öncesinde MR çekilerek
gerekli incelemenin yapıldığını kaydeden Prof. Dr. İşlekel, şunları
söyledi:

“Hasta lokal anestezi altındayken kafatasında açtığımız bir delikten
tümörün içine giriyoruz. Ameliyat esnasında hastanın kolları, ellerini
hareket ettirerek, elektrikle uyarıp sinirlere zarar verip
vermediğimizi test ediyoruz. Eğer tümör 3 santimetreden büyükse genel
anestezi ile ameliyatı gerçekleştiriyoruz. Yine aynı işlemde kafa
kemiğini kaldırdıktan sonra hastayı uyandırıyor ve elektrik vererek
aynı işlemi yapıyoruz. Tümörü çıkarttıktan sonra hastayı tekrar
uyutuyor ve kafatasını kapatıyoruz.”

Beyin ameliyatlarından sonra hastaların en büyük korkusunun felç
tehlikesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. İşlekel, “Ameliyatta hastanın
konuşma, kol ve bacak hareketleri, görme merkezini kontrol ediyoruz.
Böylece felç tehlikesi ortadan kalkıyor” diye konuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:41 pm

Yarım saatte varisten kurtulun

Varis tedavisinde kullanılan seçeneklerden biri olan lazer, ağrısız bir
yöntem olması ve kısa sürede sonuç vermesi nedeniyle tercih ediliyor.

Ayşegül Aydoğan Atakan

Varis tedavisinde son yıllarda çok kısa sürede kalıcı sonuç veren
yöntemlerin sayısı artmaya başladı. Bunların başında ise lazer
tedavileri geliyor. Hızla ilerleyen lazer teknolojileri, yarım saatte
varislerden kurtulmayı sağlıyor. Medical Park Bahçelievler
Hastanesi�nden cilt hastalıkları uzmanı Dr. Şerafettin Saraçoğlu,
varislerin lazerle tedavisi hakkında bilgi verdi. Varisi işaret eden
belirtiler nelerdir? Ayaklardaki ağrı hissi, gece krampları, sürekli
veya zaman zaman beliren şişlikler hastaların en sık dile getirdiği
şikâyetlerdir. Varisler, sıklıkla kaşıntıya da neden olur. Daha sonra
bacaklarda, ciltten rahatça görülebilen mavi-mor renkteki şişlikler ile
kendini belli eder. Örümcek ağı ve biraz daha büyük olarak olarak
ortaya çıkan yumak şeklindeki varisler de ortaya sıkça görülür.
Hastalığın ilerlemesi ile bacağın alt bölgesinde renk koyulaşması ve
ileri aşamada yaraların açılması da varis belirtileri arasında yer
alır. Kaç tip varis vardır? Genel olarak üç tipte toplayabiliriz.
Telanjiektazi varisler; yıldız şeklinde, örümcek ağ gibi veya ipliksi
olarak görülürler. Adacıklar gibi görüneceği gibi bütün bacağı da
sarabilirler. Genelde 1 milimetre çapındadırlar.
Retiküler varisler; genelde çapları 4 milimetrenin altındadır. Ciltten hafif kabarık olarak görülürler.
Toplardamar varisleri; cilt altında kabarık olarak görülürler. Çapları
4 milimetreden fazladır. İçindeki kanın rengi nedeniyle
mavi-mor-yeşilimsi olarak görülürler. Varis tedavisinde kullanılan
başlıca yöntemler nelerdir?
Koruyucu tedavi ilk adımdır. Varisin ortaya çıkmasına neden olabilen
etkenlerden varis oluşmadan korunmaktır. Başlangıç halindeki varislere
tıbbi tedavi, istirahat ve varis çorapları uygulanabilir. İlerlemiş
varislerin tedavisinde uygulanan yöntemler; Skleroterapi, köpük
tedavisi, mikro cerrahi yöntem, lazer tedavisi ve cerrahi girişim. Bu
yöntemler varis sorununun türü veya yaygınlığına göre tek tek veya
kombine edilerek uygulanır. Lazer tedavisi hangi varislerde etkili?
Fotona adlı varis cihazı ile 4 milimetreye kadar olan varislere
müdahale ediliyor. Cihazın soğutma özelliği sayesinde lazer ışığı
enerjisi çok kısa süre ile dokuya verildiğinden hemen hemen ağrısız bir
yöntemdir.
Kalın varisler için kullandığımız lazer ise damar içine girerek
uygulanmaktadır. Bu yöntemde uygulama alanı iğne ile uyuşturularak
işlem yapılmaktadır. Hasta işlemden hemen sonra yürüyerek hastaneden
çıkar. Tedavi ne kadar sürüyor? Ortalama yarım saatlik sürede hastalar
varislerinden kurtuluyor. Tamamına yakın başarı sağlanıyor. Hastalar,
kalan ya da yeni oluşan varislerinden de kontrollerde kurtulabiliyor.
Cihazın kare akım özelliği nedeniyle ağrı riski ve ciltte sonradan
gelişebilen renk değişikliği komplikasyonu en aza indirilebiliyor.
Lazer uygulamasının ardından ne kadar süre içinde yeniden varis oluşma
riski var? Damara göre değişiyor, bazı damarlarda varis çok kolay
tekrarlıyor kimisi ise çok uzun süre ortaya çıkmayabiliyor. Lazer
uygulamasından sonra kontrol seanslarında sorun olup olmadığı tespit
edilir. Gerekirse yeniden lazer uygulanır. Kontrol muayeneleri
sayesinde yeniden oluşan varise erken aşamada müdahale edileceği için
tedavi süresi de kısalır. İlk uygulamadan sonra ikinci ya da üçüncü
uygulamaya ihtiyaç olduğunda lazer tedavisinin süresi 5 - 10 dakikaya
kadar düşüyor. İlk kontrol 10 gün sonra yapılıyor, uygulamanın ardından
üçüncü ayda ikinci kontrol muayenesi gerçekleştiriliyor. Uygulama
sonrası nelere dikkat etmeli? Uzun süre ayakta kalınmamalı, tedaviden
sonra ilk 3 - 4 gün spor yapılmamalı. Yine uygulamanın ardından çok
sıcak banyodan kaçınılmalı. Yaz aylarında uygulanıyor mu? Kış aylarında
yapılması tercih edilir. Yaz aylarında hastalar işlem sonrası kısa bir
süre için bile olsa izlerden rahatsız olabiliyor. Ayrıca lazer
uygulamasından sonra koruyucu önlem olarak varis çorabı öneriyoruz. Yaz
aylarında bu çorabın giyilmesi oldukça güç. Lazer uygulamasının
ardından hastanın güneşte kalmaması gerekiyor. Eğer hasta mutlaka yaz
ayında tedavi olmak istiyorsa bir ay bacaklarını güneşten korumalı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:41 pm

D vitamini deyip geçmeyin

D vitamini, osteoporoz, depresyon, prostat kanserinden korur, hatta
diabet ve obeziteyi de engeller. Beslenme dünyasında belki de en fazla
göz ardı edilmiş besin elementlerinden birisidir. Vitamin D, deriniz
tarafından doğal güneş ışığından gelen ultraviole radyasyonu ile
karşılaşınca üretilir.
'200 minik hastam 12 yaşını görmek için ilik bekliyor'

İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kürsüsü'nde
idealist bir kadın profesör var. Hastalarına ilik bulabilmek için büyük
çaba sarf ediyor. Şu anda 60 hastası var ama onun savaştığı "fankoni
anemisi" adlı hastalıktan Türkiye'de 200 hasta çocuk bulunuyor.
Hepsinin adı kemik iliği bankası kayıtlarında yazılı. İşte hastalarına
kemik iliği arayan İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Çocuk
Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Nevin Yalman'ın anlattıkları:

* Kemik iliğine yalnızca lösemili hastaların mı ihtiyacı var? Sizin
hastalarınızın sorunu nedir? Kemik iliğine ihtiyaç duyanlar sadece
lösemi hastaları değil. Benim hastalarım fankoni anemisi... Bu çocuklar
doğuştan hasta. Bazen küçük bir anomali ile doğuyorlar; mesela bir
parmakları olmuyor. Bu aslında ölümcül dediğimiz bir kan hastalığının
ilk belirtisi. İç organlarında anormallik oluyor, sorunları dışardan
hiç belli olmuyor. Aileleri çocuklarını sağlıklı zannediyor. Ancak üç
yaşında kemik ilikleri yavaş yavaş zayıflıyor. Kemik iliği nakli
yapılabilirse yaşamayı başarıyorlar. Hayatları uzuyor, yapılamazsa
gençliklerini bile göremiyorlar.

* Türkiye'de böyle kaç çocuk var? Akraba evliliği hastaları artırıyor.
Türkiye'de 200 hasta var. Bu çocuklar kanserojen maddelere karşı o
kadar duyarlılar ki en ufak bir uyaranda hemen kanser oluyorlar. Fazla
güneşte kalmak, kızartma yağları kanserojen diyoruz ya, bu çocuklarda
çok çok daha kanserojen. Bu hastaların tek şansı kemik iliği nakli.

* Kemik iliği naklinde sorun yaşıyor musunuz? Yaşamaz mıyız? Bu
çocukların çoğu kemik iliği listelerine adını yazdırıyor. Ve çoğu
çaresiz bekleyişe giriyor. Başka şansları yok. Kemik iliği nakli onlar
için yaşamak demek. Kemik iliği naklini genellikle tanı konduktan sonra
bir sene içinde yapmak lazım. O zaman erken yaparsanız daha başarılı
oluyorsunuz. 7, 8, 10, 11, 12 yaşında kemik iliği nakli yapmayı
başarabildiklerimiz var. Ama biliyorsunuz kemik iliği vericilerin
sayısının yetersiz olması bu çocukların hayatlarından çalıyor. Benim
sırada olan çok hastam var.

* Nakil yapılmazsa ne oluyor peki? Nakil yapılmazsa ölüyorlar. Çok da
hasta kaybettim. Nakil yapılmazsa 12 yaşından sonrasını gören pek
olmuyor. İlik bulunana kadar ayda bir kan gerekiyor

Türkiye'de kimsenin iliği Poyraz'a uymadı
POYRAZ Dönmez daha 5 yaşında. Fankoni anemisi hastası. 14 aylıkken tek
böbrekli olduğu anlaşılmış. Hastalığının testleri uzun sürdüğü için tam
olarak teşhisi üç yaşında konmuş. İki yıldır kemik iliği bulmak için
savaş veriyorlar. Adı listelerde yazılı bekliyor. Aileden birinin
mutlaka kemik iliği tutar zannetmişler. Herkes taranmış sonuç olumsuz
çıkmış. Türkiye'deki kemik iliği bankasına yazılmışlar. Tarama
yapılırken dualar okunmuş ama sonuç yine olumsuz. Türkiye'den kimsenin
iliği Poyraz'a uymamış.

KARDEŞ BİLE YAPTILAR
Aile Poyraz'ın hayatını kurtarır umuduyla ona bir kardeş yapmaya
hazırlanmış. Anne hamile kalınca umutlanmışlar. Bebek anne karnındayken
minik bebeğin dokularının ağabeyine uymadığı anlaşılmış. Son umut
olarak yurtdışı için Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne yazılmışlar.
Yurtdışından ilik bulma umudu taşıyorlar. Yaşamak için haftada üç gün
kan ve trombosit alıyor. Herşeye rağmen gülüyor.

Aynı hastalıktan ağabeyini kaybetti
Eser ailesi fankoni anemisi yüzünden ölen oğullarının acısını unutmak
için ikinci çocukları Ufuk'u yaptı. Fakat o da aynı hastalığın
pençesine düştü..

UFUK Eser 10 yaşında. Üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu. Ve fankoni
anemisi... Ailesi bu hastalığı o doğmadan tanıyordu. İlk oğullarını bu
hastalık nedeniyle kaybetmişler. Kemik iliği sırası beklerken ölen
oğullarının acısını dindirmek için bir çocuk yapmışlar, sağlıklı olmuş.
Sonra umutlanıp ona bir kardeş daha yapmak istemişler. Ufuk dünyaya
gelmiş. Ancak kötü haber çok geçmeden anlaşılmış. Ufuk da fankoni
anemisi. Üstelik her şeye yeni baştan başlamışlar. Aile taranmış,
Türkiye taranmış kemik iliği bulunamamış. Akdeniz Üniversitesi kemik
iliği bankasına yazılmışlar. Yurtdışından ilik bulabilmek için. Bir
yıldır umutla bekliyorlar. Bu sırada üç tane verici aday aday çıkmış
ama henüz tahliller yapılmaya başlanmamış. Ufuk, her gün olmasa bile
haftanın belirli günleri okuluna devam ediyor. Çocukça gülümsemesine
bakmayın, hastalığını da kemik iliği bulunmazsa ne olacağını da çok iyi
biliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:41 pm

Sağlık çalışanlarının Güvenlik Sorunu

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ GÜVENLİK SORUNU

Konyada Dr. Faruk Sükan Doğum Ve Çocuk Hastanesinde görevli bayan doktor, hasta çocuğun annesi tarafından darp edildi.

Konya''da Dr. Faruk Sükan Doğum ve Çocuk Hastanesi''nde görevli bir
bayan doktor, muayene ettiği çocuk hastasının annesi tarafından darp
edildi.

Alınan bilgiye göre, hastanede görevli nöbetçi doktor Ayşe Fahriye
Genç, dün akşam acil servise ambulansla kaldırılan bir çocuk hastayı
ciddi bir probleminin olmadığını söyleyip hastayı muayene masasına
oturtunca, hastanın annesi tarafından darp edildi.

Sağlık Yayıncılık

Hekim Ve Sağlık Çalışanlarına Kitlesel Boyutlara Ulaşan Ciddi Saldırılar Yapılıyor

Konya İl Sağlık Müdürü Hasan Küçükkendirci''nin de katıldığı hastane
önündeki basın açıklamasında konuşan Konya ve Karaman Tabip Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ömer Karahan, yaptıkları hizmetin
karşılığını dayak yiyerek aldıklarını söyledi. Son günlerde sağlık
çalışanlarına yapılan saldırıların arttığını kaydeden Karahan,
''Türkiye ve Konya''da hekim ve sağlık çalışanlarına kitlesel boyutlara
ulaşan ciddi saldırılar meydana gelmiştir. Bunları protesto etmek için
buradayız. Dün akşamı nöbetçi olarak bulunan Doktor Ayşe Fahriye Genç,
havale geçiren bir hastayla uğraşırken 112 acil ambulansı tarafından
başka bir hasta getirilmiştir. Meslektaşlarımız baktığı hastayı
tedaviye ara vererek yeni gelen hastaya bakmış, kısa bir değerlendirme
sonucunda hastanın hayati tehlikesinin olmadığı kanaatine varmış, yeni
gelen hastayı muayene masası üzerine aldıktan sonra hasta sahiplerini,
hastalarının ciddi bir problemi olmadığını, elindeki hastanın işini
bitirdikten sonra kendi hastalarıyla ilgileneceği konusunda
bilgilendirmiştir. Buna karşılık yeni gelen hastanın babası, hekim
arkadaşımıza karşı tavır koymuş ve saldırı teşebbüsünde bulunmuş,
güvenlik görevlileri araya girerek hastanın babasını uzaklaştırmıştır.
Daha sonra meslektaşımız, işlemi yarıda kalan ateşli hastasına dönmüş
ve o hastanın işlemlerini yaparken sonradan gelen hastanın annesi
tarafından yumrukla darp edilmiş ve kendine atılan yumruklardan birisi
sağ gözüne gelmiş, arkadaşımız tedavi altına alınmıştır'' dedi.

Bütün Hastalar Acildi

Hasta yakınları tarafından darp edildiğini ve cumhuriyet savcılığına
suç duyurusunda bulunduğunu anlatan Doktor Ayşe Fahriye Genç ise,
''Bütün hastalar acildi. ''Önümdeki hastayla ilgileneyim, sizinle de
ilgilenirim'' dedim. Arkamı dönmemle kadının saldırısına uğradım.
''Benim çocuğum burdayken, sen neden diğer çocuklara bakıyorsun?'' diye
saldırdı ve gözüme yumruk attı, sırtıma yumruk attı. Vatandaşlar ve
güvenlik görevlileri geldi. Hasta yakınlarını alıp *ürdüler. Bu her gün
yaşadığımız olay ama bu bardağı

taşırdı artık'' diye konuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:41 pm

SAĞLIK BAKANI AKDAĞ, YÖK BAŞKANI ÖZCANI ZİYARET ETTİ

Sağlık Bakanı Akdağ’ın Tıp fakültelerinin kontenjanlarını arttıralım
önerisine YÖK Başkanı Özcan olumlu yanıt verdi. Buna göre doktor
açığının kapatılması için Sağlık Bakanlığı ve YÖK işbirliği yapacak.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ''ın, Türkiye''de doktor açığının kapatılması
için tıp fakültelerinin kontenjanlarının artırılması önerisine YÖK
Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan''dan olumlu yanıt geldi. Bakanlık ve
YÖK''ten oluşturulacak ortak bir çalışma grubu, konu hakkında teknik
çalışmalar yapacak. Bakan Akdağ, ''Tıp fakültelerinin kontenjanlarının
artırılması konusunda YÖK Başkanı ile prensip açısından hiçbir farklı
düşüncemiz yok'' dedi.

Yeni tıp fakültelerinin kurulması ve mevcut tıp fakültelerinin de
kontenjanlarının artırılması konusunda dönemin YÖK Başkanı Erdoğan
Teziç''ten defalarca randevu talep etmesine rağmen olumlu cevap
alamayan Bakan Akdağ, bugün görüştüğü YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya
Özcan ile bu konuları masaya yatırdı. Özcan''a ''hayırlı olsun''
ziyaretinde bulunan Bakan Akdağ, yaklaşık 2 saat süren görüşmede YÖK
Başkanı ile paylaşmak istediği konuları da aktarma imkanı buldu.
Ziyaret sonunda açıklama yapan Bakan Akdağ, Sağlık Yayıncılık

kendisini kabul ederek sorunları paylaşma imkanı veren Özcan''a
teşekkür etti. Özcan''a hayırlı olsun ziyaretinde bulunduğunu anlatan
Akdağ, bunun yanı sıra birlikte gerçekleştirebilecekleri çalışmaları da
konuştuklarını kaydetti.

Akdağ: “Bundan sonra daha sık görüşeceğiz”

Uzun süredir Türkiye doktor yetersizliği konusunu dile getirdiklerini
hatırlatan Akdağ, ''Bugünkü ziyarette birlikte neler yapabileceğimizi
konuştuk. Bakanlığımıza bağlı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü ile
YÖK''ten ekipler birlikte teknik çalışma yapacaklar. İnsan
kaynaklarımızı sayısal anlamda da geliştirmek zorundayız. Kalite
açısından hamdolsun bir sorun yok. Üniversitelerimizde çok değerli
doktorlarımız, hemşireler yetişiyorlar. Bunu sayısal anlamda da
geliştirmek için ortak çalışmalar yapacağız'' diye

konuştu. Görüşmede, sağlık alanında insan haklarını da yeniden gözden
geçirmeye karar verdiklerini ifade eden Akdağ, şöyle devam etti:

''Biz 2 yıldır bu hususta ciddi bir çalışma yapıyoruz. Devlet Planlama
Teşkilatı ile çok önemli çalışmalar yaptık. YÖK ile de bu çalışmaları
gerçekleştireceğiz. Sonuçta insan kaynağını üniversiteler yetiştiriyor
ve kalkınma planları doğrultusunda ülkeye hizmet ediliyor. Dolayısıyla
hangi alanda daha fazla insan yetiştirmek lazım, yeni alanlar neler
olabilir? Bunların geniş bir şekilde ele alınması gerekiyor. Gördük ki
değerli YÖK Başkanımız bu konulara büyük kıymet veriyor. Ülkemizin
geleceği açısından

benim için mutluluk verici bir görüşme oldu. Bundan sonra daha sık
görüşeceğiz. Arkadaşlarımız teknik çalışmaları yapacaklar, biz de YÖK
Başkanı ile tıp fakültelerimiz ve üniversitelerdeki diğer sağlıkla
ilgili alanlar açısından bir araya gelerek işlerimizi birlikte
geliştireceğiz.''

Tıp Fakültelerinin Kontenjanlarının Nasıl Artırılabileceğini Görüşeceğiz

Akdağ, görüşmede, YÖK Başkanı''ndan yeni tıp fakülteleri açılmasını
isteyip istemediğinin sorulması üzerine, ''Türkiye''de tıp fakülteleri
yeterince açıldı. Son dönemde 20''ye yakın üniversite kurduk ve
bunların önemli bir bölümünde tıp fakülteleri kuruldu. Aslında önemli
olan bu tıp fakültelerinin canlandırılmasıdır. Yeni tıp fakülteleri
kadar on yıllardır Türkiye''de hizmet veren tıp fakültelerinin
kontenjanlarının nasıl artırılabileceğini görüşeceğiz'' cevabını verdi.

Akdağ, devlet hastanelerini tıp fakülteleri ile birlikte kullanmaya
hazır olduklarını ifade ederek, özellikle yeni kurulan üniversiteler
açısından bu ortaklığın çok önemli olduğunun altını çizdi. Akdağ,
''Batılı ülkelerde, Avrupa ve ABD''de bununla ilgili yaygın örnekler
var. Bir tıp fakültesinin kendi hastaneleri olmayabilir, ama bir devlet
ya da vakıf hastanesiyle ortak çalışma yapıyorlar. Diyelim ki nüfusu
200 bin olan bir şehirde yeni bir üniversite ve tıp fakültesi
kuruyoruz. Bu şehirde devlet hastanesi var. Bunun yanında bir de
üniversite hastanesi yaparsak 200 bin nüfus içinde bu kez iki hastanede
yeterince hastane bulamaz. Üniversite hastanesi öğrencilerine,
asistanlarına eğitim verecek hastaları bulamaz ve sonuçta atıl
kapasitede çalışır. Kurumların bir araya gelmesi Türkiye''de çok kolay
değil. Teknik çalışmalarla bunu sağlayabiliriz'' ifadelerini kullandı.

''Tıp fakültelerinin kontenjanlarının artırılması konusunda YÖK Başkanı
ile prensip açısından hiç bir farklı düşüncemiz yok'' diyen Sağlık
Bakanı Akdağ, ''Kuşkusuz üniversiteler tek tek bu konu üzerinde
çalışılmalıdır. Geriye hiç dönmek istemiyorum ama geçmişte şöyle bir
sorun yaşıyorduk, bir araya gelip birlikte üretme şansı olmadı.
Birlikte çalışıldıktan sonra bunların hepsini başarmak mümkün. Şimdi bu
kararlılığı ve yakınlığı görüyoruz. Bu açıdan ben başaracağımıza
inanıyorum'' şeklinde konuştu.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ise görüşmede Bakan Akdağ ile
hangi alanlarda işbirliği yapabileceklerini ele aldıklarını belirterek,
''Daha sonuç alamadık, inşallah sonuçlar geldikçe birlikte tartışır,
konuşuruz'' diye konuştu.

Görüşme ve açıklamalar sonunda YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Bakan Akdağ''ı kapıya kadar uğurladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:42 pm

Stresin en iyi ilacı

Yapılan araştırma sonuçlarına göre, günlük bir bardak siyah çayın, stresle başa çıkmak için birebir olduğu belirlendi.


Bilim adamlarının son yaptığı araştırmaya göre siyah çay, vücuttaki
stres hormonları seviyesinde doğrudan etki yapıyor. Psychopharmacology
isimli sağlık dergisinde yayınlanan sonuçlar, siyah çay içenlerin
stresten çok daha çabuk arınabildiğini ortaya koydu.

İngiltere de bulunan University College London da yapılan araştırmalar
sonucu, siyah çayın insanlar üzerinde anti-stres etkisi bulunduğu
bildirildi. Bilim adamlarının yaptığı incelemelere göre siyah çay,
vücuttaki stres hormonlarının seviyesi üzerinde doğrudan etki
gösteriyor.

Araştırmaya katılanlar içinde, 6 hafta boyunca günde 4 kez çay
içenlerin kanlarında bulunan cortisol isimli stres hormonu
seviyelerinin, stresli geçen etkinliklerin ardından ölçüldüğü ve
oldukça stres hormonunun beklenenin daha altında olduğu görüldü.

Araştırmanın uygulandığı deneklerin normal yaşamlarında düzenli olarak
çay içme alışkanlığı bulunanlar arasından seçildi. İlk aşamada bütün
denekler çay içme alışkanlıklarına bir süre ara verdi. Araştırma
kapsamında denekler iki gruba ayrılarak, bir gruba normal siyah çay
verilmeye devam edilirken, diğer gruba siyah renkli olan, tadı da çay
ile benzer olan ancak siyah çaydan farklı bir bitki çayı verildi.

Her iki grubun da, stresli oldukları durumlardaki, cortisol, kalp atışı
ve kan basıncı değerleri ölçüldü. Daha sonra deneklere 3 farklı sorun
meydana getirilerek, her bir denek kamera karşısında, içinde
bulundukları durum nedeni ile tartıştı. Yaşanılan sorun sonucunda,
stres hormonu, tansiyon ve kalp atışı değerleri yeniden ölçüldü.

Her iki grubun stres seviyeleri benzer çıkmasına rağmen, 50 dakika
sonunda, normal çay içen grubun stres seviyesi yüzde 47 oranında
düşerken, sahte çay verilen grubun stres seviyesi en fazla yüzde 27
oranında düşebildi. Çay içenlerin, yaşadıkları sorunların ardından daha
hızlı ve kolayca rahatlayabildikleri ortaya çıktı.

ÇAY İÇENLERDE KALP KRİZİ RİSKİ DAHA AZ

Araştırmanın bir diğer sonucuna göre ise, çay içenler, içmeyenlere göre
daha az kan pıhtılaşmasına bağlı gelişen kalp krizi geçirme riski
taşıyor. University College London Halk sağlığı ve Salgınlar bölümü
Profesörü Andrew Steptoe, halk arasında, çay içmenin, günlük yaşamdaki
stresli durumlarda rahatlatıcı olduğuna inanıldığını, ancak şimdiye dek
ilk kez bunun bilimsel bir araştırma ile test edildiğini söyledi.

Deneklerin hiç birinin içtikleri çayın gerçek çay olup olmadığını
bilmediklerini de söyleyen Profesör Steptoe, çayın içindeki hangi
maddenin rahatlamaya ve stresi yenmeye neden olduğunun bilinmediğini
sözlerine ekledi.

Andrew Steptoe, ayrıca, çayın içinde birçok farklı maddenin bulunduğu
ve bu maddelerden catechin, polyphenol, flavonoid ve amino asitlerin
beyindeki vericileri etkilediğinin daha önceki araştırma sonuçlarından
ortaya çıktığını, ancak bu araştırma ile bu farklılığın nedenlerine
ilişkin bir şey söylenemeyeceğini belirtti.

"Bizim araştırmamız, siyah çay içmenin, günlük yaşamdaki stresten
kurtulmak ve çok daha hızlı rahatlamakta etken olduğunu ortaya çıkardı,
bununla birlikte, çay içmek, stres hormonunu normale indirirken çok
etkili." diyen Steptoe, bu araştırma sonuçlarının sağlık için çok büyük
bir bilgi olduğunu, stres seviyesinin yavaş yavaş normale dönmesinin
kronik rahatsızlıklara ve koroner kalp hastalıklarına yolaçtığını
söyledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:42 pm

Mikrobun da faydalısı var

Bitki, hayvan ya da büyük pekçok organizmanın gen dizilimini hatta
tarih öncesi canlıların kopyalarını elde etmeye çalışan genetik
bilimciler, bu kez dikkatleri ihmal edilen insanların kendi bedenindeki
mikroplara çevirdiler.


Normal bir insanın bağırsağında 500 ayrı tür mikrop yaşadığını
belirleyen uzmanlar, bir o kadar da ağızda ve vajinada yuvalanan
mikropların organizma için bir çok yararı olduğunu tespit ettiler.


Tübitak'ın Bilim Teknik Dergisi'nde yer alan bir araştırmada, insan
vücudunu mesken edinmiş bakteri ve virüslerin, yaşam için çok önemli
olduğu vurgulandı. Bağırsaklardaki mikropların hem hazmı
kolaylaştırdığı, hem de daha zararlı organizmaları vücudun dışına
attığı ifade edildi. Ancak insan vücudundaki mikropları laboratuvarda
çoğaltmak mümkün olmadığı için özelliklerinin fazla bilinmediği
kaydedildi.


ABD'de bulunan Genomik Araştırmalar Enstitüsü ile Stanfort
Üniversitesi'nden bilimadamları, vücuttaki boşluklardan alınan sıvıları
doğrudan, daha önce insan genom projesinde yararlanılan dizgeleme
makinelerine atmayı planlıyorlar. Makinelerden sağlanacak verilerin,
hangi organizmaların insan vücudunun neresinde yaşadığının bilinmesine
ışık tutacağı ifade ediliyor. Araştırmacılar işe diş ve dişetlerinde
oluşan bakteri plaklarından bir örnekle başladılar. Araştırmacılara
göre, elde edilen dizilimlerin yüzde 40'tan fazlasına şimdiye kadar
hiçbir yerde rastlanmadı. Bunların, bilinen bakterilerdeki yeni genler
ya da tümüyle yeni türlere ait oldukları düşünülüyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:42 pm

Erkeklerde yüzde 10, kısırlık teşhisi
konulan erkeklerde ise yüzde 38 oranında görülen bu sorun nedeniyle
çocuk sahibi olunamadığını belirtiyor.

Testise giden damarların genişlemesi ile oluşan hastalığa 'varikosel’
deniliyor. Aynı sorun bacaklarda görüldüğünde ise varis olarak
tanımlanıyor. International Hospital’dan Üroloji Uzmanı Prof. Dr.
Bülent Alagöl, erkeklerde yüzde 10, kısırlık teşhisi konulan erkeklerde
ise yüzde 38 oranında görülen bu sorun nedeniyle çocuk sahibi
olunamadığını belirtiyor. Çünkü varikosel, kısırlığın en önemli
nedenleri arasında yer alıyor.

Testisin sol tarafı küçülüyor
Varikoselin yüzde 98 oranında testisin sol tarafında görüldüğünü ve
buradaki damarların genişlemesi sonucunda bir süre sonra testisin
küçüldüğünü anlatan Prof. Bülent Alagöl şöyle konuştu: “En çok sol
tarafta görülmesinin sebebi, testisin sol tarafındaki damarlarda
kapakçıkların anatomik olarak yetersiz olmasıdır. Genel olarak kabul
edilen görüşe göre, sol taraftaki bir takım anatomik özellikler, toplar
damarlarda basıncın artmasına neden oluyor. Ayrıca damarların kapakçık
mekanizmalarının bozulmasına ve testis toplar damarlarında anormal bir
damar genişlemesine yol açıyor.”

Sol taraftaki damar sağa göre daha uzun
Hastalığın her iki tarafta görülme oranı yüzde 2. Hastalık yüzünden
testisin boyutu küçülüyor. Skrotum denilen torbalarda ısının artmasıyla
birlikte, testisteki ısı farkı yaklaşık bir derece yükseliyor. Bu da
kısırlığa yol açıyor.

Sperm sayısını azaltıyor!
Varikosel aynı zamanda sperm sayısının da azalmasına neden oluyor.
Damarların genişlemesiyle birlikte spermlerin hareket oranı ve sayısı
azalıyor. Kan akımının ters etkisi nedeniyle böbrek üstü bezinden
testislere gelen hormonlar nedeniyle testis damarları büzülüyor. Bu da
testislerin kötü etkilenmesine neden oluyor. Hastalığın genetik
sebebinin olmadığı düşünülüyor. Günün çoğunu ayakta çalışarak
geçirenlerde sık görülüyor. Doktor, kuaför, kasap gibi meslek
gruplarında hastalığın sık görüldüğünü belirten Prof. Alagöl,
hastalığın belirtilerini şöyle sıralıyor:

- Testiste ağrı ortaya çıkması
- Testisin boyutunda küçülme
- Dokunulduğunda ele damarların gelmesi

Bu belirtiler varsa, varikosel tanısı konuluyor. Varikosel tanısında en
önemli yeri hiç kuşkusuz usulüne uygun olarak yapılan fizik muayene
almaktadır. Özellikle sıcak ve rahat bir ortamda hastayı hem ayakta hem
de valsalva manevrası (öksürterek, ıkındırarak) yaptırarak muayene
etmek önemlidir. Soğuk bir muayene odası skrotumda (torbalarda)
kalınlaşmaya neden olacağından yanlış teşhislere neden olabilir. Büyük
varikoseller çıplak gözle ciltte gözlenebilir, orta derecede
varikoseller kolaylıkla ele gelir, küçük varikoseller ise karın içi
basıncı artırılarak ancak tespit edilir. Küçük varikoselli olguların
dahi spermi bozup kısırlığa yol açabileceği unutulmamalıdır. Çok
ilerlemişse fizik muayeneyle kolaylıkla anlaşılabilir. Bu hastalara
sperm testi yapılır, renkli doppler ultrasonografi ile damarların
durumuna bakılır.

Varikoselin tedavisinin cerrahi ile yapıldığına değinen Prof. Bülent
Alagöl, “ Mikroskopik Varikoselektomi” yöntemini kullandıklarını
söylüyor. Bu işlemde testiste büyüyen damarlar bağlanıp kesiliyor. Aksi
takdirde atar damarların bağlanmasıyla ve lenf damarlarının
zedelenmesiyle lenf drenajı bozuluyor. Ameliyat sırasında toplardamar
ve atardamarlar ayrılıyor. Lenf damarlarının bağlanması sonucunda
testiste su birikebiliyor. Bunları önlemek için de mikroskobik gözlük
kullanılıyor.

Ameliyat sonrası sperm kalitesinin geri dönmesi bekleniyor. Sperm
kalitesi yaklaşık üç ayda geri dönüyor. Bir spermin olgun hale gelmesi
yaklaşık üç ay sürüyor. Ameliyat edilen vakaların yüzde 50-70’sinde
sperm kalitesinde düzelme olduğunu belirten Prof. Alagöl, “Hastaların
geri kalan kısmında dönüşümü olmayan hasar oluşabiliyor. Bu nedenle
erken tanı çok önemli, sperm kalitesi ve hareketliliğinin bozulmasını
beklemeden cerrahi işlemi yapmak lazım” diyor.
Ameliyattan sonra hastaların iki-üç hafta boyunca ağır kaldırmaması
isteniyor. Varikosel ameliyatının hastanede genellikle yatış
gerektirmediğine değinen Prof. Alagöl, “Hastalara boxer çamaşır yerine
daha toplayıcı bir iç çamaşarı yani slip tarzı çamaşır giymelerini
öneriyoruz” diye konuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:42 pm

Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri ve Aşısı Tüm
dünyada rahim ağzı kanseri kadınlarda görülen en yaygın ikinci kanser
türüdür. Kadınlarda kanserden kaynaklı ölümlerde ikinci sırada yer
alır.Tüm rahim ağzı kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 80'i gelişmekte
olan ülkelerde meydana gelmektedir. Küresel olarak, her yıl yaklaşık
500.000 kadına tanı koyulmakta ve 300.000 kadın bu hastalık nedeniyle
hayatını kaybetmektedir.

Rahim ağzı kanseri, uterusun (rahim) üst kısmı ile vajinayı birbirine
bağlayan konik biçimli serviks (rahim ağzı) bölgesinde ortaya çıkar.
Rahim ağzı kanseri, HPV infeksiyonuna yanıt olarak serviks duvarında
anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmaya başlamasıyla
gelişmeye başlar. Anormal servikal hücreler bir araya gelerek tümör adı
verilen bir kitle oluşturabilir. Benign (iyi huylu) tümörler yayılmaz
ve genelde zararsızdır. Malign (kötü huylu) tümörler ise bulundukları
yerden yayılarak hayati tehlike oluşturan kansere dönüşürler. Rahim
ağzı kanseri servikal kanser veya serviks kanseri olarak da bilinir.
Hemen hemen tüm rahim ağzı kanserleri, human papillomavirüs (HPV)
tiplerinin birinden kaynaklanır. Dünya çapında yaygın bir virüs olan
HPV'nin pek çok tipi belirlenmiştir; ancak rahim ağzı kanseri
vakalarının üçte ikisinden fazlasında yüksek riskli HPV tip 16 ve 18
saptanmıştır.

Bir doktor muayenehanesinde ya da bir klinikte yapılabilen basit bir
test olan Pap testi (Pap smear de denir) ile anormal ya da kanseröz
servikal hücreler tespit edilebilir. Pap testi, servikal değişimleri
kansere dönüşmeden önce tespit edebilmektedir, 1950'lerde yaygın
şekilde kullanılmaya başlamasıyla rahim ağzı kanserinden kaynaklanan
ölümlerin belirgin şekilde azalmasını sağlayan güvenilir bir testtir.
1950 -1970 yılları arasında ABD'de rahim ağzı kanserinden kaynaklanan
ölümler yüzde 70 oranında azalmıştır.

Ancak bu oran zaman içinde yetersiz görüldüğünden rahim ağzı kanserini
ve genital siğilleri önleyecek aşıyı geliştirmek amacıyla 1990'lı
yılların başından itibaren çalışmalara başladı. Yaklaşık 15 yıl süren
araştırmaların sonunda bu aşı, HPV tip 6,11,16 ve 18'in neden olduğu
rahim ağzı kanserini ve genital siğilleri önleyen ilk ve tek aşı olarak
onaylandı. Klinik çalışmalar, bu aşının, önceden ilgili HPV tiplerine
maruz kalmayan kadınlarda HPV 16 ve 18'e bağlı rahim ağzı kanserinin %
100'ünü önlediğini kanıtlamıştır.

Bu yeni aşı, ABD ve Avrupa'ya ek olarak Meksika, Avustralya, Kanada,
Yeni Zelanda ve Brezilya gibi dünyada birçok ülkede onaylanmıştır.
Türkiye'de de ruhsat için başvuru yapılmış ve ruhsat onayı 15.Ocak.2007
tarihinde TC Sağlık Bakanlığı tarafından verilmiştir.

Aşının uygulanması çok basit olup koldan enjeksiyon şeklindedir. 0, 2
ve 6. ay şemasına göre uygulanmaktadır. İlk üretiminde 9-26 arası yaş
grubunu hedeflemekte iken yeni yapılan çalışmalar doğrultusunda 45
yaşına kadar uygulanabilmektedir. Şu anda bazı özel sigorta kurumları
harici herhangi bir sağlık güvence kurumu tarafından ödenmemektedir.
Ancak aşının önümüzdeki 10 yıl içinde sağlık bakanlığının hazırlamış
olduğu aşı takvimine girmesi bekleniyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:42 pm

Şişmanlık da zayıflık da beyinde bitiyor

Beynin susuzluk, zevk, acı ve kızgınlık gibi duygularından sorumlu
bölümündeki hücre bozuklukları aşırı şişmanlığın sorumlusu olarak
gösteriliyor.

Yapılan bir araştırma, aşırı kilo alma eğilimi gösteren farelerin
iştahı kontrol etmekte anahtar rol oynayan beyinlerinin bazı
bölümlerinde, aşırı kilolu olmayan farelerinkine göre anormallikler
olduğunu gösterdi.

Aşırı kilolu farelerde beynin açlık, susuzluk, zevk, acı ve kızgınlık
gibi duyguların işlevlerinden sorumlu olan bölümü hipotalamustaki bir
grup hücrede bozukluklar olduğunu gören bilim adamları, bu
bozuklukların aşırı kilolu farelerin beyninin, açlık hissini ortadan
kaldıran ve vücuttaki yağları düzenleyen leptin hormonuna daha az tepki
vermesine neden olduğunu belirttiler.

Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Sebastien Bouret ve ekibi, bu
hayvanların sinirsel gelişimindeki farklılıkların doğumun ilk
haftasından itibaren gözlenebileceğini belirtti.

Bu araştırmanın sonuçlarının aşırı kilonun hayatın ilk evresinden
itibaren beyinde önceden programlanabileceğini gösterdiğini söyleyen
Bouret, beynin gelişiminin başındaki kritik dönemde bu anormallikleri
düzeltebilecek tedavilerin bulunabileceğini ifade etti.

Araştırma Cell Metabolism adlı derginin Şubat sayısında yer alıyor
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:43 pm

Sebze-meyve ömrünüzü 14 yıl uzatır!

İngiltere'de yapılan yeni bir araştırma, sağlıklı yaşamanın ömrü 14 yıl uzatabileceğini ortaya koydu.

Cambridge Üniversitesi ve Norfolk'taki Tıp Araştırma Konseyi tarafından
1993 ile 2006 yılları arasında 45 ile 79 yaş arasındaki 20 bin kişi
üzerinde yapılan araştırmaya göre, spor yapmak, fazla alkol tüketmemek,
yeterli sebze-meyve yemek ve sigara içmemek ömrü 14 yıl uzatabiliyor.
Kişilerin kilolarına ve sosyal sınıflarına bakılmaksızın yapılan
araştırmada, birçok kişinin, hayatında yapacağı basit değişikliklerle
ömrünü uzatabileceğine dikkat çekiliyor. Buna göre ömrü uzatmak için
hiç sigara içmemek, haftada yarım kadeh ile 7 kadeh arasında şaraptan
fazla içmemek, her gün meyve-sebze tüketmek ve hareketsiz kalmamak
gerekiyor. Uzmanlar, hareketsiz kalmamayı da ya günde yarım saat spor
yapmak ya da koşuşturma gerektiren bir iş sahibi olmak şeklinde
tanımlıyor. Araştırmayı yürüten ekibin lideri profesör Kay-Tee Khaw,
yaptığı açıklamada, "herkesin sigara içmemek ve spor yapmak gibi
önlemlerin uzun ömre katkısının olduğunu bildiğini, ancak ilk kez bu
kriterlerin birlikte ele alındığını" ifade etti. Bu araştırmada, sosyal
sınıfın ve vücut kütlesinin rol oynamadığını bulduklarını da belirten
profesör, birçok kişinin basit değişikliklerle sağlıklı yaşamın
faydalarını görebileceğini söyledi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:43 pm

Hipertansiyon - Yüksek tansiyon

Kan Basıncı Nedir? Kan Basıncı yani tansiyon, damar yatağındaki kanın
akım sırasında damar duvarlarına yaptığı basınçtır. Kalp tarafından
pompalanan kan miktarı ve damarların bu akıma karşı oluşturduğu dirence
bağlıdır.

Sistolik ve Diastolik Kan Basıncı Nedir? Kalbin her kasılmasında
içindeki kan atardamarlara pompalanır. Bu durum atardamarlar
içerisindeki basıncı yükseltir. Kalp atımları arasında ise bu basınç
azalır. Bu durum kan basıncının iki ayrı değer ile belirtilmesinin
sebebidir (örneğin 130/70 mm Hg).

Hipertansiyon Nedir? Kan basıncının, ısrarlı olarak 140/90 mmHg veya daha yüksek olarak sebat etmesine hipertansiyon denir.

Hipertansiyonun Sebebi Nedir? Yüksek kan basıncının muhtelif sebepleri
vardır. Ancak çoğu zaman sebep bilinmemektedir. Bu durum “esansiyel
hipertansiyon” ya da “primer hipertansiyon” olarak adlandırılır. Ancak
hipertansiyon bazan, hastada mevcut olan böbrek hastalığı, böbrek
damarlarının hastalığı, hormonal bozukluklar gibi başka bir hastalığa
ya da ilaçlara da bağlı olabilir. Böyle bir durumda ortaya çıkan
hipertansiyon ise “sekonder hipertansiyon” olarak adlandırılır.

Hipertansiyonun Önemi Nedir? Hipertansiyon, günümüzde dünyadaki en
önemli sağlık sorunlarından birisidir. Hipertansiyon başağrısı ,
başdönmesi gibi bir takım yakınmalara yol açabildiği gibi, hiçbir
şikayete yol açmadan da ortaya çıkabilir. Hipertansiyon, herhangi bir
şikayete yol açmasa da uzun vadede felç, kalp hastalıkları ve kalp
yetmezliği ile böbrek hastalıklarının en önemli sebeplerindendir ve
yalnızca kan basıncı ölçümü ile teşhis edilir. Bu da düzenli kan
basıncı ölçümünün neden bu kadar önemli olduğunu gösterir. Farkına
varıldığı takdirde kan basıncı yüksekliği sıklıkla kontrol edilebilir.
Beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler ve egzersiz sıklıkla kan
basıncını düşürür. Bunun yanı sıra, doktor önerisi ile çeşitli tansiyon
ilaçları kullanılarak kan basıncı kontrol altına alınabilir.
Hipertansiyonu olan hastaların yaklaşık üçte biri hastalığının farkında
değildir. Tanı konmuş ve tedavi uygulanmakta olan hastalarınsa sadece
%40’ının kan basınçları kontrol altındadır. Benzer orandaki hasta
yetersiz tedavi almakta ve kalanları ise hiç tedavi almamaktadırlar.
Kan basıncının kontrol altına alınması, kalp hastalıkları ve inme gibi
serebrovaskuler hastalıklar nedeni ile olan ölümleri azaltmakta, böbrek
yetmezliğinin ilerlemesini yavaşlatmakta ve hipertansiyonun daha da
şiddetlenmesini önlemektedir.

Hipertansiyona Eşlik Eden Risk Faktörleri Nelerdir? Eğer siz kan
basıncı 140/90 mmHg’nın üzerinde olan bir erişkin iseniz, dünyadaki pek
çok hipertansif hasta ile ortak özellikleriniz olabilir. Bunlar; yüksek
kalorili, yağ ve kolesterolden zengin gıdalar ile beslenme, önerilenin
üzerinde kiloya sahip olma, sedanter hayat sürme, egzersiz yapmama veya
çok az yapma gibi özelliklerdir. Ayrıca sigara içiyor iseniz risk daha
da belirgin olarak artmaktadır. Bu durumlarda, yaşam biçimi
değişiklikleri büyük oranda kan basıncı kontrolüne yardımcı olacaktır.


Kan Basıncı Nasıl Düşürülür?

Yaşam biçimi değişiklikleri

Zayıflama: Şişman bireylerde kan basıncı yüksekliği daha fazladır ve
zayıflama programları hem kan basıncında düşme sağlamakta hem de kan
basıncını düşürmek amacıyla kullanılan ilaçların etkinliğini
artırmaktadır. Sağlıklı bir vücut ağırlığına sahip olma yeterli ve
dengeli beslenme ile mümkündür. Gıdalar meyve ve sebzeden zengin,
yağlardan, özellikle de doymuş yağlardan fakir olmalıdır. Gıdaların tuz
içeriği az olmalı ve bunlara ek olarak yeterli fiziksel aktivite
yapılması da gereklidir. Alkol eğer alınıyorsa aşırı olmamalıdır.
Sigaranın Bırakılması: Sigara içimi kan basıncında belirgin yükselmeye
yol açmaktadır. Bunun yanısıra sigara içildiğinde kan basıncını
düşürmek amacıyla kullanılan ilaçların etkinliği de azalmaktadır.
Sigara içimi bırakıldığında ilk günden itibaren kan basıncı daha rahat
kontrol altına alınmaya başlayacaktır. Egzersiz: Düzenli fiziksel
aktivite başta kalp sağlığı olmak üzere sağlıklı bir vücut için
zorunludur. Fizik aktivite HDL “iyi” kolesterolu artırmakta, kan
basıncını ve kandaki yağ miktarını düşürmektedir. Tüm bunlar kalp
hastalıklarına yakalanma riskini de azaltmaktadır. Düzenli aktivite
bunların yanısıra stresi azaltır, daha sağlıklı uyku düzeni sağlar
Stres: Stres kan basıncını belirgin olarak artırabilir. Stresin kontrol
altına alınması kan basıncı kontrolünü kolaylaştırır.

İlaç tedavisi: Eğer yaşam biçimi değişiklikleri ile kan basıncı kontrol
altına alınamıyorsa ilaç tedavisi kullanılır. Ancak, kan basıncı ilaç
yardımı ile kontrol altına alınmaya çalışırken de yaşam biçimi
değişikliklerinin sürdürülmesi tedavinin daha az ilaçla yapılmasına
yardımcı olur. Eğer ilaç tedavisi uygulanıyor ise ilaçların yan
etkileri ve uygun kullanımları konusunda dikkatli olmak gerekir.
Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaç gruplarının özellikleri
aşağıda özetlenmiştir: İdrar söktürücüler (diüretikler): Vücuttaki
aşırı tuz ve suyun idrar aracılığı ile atılmasını sağlarlar. Kısa
vadede vücuttaki sıvı miktarını azaltarak, uzun dönemde ise damar
direncini azaltarak kan basıncının düşmesine yol açarlar Beta
blokerler: Kalp ve kan damarlarının sinirler aracılığı ile uyarılmasını
azaltırlar. Sonuçta kan basıncı düşer ve kalp daha az bir iş yükü ile
çalışır. ACE inhibitörleri: Böbrekte yapılan ve kan damarlarını
daraltıp, kan basıncında yükselmeye yol açan bir hormonun etki
göstermesini engellerler. Kalsiyum Kanal Blokerleri: Kalsiyumun
kalpteki ve kan damarlarındaki kas hücrelerine girişini engellerler. Bu
durumda damarlar gevşer.


Kan Basıncının İzlemi

Kan Basıncının Ölçümü: Kan basıncı ölçülmeden önce kolu sıkan kıyafet
varsa çıkarılmalıdır. Hasta en az 5 dakika dinlenilmiş olmalıdır. Ölçüm
öncesi kahve ve sigara içimi kan basıncını yükseltebilir. Kişi oturur
pozisyonda olmalı, kan basıncı ölçümü yapılırken kol kalp hizasında
tutulmalı ve aşağıdan desteklenerek kolun gergin olmaması
sağlanmalıdır. En az iki dakika ara ile iki ya da daha fazla ölçüm
yapılmalı ve ortalaması alınmalıdır. Kol tansiyon aletinin manşonu ile
sarıldıktan sonra manşon şişirilmelidir. Daha sonra manşon sarılı kolun
dirsek bölgesinin iç yüzüne dinleme aleti (steteskop) konarak akıma ait
bir ses duyulmadığından emin olunmalıdır. Ardından saniyede yaklaşık 3
mmHg olacak şekilde manşonun havası yavaş olarak indirilmeye
başlanmalıdır. Bu esnada kalp atımının ilk duyulduğu yer büyük tansiyon
yani sistolik kan basıncı değerini gösterir. Manşon indirilmeye devam
edilir. Atımların artık duyulamaz hale geldiği düzey ise küçük
tansiyon, yani diastolik kan basıncı değerini gösterir.

Doktorun değerlendirmesi

Öykü ve Fizik Muayene: Doktor hastanın şikayetlerini dinleyip muayene
ederek, hipertansiyonun süresini, şiddetini, vücutta ortaya
çıkarabileceği olumsuzlukları, varsa daha önceden uygulanan tedavilerin
sonuçlarını saptayarak, bazı laboratuvar incelemeleri yapılmasını
ister. Laboratuvar Değerlendirmesi: Laboratuvar testlerinin amacı
yüksek kan basıncının sebebine yönelik değerlendirmeler yapmak ve bunun
yanı sıra yüksek kan basıncının yol açmış olabileceği olumsuz
sonuçların bulunup bulunmadığını açığa çıkarmak ve ek olarak kalp
hastalıkları için bilinen önemli risk faktörlerinin olup olmadığını
araştırmaktır. Her hipertansiyonlu hastada mutlaka tam kan sayımı, tam
idrar tetkiki, açlık kan şekeri, böbrek fonksiyon testleri, serum
elektrolitleri, serum kolesterol ve trigliserid ölçümü yapılmalıdır.
EKG: Bu test de, hipertansiyonun varsa kalp üzerindeki olumsuz
etkilerini araştırmak amacı ile rutin olarak yapılır. Kalpte bir büyüme
olup olmadığı ve kalbi besleyen damarlarda (koroner damarlar) darlık
veya tıkanıklık nedeni ile kalbin beslenmesinde bir bozukluk olup
olmadığını gösterir. Her zaman yeterli bilgi vermeyebilir. Bu durumda
ekokardiyografi adlı incelemeden yararlanılır. Kalp röntgeni
(Telekardiyografi): Kan basıncının uzun vadede kalp büyümesine yol açıp
açmadığının değerlendirilmesinde kullanılır. Bu filmde kalpte büyüklük
saptanması hastalığın şiddetli olduğunun bir göstergesidir.


Hipertansiyonda Ek Risk Faktörleri

Risk Faktörleri: Hipertansiyona eşlik edebilen bir kısmı kontrol
edilebilen, ancak bir kısmı da kontrol edilemeyen çeşitli risk
faktörleri tanımlanmıştır.
Kontrol edilebilir risk faktörleri: Ağırlık: Aşırı kilo kan basıncı
yüksekliğinde rol oynayan önemli faktörlerden biridir. Fazla kiloların
verilmesi yüksek kan basıncının kontrol altına alınmasında önemli
adımlardan birisidir. Sigara içimi: Her sigara içimi kan basıncını
yükseltir. Nikotin kan damarlarında daralmaya yol açar ve kan akımını
güçleştirir. Sigara içimi aynı zamanda koroner kalp hastalıkları
riskini de artırmaktadır. Aktivite: Yetersiz aktivite kalp ve damar
hastalıklarının sağlığı için olumsuz bir faktördür. Egzersiz kalp
akciğer ve kasları güçlendirir, stresi azaltır ve kan basıncını
düşürülmesine yardımcı olur. Beslenme: Yağ ve kolesterolden zengin
beslenme yüksek kan basıncı riskini artırır. Stres: Stres kan
basıncında yükselmeye yol açar. Sinirli yapıdaki kişilerde yüksek kan
basıncı sıklığı daha fazladır. Tuz: Bazı kişiler sodyuma oldukça
duyarlıdır (Sıklıkla Sodyum klorür yani tuz olarak alınır). Sodyum
duyarlılığı vücut sıvılarında artışa ve bu da kan basıncında artışa yol
açar. Çoğu kişi gereksiniminden fazla sodyum tüketir. Alkol: Düzenli
alkol alımı özellikle fazla miktarda ise kan basıncında artışa yol açar
Doğum Kontrol İlaçları: Bazı kadınlarda özellikle sigara içimi ile
birlikte ise doğum kontrol ilaçları kan basıncında yükselmeye yol
açabilmektedirler.

Değiştirilemeyen Risk Faktörleri: Genetik: Ailede yüksek kan basıncı
varlığı yüksek risk göstergesidir. Cinsiyet: Erkeklerde risk kadınlara
göre daha fazladır. Ancak kadınlarda hamilelik döneminde ve menopoz
sonrası dönemde yüksek kan basıncı sıklığı artmaktadır. Yaş: 35
yaşından sonra hipertansiyon riski artmaktadır.


Gebelik ve Hipertansiyon

Kronik Hipertansiyon: Gebelikten önce yüksek kan basıncı varlığı
biliniyorsa veya gebeliğin 20. haftasından önce hipertansiyon
saptanmışsa bu kronik hipertansiyona işaret eder. Kan basıncı
yüksekliği ilk kez gebelik sırasında tesbit edilmiş, ancak doğumdan
sonra haftalar geçmesine rağmen devam ediyor ise yine “kronik
hipertansiyon” varlığı sözkonusudur ve tedavi gerekir. Doktor kontrolu
altında yaşam stili değişiklikleri ve gerekirse uygun ilaç kullanımı
gerekebilecektir. Eğer kronik hipertansiyonu olan bir hamile hasta
sözkonusu ise doktor tarafından daha yakından takibi gereklidir. Hasta
eğer ilaç kullanıyorsa acilen bir iç hastalıkları ya da nefroloji
uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Çünkü bazı tansiyon ilaçlarının
gebelikte kullanımı güvenli değildir. Bebeğin gelişimi üzerinde ciddi
olumsuz etkileri olabilir. Değiştirilmeleri gerekebilir. Kronik
hipertansiyonu olan pek çok kişi sağlıklı bebek sahibi olabilmektedir.
Bu nedenle ümitsizliğe kapılmaya gerek yoktur. Ancak “preeklampsi ve
eklampsi”” ya da “gebelik zehirlenmesi” denilen rahatsızlığın gelişme
riski kronik hipertansiyonu olan gebelerde daha yüksektir. Preeklampsi
hem annenin hem de bebeğin yaşamını tehdit eden ciddi bir durumdur.
Eğer kronik hipertansiyonu olan ve hamile kalmak isteyen bir bayan
sözkonusu ise bu kişinin mümkünse bir nefroloji uzmanına eğer
ulaşamıyorsa bir iç hastalıkları uzmanına başvurarak durumu ile ilgili
bir değerlendirme yapılmasını isteyebilir. Doktor genel bir
değerlendirmenin yanısıra ne kadar zamandır hipertansiyonu olduğunu,
kan basıncı yüksekliğinin şiddetini, şeker hastalığı, böbrek hastalığı
gibi başka hastalıkları olup olmadığını araştırarak içinde bulunduğu
durum ve karşılaşabileceği riskler hakkında kendisini ayrıntılı olarak
bilgilendirebilir.

Preeklampsi: Preeklampsi gebeliğin ikinci yarısında yüksek kan basıncı,
idrarda protein varlığı ve vücutta şişlik (ödem) olması halidir. Bu
belirtilerin tümü her zaman birlikte olmayabilir. Risk faktörleri:
Preeklampsinin sebebi tam olarak bilinmemektedir. Ancak sıklığının
arttığı bazı durumlar vardır. 1. Hipertansiyonun yanısıra böbrek yada
şeker hastalığı olması 2. Önceki hamileliklerinde preeklampsi gelişmiş
olması 3. Çoğul gebelik 4. Genç yaş 5. İlk gebelik 6. 40 yaşın üzerinde
olmak 7. Aşırı şişmanlık Preeklampsi varlığı için dikkat edilmesi
gerekenler: Gebeliğin 20. haftasından sonra: 1. Ani kilo artışı 2. Yüz
ve ellerde şişme 3. Başağrısı 4. Görme bulanıklığı 5. Karın sağ üst
kesiminde ağrı Tedavi: Preeklampsi hafif ise kan basıncı yüksekliği
aşırı değildir. Kan basıncı yüksekliği kontrol altında tutulabilirse
sağlıklı bir bebek dünyaya gelme olasılığı yüksektir. Preeklampsi daha
şiddetli ise karaciğer, böbrekler ve beyini de içeren birçok yaşamsal
organ olumsuz etkilenebilir. Kanın pıhtılaşma mekanizması bozulabilir
ve beyinde ödem gelişebilir. Böyle bir tehdit sözkonusu ise hastanın
hastanede gözlem altına alınması kan basıncı kontrolu, olası nöbetlerin
önlenmesi için uygun tedavi ve bebeğin sağlık durumunun yakından takibe
alınması gerekir. Bu yaklaşımlar için gelişmiş doğumevleri ve
üniversite kliniklerinin donanımları gerekir. Bu durumdaki hastalar
nefroloji veya iç hastalıkları uzmanları ile kadın doğum uzmanlarının
birlikte takip etmesi gereken hastalardır. Preeklampsinin pek çok
semptomu tıbbi tedavi ile kontrol altına alınabilir. Ancak gerçek
tedavi bebeğin doğumu ile sağlanır. Bazen bebeğin prematüre (erken )
olarak doğurtulması gerekebilir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:43 pm

Anne adaylarının yüzde 16'sı depresyon yaşıyor

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Erol, anne adaylarının yüzde
16'sının depresyon yaşadığını belirterek, ''Gebe ruh sağlığı, ihmal
edilmiş bir konu'' dedi.

Erol, gebelik sürecini bazı kadınların sorunsuz ve rahat geçirmesine
rağmen bazı anne adaylarının bebeğin gelişimi, sağlığı, doğum anı gibi
konularda çeşitli kaygılar ve korkular yaşadığını söyledi.Yapılan
çalışmalarda, anne adaylarının yüzde 16.7'sinde depresyon saptandığına
dikkati çeken Erol, ''Gebe ruh sağlığı, ihmal edilmiş bir
konu. Benzer kaygılar yaşayan birçok anne adayı, kaygılarından kimseye
söz edemiyor. Çünkü bu kaygılardan söz ettiğinde 'delirdi mi' diye
düşünüleceğinden endişe ediyor'' diye konuştu.

Kaygı ve korkuların, bebek doğmadan önce eşler, hatta aile büyükleri
arasında konuşulması gerektiğini vurgulayan Erol, aksi halde bebek
doğduktan sonra sorunlar yaşanabileceğini belirtti.Hamilelik süreci
boyunca eşler arasındaki duygu paylaşımının önemine değinen Erol,
''Çiftler kendi duygularını kendileri yaşıyorlar ancak
bunları paylaşırlarsa ilişkileri kuvvetleniyor, yeni sürece adapte olmaları kolaylaşıyor'' dedi.

Yaşanan kaygı ve korkuların doğumdan sonra da devam ettiğini, annelerin
''bebeğimi yeterince doyurabiliyor muyum'', ''acaba zarar vermeden
banyo yaptırabilecek miyim'', ''ben uyurken soluğu kesilirse'' gibi
endişeler duyduğunu belirten Erol, şöyle konuştu: ''Bu bir geçiş dönemi
ve bu dönemde anne neyi, nasıl yapamadığını çok
iyi biliyor. Eleştiriye ihtiyacı yok. Hormonal durumlarından dolayı
zaten kırılgan bir dönem geçiriyor. Annelerin ihtiyacı, neyi iyi
yaptıklarını duymak. 'Bebeğine ne güzel bakmışsın', 'tertemiz
giydiriyorsun', 'ne güzel besliyorsun' gibi sizden akan sevgi dolu,
olumlu sözcükler anneden bebeğe yansıyor. Anne- bebek-baba ilişkisine
katkısı oluyor. 'Ne kadar zayıf bir bebek', 'yeterince emziremiyor
musun' gibi eleştiriler alan anne, bebeğe öfke duyabiliyor. Anneler
loğusalık döneminde eleştiriye değil desteğe, yardıma ve güvenli bir
üsse ihtiyaç duyuyor.''

Anneyi rahatlatmanın anne-bebek ilişkisi açısından önemine değinen
Erol, ''Eğer anne depresyon yaşıyorsa, bebek ihtiyaçlarını belli etse
de karşılık veremeyebiliyor. O zaman da bebekler, güvenli olmayan
ilişkiler geliştiriyorlar'' dedi. Prof. Dr. Erol, sağlıklı nesiller
yetiştirmek ve geleceğe sahip çıkmak için annelerin gebelikten itibaren
güçlendirilip desteklenmesinin önemini vurguladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 3 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:43 pm

Şişmanlık da zayıflık da beyinde bitiyor

Beynin susuzluk, zevk, acı ve kızgınlık gibi duygularından sorumlu
bölümündeki hücre bozuklukları aşırı şişmanlığın sorumlusu olarak
gösteriliyor.

WASHINGTON - Yapılan bir araştırma, aşırı kilo alma eğilimi gösteren
farelerin iştahı kontrol etmekte anahtar rol oynayan beyinlerinin bazı
bölümlerinde, aşırı kilolu olmayan farelerinkine göre anormallikler
olduğunu gösterdi

Aşırı kilolu farelerde beynin açlık, susuzluk, zevk, acı ve kızgınlık
gibi duyguların işlevlerinden sorumlu olan bölümü hipotalamustaki bir
grup hücrede bozukluklar olduğunu gören bilim adamları, bu
bozuklukların aşırı kilolu farelerin beyninin, açlık hissini ortadan
kaldıran ve vücuttaki yağları düzenleyen leptin hormonuna daha az tepki
vermesine neden olduğunu belirttiler.

Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Sebastien Bouret ve ekibi, bu
hayvanların sinirsel gelişimindeki farklılıkların doğumun ilk
haftasından itibaren gözlenebileceğini belirtti.

Bu araştırmanın sonuçlarının aşırı kilonun hayatın ilk evresinden
itibaren beyinde önceden programlanabileceğini gösterdiğini söyleyen
Bouret, beynin gelişiminin başındaki kritik dönemde bu anormallikleri
düzeltebilecek tedavilerin bulunabileceğini ifade etti.

Araştırma Cell Metabolism adlı derginin Şubat sayısında yer alıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler
Sayfa başına dön 
3 sayfadaki 6 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
 Similar topics
-
» Donanım Hakkında Genel Bilgiler
» Sivilce,Sivilce İzi Tedavileri ve Roaccutane Hakkında Bilgiler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Forum Güneş :: Sağlık-
Buraya geçin: