Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En iyi yollayıcılar
Posedon
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_rcap 
SoaRingEagLe*
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_rcap 
FG || Admin
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_rcap 
BeLa
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_rcap 
ayaz18
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_lcapSağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Bar3Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Vote_rcap 
En son konular
» http://uploaded.to/file/g5s6o7
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyÇarş. Ara. 23, 2009 11:21 am tarafından FG || Admin

» // SoaRingEagLe // Moderatör Alım Form'u //
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:17 pm tarafından FG || Admin

» Bilgisayar Terimleri..
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:16 pm tarafından FG || Admin

» Sitemizi Nasıl Buldunuz..
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 25, 2009 4:43 pm tarafından BeLa

» İstek&Şikayet Bölümü
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 25, 2009 2:25 pm tarafından FG || Admin

» Windows Live Messenger 2009
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:04 pm tarafından BeLa

» Sarısın Fıkrası
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:01 pm tarafından BeLa

» FrmGüneş yarışma Bölümü
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:31 am tarafından BeLa

» Photoshop Masteri Alınacak
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:25 am tarafından FG || Admin


 

 Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6
YazarMesaj
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:53 pm

Bilgisayar kullanımına bağlı olarak, gözün
kendisinde ya da görme kalitesinde birtakım problemlerin meydana
gelmesi, göz yorgunluğu hali olarak yorumlanmaktadır. Sıklıkla görülen
belirtileri şöyle sıralanabilir: Yorgun ve ağrılı gözler, gözlerde
yanma ve batma, bulanık görme, kuruluk hissi, sulanma, kaşıntı,
kızarıklık, gözleri kısarak bakmak, odaklama zorluğu, çift görme, yazı
karakterlerinin veya grafiklerin etrafında ışık hareleri ya da
saçılmalar görmek, ışığa karşı hassasiyet, baş ağrısı, boyun, sırt ve
omuz ağrısı.

Sayılan bu belirtilerden bazılarının, bilgisayar karşısında çalışırken
yaşanıyor olması, bilgisayara bağlı göz yorgunluğunu işaret ediyor
olabilir. Belirtilerin görülme sıklığı ve şiddeti, kişiye bağlı
sebepler dışında, çalışma ortamının şekline ve kişinin alışkanlıklarına
göre de değişiklikler gösterecektir. Bu bağlamda, bilgisayar
kullanımının gözlerde yarattığı problemlerden ve çözüm önerilerinden
bahsetmek faydalı olacaktır.

Bahsedilen yorgunluk belirtilerini kendisinde hisseden kişi ilk olarak
muayenesini yaptırıp, göz sağlığı hakkında bilgi edinmelidir; çünkü bu
belirtilerin en büyük nedeni gözlerdeki kırma kusurudur (gözlük veya
lens takmayı gerektirecek numara bozukluğu). Miyopi, hipermetropi,
astigmatizma gibi kırma kusurlarının olup olmadığı saptanarak bunların
gözlük camı veya lenslerle düzeltilmesi bu konudaki ilk aşamadır.
Ayrıca halen kullanılan gözlük camı veya lenslerin numaralarının
yetersiz kalması da göz yorgunluğuna sebep olabilecektir. Burada, halk
arasında yaygınca inanılan yanlış bir görüşe değinmek ve doğrusunu
anlatmak yerinde olacaktır; bilgisayar kullanımı insanların gözlerini
bozmaz. Ancak mevcut olan ve kişinin o ana kadar önemsemediği veya
bilmediği bir kırma kusurunun, belirtileriyle ortaya çıkmasına aracılık
eder. Çalışma koşulları çok aşırıya kaçmadıkça normal bir göz
bilgisayar karşısında bozulmaz.

Yakın objelere bakarken gözlerde meydana gelen uyum değişiklikleri, tıp
dilinde akomodasyon olarak adlandırılır. Uzaktaki cisimden yakın bir
cisme bakıldığında, gözlerdeki birtakım küçük kaslar kasılarak, kristal
lens dediğimiz göz içindeki merceğin çapını değiştirir, böylece gözler
yakına uyum sağlamış olur. Farklı uzaklıktaki objelerin her an net
görülebilmesi, ancak bu bahsettiğimiz akomodasyon mekanizmasının
sorunsuz çalışabilmesiyle mümkündür. Mekanizmada yetersizlik oluşursa,
bilgisayar monitöründeki objelere ve/veya uzaktaki cisimlere bakarken
kısa veya uzun süreli geçici bir bulanık görme hali oluşur. Normal
şartlarda gözler, yakından uzağa ( veya uzaktan yakına) yarım saniye
içerisinde uyum sağlarlar, yani yakın objeye bakarken birden uzaktaki
cismi seçmek ve onu net algılamak bu süreyi geçmemelidir. Eğer bu süre
uzarsa uyum mekanizmasında yetersizlik söz konusudur. Bu durum göz
yorgunluğu ve baş ağrısına yol açacaktır, tedavisinde gözlükler
kullanılmaktadır.

Akomodasyon (uyum) mekanizması, 40 yaşından sonra insanlarda doğal bir
süreç olarak yetersiz olmaya başlar ve 60 yaşlarında tam yetersizlik
gelişir. Bu duruma presbiyopi (yaşa bağlı yakın görme bozukluğu) adı
verilir. Tedavisi yakın okuma gözlüğüdür ve genellikle 35-40 cm’ lik
yakın okuma mesafesine göre ayarlanarak verilir. Ancak bilgisayar
karşısında çalışırken monitörler genellikle 70- 75 cm uzakta bulunur,
bu mesafeyi net görmek için ikinci bir yakın gözlük edinmek yararlı
olacaktır, çünkü esas yakın gözlüğüyle monitöre bakmak, mesafe
uygunsuzluğu nedeniyle gözleri yoracaktır.

Bilgisayarlarda ekran özellikleri, gözleri etkileyen diğer bir önemli
faktördür. Çalışmalar sonucu anlaşılmıştır ki, gözler monitöre
baktığında tam bir kilitlenme (yani tam bir ekrana uyum)
sağlanamamakta, yukarda bahsettiğimiz küçük göz kasları sürekli kasılıp
gevşemekte ve kristal göz merceği devamlı şekil değiştirmektedir; bunun
anlamı gözlerin ekrana tam odaklanamamasıdır, tabii ki sonucunda göz
yorgunluğu şikayetleri başlayacaktır. Bu sebeple, göz sağlığı
açısından, kullanılan ekranlar yüksek çözünürlü ve düşük parlaklık
oranlı olmalıdır, büyük ve daha gelişmiş teknoloji ürünü ekranlar (LCD)
en sorunsuz ekran tipleridir. Koruyucu filtre kullanılması hem
yansımayı azaltır, hem de düşük bir oranda da olsa monitörden yayılan
radyasyonu süzer. Teknik bir bilgi olarak, 14’’ lik monitörlerin, yeni
teknoloji ürünü düşük radyasyonlu büyük monitörlere oranla on kat daha
fazla radyasyon yaydığını burada vurgulayalım.

Gözlerde kuruma hissi, bilgisayar kullanıcılarının en sık karşılaştığı
sorundur; yanma, batma, kaşınma, göz yaşarması ve kızarma ile kendini
belli eder. Bu durum kontakt lens kullananlarda daha belirginleşir,
sebebi lensin doğallığını koruyan gözyaşı tabiatının monitör karşısında
değişmeye başlamasıdır. Gözdeki kuruma hissinin en büyük sebebi,
monitöre bakarken normalin 1/3’ üne inen göz kırpmalarıdır, çünkü insan
yakındaki bir objeye dikkatini verdiğinde refleks olarak daha az göz
kırpmaya başlar. Gözkapakları her kırpmada gözyaşını kornea dediğimiz
saydam tabakaya yayıp, oksijenlenmesini, nemlenmesini ve beslenmesini
sağladıkları için, az kırpıldığında gözler kuru kalacak ve batmaya
başlayacaktır. Diğer bir sebep monitörün göz hizasının üzerinde
bulunmasıdır, bu durumda gözler yukarı doğru bakacağından kapaklar daha
açılmış kalacak, bu da göz yaşının buharlaşmasını arttırarak kurumaya
yol açacaktır. Ayrıca, çalışma ortamındaki havalandırmanın nem oranının
yüksek olması ve havalandırmanın direk göze doğru gelmesi de gözlerde
kurumaya yol açabilecektir. Bilgisayar kullanırken, sayılan bu
etkenlerden gözlerin kurumasını önlemek için, göz kırpma sayısını
bilinçli olarak arttırmak, belirli aralıklarla uzağa bakarak göz kırpma
refleksini normale döndürmek alınacak önlemler arasındadır. Monitörü
göz hizasının altına yerleştirmek gerekir, bunun ayarı monitörün üst
kenarının göz seviyesinin biraz altında kalmasını sağlayarak
yapılabilir. Bu önlemlerle geçmeyen göz kuruması, suni gözyaşı
damlalarıyla tedavi edilmek durumundadır.

Gözlerimizde, fazla ışığın içeri girmesini ve gözü rahatsız etmesini
engelleyen bir mekanizma bulunmaktadır. Aşırı parlak bir ışık bu
mekanizmayı otomatik olarak devreye sokar ve gözün daha fazla çalışarak
efor sarf etmesine neden olur. Bunun uzun sürmesi durumunda gözler
yorulacak, bu aşırı ışıklı ortamdan rahatsız olduğunu, yorgunluk
belirtilerini ortaya çıkararak anlatmaya çalışacaktır. Çalışma
ortamında direk göze gelen bir ışık kaynağını ortadan kaldırmak
gerekir, pencereden sızan ışığın arkaya alınması da gözleri
rahatlatacaktır. Kullanılacak ışık kaynağının, arkadan, omuz hizasından
monitöre veya çalışma masasına düşecek şekilde ayarlanması gerekir.
Ayrıca monitörün kontrast ve parlaklık ayarının da uygun bir şekilde
ayarlanması yerinde olacaktır, ekran zemin renginin açık, yazı
karakterlerinin ise koyu renklerde tercih edilmesi gözlerin
zorlanmasını önleyecektir.

Bilgisayar karşısında çalışırken, gözlerin sağlığını korumanın en güzel
yolu, onları sık sık dinlendirmektir. Her yarım saatte bir ara vermek,
birkaç saniye kapalı tuttuktan sonra uzaktaki bir objeye bakıp gözleri
rahatlatmak yeterlidir. Çalışma masası ve sandalyesinin ergonomi
kurallarına uygunluğu vücudu da rahatlatacaktır. Uzun süreli
çalışmalarda, saat başı yapılacak basit vücut egzersizleri, diri
kalmaya yardımcı olacaktır.
Op.Dr. Özcan Karakurt

Çocukluk çağı göz hastalıkları
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:53 pm

PEDİATRİK OFTALMOLOJİ

Doç Dr Süheyla Köse

SEMPTOMATOLOJİ

Eriţkinlerle iliţkili pek çok muayene metodu ve oküler bozukluk
çocuklar içinde geçerlidir. Ancak çocuklarda muayene ve bazı
patolojiler özellik gösterir. Muayene erişkinlerde olduğu gibi
kolaylıkla uygulanamaz. Sağlıklı muayene edilemeyen bebeklerin
inhalasyon anestezisi altında değerlendirilmeleri gerekir. Pediatrik
rutin muayenede öncelikle görme fonksiyonu ve oküler bütünlük
değerlendirilmelidir. Muayeneye getirilen bir bebekte görme
fonksiyonları bakılmalı, korneanın boyutu ve berraklığı incelenmeli,
pupil ışık reaksiyonları izlenmeli, başın pasif olarak çevrilmesine
cevaben göz hareketleri incelenmeli, gözlerde kayma olup olmadığı
saptanmalı (Hirschberg testi), ve oftalmoskop ile fundus muayenesi
yapılmalıdır.

Görme keskinliğinin değerlendirilmesi:

Görme keskinliği her iki gözde ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Çocuğun
diğer gözü ile gizlice bakması engellenerek görme alınmalıdır. İki yaş
altındaki çocuklarda görme keskinliği, çocuğun ışığa fiksasyonu,
objeleri takibi, pupil ışık reaksiyonu, Teller keskinlik kartları
(tercihli bakış testleri), VEP ve optokinetik nistagmus gibi muayene
yöntemleri ile saptanabilir. Üç yaş ve üzerindeki çocuk koopere
olabilir, bu nedenle Allen kartları, E harflerinin yönleri veya bebek,
at gibi resimlerin gösterilmesi ve çocuğun cevabı ile subjektif olarak
görme keskinliği saptanabilir.

Çocukta önemli bazı klinik görünümlerin ayırıcı tanısında aşağıdaki patolojiler düşünülmelidir.

Bulanık korneaya neden olan patolojiler; Bulanık ve ödemli bir kornea
varlığında konjenital glokom, Descemet membranında yırtılmaya yol açan
travma, mukopolisakkaridozlar (Hurler, Schei, Morguio vs...),
mukolipidozlar, interstisyel keratit araştırılmalıdır.

Göz yaşarması: Sulanan ve yaşaran bir göz varlığında konjenital glokom,
dakriostenoz, konjonktiva ve korneaya ait enfeksiyonlar, yabancı
cisimler düşünülmelidir.

Büyük kornea: Kornea çapının normalden büyük olması durumunda
konjenital glokom (göz içi basıncı yüksektir), ve megalokomea (göz içi
basıncı normaldir) ayırdedilmelidir.

Fotofobi: Işıktan çok rahatsız olduğu gözlenen bebekte keratit, konjenital glokom, üveit gibi durumlar araştırılmalıdır.

Yenidoğan döneminde kırmızı göz: Bu durumda da konjonktivit, keratit, yabancı cisim düşünülmelidir.

Beyaz pupilla (Lökokori, resim): Bebek ve çocuklarda pupillanın beyaz
görülmesi genel olarak lökokori adını alır, ciddi bir araştırma ile
ayırıcı tanı yapılamsını gerektirir.

Retinoblastom, katarakt, retina dekolmanı, şiddetli arka uveit,
prematür retinopatisi, persistan hiperplastik primer vitreus, retinal
displazi, Coats hastalığı gibi patolojiler lökokoriye yol açabilir.
Bunların arasında en önemlisi, bebeklerde en sık malign göz içi tümörü
retinoblastomdur.

Proptozis: Gözün öne doğru yer değiştirmesi şeklinde bir görünüm
rabdomyosarkom, orbital sellülit, orbita psödotümörü, optik sinir
gliomu, retrobulber kanama, nöroblastom, lenfoproliferatif hastalıklar
düşündürmelidir.

KONJENİTAL VE NEONATAL ENFESİYONLAR

1) Konjenital toksoplazmozis: Oküler toksoplazmozis lezyonlarının büyük
bir çoğunluğu konjenital enfeksiyonlara bağlıdır. Oküler lezyonlar,
nadiren erişkin dönemde primer bir enfeksiyon sırasında ortaya
çıkabilir. Karakteristik lezyonu fokal nekrotizan bir retinittir. Tek
olabilir veya küçük kümeler halindedir. Genellikle arka kutupta yer
alır. Konjenital toksoplazmozisin klasik bulguları fokal nekrotizan
retinit, intrakranial kalsifikasyon ve hepatosplenomegalidir. Ciddi
olarak etkilenen çocuklarda arka segmentte yoğun inflamasyon, katarakt,
şaşılık, mikroftalmi görülür. Hafif etkilenen olgularda sadece küçük
retina skarları ve pozitif serolojik testler kalabilir. Tedavide bir
veya daha fazla antitoksoplazmik ajanın kombinasyonu (Sulfadiazin,
primetamin, klindamisin, tetrasiklin) ve bazen kortikosteroidler
kullanılır.

2) Konjenital sifiliz: Penisilinin kullanımı sifiliz olgularını
azaltmıştır. Buna rağmen son yıllarda sifiliz, geri dönüş yapmaya
başlamıştır ve 1988'de sifilize ait oranlar 40 yıl içindeki en yüksek
seviyelerine ulaşmıştır.

- Erken konjenital sifiliz: Anne karnında etkilenen bebekte hayatın ilk
2 yılında, deride vezikül veya püstüller, mükoz membran tutulumu
(konjonktivit), kemik, diş deformiteleri, periostit, generalize
lenfadenopati, hepatosplenomegali, hiperbilirubinemi, anemi ve gözde
korioretinit ortaya çıkar.

- Geç konjenital sifiliz: 2-15 yaşları arasında optik atrofi, pupiller
anomallikler ve interstisyel keratit bulguları ile ortaya çıkar.

3) Konjenital rubella sendromu: Gebeliğin ilk aylarında rubella
enfeksiyonu geçiren annelerin yaklaşık % 50'sinin çocuklarında
malformasyonlar görülür.

Oküler bulgular olarak katarakt, mikroftalmi, glokom, korneal
bulanıklık (glokom olmadan), arka kutupta tuz-biber manzarası şeklinde
benekli retinit görülebilir. Oküler olmayan bulgular olarak da
konjenital kalp hastalıkları, sağırlık eşlik edebilir.

Etkilenen bebekler 2 yaţa kadar virüsü aktif olarak yayarlar.

4) Diğer enfeksiyonlar (Sitomegalo virus)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:54 pm

OFTALMİA NEONATORUM

Hayatın ilk bir ayı içerisinde görülen konjonktival enfeksiyonlara
oftalmia neonatorum denilmektedir. Enfeksiyon, doğum esnasında anne
servix ve vaginasından bebeğe bulaşır.

- Kimyasal konjonktivit: % 1'lik AgNO3'a bağlı olarak ortaya çıkar.

- Gonokokal konjonktivit: Doğumdan sonra 1-3. günler arasında hiperakut
pürülan konjonktivit şeklinde ortaya çıkar. Konjonktivada membranlar
oluţur. Tedavide, topikal ve sistemik penicillin (50.000 Ü/Kg) 7 gün
veya tek doz cefotaxime 100 mg/kg i.m. etkilidir.

- Herpes simpleks konjonktiviti: Genellikle 5-7. günlerde ortaya çıkar.
Seröz eksudasyon vardır. Blefarokonjonktivit ţeklindedir. Bazen keratit
de görülebilir.

- Klamidyal konjonktivit: Neonatal konjonktivitin en sık nedenidir.
5-14. günler arasında ortaya çıkar. Mukopürülan bir sekresyon vardır.
Konjonktival reaksiyon papillerdir. Tedavide, topikal tetrasiklin +
oral eritromycin 25 mgr/kg etkilidir.

- Basit bakteriyel konjonktivit: En sık Staf. aureus etken olarak
saptanır. İlk bir ay içerisinde herhangi bir zamanda ortaya çıkar.
Pürülan sekresyon vardır. Tedavisi antibiyotikli damla ve pomadlarla
yapılır.

Oftalmia Neonatorumun önlenmesi: Özellikle gonokoksik ve klamidyal hastalığın profilaksisi şu şekildedir:

a) Eritromisin pomad % 0.5 (Ülkemizde yok)

b) Tetrasiklin pomad % 1 (Terramycine pom)

c) Gümüş nitrat % 1 solüsyonundan bir tanesi doğumdan sonra ilk 1 saat içinde uygulanmalıdır.

ÇOCUKLUK ÇAĞI ENFEKSİYONLARI

1) Orbital Sellülit: Orbital septum önünde, arkasında veya hem ön hem
arkada enfeksiyon olabilir. Etyoloji genellikle stafilokok, streptokok
ve 5 yaş altında hemofilus influenzadır. Kapak enfeksiyonlarına
sekonder (örn; akut hordeolum) cilt laserasyonu, böcek ısırması, sinüs,
kese ve diş enfeksiyonlarına sekonder, travma veya cerrahi sonrası
ortaya çıkar. Orbital sellülit yaşamı tehdit edebilen bir enfeksiyon
olduğundan hastaların hastaneye yatırılarak acil tedavisi gerekmektedir.

2) Toksokara kanis: Nematod enfestasyonudur. Pika sendromunda görülür.
Oküler lezyon, sistemik enfestasyonun geç bir sekeli gibidir. Gözde,
arka kutup granülomu veya kronik endoftalmi tablosu görülür. Ülkemizde
sık değildir.

GELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR

1) Lakrimal drenaj sisteminde anormallikler: Lakrimal kanal tıkanıklığı (dakriostenoz), dakriosistit, konjenital dakriyosel

2) Ptozis: Pupiller alanı kapatan ptozislerde ambliyopi gelişimini önlemek için erken cerrahi tedavi yapılmalıdır.

3) Optik fissür boyunca klobomlar (iris kolobomu, koroid kolobomu gibi)

4) Optik sinir anomalileri (Kolobom, optik pit, miyelinli sinir lifleri gibi)

5) Maküler hipoplazi

6) Ön kamara disgenezisi (konjenital glokom)

7) Hyaloid sisteme ait patolojiler: Embryoda hyaloid damar optik
sinirden çıkar, vitreus içinden geçer ve gelişmekte olan lensi besler.
Doğumda bu sistem geriler ve kaybolur. Bazen kalıntılar olabilir,
Bergmeister papillası adını alır. Hyaloid sistem hiç gerilemez ve optik
sinirle lensin arka yüzü arasında glial doku kalırsa göz normal şekilde
gelişemez. Mikroftalmi ve beraberinde katarakt, glokom görülebilir. Bu
klinik tablo Persistan Hiperplastik Primer Vitreus (PHPV) olarak
adlandırılır.

ÇOCUKLUK ÇAĞI TÜMÖRLERİ

1) Retinoblastom: Çocuklukta en sık görülen malign göz içi tümördür.
Tedavi edilmez ise yaşamı tehdit eder. Otozomal dominant olarak
kalıtsal veya sporadik ortaya çıkar. Ailede retinoblastom öyküsü var
ise genetik danışmanlık önemlidir. Hastada bulgular genellikle ilk üç
yaş içinde ortaya çıkar. En sık görülen ilk bulgu lökokoridir. Diğer
bir ortaya çıkış şekli ise şaşılıktır. Bazen intraoküler inflamasyon,
glokom veya proptozis ile karşımıza çıkabilir. Muayenede tümör retinada
tek veya multifokal, düz, pembe ve yuvarlak kitle şeklinde görülür.
Retinanın dışına (ekzofitik) veya içine (endofitik) büyüme olur. Tümör
en sık kemik iliğine ve optik sinir aracılığı ile santral sinir
sistemine metastaz yapar.

Tedavi: Küçük, çok yaygın olmayan tümörlerde radyoterapi, daha ileri olgularda ise enükleasyon uygulanır.

2) Diğer Tümörler:

- Rabdomyosarkom: En sık primer malign orbita tümörüdür.

- Nöroblastom, optik gliom, medulloepitelyom (diktiyom)

- Lösemi, juvenil ksantogranülom

- Hemanjiom: Genellikle göz kapakları üzerinde lokalize, pembe kırmızı
renkte kitle şeklindedir. Kitle gözü kapatarak ambliyopi
oluşturabilir.Bu nedenle takibi gerekir. Tümör ilk 1 yaş içinde büyür,
daha sonra spontan olarak küçülür. Görmeyi engelleyen lezyonlarda
intralezyoner steroid enjeksiyonu başarılı sonuçlar verir. Göz kapalı
olsun veya olmasın çocuğa erken yaşta refraksiyon muayenesi yapılması
gereklidir. Tümör basısı astigmata ve ambliyopiye neden olabilir.

- Dermoid kist: Orbitada herhangi bir yerde lokalize, lastik gibi sert,
deri altı kitle şeklindedir. Yavaş büyür ve çevre dokulara hasar
verebilir. Bu nedenle cerrahi eksizyonu gereklidir.

PREMATÜR RETİNOPATİSİ

Prematüre bebeklerde, aşırı oksijen verilmesi ile ortaya çıkan bir
klinik tablodur. 1940-1950'lerde çocuklardaki körlüğün önde gelen
nedenlerindendi. Oksijen etyolojik faktör olarak bulunduktan sonra
prematür retinopatisi giderek azaldı. Normal retina gebeliğin son
yarısında optik diskten perifere doğru tedricen damarlanır ve son
olarak temporal perifer, doğumdan kısa bir süre sonra damarlanır. Bebek
ne kadar erken doğarsa damarlar o kadar az gelişmiş olur. İnkomplet
vaskülarize temporal retina, oksijen hasarına en duyarlı bölgedir. Bu
bölgede oluşan yeni damarlar ve fibrotik doku vitreus içerisine
ilerleyerek ve retinal çekinti oluşturarak retina dekolmanına yol açar.
1500 gramdan daha düşük ağırlıkla doğan prematüre bebeklerin 4
haftalıktan başlayarak damarlar ora serrataya ulaşıncaya kadar her 2-3
haftada bir muayene edilmeleri gerekir.

Tedavi: Krioterapi, vitreoretinal cerrahi

ÇOCUKLARDA KATARAKT

Herediter olarak veya bazı metabolik hastalıklarla (galaktozemi, Fabry
hastalığı, Lowe sendromu gibi) beraber ya da intrauterin bazı
enfeksiyonlara sekonder (Rubella, toxoplazma, sitomegalovirüs
enfeksiyonları) katarakt gelişimi görülebilir. Ayrıca travmaya bağlı
katarakt gelişimi de çocukluk döneminde sık görülür.

Tedavi: Cerrahi olarak opak lensin uzaklaştırılması ve uygun refraktif
düzeltmenin yapılması gereklidir. Beş yaşın altındaki olgularda
intraoküler lens konulamadığı için hastaya gözlük veya tek taraflı afak
ise kontakt lens önerilmelidir.

ÇOCUKLARDA GLOKOM

Doğumda veya doğumdan sonraki aylarda iridokorneal açıdaki gelişimin
kötü olması sonucu göz içi basıncında artış ile karşımıza çıkar. Bir
veya iki gözde sulanma, fotofobi, bulanık kornea ve kornea büyümesi
klasik bulgulardır. Daha ileri olgularda buftalmus adı verilen ileri
derecede göz büyümesi vardır. Göz içi basınç yüksekliğine bağlı olarak
optik sinirde de hasar gelişir. Kornea opasitesi ve optik sinir hasarı
gelişmeden tedavi yapılması önemlidir. Tedavi cerrahidir.

ÇOCUKLARDA RETİNA HASTALIKLARI

1. Retina Dejerenesansları: Leber'in konjenital amorozu, retinitis pigmentoza, koroideremi

2.Maküla Dejeneresansları: Best vitelliform distrofi, Stargardt dejeneresansı,

3.Vitreoretinal Dejeneresanslar: Jüvenil retinoskizis, Goldmann-Favre Sendromu, Stickler, Wagner dejeneresansı

4.Coats Hastalığı: Retinal kan damarlarındaki anevrizmal dilatasyonlar
sızıntı ve eksudaya neden olur. Erken dönemde periferik damar
anomalileri krioterapi veya fotokoogülasyon ile tedavi edilir. Retina
dekolmanı geliştikten sonra tedavi güçtür. Lökokori oluşturur.
Retinoblastomdan ayırt edilmesi önemlidir.

Çocuklarda Göz Hastalıkları
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:54 pm

Hazırlayan Doç. Dr. Huban Atilla
Ankara Üniversitesi Tıp Fak.
Göz Hastalıkları AD

1. Bebek ve konuşamayan çocuklarda kırma kusuru ya da gözlük için ölçüm yapılabilir mi?
Çocuklar sözel yanıt vermeye başlamadan önce de gözlük gereksinimi olup
olmadığının anlaşılması için ölçüm yapılabilir. Gözbebeklerini büyüten
damla uygulamasının ardından retinoskopi ya da skiaskopi olarak
adlandırılan yöntemle gözlük gereksinimi belirlenebilir. Bebeğin ya da
çocuğun yaşına, kırma kusurunun cinsine ve eşlik eden kayma durumuna
göre gözlük verilebilir. Bebekler de gözlük takabilir ve çoğunlukla da
ailelerin beklediğinin tersine kolay uyum gösterirler.

2. Şaşılık ya da göz kayması nedir?
Şaşılık ya da göz kayması gözlerin görme akslarının paralelliğini
kaybederek farklı yönlere bakmasıdır. Sık görülür, yaklaşık çocukların
%4'ünü etkiler; ancak erişkinlerde de gelişebilir. Şaşılık olduğunda
kişi bir gözü ile düz ve istediği yere bakarken diğer göz içe, dışa,
yukarı ya da aşağı doğru kayabilir. Gözler değişerek kayabileceği gibi
sürekli olarak aynı göz de kayabilir. Her iki gözle istenen noktaya
bakılırken beynin görme merkezinde bu iki görüntü birleştirilerek tek
olarak ve üç boyutlu olarak algılanır. Gözde kayma olduğunda ise
beyinde iki farklı görüntü ortaya çıkacağından, beyin kayan gözden
gelen görüntüyü baskılar, bu da derinlik hissinde ve her iki gözle
sağlanan görüşte azalmaya neden olur. Erişkinlerde ise kayan gözden
gelen görüntünün baskılanması artık yapılamadığından çift görme ortaya
çıkar. Yaşamın ilk birkaç ayında görmenin hızla geliştiği dönemde;
gözlerin arayıcı hareketleri, kısa süreli yani birkaç dakikalık içe ya
da dışa olan kaymalar normal kabul edilebilir. Çevredeki objelere
odaklanmanın yapılabildiği dördüncü aydan sonra olan kaymalar
kesinlikle uzman bir göz hekimine danışılmalıdır. Ayrıca katarakt, göz
tümörleri ya da nörolojik hastalıklar da kendilerini şaşılık ile
gösterebileceğinden, bir göz hekimine danışılmalı ve fundus
incelemesini de içeren ayrıntılı bir göz incelemesi yapılmalıdır.

3. Şaşılık neden ortaya çıkar?
Şaşılığın nedeni tam olarak bilinmemektedir.İşlevsel, nörolojik ya da
kaslardaki yapısal bozukluklar ve dengesizlik kaymaya neden olur. Gözü
hareket ettiren kaslardaki dengesizlikler, bu kasları kontrol eden
beyin merkezlerinin etkilendiği serebral palsi, Down sendromu,
hidrosefali gibi hastalıklar ya da gözü etkileyen katarakt, glokom ya
da travma gibi durumlar gözlerin paralelliğini bozarak kaymaya neden
olabilir. Kaymanın ilk belirtisi gözlerin aynı noktaya
odaklanamamasıdır. Ancak, güneşte bir gözünü kapama, kafasını eğerek ya
da döndürerek bakma gibi bulgular da kayma sonucu olabilir. Erişkin
dönemde ortaya çıkan kaymalarda ise en önemli yakınma çift görmedir.
Bebeklik dönemi ya da okul öncesi dönemde her çocuk olası göz sorunları
(şaşılık, göz tembelliği, kırma kusurları, katarakt ya da göz içi
tümör) yönünden muayene olmalıdır.

4. Şaşılığın tedavisi var mıdır, varsa zamanı önemli midir?
Halk arasında yanlış inanış olarak bebeklikte olan kaymanın büyümekle
zamanla düzeleceği düşünülmektedir, ancak bu yanlıştır. Şaşılık hiçbir
zaman büyümekle kendiliğinden düzelmez.
Çocuklarda burun kökünün geniş olduğu ve kayma olmadığı halde kayma
varmış gibi görünüme yol açan yalancı şaşılık dediğimiz durumlarda,
zamanla burun kemiğinin gelişmesi ile kayma görünümü düzelmektedir. Bu
da yanlış olarak kaymanın düzeldiğini düşündürmektedir. Böyle
durumlarda ayırıcı tanı ve doğru teşhis için kesinlikle göz doktoru
çocuğu görmelidir. Ayrıca ailede şaşılık ya da göz tembelliği olan
kişiler varsa çocuk 1-2 yaşında kesinlikle göz doktoruna
gösterilmelidir. Bunun dışında her çocukta üç yaşına kadar genel bir
göz muayenesi yapılmış olmalıdır. Tedavide amaçlanan görme gelişimi
olumsuz etkilenmeden, her iki gözün bir arada kullanılarak gelişiminin
sağlanmasıdır. Bu nedenle şaşılık tedavisi ne kadar erken dönemde
yapılırsa başarısı o denli yüksek olur. Ayrıntılı bir göz incelemesinin
ardından, kaymanın nedenine göre tedavi planlanır. Eşlik eden kırma
kusuru varsa gözlük verilmesi ile kayma düzeltilebilir. Cerrahi ile
gözlerin paralelliğinin sağlanması iki gözün bir arada kullanılmasını
ve derinlik hissi azanılmasını sağlayacaktır. Cerrahi girişim lazerle
yapılmaz, gözün etrafındaki kasların yerleri değiştirilerek gözün
pozisyonu ayarlanır. Erişkin dönemde olan şaşılıklarda ya da daha önce
tedavi yapılmamış erişkinlerde de cerrahi tedavi ile özellikle çevre
görüşte artış sağlanabilir.

5. Ambliyopi (göz tembelliği) nedir?
Çocukluk döneminde, kayma olmadan her iki gözden net görüntü
algılandığında normal görme gelişimi sağlanmış olur. Kayma gibi
gelişmenin olumsuz olarak etkilendiği durumlarda kayan gözde göz
tembelliği ya da görmede azalma gelişir. Şaşılığı olan çocukların
yarısında göz tembelliği gelişir. Erken (yaşamın
ilk sekiz, dokuz yıllık döneminde) tanı konulduğunda tedavisi
olanaklıdır. İyi gören gözün kapatılması ile görme düzeyi
artırılabilir. Ancak gelişme döneminin tamamlandığı dokuz yaş
sonrasında görme için tedavi başarısı oldukça düşüktü. Tanı ne kadar
erken konulursa tedavi başarısı o denli yüksek olacaktır. Göz
tembelliği ilerleyici bir hastalık değildir görme tamamen kaybedilmez.

Göz tembelliğinin tedavisi için eşlik eden şaşılık, gözlük gereksinimi
ya da katarakt gibi hastalıklar tedavi edildikten sonra az gören gözün
kullanılmasını zorlamak için iyi gören göze kapama yapılır. Eğer çocuk
kapama yapmaya çok direnç gösteriyorsa, göz damlaları ya da özel
çalışma sistemleri kullanılabilir; ancak en etkili tedavi yöntemi
kapamadır. Göz tembelliği tedavi edilmediği durumda ilerleme göstermez;
ancak, gelişme dönemi sonrası tedavisi olanaklı değildir ve her iki
gözün bir arada kullanılması ve derinlik hissi algılamasında zorluğa
neden olur. Polislik, pilotluk gibi mesleklerin seçiminde ve sürücü
almada engel oluşturur.

6. Bebekler görebilir mi?
Halk arasında yaygın olarak kabul edilen yeni doğan bebeğin göremediği
yolundaki görüşün tersine yeni doğan döneminde bebekler görebilir.
Ancak görme erişkinlerin görme düzeyinde değildir. Bir buçuk, iki
yaşında erişkin düzeyine ulaşır. Gözlerin kullanılması ile gelişim
sağlanır. Bu nedenle çocukluk döneminde görme sistemi esnektir ve
gözlerin kullanılmasına göre biçimlenir. Bebeklik döneminde, yani
çocuğun konuşamadığı önemde de yapılacak olan göz incelemesi ile gözlük
gereksinimi ve şaşılık saptanabilir. Ayrıca göz tembelliği dışında
görme azalmasına neden olabilecek katarakt, enfeksiyon, tümör ya da
diğer göz hastalıkları da saptanabilir. İlk muayene için ideal zaman
bir yaş civarıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:54 pm

7. Yakından okumak ya da televizyon seyretmek gözleri bozar mı?
Bu doğru değildir, çocukların kolları daha kısa olduğundan ve yakına
uyum kapasiteleri de yüksek olduğundan okudukları materyali yakında
tutarlar. Televizyonun ise yaydığı düşük düzeydeki radyasyonun dışında
gözleri bozacak olumsuz etkisi yoktur. Ancak yakından televizyon
izlemek, eşlik eden kırma kusuruna bağlı olabileceğinden bir göz hekimi
tarafından değerlendirilmelidir.

8. Gözlük takmak gözlük numarasının artmasına ya da azalmasına neden olur mu?
Gözlük takmak gözleri zayıflatarak gözlük gereksinimini artırmaz ya da
numarasının artmasına neden olmaz. Tam tersi de geçerlidir; gözlük
takmak gözlük numarasını azaltmaz. Gözlük net görmek için takılır,
numaranın değişimine neden olmaz. Benzer biçimde kontak lens takılması
da gereksinimi değiştirmez. Kırma kusurları (miyopi, hipermetropi ve
astigmatizma) göz yapısının sonucudur ve gözlük takmadaki amaç bu
yapısal farklılıkların neden olduğu odaklama sorununu düzeltmektir.
Gözlük takarak göz yapısı değiştirilemeyeceğinden numaranın değişimi de
söz konusu değildir.

9. Katarakt, glokom ve göz tümörleri gibi erişkin dönemde görülen göz hastalıkları bebek ve çocuklarda görülebilir mi?
Katarakt, glokom gibi daha çok erişkin dönemde görülen göz hastalıkları
bebeklerde ve çocuklarda da görülebilir. Patolojik tanı farklı olmakla
birlikte, göz içi tümörleri (en sık retinoblastom) bebeklik ve çocukluk
döneminde görülebilir. Erken tanı ve tedavi büyük önem taşımaktadır.
Katarakt ve göz içi tümörlerde gözbebeğindeki beyazlık ailenin ilk fark
ettiği bulgu olabilir ve bu durumda zaman geçirilmeden bir göz hekimine
başvurulmalıdır. Erken tanınması durumunda retinoblastomun tedavisi
olanaklıdır. Doğumsal ve infantil kataraktlar, sistemik hastalıklar
(galaktozemi gibi), intrauterin enfeksiyonlar (TORCH) ile birlikte
gelişebileceği gibi tek başına da görülebilir. Aile öyküsü olması her
zaman gerekli değildir. En kısa sürede ameliyat yapılarak hızlı görsel
gelişimin olduğu dönemde yoksunluk ambliyopisi gelişmesi
engellenmelidir. Glokomda ise erişkinden farklı olarak bebeklerde ve
çocuklarda göz yapısında aşırı büyüme görülür. Hasta ışıktan rahatsız
olur, göz sulanması vardır. Tedavi edilmezse kornea zamanla
saydamlığını yitirip beyaz bir görünüm alır ve optik atrofi gelişir.
Tedavi, en kısa sürede cerrahi uygulanmasıdır.

10. Bazı gıdaların fazla tüketilmesi görme gelişimini etkiler mi?
Havuç gibi bazı gıdaların fazla tüketilmesi görme keskinliğini artırmaz
ya da gözlük gereksinimini ortadan kaldırmaz. Ancak A vitamini
eksikliğinde sistemik bulgulara ek olarak özellikle gece görmede güçlük
ortaya çıkar, günlük gereksinimin besinlerden alınması ile çocuklarda
ve gençlerde normal gelişim sağlanabilir.

diabetik retinopati



Prof Dr Jale Menteş



Diabetes Mellitusun en önemli komplikasyonlarından biri olan “Diabetik
Retinopati” 20-64 yaş arasındaki kişilerde (yani çalışan nüfustaki),
körlük nedenlerinin en başında yer almaktadır. Diabetik retinopati ve
komplikasyonları

nedeniyle her yıl körlük oranlarına %12-14 lük bir oran eklenmektedir.
Bu oran, ABD için her yıl 8000 yeni körlük olgusu demektir.

Bu rakamlar, gelişmemiş ülkeler için biraz daha düşüktür. Bundan 30 yıl
önce, önlenemez ve nispeten tedavi edilemez bir hastalık olarak
tanımlanan diabetik retinopati, laser teknolojisindeki gelişmelerin
katkısı ile bugün artık, diğer körlük nedenleri gibi olmayıp
"önlenebilir ve/veya tedavi edilebilir" bir hastalıktır ve diabetik
retinopatiden kaynaklanan görme kayıpları da önlenebilir körlük
nedenleri arasındadır.



İNSİDENS

Gelişmiş toplumlarda hem diabet görülme oranlarının giderek artması,
hem de modern tedavi yöntemleri ile diabetlilerin yaşam sürelerinin
uzatılması diabetik retinopati görülme sıklığını arttıran en önemli
faktörlerdir. Diabetlilerin tümünde retinopati gelişmez. Diabetik
popülasyonun yaklaşık %25i diabetik retinopatinin çeşitli formlarına
sahiptir.

Gerek 30 yaş öncesi gerekse de 30 yaş sonrası diabet tanısı almış tüm
diabetik hastalarda Diabetik Retinopati İnsidensi DİABETİN SÜRESİ ile
direkt olarak ilişkilidir.

30 yaşdan önce diabet tanısı almış, tip I diabetli hastalarda tanıdan
hemen sonra retinopati görülmez. Bu tip diabetlilerde diabetik
retinopati prevalansı 13 yaşından sonra hızla artmaktadır (Puberteye
kadar yaşın koruyucu etkisi vardır).

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:54 pm

PATOGENEZ

Diabetik retinopati, retinanın prekapiller arteriol, kapiller ve venüllerini etkileyen mikrovasküler bir hastalıktır.

Bugün için diabetik mikrovasküler hastalığın nedeni bilinmemektedir.
Ancak, gerek diabetik retinopati gerekse diğer komplikasyonlara yol
açan etkenin "KRONİK HİPERGLİSEMİ" olduğu sanılmaktadır. Uzun süre
hiperglisemiye maruz kalan retinada aldoz redüktaz enzim yolu (sorbitol
yolu) ve/veya proteinlerin nonenzimatik glikasyonu (glikozilasyonu)
gibi metabolik anomaliler oluşmaktadır.

Diabetik retinadaki metabolik anomaliler sonucunda şu histolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır:

*Kapiller bazal membran kalınlaşması

*Kapiller endotel hücre harabiyeti ve proliferasyonu

*Perisit hücre kaybı

*İç ve dış kan retina bariyerinde bozulma

Bu değişiklikler ve diabette kan vizkozitesindeki artış sonucunda
retinada "fokal intraretinal kapiller tıkanıklıklar" ile "vasküler
permiabilite artışı ve sızıntılar" ortaya çıkar.



RİSK FAKTÖRLERİ



Metabolik Kontrol:

Diabetik retinopatinin ortaya çıkışı ve prognozunu etkileyen sistemik
faktörler içinde en önemlisi Diabetin Metabolik Kontrolüdür.

Özellikle haftanın iki günü ve günde 4 kez yapılan ölçümler (sabah
açlık, sabah tokluk, öğlen tokluk ve akşam tokluk kan şekeri ölçümleri)
ve Hb A1C ölçümleri ile kan şekeri yakından takip edilmelidir. Tokluk
kan şekeri ölçümleri %70-140 mg arasında olmalı veya 3 ayda bir
yapılacak olan Hb A1C ölçümleri 7mg/dl den az olmalıdır.

Diabetin Tipi, Süresi ve Hasta Yaşı:

30 yaş öncesi tanı konulmuş diabetiklerde retinopatinin seyri daha şiddetli ve retinopati insidensi daha yüksekdir.



Puberte Ve Hamilelik:

Puberte ve hamilelik diabetik retinopatinin ortaya çıkışı ve progresyonunun çok hızlandığı durumlardır

Hipertansiyon:

Son yıllarda, özellikle tip II diabette diastolik kan basıncı yüksekliğinin bir risk faktörü olduğu kabul edilmektedir.



KLİNİK

Diabetik retinopatinin sınıflandırılması, retinadaki lezyonların varlığı ve yaygınlığına göre yapılır.

1. Nonproliferatif Diabetik Retinopati (NPDR):

a) Hafif NPDR

b) Orta NPDR

c) Şiddetli NPDR (=Preproliferatif DR)

2. Proliferatif Diabetik Retinopati (PDR):

a) Erken PDR

b) Yüksek - risk PDR



NPDR devresindeki lezyonlar yalnızca retina içinde sınırlıdırlar. Bu
devrede oftalmoskobik ve anjiografik olarak görülen lezyonlar şunlardır:

*Venöz dilatasyon

*Mikroanevrizma

*Retina içi kanama

*Sert eksuda

*Yumuşak eksuda

*İntraretinal mikrovasküler anomali (IRMA)

*Venöz değişiklikler

*Arterioler tıkanıklıklar veya iskemik (=hipoksik, nonperfüze ) retina alanları.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:55 pm

PDR devresindeki lezyonlar sadece retina içinde
sınırlı değildir, vitreus içine doğru da gelişir. NPDR devresindeki
lezyonlara ek olarak PDR devresinde görülen lezyonlar şunlardır:

*Neovaskülarizasyon

*Fibröz (glial) doku proliferasyonu

*Retina önü ve vitreus kanamaları

*Retinal traksiyonlar

*Retina dekolmanı

*Neovasküler glokom.

Sonuçta hasta ışık hissi negatif olacak şekilde tüm görme yeteneğini hatta gözünü kaybetme riski ile karşı karşıya kalır.

*Venöz Dilatasyon:

Diabetik retinada oftalmoskobik olarak görülen en erken lezyon venöz *Mikroanevrizma:

Diabetik retinada en erken lezyonlardan biri olan mikroanevrizmalar,
retina kapillerlerindeki fokal, sakküler genişlemelerdir.
Mikroanevrizmaların duvarı su ve büyük moleküllere karşı geçirgen
olduğu için çevre retinada ödem ve lipid birikimine neden olurlar.

*Sert Eksuda:

Mikroanevrizma ve dilate kapillerlerden oluşan sızıntıların sıvı
komponentlerinin rezorbe olması sonucunda, içindeki lipid ve
lipoprotein deriveleri retinanın orta katlarında çökerek sert
eksudaları oluştururlar. Oftalmoskobik olarak, beyazımsı-sarı renkte ve
sınırları belirgin lezyonlar olarak görülen sert eksudaaların maküla
merkezinde toplanma eğilimleri vardır.

*Retina İçi Kanama:

Mikroanevrizmalardan ve yapısal bozukluk gösteren kapiller damarlardan
gelişen retina içi kanamalar, oftalmoskobik olarak genellikle nokta
veya leke şeklinde görülürler..

*Yumuşak Eksuda:

Yumuşak eksudalar (cotton wool spotlar), arterioler tıkanıklık
alanlarındaki hipoksi nedeni ile oluşan sinir lifi nekrozlarıdır.
Oftalmoskobik olarak, beyazımsı renkte ve sınırları belirsiz lezyonlar
şeklinde görülürler.

*İntraretinal Mikrovasküler Anomaliler (IRMA):

Retina içinde tıkanmış, irregüler, kısa kapiller segmentlerdir.

*Venöz Değişiklikler:

Diabetik retinada, venlerde lokalize genişlemeler, daralmalar yada
tıkanıklıkların yanısıra venöz boncuklanma (tesbihlenme), loop
gelişimi, kılıflanmalar, reduplikasyonlar ve perivenöz eksudasyonlar
gelişebilir.

*Arterioler Tıkanma:

Preproliferatif devrenin en tipik lezyonudurlar. Retinada hipoksik=iskemik retinal alanların oluşmasına neden olur.

*Neovaskülarizasyonlar:

Proliferatif devrenin en tipik lezyonudurlar. Gelişiminden, iskemik
retina alanlarından salındığı tahmin edilen vazoproliferatif maddelerin
sorumlu olduğu sanılmaktadır..

*Glial Doku Proliferasyonu:

. Yeni damar oluşumlarına komşu olarak gelişen glial dokular vitreusa
doğru büyürler ve oftalmoskobide gri-beyaz bantlar olarak görülürler.

*Retina Önü ve Vitre İçi Kanama :

Neovaskülarizasyonların kanamaları sonucunda retina önünde ve vitreus içinde büyük kanamalar gelişir.

*Retinal Traksiyon ve Traksiyon Dekolmanı:

*Ön segment Neovaskülarizasyonları ve Neovasküler Glokom :





TANI

Diabetik retinopati geliştikten sonra gerek oftalmoskopla gerekse Fundus Flöresein Anjiografi ile tanı koymak oldukça kolaydır.



HASTA TAKİBİ

Diabetli hastalar tanı konulur konulmaz, herhangi bir görme şikayetleri
olmasa bile göz doktoruna gönderilmeli ve periodik olarak yılda bir kez
gözdibi muayenesi tekrarlanmalıdır. İster retinopatili isterse
retinopatisiz olsun diabetli hastada periodik olarak yapılan tam bir
oftalmolojik muayene çok önemlidir. Bu muayenenin önemi göz doktorları
kadar pratisyen hekimler ve endokrinologlar tarafından da bilinmeli ve
hasta ve yakınlarına da anlatılmalıdır.

Puberte ve sonrasında 4-6 ayda bir gözdibi bakılmalıdır.

Hamilelik ve bir yıl sonrasında, önceden retinopati yoksa 4 ayda bir, varsa 2 ayda bir takip önerilir.

TEDAVİ

Günümüzde diabetik retinopatinin tedavisi ve önlenmesinde kullanılabilecek etkili bir farmakolojik tedavi şekli yoktur.

Günümüzde Diabetik retinopatinin tedavisinde en etkili ve emin yöntem LASER FOTOKOAGÜLASYON tedavisidir.

Laser tedavisine başlamadan önce, hastalar metabolik yönden iyi kontrol
ediliyor olmalıdır. * Tokluk kan şekeri %70-140 mg arasında olmalı veya
Hb A1c seviyesi 7mg/dl den az olmalı,

* Diastolik basınç 90mmHg den az olmalı,

* Renal yetmezlik bulgusu olmamalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:55 pm

Laser tedavisine başlamadan önce mutlaka FFA
(Fundus Flöresein Anjiografisi) çekilmesi ve bunun ışığında her bir
gözün durumunun ayrı ayrı analiz edilmesi şarttır. FFA hastanın ön kol
veninden fluoressein adı verilen düşük molekül ağırlıklı bir boyanın
enjekte edilerek koroidea ve retina damar sisteminin fotoğrafik
teknikler ile görüntülenmesi esasına dayanır.

Laser tedavisinin amacı, görme keskinliğini düzeltmek değil, hastalığın
progresyonunu durdurmak sureti ile mevcut vizüel performansın
korunmasıdır

Diabetik retinopati tedavisinde en çok kullanılan laserler Argon
mavi-yeşil ve yeşil laserlerdir. Retinada orta şiddette yanıklar
oluşturularak sızıntı yapan alanlar ve hipoksik alanlar kapatılırlar.

NONPROLİFERATİF DEVREDE, kural olarak maküler tutuluş (Diabetik Maküler Ödem) olmadıkça laser tedavisine gerek yoktur.

PROLİFERATİF DEVREDE ise, kural olarak her zaman laser tedavisine
ihtiyaç vardır. İskemik retina alanları ve kanayan yeni damar
oluşumları laser ile kapatılırlar.

Laser tedavisinin etkili olmadığı durumlarda Kriopeksi tedavisi uygulanır.



Kronik göz içi kanaması ve retina dekolmanı olan gözlerde Vitrektomi ameliyatı yapılır.



Son olarak Diabetik Retinopati tedavisinde, iyi metabolik kontrol,
hasta -hekim işbirliği, hasta takibi, erken tanı ile zamanında, etkili
ve yeterli bir laser uygulaması çok büyük önem taşımaktadır

Ekzimer Lazer LASIK



Ekzimer Lazer ile LASIK ' in farkları



Ekzimer Lazer' de ışın direkt
olarak gözün kornea tabakasına
yönlendirilir. LASIK' te ise kornea tabakasında
bir kapak açıldıktan sonra ışın
kornea tabakasının ortasına
yönlendirilir ve kapak kapatılır.


Gözün Kırılma Kusurları Nelerdir ?

Miyopide, gözün ön-arka ekseninin genelde uzun olmasından dolayı
uzaktaki cisimlerin görüntülerinin gözün arkasındaki merkez görme
noktasına varmadan odaklaşması sonucu ağtabakada net görüntü oluşamaz.

Hipermetropide, gözün ön-arka ekseni kısa olduğundan görüntü merkez görme noktasında bulanık olur, ancak arkasında netleşir.

Astigmatta ise, görüntü merkez görme noktasında eğik / bozuk olarak meydana gelir.

Ekzimer Lazer nedir ?

Ekzimer Lazer yüksek enerjili ültraviyole ışınları yayan bir Lazer
cihazıdır. Bu ışınlar gözün en önündeki saat camına benzeyen şeffaf
kornea tabakasına temas edince, buradaki kornea moleküllerini birbirine
bağlayan kimyasal bağları koparır ve böylece korneanın yüzeyindeki o
kısım yok olur. Bu olay fotokimyasal bir işlem olduğundan gözün hiçbir
dokusuna zarar vermez, hatta etkisi gözün iç kısımlarına bile girmez;
çünkü gözyaşına veya herhangi bir sıvıya rastladığı anda tüm etkisini
kaybeder.

LASIK Nedir ?

LASIK ( Lazer in situ Keratomileusis ) yönteminde ise önce gözün ön
bölümündeki kornea tabakası ileri teknoloji ürünü otomatik kesici olan
mikrokeratom ile ortalama 160 mikron kalınlığında bir bölüm korneadan
ayrılmadan, ince bir yaprak halinde kaldırılır ve orta tabakaya Ekzimer
Lazer uygulandıktan sonra ince kapak tekrar eski yerine kapatılır.

Ekzimer Lazer ve LASIK ile eski Rusya' daki eski miyop düzeltme ameliyatları arasında benzerlik var mıdır ?
Radyal Keratotomi eski Rusya öncülüğünde uygulanıp, artık terk edilmiş
olan bir başka yöntemdir: bu ameliyatta bıçak ile sağlam korneanın
büyük bir bölümü dikey olarak derinlemesine kesilmektedir. Bu nedenle -
ben de dahil olmak üzere - bir çok doktor bu müdahaleye karşı
çıkmışlardır ve çıkmaktadırlar.

Halbuki Ekzimer Lazer yöntemi, ameliyathane şartlarını bile
gerektirmeyen bir müdahale olup, gözün önündeki saat camı gibi duran
kornea dokusu 0,2 mikron yani milimetrenin onbinde ikisi kalınlığında
mikroskopik tabakalar halinde inceltilerek korneaya yeni bir şekil
verme işlemidir; bilgisayar hesaplamalarıyla yapılan bu işlem sonunda
miyopi, hipermetropi ve astigmatizma düzeltilmiş olur.

Anlaşılacağı üzere ne Ekzimer Lazer, ne de LASIK yönteminin Rusya' da yapılan ameliyat ile hiç bir teknik benzerliği yoktur.

Ekzimer Lazer ile LASIK yöntemlerinin karşılaştırılması :

Ekzimer Lazer LASIK
Tedavi Sonrası : Göz 2 gün bantlı kalır. Hasta gözleri bantsız
gider.
1. ve 2. Günler: Ağrı ve Batma olur. Hiç batma olmaz.
Yüksek derecelerde: Geri dönüş olur. Daha başarılı sonuç
alınır.
Haze ( Puslu Görüntü ) : Olabilir. Hemen hemen hiç
olmaz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:55 pm

kzimer Lazer / LASIK kimlere uygulanabilir ?
Bir veya iki gözü miyop, miyop astigmat, hipermetrop veya hipermetrop astigmat olanlara,
Hipermetropisi veya astigmatı 6,00 diyoptriden az olanlara,
18 yaşını bitirmiş olup, gözlük veya kontakt lensinden veya bunların sunduğu görüntüden memnun olmayanlara,
Miyopu son bir senede -1,00 diyoptriden fazla ilerlememiş olanlara,
Mesleklerini gözlük veya lenslerle zor uygulayan sporcu, dalgıç, pilot gibi kişilere,
Yapılacak işlem, kornea kalınlığını 380-400 mikronun altına indirmeyecek kişilere...
Tedavi Nasıl Gerçekleşir ?

Hastanın gözü narkoza gerek kalmadan, yerel anestezik bir damla ile
uyuşturulduktan sonra, hasta önündeki bir ışığa bakarken Ekzimer Lazer
kansız ve bıçaksız, LASIK' te ise kansız olarak işlem tamamlanmaktadır.

Müdahale sonrası hastanede kalmaya gerek olmadığından, hasta rahatlıkla evine gidebilmektedir.

Görme ne zaman sağlanır ?

Ekzimer Lazer' de müdahale bitiminde göz birkaç gün kapalı kalır ve
hasta yaşına göre giderek düzelen bir görmeye kavuşur. Fakat
Hipermetrop ve Hipermetrop Astigmatların görmelerinin tümüyle düzelmesi
zaman almaktadır.

Halbuki LASIK' te, hasta gözü kapatılmadan evine gönderilir ve müdahale
masasından kalkışından itibaren hemen hemen normale yakın görme
sağlanmış olur.

Ekzimer Lazer' in diğer tedavi alanları nelerdir ?
Görmeyi engelleyen ve kornea kalınlığının 1/3' ünden azını etkileyen lekelerin temizlenmesinde
Görmeyi azaltan yüzey pürüzlerinin giderilmesinde,
Tedaviye cevap vermeyen inatçı mikrobik keratitlerde,
Tekrarlayan kornea erozyonlarında,
Bazı göz tansiyonu tiplerinde
Hangi Ülkelerde uygulamaktadır ?

FDA onayını aldıktan sonra Ekzimer Lazer, Amerika da dahil olmak üzere
Fransa, Belçika, Almanya, İngiltere, Japonya gibi 35 ülkenin 230
merkezinde uygulanmaktadır ve yeryüzünde şu ana kadar 3,320,000 göz
başarı ile tedavi edilmiştir.

Göz yaşı kanalı hastalıkları dakriosistit



Dakriosistit
Nazolakrimal kanal tıkanıklığı sonucu gözyaşı kesesinde gelişen inflamasyondur. Konjenital yada akkiz olabilir.

Tanı:

1. Anatomik tıkanıklığın yerini ve türünü saptamak için sistemin içine
radyoopak madde verilerek direkt orbita grafisi çekilir
(Dakriosistografi).

2. Lavaj, sonda

3. Lakrimal sistem endoskopisi

Konjenital Dakriosistit (Dakriostenoz):
Yeni doğanlarda %2-6 oranında görülür. Nazolakrimal kanalın alt
ucundaki membranın (Hasner valvülü) doğumda henuz diferansiyasyonunu
tamamlayarak açılmadığı durumlarda ortaya çıkar.

Doğumdan 2-3 hafta sonra bir yada iki gözde sulanma, çapaklanmaya yol açar.

Membranın diferansiyasyonunu tamamlaması sonucu ilk 6 ay içinde spontan
olarak açılma şansı %80-90’dır. Bu nedenle 6-8. aya kadar kadar
müdahele edilmez, sadece masaj ve enfeksiyon varsa topikal antibiotik
önerilir. İlk 8 ay içinde spontan olarak açılmazsa sonda ile
nazolakrimal kanalın alt meatusa açılan ağzındaki kanal perfore edilir.
2,5-3 yaşın üzerindeki olgulara sonda başarısı azaldığından uygulanmaz.
5-6 yaşlarında cerrahi yöntemler ile yeni bir drenaj yolu açılır
(Dakriosistorinostomi ameliyatı).

Akkiz Dakriosistit: Akut yada kronik tablo ile seyreder.

Akut Dakriosistit: Gözyaşı kesesinin akut, süpüratif iltahabıdır.
Preseptal sellülit gelişimine neden olur. Kese bölgesinde ağrı, ödem,
hiperemi ve sulanma ile karekterizedir. Etken çogunlukla pnömokok yada
stafilokok türleridir. Kese üzerine bası ile punktumlardan pü regürjite
olabilir, yada kesede abse gelişerek deriye fistülize olabilir.

Tedavide antibiotikler ve antienflamatuar ilaçlar kullanılır.
Enfeksiyon geçtikten sonra yapışıklıklar nedeni ile sistem, çoğu kez
nazolakrimalis seviyesinde tıkandığından cerrahi uygulanır..

Kronik Dakriosistit: Süpüratif belirtiler olmaksızın gelişen gözyaşı
kesesi inflamasyonudur. Sulanma ve basmakla punktumlardan saydam mukoid
salgı gelmesi ile karekterizedir. Tedavide antibiotiklerden
yararlanılır. Kesin tedavisi dakriosistorinostomi ameliyatıdır. Bu
ameliyatta orta meatus hizasında burun boşluğu ile kese arasında
anastomoz sağlanır

Kaynak : Ders Notları, Prof Dr Ayşe Yağcı ; EÜTF Göz Hast. ABD, İzmir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:55 pm

Glokom, göz içi basıncından görme sinirinin zarar
görmesi ile karakterize bir hastalıktır. Görme sinirini oluşturan
liflerin, basıncın etkisi ile yavaş yavaş harap olmasına bağlı olarak
görme alanı daralmaya başlar. Zamanında teşhis ve tedavi yapılmadığı
taktirde, sinir liflerindeki hasarın geri dönüşsüz olması nedeniyle,
görme alanının ileri derecede kaybı ve hatta körlük kaçınılmazdır.
Glokom önemli bir halk sağlığı sorunu olup, gelişmiş ülkelerde,
körlüğün ikinci en sık görülen nedenidir. 35 yaş üzerindeki her 50
bireyden yaklaşık olarak birinde glokom mevcuttur.

İleri yaş glokomu ağrısızdır, sinsidir !
Glokomda göz içi basıncı sıklıkla yavaş yavaş yükselip, görme sinirinde
yavaş, fakat ilerleyici bir harabiyet yapar. Bu özellikleri nedeniyle
de, halk arasında inanılanın aksine, ağrısız ve sessiz gidişli bir
hastalıktır. Yine bu özelliğinden dolayı hasta bireylerin çoğu, varolan
glokomunun farkında değildir. Hastalığın çok ileri evrelerinde ise,
görme alanındaki ileri derecede daralma, hasta tarafından
hissedilebilir. Ya da hastalığın son evresinde, bir gözün ışığı bile
seçemediği farkedilir ki, bu aşamada, artık tedavisi mümkün olmayan bir
kayıp söz konusudur.


Erken dönem glokomuna bağlı, çevresel görmede kayıpla karakterize görme
alanı defekti. Yola bakan glokomlu olgu, sağ taraftaki yayayı kısmen
görememektedir. Esasen baktığı yeri net ve eksiksiz gören kişinin,
görme alanındaki bu çevresel kaybı, kolaylıkla atlayabileceğine dikkat
ediniz.





İleri dönem glokomuna bağlı, belirgin çevresel görme alanı kaybı. Bu
canlandırma resimde de, olgunun, dürbünden veya küçük bir delikten
bakarcasına dar bir alanı gördüğüne dikkat ediniz. Çevresel kayıp
dikkate alındığında hastalığın halk arasında neden “karasu” adını
aldığı daha kolay anlaşılmaktadır.

Glokomun daha nadir görülen tipinde ise, ani olarak çok yüksek
değerlere çıkan göz içi basıncı, göz çevresinde ağrı, gözde kızarıklık,
görmede bulanıklaşma, ışıkların çevresinde halelerin görülmesi ve mide
bulantısı ile kusmalara neden olur.

Diabette glokom riski 3 kat artmıştır!

Glokom normal toplumda %2 sıklıkla görülen bir hastalık olmakla
birlikte, bazı bireyler glokom gelişimi yönünden daha fazla risk
altındadır.

v Birinci dereceden akrabalarında glokom olanlar en fazla risk altında
olan gruptur, bu bireylerde glokom gelişme riski on kat daha fazladır.

v İkinci önemli risk faktörü diabettir. Diabetli hastalarda glokom riski, normal bireylere göre üç kat daha fazladır.

v İleri yaşta glokom sıklığını artırır, özellikle 65 yaş üzerinde glokom hastalığına daha sık rastlanır.

v Ayrıca hipertansiyon, tıkayıcı damar hastalıkları, migreni olan bireylerde ve yüksek miyop gözlerde de glokom riski artmıştır.

Glokom önlenebilir körlüklerin en başında gelir!

Hemen hemen hiç bulgu vermeyen bu hastalık, ancak, kontrol amacıyla göz muayenesi yapılan kişilerde erken tanınabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:55 pm

Düzenli yapılan göz muayeneleri ile glokomun erken tanısı mümkündür!
Bu amaçla önerilen göz muayenesi aşağıdaki sıklıkla yapılmalıdır:

v Hiçbir risk taşımayan olgularda

o 35-40 yaş arasında bir kez

o 40-60 yaş arasında 2-3 yılda bir kez

o 60 yaştan sonra 1-2 yılda bir kez

v Risk grubundaki olgularda

o 35 yaştan sonra her yıl 1 kez



Ağrısız ve sessiz gidişi nedeniyle bireylerin çoğu hastalığının
farkında değildir. Glokomun tespitinde düzenli aralıklarla yapılan göz
muayenelerinin önemi büyüktür

Yine bu nedenlerden dolayı göz içi basıncının ölçümü, gözdibi bakısı ve
görme alanı incelemesi, göz muayenesinin önemli bir parçasını
oluşturmaktadır.



Her bireyin göziçi basıncı kendine özeldir!
Göziçi basıncının normal aralığı, genelde 10-22 mm Hg olarak kabul
edilir. Ancak, glokom ile göziçi basıncı düzeyi arasında oldukça
karmaşık bir ilişki vardır.

v Bazı olgularda 22 mm Hg’dan yüksek göziçi basıncı, görme sinirine
zarar vermez. Bu olgular, yine de daha sonra gelişebilecek harabiyet
yönünden takip edilmelidir.

v Bazı olgularda ise normal kabul edilen aralıktaki göziçi basıncı
düzeyine rağmen, görme siniri harabiyeti vardır. Bu tip olgulara Düşük
Basınçlı Glokom denmektedir. Yapılması gereken, göziçi basıncını mevcut
düzeyinden daha aşağılara çekmektir.



Göziçi basıncı gün içinde değişir!
Göziçi basıncı günün belirli saatlerinde, kişinin ilaç kullanıp
kullanmamasıyla da ilgili olarak, önemli değişiklikler gösterir.
Sağlıklı kişilerde 5 mm Hg’a kadar olmasını beklediğimiz bu dalgalanma,
glokomlularda daha fazladır. Bu değişim, vücut tansiyonuyla ilişkili
değildir. Ancak, vücut tansiyonu sürekli yüksek seyreden olgular risk
grubunda olduklarını bilmeli, yılda 1 kez, yakınmaları olmasa da göz
doktoruna başvurmalıdır.



Erken tanı glokoma ait harabiyeti durdurabilir; ama geri döndüremez!
Glokom tanısında geç kalınmadıktan sonra tedavisi mümkün olan bir
hastalıktır. Düzenli tedavi ve kontrollerle glokoma bağlı körlükler
önlenebilir. Günümüzde göz içi basıncını düşürmeye yönelik çok sayıda
ilaç alternatifi mevcuttur. Glokom tanısı konulduğunda, hastanın
sistemik hastalıkları da dikkate alınarak en uygun tedavi seçeneği
belirlenir.

Bir kez glokom tanısı konulan bireyin ömür boyu, verilen ilaçları
düzenli olarak kullanması ve takibi şarttır. Göz içi basıncını
düşürmeye yönelik bu damlaların, düzenli olarak, mümkün olduğunca günün
önerilen saatlarinde ve göze isabet edecek şekilde, göze değdirilmeden
damlatılması tedavinin başarısı yönünden çok önemlidir. Örneğin, günde
iki kez damlatılması önerilen göz tansiyonu damlası, sabahları 08.00’de
damlatılıyorsa, akşamları da 20.00’de damlatılmalı, gece yarısı veya
yatmadan önceye bırakılmamalıdır.

Glokom tedavisi alan kişinin takibinde, ilaçla elde edilen göziçi
basıncı düzeyi, önem taşır. Bu nedenle, tedavi alan glokom hastaları,
kontrol muayenelerine geldiklerinde de tedavilerini aksatmamalı,
muayene günündeki damlalarını da, saatinde damlatmalıdır.

Tedavinin başarılı olup olmadığı, hastalığın şiddetine göre değişen
sıklıklarla yapılacak kontroller ve görme alanı gibi ek incelemelerle
yapılır. Genel olarak ilaç tedavisi ile göz içi basıncını kontrol etmek
mümkündür; Ancak, ilaç tedavisinin yetersiz kaldığı veya iyi
uygulanamadığı durumlarda laser tedavisi ya da ameliyatlar ile de göz
içi basıncını düşürmek yoluna gidilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:55 pm


Özetle; glokom önlenebilir körlük nedenlerinin başında gelir. Erken
tanı, en önemli tedavi şansını yaratır. Hiçbir yakınmanız olmasa dahi,
göz doktorunuza önerilen sıklıklarda başvurmanız, görmeye devam
edebilmeniz için şarttır.




Op. Dr. E. Deniz Eğrilmez & Op. Dr. Sait Eğrilmez


Genel göz hastalıkları


REFRAKSiYON KUSURLARI
Odaklanan isigin gormemizi saglayan retina tabakasinin onune veya
arkasina dusmesi sirasiyla miyopi ve hipermetropi olarak adlandirilan
gorme kusurlarina yol acar. Kornea adini verdigimiz saydam tabakanin
dikey ve yatay ekseni arasindaki kirma dereceleri arasinda bir fark
varsa bu durum da astigmatizma adi verilen kirma kusuruna sebep olur.
Miyopinin duzeltilmesinde gozluk, kontakt lens ve refraktif cerrahi
yotemler (radyal keratotomi, excimer laser, LASIK) uygulanabilir.
Hipermetropinin duzeltilmesinde gozluk, kontakt lens ve refraktif
cerrahi yontemler (Termokeratoplasti, excimer laser vb) kullanilabilir.
Astigmastizmanin duzeltilmesinde gozluk, torik yumsak kontakt lensler,
gaz gecirgen kontakt lensler, ve refraktif cerrahi yontemler
kullanilabilir


RETiNA ve ViTREUS HASTALIKLARI

Retina gormemizi saglayan isiga duyarli hucreleri (kon ve rodlar) ile
sinir liflerini iceren bir tabakadir. Retina hastaliklari gormede ciddi
ve kalici bozukluklar yapabilir. En fazla gorulen retina hastaliklari:
1. Seker hastaligina bagli bozukluklar,
2. Retina dekolmani,
3. Retina ici ve alti kanamalar,
4. Retina altinda sivi birikmesi,
5. Retinanin damarsal hastaliklari,
6. Dogumsal ve herediter hastaliklar,
7. Yasa bagli makula hastaliklari (YBMD),
8. Retina Tumorleridir.
Tedavi Yontemleri: Bozuklugun tipine gore, tibbi tedavi, lazer tedavisi ve cerrahi tedavi seklindedir.


Erken teshis tedavinin ilk basamagidir,bu nedenle goz Check-Up'inda
standart goz muayenesine ek olarak yapilmasi gereken muayeneler;

Ekzoftalmometre ile kontrol, Derinlik hissi muayenesi, Renk gorme
muayenesi, Korneal topografi, Konfrontasyon testi, Goz
ultrasonografisi, Biometri, Pakimetri, Goz yasi testi: Schiermer testi
ve Florescein kirilma testi, Kontrast duyarlilik testi.
GOZ TUMORLERi

Cocuklarda gozbebeginde beyazlik oldugunda, gozun renkli kisminda renk
degisikligi gelistiginde ve sebepsiz yere gormenin azaldigi durumlarda
goz tumorleri yonunden inceleme yapilmalidir. Goz kapaklarinda buyume
gosteren kitlelerden gerekirse biyopsi alinmalidir. Goz tumorlerinin
tipine, yerlesim yerine ve hastanin yasina gore, lazer tedavisi,
kriyoterapi, radyoterapi ve cerrahi tedavi gerekebilir.



OPTiK SiNiR VE GORME YOLLARI HASTALIKLARI

Gormede azalma ve gorme alaninda daralma seklinde belirtilerle kendini
belli eder. Bu gibi durumlarda optik sinir ve gorme yollari hasarina
yol acan etken faktorlerin belirlenmesi ve onlara yonelik tibbi veya
cerrahi tedavi uygulanmasi esastir. Gerektiginde beyin cerrahisi ve
Noroloji bolumleriyle isbirligi yapilmalidir.


KONJONKTiViTLER




Allerjik, mikrobik, kimyasal konjonktivitler olabilir. Gozde akinti,
sulanma, kasinti, yabanci cisim hissi ve yanma tarzi sikayetler
olabilir. Tedavisi goz damlalariyladir, agir durumlarda sistemik tedavi
gerekebilir.



UVEiTLER, GOZ iCi iLTiHAPLARi ve BEHCET HASTALiGi


Gozde kizariklik, agri ve gorme azalmasi tarzinda bulgular vardir.
Etken faktore yonelik tedavi uygulanmalidir. Topikal goz damlalari,
sistemik tedavi ve bazi olgularda lazer tedavisi uygulanabilir. Agir
olgular hastanede yatirilarak tedavi uygulanmalidir ve cerrahi tedavi
gerekebilir.


KERATiTLER ve KORNEA HASTALiKLARi


Saydam tabakanin bulaniklasmasiyla gormeyi ileri derecede bozabilir.
Korneanin ilttihabi enflamasyonu anlamina gelen keratitlerde etkene
yonelik ve ciddi olgular da hastanede yatarak tedavi uygulanmalidir.
Kontakt lens kullananlarda keratit gelisme riski daha fazladir.

Dogustan olan ve gormeyi etkileyen kornea bulaniklariyla, gorme aksini
kapatan kalici kornea bulanikliklarinda keratoplasti (goz nakli)
uygulanmalidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:56 pm

Omurilik travması
* Bir kaza sonrasında vücudun herhangi bir yerinde güçsüzlük, koordinasyon bozukluğu veya felç oluşması,
* Uyuşma hissi veya hissizlik,
* Mesane veya kalın bağırsak kontrolünün yitimi.
Omurilik zedelenmelerinin büyük bir bölümü trafik veya sanayi kazaları,
düşmeler, silahla yaralanmalar ve dalma ya da kızak kayarken meydana
gelen spor kazalarından kaynaklanır. Romotoid ar-tirit gibi böyle
durumları kolaylaştırıcı rahatsızlıkları olan kişilerde bazen ufak bir
zedelenme ciddi travmalara yol açabilir.
Omurilik beyinden başlayıp uzanan uzun liflerinden (yollar) oluşmuştur.
Vücudun çeşitli yerleri, omurilik boyunca değişik noktalarda travmalara
maruz kalabilir.
Omuriliğin sinir yolları, omurların arasından çıkan sinir köklerini
besleyerek perifirik sinir sistemi yoluyla deri ve kaslara ulaşır.
Omurilik zedelenirse, zedelenmiş yöreden geçen sinir lifleri de zarar
görür.
Omurilik zedelenmelerinin büyük bir bölümü sırtta bele yakın (lumbar)
ya da boyun (servikal) bölgelerde görülür. Lumbar zedelenmesi bacak,
bağırsak, mesane kontrolü ile erkeklerde cinsel fonksiyonları engeller.
Boyun zedelenmesi solunum ile kollarla ellerin hareketlerini etkiler.
Omuriliğin tek bir yanında olan zedelenme ise vücudun aynı yanındaki
kasların hareketlerini etkiler.
Omuriliğin hasar görmesi çekme, sıkışma, yana itilme veya kesilme
sonucu olur. Ayrıca kanama veya bir kemik parçası ya da aaaalin kazara
omuriliğe saplanması da aynı sonucu doğurabilir. Örneğin bir trafik
kazası sırasında çeneyi direksiyona çarpmak omuriliği çekip uzatacağı
için yırtılmaya neden olabilir. Kurşun ya da bıçak yarası omuriliği
kesebilir. Boyun yöresinde hasar ise genellikle futbol oynarken boynun
şiddetle öne eğilmesinden, sığ suya başüstü atlamaktan veya motorlu
araç kazalarından kaynaklanır.
Omuriliğin içinde meydana gelen bir kanama süresiz his kaybolmasına ve
kas zaafiyetine neden olabilir. Dışta olan kanama ise, kanama hangi yan
daysa, vücudun o yanındaki kol ve bacakların hissiz-leşmesini sonuçlayabilir.
Kesikler ve diğer ciddi travmalar felce neden olabilir. Bunun nedeni
sinir liflerinin yeniden canlanmalarının çok zor olmasıdır. Boynun
altından başlayan felç iki kol ve bacağın veya yalnız iki kol ya da iki
bacağın hareketsiz kalmasına neden olabilir. ABD'de her yıl yaklaşık
10.000 kişi, çoğu genç ve başka açılardan sağlıklı olmak koşuluyla, kol
ve bacaklarını kımıldatamaz hale gelmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:56 pm

Türk insanı ağrı karşısında panikliyor

Prof. Dr. Akyüz,
deksketoprofen trometamol etken maddeli ağrı kesici ilacın piyasaya
sürülmesi nedeniyle Conrad Otel'de düzenlenen toplantıda yaptığı
konuşmada, ağrının bilinçli beyinde ortaya çıkan özel bir algı olduğunu
ifade etti.

Ağrının var olan veya olası doku hasarına eşlik eden ya da bu hasar ile
tanımlanabilen hoşa gitmeyen bir deneyim olduğunu vurgulayan Prof. Dr.
Akyüz, ağrının kronikleştikçe depresyona yol açtığını kaydetti. Prof.
Dr. Akyüz, ağrının bir hastalığa ya da doku hasarına işaret
olabileceğini dile getirerek, bu durumun nedeninin de belirlenerek
kontrol altına alınması gerektiğini bildirdi.

Ağrının ilk ortaya çıktığı andan itibaren kronikleşebileceğine dikkat
çeken Prof. Dr. Akyüz, günlük duygu durum değişikliklerinin ağrıyı
karşılamadaki tutumları etkilediğini belirtti.

Prof. Dr. Akyüz, ağrının karşılanmasında kültürler arası farklılıklar
olduğunu anlatarak, “Türk insanının ağrı karşısında yaptığı en büyük
yanlış paniklemek. Bu panik havasını atıp ağrıyı nasıl kontrol altına
alabileceğimizi görmek gerekir” dedi.

İspanya Menarini di Ricerca Laboratuvarı'ndan Dr. Martin Ballarin de,
ağrının dünyada en çok doktora gitme nedeni olduğunu söyledi.

Dr. Ballarin, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ayda 100 milyon kutudan fazla ağrı kesici satıldığını kaydetti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:56 pm

Ergenlik sivilceleri hormonların eseri

Bazı insanların ciltleri kadife gibiyken, ben niye aknelerle
uğraşıyorum? Bu sorunun cevabı kalıtımda saklıdır. Cildimizin
özelliklerini, bize hayat veren genetik programdan, hormon dengemizden
ayrı düşünmek mümkün değil!

Akneye yol açan birçok etken sayabiliriz, en başta kalıtım, hormon
dengesi, sonra çevre kirliliği, stres, ilaçlar, cilt bakım ürünleri,
makyaj malzemeleri, ısı ve havanın neminde artış... Ancak bu
sivilcelere boşuna "Ergenlik sivilceleri" denilmemiş. Ergenlik çağına
yaklaşırken, vücudumuzdaki seksüel hormonların üretimi hızlanır. Bunlar
erkeklerde "androjenler" adı verilen daha ziyade "testosteron ve
androtesteron"; kızlarda "östrojen ve progesteron" dur. Erkek vücudunda
biraz kadınlık hormonları, kadın vücudunda da bir miktar erkeklik
hormonları bulunur. Bedenimizdeki uyumu ve huzuru oluşturan tamamen bu
hassas dengedir. Ne yazık ki çoğumuzda bu denge mükemmel değildir
Androjenler adını verdiğimiz erkeklik hormonları cildimizdeki sebum
yani yağ salgısının artmasına neden olur. Akneleri başlatan en önemli
etken yağ salgısının fazlalaşmasıdır. Androjenlerin yükselmesi
cildimizdeki gözeneklerin genişlemesine yol açarak akne oluşumunu
tetikler. Adet dönemi yaklaşırken kadınların vücudunda bulunan
"progesteron" hormonu yükselir. Bu dönemde vücut su toplar, şişer, ter
kokusu değişir. Östrojen karşısında ağırlığı artan progesteron,
gözeneklerin büyümesine, yağlanmanın ve siyah noktaların artmasına
neden olur. Stres de erkeklik hormonlarından bazılarını yükseltir.
Sonuç, gözeneklerin genişlemesi, cildin yağlanması ve sivilcelerimizin
artmasıdır. "Polikistik over" hastalığı kadın vücudunun normalden fazla
erkeklik hormonu üretmesine yol açar. Bunun sonucunda kıllanma da
artar, cilt çok fazla sebum salgılar ve akneler ortaya çıkar. Bazen
kadınlık hormonlarından östrojenin eksikliği, vücuttaki erkeklik
hormonunu dengelemeye yetmez. O zaman da aknelerle karşılaşırız. Tüm
hormon seviyeleri normal olduğu halde bazen vücut erkeklik hormonlarına
karşı aşırı derecede hassas davranır ve tepki gösterir. Sonuçta yine
kıllanma ve akneler görülür.


NASIL TEDAVİ EDİLİR?
* A vitamini ve çinko akne tedavisinin en
önemli desteği.. Ergenlik sivilceleri hormonların eseri olsa da, hormon
tedavisine nadiren başvurulur. Ergenlik çağından sonra normal olarak
hormon dengesi düzelir. Bazı durumlarda antibiyotik alımı gerekli
olabilir. Son yıllarda, bir ışık tedavisi olan FOTO Rejuvenation ve
OZON Terapisi de etkin yöntemler arasında yerlerini aldı. Hangi
tedaviyi uygular uygulayır, A vitamini ve çinko almayı ihmal etmeyin.


* Ilımlı akneler: Haricen
yapılan kimyasal tedavilerin en başında, çeşitli AHA-BHA-PHA'lar ile
yapılan peeling'ler gelir. Bu yumuşak tedavi cildin en üst tabakasında
birbirine bağlanan hücreleri ayırır, tıkanan gözenekleri açar, iz ve
lekelerin oluşmasına engel olur.

* Şiddetli akneler Akne çok şiddetli seyrediyorsa, benzol peroksit
karışımları veya sentetik bir A vitamini türevi olan Tretinoin tedavisi
denenir. Bazı durumlarda, antibiyotik alınması önerilir. Kimi hastalar
için hormonların dengelenmesi gerekli olabilir. Baş edilmesi zor
durumlarda Izotretinoin (Roacuttane) tavsiye edilebilir. Bu son derece
etkili bir tedavidir ancak yan etkileri fazladır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:56 pm

Alerjiye karşı

Bahar mevsiminin gelmesiyle
birlikte alerjik hastalıkların artış gösterdiğini belirten Denizli
Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurgül Bozkurt,
vatandaşların alerji testi yaptırarak, neye karşı alerjisi olduğunu
öğrenmesini ve önceden önlemini alması gerektiğini söyledi.

Yazılı bir açıklama yapan Dr. Nurgül Bozkurt, bahar mevsiminde
polenler, mantarlar ve ev tozlarından kaynaklanan astım, bronşit,
alerjik nezle, göz nezlesi, ürtiker gibi alerjik hastalıkların
Denizli'de de önemli bir artış gösterdiğini belirterek, "Bahar mevsimi
astım ve alerjisi olan hastalarımızın şikayetlerinin artmasına neden
olur. Bu yüzden bu hastalığı olan hastalarımızın dikkatli olması ve
şikayetleri artmadan doktor kontrolünden geçmeleri, gerekirse alerji
testi yaptırmaları gerekir" dedi. Yağışlı havaların ardından havadaki
polen miktarında önemli bir artış gözlendiğini açıklayan Dr. Bozkurt,
"Çiçeklerden ziyade, havayla yayılma özelliği olan, hafif ve yapışkan
olmayan polenler alerjik reaksiyonlara neden olabiliyor. Polenler gibi
mantar sporları ve ev tozları da atmosferde bulunup alerjik
reaksiyonlara yol açar" diye konuştu.

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Bozkurt, ılık ve nemli iklimin,
mantarların lehine olduğunu ve yıl boyu süren alerjik rahatsızlıkların
en önemli nedeninin ev tozu akarları olduğuna değinerek, "Ev tozu
akarları evlerde yatak, döşeme ve halılarda bulunan ve gözle
görülmeyecek kadar küçük, haşereye benzeyen yaratıklardır. Bu
yaratıkların dışkılarının içinde uçuştuğu odanın havasını soluyan
kişinin solunum yollarına ulaşabilir ve kişi alerjik bünyeliyse alerjik
reaksiyonlara yol açabilir" dedi.

Denizli Devlet Hastanesi'nde bu yılın başından itibaren alerji testinin
yapılmaya başlandığını kaydeden Dr. Bozkurt, "Hastaların, alerji
testleri sonucunda neye karşı alerjisi olduğu tespit edilmektedir.
Hastanemizde şu ana kadar 50'nin üzerinde hastaya alerji testi
yapılmıştır. Özellikle, kişilerin alerjik reaksiyonlarının arttığı bu
mevsimde alerji testini yaptıranların sayısının artması beklenmektedir"
şeklinde konuştu. Polen sezonunun başladığı bahar aylarında özellikle
sabah erken saatlerde pencerelerin açılmamasını, polenlerin yoğun
olduğu mevsimlerde giysilerin yatak odasında çıkarılmamasını, sentetik
yatak, yorgan ve yastıkların kullanılmaması gerektiğini hatırlatan
Bozkurt, "Çarşaf ve yastık yüzlerini haftada bir kez 50 derecenin
üzerinde sıcak suyla yıkayın. Kumaş perde yerine panjur kullanın. Kumaş
kaplı mobilya yerine, plastik ve tahta sandalye tercih edin. Duvara toz
çekecek pano gibi eşyaları asmayın. Dolapların içini bile nemli bezle
silin. Çocuklarınızın odasındaki tüylü oyuncakları kaldırın. Yatak
odasında halı kullanmayın. Banyolar mantarların büyümeleri için en
uygun ortamlardır. Bu nedenle kuru tutmaya çalışın" dedi.

Dr. Nurgül Bozkurt, ev içinde kedi, köpek gibi hayvanların beslenmemesi ve sigara içilmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:56 pm

Kolon kanseri

Bağırsak kanseri kanserden ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer
alıyor. Belirti vermeyen ve yavaş ilerleyen hastalık özellikle 50 yaş
ve üzerindekileri tehdit ediyor. Bugün sadece Amerika Birleşik
Devletleri'nde kadın ya da erkeklerde yaşam boyu kolon kanserine
yakalanma riski yüzde 6 civarında. "Acıbadem-Harvard Tıp Günleri 4"
kapsamında gerçekleştirilen "Bağırsak Kanseri ve Riskleri" konulu
toplantıda Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Gastroentereoloji Bölüm
Sorumlusu Prof. Dr. Nurdan Tözün ve Massachusetts General Hospital
Yüksek Gastrointestinal Kanser Riski Kliniği Direktörü Dr. Daniel C.
Chung bağırsak kanseriyle ilgili akıllara takılan tüm sorulara yanıt
verdiler.


Kolon kanseri

Bağırsak kanseri kanserden ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer
alıyor. Belirti vermeyen ve yavaş ilerleyen hastalık özellikle 50 yaş
ve üzerindekileri tehdit ediyor. Bugün sadece Amerika Birleşik
Devletleri'nde kadın ya da erkeklerde yaşam boyu kolon kanserine
yakalanma riski yüzde 6 civarında. "Acıbadem-Harvard Tıp Günleri 4"
kapsamında gerçekleştirilen "Bağırsak Kanseri ve Riskleri" konulu
toplantıda Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Gastroentereoloji Bölüm
Sorumlusu Prof. Dr. Nurdan Tözün ve Massachusetts General Hospital
Yüksek Gastrointestinal Kanser Riski Kliniği Direktörü Dr. Daniel C.
Chung bağırsak kanseriyle ilgili akıllara takılan tüm sorulara yanıt
verdiler.


İşte 10 soruda kolon kanseri:

1. Kimler bağırsak kanseri riski altındadır?


Herkes kolon kanseri riski altındadır ancak 50
yaş ve üstündeki kişiler için risk artar. 50 yaşın üzerindekiler alkol
alıyorsa, kırmızı et yemeyi tercih ediyorsa, sigara kullanıyorsa ve
şişmansa onlar açısından tehdit daha da büyür. Genetik olarak bağırsak
kanserine eğilimli olanların yüzde 75'i riskli grubuna girer.


2. Bağırsak kanseri erken dönemde belirti verir mi?

Kalın barsak kanseri küçük polipten
kaynaklanabilir. Bu polip yaklaşık 7-10 yılda büyüyerek kansere neden
olur. Bu süreçte hiç belirti vermediği için özellikle risk
grubundakilerin düzenli olarak kontrolden geçmesi gerekir.


3. Geç dönemde hangi belirtiler ortaya çıkar?

Kolay belirti vermeyen bağırsak kanserinin geç
ortaya çıkan belirtileri şöyledir: Kabızlık, ishal, karın ağrısı,
dışkıda kan, ağrılı dışkılama , sebebi bilinmeyen ani kilo kaybı


4. Erken tanı için hangi testler yaptırılmalıdır?

Kalın bağırsak taramalarında "dışkıda gizli
kan testi" ile yapılır. Gözümüzle görülmeyen kanamalar dışkıda aranır.
Negatif ise yılda bir tetkik tekrarlanmalıdır. Pozitif çıkarsa
hastalara kolonoskopi yapılması gerekmektedir. Kolonoskopiyle tüm kalın
barsağı görüntülemek mümkündür. Ailesinde kalın bağırsak kanseri olan
kişiler 40 yaşından sonra her 5 yılda bir kolonoskopi yaptırmalıdır.

5. Kolonoskopi nasıl işlemdir?

Kalın bağırsağın tümünün incelenmesini içeren bir yöntemdir. Hasta bu
işlem sırasında uyutulduğu için sanıldığının aksine korkulacak bir
işlem değildir. Polip saptandığında işlem sırasında çıkartılır ve
incelenmek üzere patolojiye gönderilir. Bir kez polip alınan kişinin
daha sonra kolonoskopi ile düzenli olarak izlenmesi gerekir.


6. Görüntüleme tekniği olarak kolonoskopi dışında alternatif bir yöntem var mıdır?

Geleneksel kolonoskopiyi istemeyenler için bir
yeni bir alternatif daha var. Özel bir batın tomografisi olan sanal
(Virtüel) kolonoskopi. Bununla da bağırsağı tamamen görüntülemek ve
polipe rastlandığında daha sonra uygulanacak kolonoskopi ile bunu almak
mümkündür.Ancak anlaşılacağı üzere müshil ile kolonun temizlenme işlemi
2 kez yapılmış olacaktır.


7. Bağırsak kanserini önlemek açısından dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?

Folik asit, selenyum, kalsiyum ve D vitamini
kullanmak,günde 1200 mg kalsiyum almak, egzersiz yapmak, yağlı
gıdalardan kaçınarak liften zengin besinler ,sebze; meyve tüketmek
kolon kanserini önleyici faktörler arasındadır. Sigara barsak kanseri
riskini arttıran etmenlerin başında gelir. Bu açıdan riski azaltmak
adına sigara içilmemelidir.


8. Nasıl bir tedavi programı uygulanır?

Hastalığın evresine göre tedavi şekilleri
değişir. Tedavi gastroenterolog, cerrah ve radyasyon onkoloğu
tarafından planlanır. Ameliyat, barsak kanserinin başlıca tedavisini
oluşturur ve en çok kullanılan metotların başında gelir. Ameliyatla tüm
kanserli dokunun temizlenmesi esas amaçtır. Kemoterapi ve radyoterapi
ile gözden kaçabilecek kanser hücrelerinin de yok edilmesi hedeflenir.


9. Kemoterapi tedavisi gören bağırsak kanseri hastaları hangi noktalara dikkat etmelidir?

Kemoterapi sırasında baharatlı gıdalardan uzak
durmak, çok aç veya çok tok olmamak gerekir. Tedavi sırasında balık,
tavuk, kırmızı et yenmesi önerilir. Yüksek dozda ve özellikle
mültivitaminlerin alınmaması önerilir.

10. Bitkisel ilaçlar tedavide kullanılabilir mi?

Doğal ilaçların vücuda ne açıdan yararlı veya
zararlı olduğu bilinmemektedir. Bu ilaçların yapılan tıbbi tedavinin
etkisini azaltma, engelleme ihtimali bulunmaktadır. Bu açıdan
önerilmemektedir. Özellikle karaciğere ekstra yük getirebilmesi
nedeniyle ısırgan otu , aloe vera ya da uzak doğu kökenli karışık
çaylardan ve etkisi bilimsel açıdan sınanmamış çeşitli otlardan uzak
durmak gerekmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:57 pm

Sigara ömürden en az 5 yıl çalıyor PDT®️

Sigaranın, gerek kadınlarda gerekse erkeklerde ömürden en az beş yıl çaldığı bildirildi.

ABD Sağlık Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görevli doktor Lisa
Schwart tarafından yürütülen ve Amerikan Kanser Enstitüsünce yayınlanan
araştırmaya göre, sigara içen erkekler arasında 60 yaşından sonra
akciğer kanserinden ölme riski, kalp-damar hastalıklarından ölme
ihtimalinden daha yüksek.


Buna mukabil, sigara içmemiş erkeklerin hangi yaşta olurlarsa
olsunlar, kalp-damar hastalığından ölme ihtimali; akciğer, kalın barsak
veya prostat kanserinden ölme ihtimalinden daha fazla.


Araştırmaya göre, sigara tiryakisi erkeklerin prostat ve kalın barsak kanserinden ölme ihtimali de 10 kat artıyor.

Kadınlarda ise sigara içenler arasında akciğer kanseri veya
kalp-damar hastalıklarından ölme riski, 40 yaşına kadar meme
kanserinden ölme ihtimalinden çok daha yüksek. Sigara içmeyen kadınlar
arasında ise kalp-damar rahatsızlıklarından ölme riski, 60 yaşına kadar
meme kanserinden ölme riskine eşit.


Araştırma, hangi yaşta ve hangi nedenden olursa olsun, erkeklerin
ölüm riskinin kadınlarınkinden biraz daha yüksek olduğunu da gösterdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 Empty
MesajKonu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler   Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 EmptyPaz Ekim 11, 2009 4:57 pm

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 6 120BBFC4B588514F9DFAE6D5r

Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi Ziya Mocan pek çok
hastasına kilo verdirme rekoru kırdırıyor. Prof. Dr. Mocan, Türk
halkına en kolay kilo verdiren diyet stratejilerini anlattı:

* Yaş ilerledikçe kilo vermek daha mı zorlaşıyor? Teyzelere ve amcalara kolayca kilo verdirtmenin başlıca formülleri nelerdir?
Yaş ilerledikçe, kilo vermek zorlaşır. Yaşlılar bana kilo
vermekten çok tedavi olmak için geliyor. Çünkü ileri yaşta kilo birçok
sağlık sorunu yaratıyor. Yaşlılara check-up yapıyoruz ve akciğer
filmlerine kadar her şeylerini çekiyoruz. Bunların yüzde 80'inde, kilo
nedeniyle yüksek tansiyon problemi görülüyor. Ayrıca çoğunda ülsere
rastlıyoruz. Mide asidi de, onlara kilo aldırıyor. Tiroitleri var...
Onları tedavi ederken de diyet programı veriyoruz. Diyetin yanında
onlara, çok basit hareketler de veriyoruz. Öncelikle bacaklarını günde
4-5 kez indirip kaldırmalarını istiyoruz. Kilo verdikçe, günde bir saat
yürümeye alışıyorlar. Ama kilolu kişilerden bir anda günde bir saat
yürümelerini istemeniz çok yanlış olur. Vücudunu egzersize alıştırmadan
yürürse, eklemleri zarar görür ve kalbi yorulur. Çok şişman hastalar
yılda 100 kilo bile verebilir. Ama normalde haftada bir, ayda ise 4
kilo vermek idealdir.

KADININ KALÇASI HAREKETSİZLİKTEN BÜYÜR
* Menopoz sonrası kadınlar neden şişmanlar?
Menopoz döneminden sonraki dönem; yaşlılık dönemidir. Kadınlar
bu dönemde hareketsizleşir. Adetin devamı için hormon preperatları
kullanabilirler. Bu östrojen preperatları hem iştahı arttırır, hem de
su tutar. Bu nedenle de kilo alımı başlar. Yaşlanmaya bağlı olarak bu
dönemde kadınlar başka vitaminler de alır. Özellikle B vitamini
kullanırlar. Bu vitaminler de kilo alımına yol açar. Menopoza giren
kadınlar, kadınlıklarını kaybettiklerini düşünerek bir anlamda
depresyona da girerler. Bu depresyon da, yemek yeme şeklinde kendini
gösterir. Kadında, yiyerek mutlu olma durumu ortaya çıkar. Bu durum da;
kadınların kilo almalarına neden olur.

* Türk kadınları neden daha çok kalça ve basen bölgelerinden kilo alıyor? Akdeniz
tipi kadınlar genellikle kalçadan kilo alır. Bu; yapısal bir durum.
Hareketsizlik ve spor yapmama alışkanlıkları da bu bölgede yağ
toplanmasına yol açar. Bizim kadınlarımız çok hareketsiz olduklarından
genellikle karın, kalça ve bacaklardan kilo alırlar. Yabancı kadınlar
ise, menopoz yaşlılığını bir fırsat olarak değerlendirir ve kendilerini
daha iyi bir görüntüye yönlendirirler. Kendilerini seyahate ve yürüyüşe
verirler. Oysa bizim kadınlarımız, özellikle de yaşlılarımız
kendilerini hareketsizliğe verir.

AİLESİNİN DESTEĞİNİ ALMAYAN İNCELEMEZ!
*Hayatları boyunca kilolu olan insanları nasıl zayıflatıyorsunuz?

Onların kilo vermeleri daha zor ama bir kere başladılar mı, işin ucunu kesinlikle bırakmıyorlar.

*Verilen kiloların geri alınmaması için neler yapılabilir?
Zayıflamak en az iki senelik bir program. 3-4 ay yapıp, sonra
diyete ara vermek; daha hızlı kilo almayı sağlar. Bilinçlenme olayının,
bilinçaltına yerleşmesi şart. Ailenin desteği olmazsa, başarılması zor.
Ekip çalışması yapıyoruz. Eşi, kardeşleri, annesi, babası, çocukları
kişiye destek vermeli. Onlar diyette adeta çatal, kaşık gibiler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler
Sayfa başına dön 
6 sayfadaki 6 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6
 Similar topics
-
» Donanım Hakkında Genel Bilgiler
» Sivilce,Sivilce İzi Tedavileri ve Roaccutane Hakkında Bilgiler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Forum Güneş :: Sağlık-
Buraya geçin: