| | Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:48 pm | |
| Depresyon kadınlarda daha sık görülüyor
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Güz, depresyonun kendine özgü belirtileri olan, çok iyi tanımlanmış ciddi ve ciddiye alınması gereken bir hastalık olduğunu söyledi.
OMÜ Şehir Polikliniği'nde 'Hasta Bilgilendirme Seminerleri' çerçevesinde düzenlenen toplantıda Doç. Dr. Hatice Güz, "Depresyon" konulu bir sunum yaptı. Depresyonun belirtileri hakkında bilgi veren Doç. Dr. Hatice Güz, "Kendinizi, bir süredir hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren bir biçimde üzgün, kederli, morali bozuk, mutsuz, dertli, çaresiz, sıkıntılı, zavallı, neşesiz, sinirli, çökkün, boşluktaymış gibi tanımlıyor ve hissediyorsanız, eskiden zevk aldığınız etkinliklerin çoğuna karşı ilginizde azalma varsa veya artık bunlardan eskisi gibi zevk almıyorsanız, iştahınızda azalma veya artma varsa ve istemediğiniz halde kilo veriyor veya alıyorsanız, hemen her gün uykusuzluk çekiyorsanız ya da aşırı uyuyorsanız, uykuya dalmakta güçlük çekiyor veya sabahları istemediğiniz halde erken uyanıyor yahut gece sık sık uyanıyorsanız, eskiye göre çok daha uzun süre uyumanıza rağmen kendinizi yorgun hissediyorsanız, hemen her gün yakınlarınızın da fark ettiği şekilde konuşmanızda, düşüncelerinizde ve davranışlarınızda bir yavaşlamadan yakınıyorsanız, karar vermekte, etkinliklere başlamakta ve sürdürmekte güçlük çekiyorsanız, yorgunluk, bitkinlik ve enerji kaybınız olduğunu hissediyorsanız, cinsel isteğiniz azalmışsa, bedeninizde nedeni bulunamayan ağrılar, nefes darlığı, yorgunluk, baş dönmesi, mide ve bağırsaklarda gaz, ishal-kabızlık dönemleri gibi yakınmalarınız varsa, değersizlik, kendini beğenmeme veya küçük görme, kendini kınama, suçlama ya da suçluluk duyguları sizi rahatsız ediyorsa, düşüncelerinizi belli bir konuya yoğunlaştırmakta güçlük çekiyor veya zihninizin karmakarışık olduğunu hissediyorsanız, en basit konuda bile karar vermekte güçlük çekiyorsanız, yineleyen biçimde 'ölsem de kurtulsam' diye düşünüyorsanız veya aklınıza intihar düşünceleri takılıyor ya da intihar planları yapıyorsanız, depresyondasınız" dedi.
Depresyonun kendine özgü belirtileri olan, çok iyi tanımlanmış ciddi ve ciddiye alınması gereken bir hastalık olduğuna işaret eden Doç. Dr. Güz, "Bu hastalık bir halsizlik, kendi kendinize çözebileceğiniz bir sorun olmayıp, biyolojik temelleri olan ve tıbbi olarak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Öncelikle kişinin kendine saygısının azalması, aşırı yorgunluk, kendini suçlayıcı biçimde eleştirme ve uyku bozuklukları ilk belirtilerdendir. Sonrasında kişi hiçbir işe yaramadığı, hatta yaşamaya değmeyeceği düşüncesi ile intihar düşüncesine kadar varabilir. Genel klinik tıpta, depresyon en yaygın ruhsal bozukluktur. Ayaktan izlenen hastaların yüzde 12-36'sı ile, yatarak tedavi gören hastaların yüzde 30-58'inde depresif belirtilerin geliştiği saptanmıştır" diye konuştu.
Depresyonun kadınlarda erkeklere göre daha sık görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Hatice Güz, şöyle devam etti:
"Depresyon, tedaviye çok iyi yanıt veren ve sonunda tam olarak iyileşebilen bir hastalıktır. Depresif yakınmalarınız varsa kendiniz, çevreniz ve geleceğiniz için bir psikiyatra başvurun, hastalanma ve yardım isteme hakkınızı kullanın. Umutsuzluk hastalığın kendisi olduğunda, umutsuzluğunuzu paylaşmak iyiliğe giden yolun ilk adımı olacaktır." | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:48 pm | |
| Bakanlıktan ‘sağlıklı beslenme serisi’
ANKARA - Bilgi serisinde diyabet, kalp-damar hastalığı, gebelik ve kronik böbrek yetmezliği durumlarında ve ilköğretim öğrencileri ve yaşlılara yönelik beslenme önerileri yer alıyor. Sağlık Bakanlığı Beslenme ve Fiziksel Aktiviteler Daire Başkanlığı Toplum Beslenmesi ve Beslenmeyle İlişkili Hastalıklar Şubesinin Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Başkent Üniversitesi ile birlikte hazırladığı seri 20 kitapçıktan oluşuyor.
Sağlık kurum ve kuruluşlarının yanı sıra konuyla ilgili birimlere gönderilecek kitapçıklarla toplumda yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesi, yanlış ve olumsuz beslenme alışkanlıklarının ortadan kaldırılması, besinlerin sağlığı bozucu duruma gelmesinin önlenmesi ve besin kaynaklarının daha etkin ve ekonomik kullanımının sağlanması hedefleniyor.
Beslenme bilgi serisinde yer alan kitapçıklar şöyle: Diyabet ve Beslenme Kalp-Damar Hastalıklarında Beslenme, Sporcu beslenmesi, Gebelik ve Emziklilikte Beslenme, Kronik Böbrek Yetmezliği ve Beslenme, Kanser ve Beslenme, Kalsiyum, D Vitamini ve Osteoporoz, Besin Zehirlenmeleri, Nedenleri, Korunma Yolları, Sularla İlişkili Hastalıklar, Yaşlılık ve Beslenme, Vitaminler, Mineraller ve Sağlığımız, İlköğretim Çocukları İçin Sağlıklı Beslenme, İlköğretim Çocukları İçin Gıda Hijyeni El Kitabı, Besin Güvenliği, Şişmanlık, Besin Alerjileri, Beslenme, Gıda ve Su Konusunda Sık Sorulan Sorular ve Cevaplar-1, Beslenme Gıda ve Su Konusunda Sık Sorulan Sorular ve Cevaplar-2, Beslenmede Sütün Önemi, Ergenlerde Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Yaşam. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:49 pm | |
| Sigarasız bir yaşam da mümkün!
Kendi kendine yardım: Herkes sağlığını korumak için kendince yöntemler geliştirmeli. Kendi kendine yardım, sigarayı bırakma motivasyonu ve inancı için çok önemli bir aşama. Sigaranın yarattığı sağlık risklerini ortadan kaldırmak için düzenli olarak egzersiz yapmalı, yeterince uyumalı ve olabildiğince stresi hayatınızdan uzak tutmalısınız.
Grup tedavi: Grupla tedavi, profesyonel kişilerden destek alarak sigarayı bırakmayı ifade ediyor. Böyle bir yöntemi benimsiyoranız, terapiye katılan kişilerle aynı ortamda bulunarak toplantılara katılabilirsiniz. Üstelik terapiye katılan ve sigarayı bırakmayı başarmış kişilerin, fiziksel ve ruhsal değişikliklerine dair anlattıkları sizlere moral ve motivasyon kaynağı olacaktır. En az 2 hafta süren bu terapilerin faydasını göreceğinize emin olabilirsiniz. Davranış terapisi: Bu terapisinde sigara tiryakileri neden ve hangi durumlar karşısında sigara içtiklerinin analizini yapıyor. Bunun ardından karşıt stratejiler oluşturulur ve etkileyici faktörler köreltilir. Davranış terapileri tek veya gruplar halinde yürütülebilir. Bir anda bırakma: Sigarayı bırakmada en sık kullanılan metot! Bırakmaya karar verdikten sonra azaltma yoluna gitmeden birdenbire ve kesin olarak bırakmak en etkili yöntemdir. Bir-iki gün zorluk çektikten ve nikotin miktarının vücutta azalmasından dolayı bazı semptomlar görülür. Ancak bu semptomlar bir iki gün içinde geçer. Nikotini dengelemek: Bir anda bırakmanın tam tersi olarak sigara sayısının azaltılması ve daha sonra sıfırlanması yoluna gidilir. Belli bir zaman dilimi esas alınarak, vücuttaki nikotin miktarı giderek azaltılır. Bu metotu uygulamanın bazı yolları vardır. İçtiğiniz sigara sayısını günden güne azaltın. İçtiğiniz sigaranın markasını değiştirerek daha hafif sigaralara geçin. Sigarayı içinize daha az çekmeye çalışın. Akupunktur: Akupunktur, geleneksel bir Çin tedavi yöntemi olarak yıllardır Uzakdoğu'da uygulanmaktadır. Vücut dengesinin yeniden oluşturulması için vücutta bazı özel noktaların uyarılması yoluyla yapılan bilimsel bir tedavi yöntemidir. Nikotin bağımlıları için kulağa üç yada dört iğne yerleştirilir, vücudun geri kalan kısımlarına ise beş ya da sekiz adet iğne yerleştirilip 30 dakika bekletilir. Akupunktur yöntemi kişinin sigara isteğini ve bununla birlikte huzursuzluğunu, sinirliliğini, yemek yeme isteğini en aza indirmeyi amaçlar. Hipnoz: Hipnoz da sigarayı bırakmak isteyenlere uygulanan bir diğer yöntemdir. Transa geçen tiryakilere uyku halinde çeşitli telkinlerde bulunulup, öneriler yapılır. Olumlu ve olumsuz resimler gösterilip psikolojik yönden sigaranın zararları konusunda beyne veriler işlenmeye çalışılır. Öneri yönteminin amacı, bilinçsiz akli bağlantıları olan ve etkilenen bireye yeni ve bilinçli fikirler aşılamaktır. Örnek olarak; “sigara insanı gevşetip, rahatlatır” düşüncesi yerine “sigara hastalık ve rahatsızlık demektir” fikri aşılanır. Nikotin takviyesi: Sigarayı bırakma denemelerinin ilk haftalarında vücut değişik tepkiler verir. En belirgin belirtiler arasında aniden sinirlenme, kalp çarpıntısı, sindirim rahatsızlıkları ve eksik olan nikotini tekrar yerine koyma dürtüleridir. Burada çeşitli ürünlerle nikotin takviyesi yapılmaya çalışılır; örneğin nikotin bandı, nikotinli sakız veya nikotin spreyi gibi. Bu ürünler sayesinde vücudun içine girdiği nikotin krizi bastırılmaya çalışılır. Uzmanlar sigarayı bırakanlara herhangi bir kriz durumu için yaklaşık bir yıl kadar nikotin bandını yanlarında bulundurmalarını tavsiye ediyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:49 pm | |
| Çimento yöntemi kemik ağrılarını ortadan kaldırıyor
Omurgasındaki ve kemiklerindeki ağrılardan şikayetçi olanların imdadına artık 'çimento yöntemi' yetişiyor. Kemiklere iğne aracılığıyla enjekte edilen çimento, kanserden kaynaklanan ağrılara da iyi geliyor. Üstelik bu işlem sadece beş dakika sürüyor.. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal Yücesoy, Türkiye'de yeni uygulanmaya başlanan çimento tedavisiyle ilgili sorularımızı yanıtladı:
* Omurgaya çimento uygulaması ne anlama geliyor? Bizim çimento ya da 'metin metakrilat' dediğimiz bir madde var. Bu madde, bugüne kadar kalça veya dizdeki eklem ameliyatlarında ve beyin cerrahisinde kafatasının yeniden onarılmasında kullanılıyordu. Son yıllarda omurgada da kullanmaya başladık. Önce Fransa'da kullanıldı, ardından Amerika'da kanserli hastalarda tatbik edildi. Şimdi artık Türkiye'de de kullanılıyor.
RİSK ORANI YÜZDE BİR
* Bu yöntem nasıl uygulanıyor? Çimento uygulaması toplam beş dakika sürüyor. Bu uygulamaya 'Vertebro Plasti' deniliyor. İşlem, ameliyathane koşullarında yapılıyor. Seyyar röntgen cihazı eşliğinde kırık omurgayı görerek, içine bir iğne ile giriyoruz. Bu iğnenin içinden sıvı halindeki çimentoyu omurların içine enjekte ediyoruz. Verdiğimiz miktarı ve verdiğimiz sıvının nerelere gittiğini, seyyar röntgen aletinden kontrol ediyoruz. Kırık kemiğin içine verdiğimiz sıvının kırık aralarından sağa sola sızma riski var. Ön tarafa doğru sızarsa, bir problem yaratmıyor. Ancak özellikle sırt bölgesinde omuriliğe doğru bir kaçak olursa, omuriliğe basarak sertleşme dönemindeki yüksek ısı nedeniyle felçlere neden olabiliyor. Bu, yüzde birlik bir risk. Ancak işlemden en geç beş dakika sonra müdahale edilip sızan sıvı temizlenirse, bu risk tamamen ortadan kalkıyor. Bu yüzden işlemi ameliyathane koşullarında gerçekleştirmek şart. Bu işlemden sonra hastayı servise yolluyor, yarım saat içinde de ayağa kaldırıyoruz. Gün içinde kontrol filmlerini çektikten sonra ise evine yolluyoruz. Belki yüzde birlik bir felç riski var ama ileri yaşlardaki kanser hastalarında açık ameliyatın risklerini düşünürsek, bunun çok kolay gözardı edilebilecek bir risk oranı olduğunu anlayabiliriz. 70-80 yaşında bir hastaya açık omurga ameliyatı yaptığınızda, hastayı kaybetme riski anestezinin ve ameliyatın getirdiği ek komplikasyonlara bağlı olarak yaklaşık yüzde 20'dir. Ayrıca bu yöntem, açık ameliyatın 30'da hatta 40'ta biri bir paraya mal olmaktadır. Yani daha ekonomiktir.
SONUÇ YÜZ GÜLDÜRÜYOR
* Hemen sonuç alınıyor mu? Sonuç çok yüz güldürücü. Burada hedeflenen sonuç ağrının giderilmesi ve hastanın hareketlendirilebilmesidir. Ameliyat masasından kalktıktan itibaren hastanın ağrısı geçiyor. Hasta bağıra bağıra yattığı ameliyat masasından yürüyerek ayrılıyor.
* Bu işlem sadece yaşlılara mı uygulanıyor? Bu, kazalara bağlı olarak oluşan kırıklarda da uygulanabilir bir yöntem. Eğer omuriliğe baskı yoksa, yine aynı şekilde bir iğne ile ciltten girilip omurganın içinde bir balon şişiriliyor ve balonun açtığı boşluk yani çöken omurga dolduruluyor. Bu çökme uzun yıllar sonra bir şekil bozukluğu yapabilir, İşlemle bunun önüne geçiliyor. Balon pahalı olduğu için yaşlılarda bu yöntemi çok tercih etmiyoruz.
HASTA ACI ÇEKMİYOR
* İşlem yapılırken ne kadar çimento kullanıyorsunuz? Kemik erimeli hastalara genellikle bir ay korse veriyoruz. Bunun sebebi dondurulmuş kemiğin normalden daha sert olması ve komşu kemikleri kırma riskinin bulunması. Eğer zaman içinde komşu kemikte ya da başka bir kemikte bir problem olursa, işlemi tekrar yapma şansımız var. Bu yöntem boyna, sırta, bele ve bütün omurgalara uygulanabiliyor. Boyna genelde iki, sırta üç bele ise dört cc sıvı vermek yeterli.
* Bu ilaç tatbik edilirken hasta acı çekiyor mu? İlaç, lokal anestezi ile veriliyor. Hastalar yan yatar pozisyonda oluyor. İlacı hastayı rahatlatarak verdiğimiz için çok fazla acı çekilmiyor.
* Hastanın başka bir hastalığı varsa, tedavi sırasında ona bu maddeden verilebiliyor mu? Kişi kanser tedavisi görüyorsa ve kendisine radyoterapi yapılıyorsa, bu ilaç ona belirli aralıklarla verilebiliyor. Bu noktada çok bilinçli davranmak gerekiyor çünkü verilen ilaçlar kanama riskini arttırabiliyor. Ancak vücuda sıvı yani ilaç girişi bir iğne aracılığıyla yapıldığı için ilacın enjeksiyonu risk teşkil etmiyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:49 pm | |
| Kanserli hastaların tedavisine katkısı var
İleri yaştaki hastalarda ortaya çıkan kemik erimesine bağlı kırıklar ve kanserli hastalarda tümörün yayılmasına bağlı olarak ortaya çıkan kırıklar, omurga ile uğraşan tüm hekimler için büyük problemdir. Bunlar çok ağrılı hastalardır. Onlara yapılacak ameliyatın açık ve büyük olması gerekir. Ameliyat büyük risk taşır. Bu hastalarda yaşın veya kanser hastalığının getirdiği ek riskler de vardır. O yüzden bu hastalarla ilgili bu tip kırıklarda, sadece lokal anestezi ile ciltten bir iğne ile omurganın içine girilmesi ve omurganın içine enjekte edilen sıvı çimentonun donması sonucunda, tıpkı diş dolgusu gibi omurganın çok sağlam bir yapıya kavuşması sağlanıyor. Günümüzde kanser tedavisinde geçmişe nazaran çok daha iyi sonuçlar elde ediliyor. Kanser hastalarının yaşama süreleri artıyor ancak kemik ağrıları çok canlarını yakıyor. Çimento yöntemi, omurga ağrılarının neredeyse tamamen yok olmasını sağlıyor. Bu yöntemde ilaç sıvı şeklinde veriliyor ve kemiğin içinde sertleşirken yüksek ısılara ulaşıyor. Bu yüksek ısı da kanserli bölgelerin lokal kontrolünü sağlıyor. Kanser metastasları yani yayılmalarında ve hemanjiyonlarda yani anormal damar genişlemelerinde, çimento yöntemi çok sık kullanıyoruz. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:49 pm | |
| Masa başı işi yapanlar için duruş önerileri
Türk Böbrek Vakfı Hizmet Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü'nden Uzman Dr. Suna Mahmuti Roylas, işleri gereği ofiste uzun süre oturarak çalışanlara ve bilgisayar kullananlara önerilerde bulundu: * Sırt kambur, boyun öne doğru eğik vaziyette çalışmak yerine sırt dik, omuzlar geride, baş normal pozisyonda oturma alışkanlığını edinin. Kendinizi gevşek bırakmaya çalışın. * Oturulan koltuk mutlaka beli ve sırtı desteklemelidir. Ayrıca beli destekleyen ortopedik yastıklar kullanın. * Masadan uzakta durmayın. Yüksek sandalye nedeniyle masaya eğilmek zorunda kalmak yerine sandalyenizin boyunu masaya yaklaştırın. Masanın kenarının midenizin seviyesinde olmasını sağlayın. * Bilgisayar ekranının çapraz durması nedeniyle sürekli aynı tarafa bakmak zorunda kalmak, son derece tehlikelidir. Klavye ve bilgisayar ekranını başınız ile paralel hale getirin. * Masada oturma süreniz yarım saati geçmesin. Omurganızı esnetmeyin. Boyun ve sırt gevşetme egzersizleri yapın. * Telefonla sık sık konuşan insanların telefon kulaklığını baş ile omuz aralığına sıkıştırma alışkanlığını bırakmaları gerekir. * Çok ağır dosyaları veya objeleri tek seferde taşımaya kalkmayın. Hiçbir şeyi eğilerek kaldırmayın. Belinizin dik olmasına dikkat edin. * Aşırı gerginlik ve stresten uzak durmaya çalışın. İşyerinizde gevşemek için hafif müzik dinleyin. Aralıklarla gevşeme ve nefes egzersizleri yapın. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:49 pm | |
| aşlanmaya son mu?
Bilim adamları yaşlandıran geni buldu
18.03.2008 10:25İ nsan vucudunu yaşlandıran “25 anahtar genin” bilim adamları tarafından keşfedildiği açıklandı. Araştırmacıların bulduğu bir dizi genin düzenli olarak insan vücüdunu yaşlandırdığı ortaya çıktı. Bu genlerin yardımıyla çeşitli hastalıkların tedavisinde anahtar rolü oynayacağı belirtildi. Amerikan Washington Üniversitesi’ndeki bu araştırma grubunda görev alan Dr. Matt Kaeberlein, araştırmalarını çok daha genişleterek sürdüreceklerini, sonuçlarını ise bilim dergilerinde açıklayacaklarını belirtti. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:49 pm | |
| Seks kadar zevk veren şey
Sadece beynin değil tüm vücudun mutlu hissetmesini sağlıyor.
Alman Müzik bilimcisi Eckart Altenmüller, şarkı söylemenin seks kadar zevk verdiğini söyledi. Altenmüller, şarkı söylerken mutluluk hormonu Oxytocin'in aşırı salgılandığını tespit etti. Dr. Altenmüller Oxytocin hormonunun sadece beyinde değil bütün vücudun mutlu hissetmesine neden olduğunu tespit etti. Araştırmaya göre müzik dinlerken şarkı söylemek stres hormonlarının azalmasına ve insanın rahatlamasına neden oluyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:50 pm | |
| Adet döneminde tatlı krizinin nedeni
Her ay 21-28 günlük dönemler halinde erişkinliğe adım atılan süreç ve sonrası, her kadının yaşadığı bir dönemdir. Vücudumuz bu sürece hazırlanırken, biz kadınları belli sıkıntılar bekler. Öncesinde vücudumuz su tutmaya başlar, şişkinlik, baş ağrısı, gerginlik ve sivilce gibi sorunlar ortaya çıkar.
Psikolojik kökenlidir Bizim bilimsel olarak ödem dediğimiz, yalancı kilo diye adlandırdığımız, adet öncesinde başlayan su tutumu, adet sürecinin 4'üncü gününden itibaren yavaş yavaş çözülür. Bu dönemde metabolizmamız biraz daha fazla çalışır ki; bu da daha çok enerji ihtiyacını beraberinde getirir. Biz beslenmemizden karbonhidrat ihtiyacımızı tam karşılamıyorsak, vücudumuz eksik olan şeyi tamamlamak için sinyal verecek ve canımız tatlı isteyecektir. Günlük öğünlerinizi 3 ana ve 3 ara öğün şeklinde ayarlarsanız bu sorunu yaşamazsınız. Ayrıca sağlıklı ve dengeli beslenme de yine tatlı krizlerinin çözümüdür. Geri kalan ise psikolojik bağımlılıktır. Çünkü tatlı vücuda sakinlik verir ve mutluluk hormonu salgılatır. Bunu yenmek sizin elinizdedir. Alınabilecek tedbirler ise şöyle sıralanabilir * Yeterli ve dengeli beslemeye dikkat edin, ana öğünlerin yanına ufak ara öğünler ekleyin. Örneğin, kuru üzüm bile olabilir. hem tatlı hem de demir içerir.
* Aşırı tuz tüketmeyin.
* Bol miktarda su için.
* Tatlı tüketmeye yönelmeyin.
* Sinirsel faaliyetlerin düzeni B grubu vitaminler tarafından sağlanır. Bu noktada sağlıklı beslenme kuralları daha çok önem kazanır. Yani her besin grubundan, günlük her öğünde almak gerekir.
* Alkol almayın, ödemi artırabilir.
* Demir içeriği yüksek olan gıdaları tüketmeye özen gösterin. Demir kaynakları; karaciğer, tüm kırmızı etler, yumurta, kuru baklagiller, pekmez, siyah üzüm (taze ya da kurusu), yeşil yapraklı sebzelerdir ama en iyi emilim hayvansal kaynaklı besinlerden olur. Demir içeriği yüksek bir besin tüketirken o öğüne mutlaka C vitamini içeren bir salata, domates, taze sıkılmış portakal suyu eklemek gerekir.
* Bu dönemdeki tartı artışlarıyla moralinizi bozmayın. "Bu süreçte kilo verilmez" diye birşey söz konusu değildir.
* Mide bulantılarınız oluyorsa yemeklere limonla tat verebilirsiniz. Yemekler yağ oranını azaltarak, ızgara veya haşlama ya da buğulama olarak tüketilebilir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:50 pm | |
| Saman nezlesini tuzlu suyla ve C vitaminiyle yenin!
Bahar benim için kabus gibi geçiyor. Çiçekler açmaya başlar başlamaz burnum akıyor ve sürekli hapşırıyorum. Bunların önüne nasıl geçebilirim? Selin T./İzmir
Yalnız değilsiniz, saman nezlesi özellikle bahar aylarında birçok kişinin kabusu. 'Mevsimsel alerjik rinit' de denilen bu sorun çim, ağaç, çiçek veya tohum polenlerinin burunda alerjik bir durum yaratmasıyla meydana geliyor. Saman nezlesinde; burunda akıntı ve tıkanıklık oluşuyor. Gözlerin sulanması, yanması, göz altı morlukları, öksürük ve sık sık hapşırma, saman nezlesinin başlıca belirtileridir. Bunlara uykusuzluk ve yorgunluk da eklenince, bahar ayları çekilmez hale gelir.
DOKTORA GİDİN İş hayatını ve okul performansını bile olumsuz etkileyen saman nezlesi, daha ciddi sorunlara da yol açabilir. Bazen sinüslerin iltihaplanmasına, hatta orta kulak enfeksiyonlarına yol açar. Bu nedenle saman nezleniz olduğunu düşünüyorsanız mutlaka doktora başvurun. Tam olarak hangi maddelere alerjik olduğunuz cilt ve kan testleriyle araştırılıp, size uygun tedavi bulunsun. Saman nezlesiniz varsa burun spreyleri, antihistaminik ilaçlar, burun akıntısını önleyen dekonjestantlar veya göz damlalarından yararlanabilirsiniz. Bu tedavileri alerjinizin başlamasını beklemeden uygulamanız, bahar aylarını daha rahat geçirmenizi sağlar.
KLİMA KULLANMAYIN! Bu tedaviler işe yaramazsa doktorunuzun önerisiyle alerji iğnelerini de deneyebilirsiniz. C vitamini, quercetin ve balık yağı gibi destekler de saman nezlesine iyi geliyor. İlaç tedavisinin yanı sıra, uygulayabileceğiniz başka önlemler de var. Polen mevsiminde kapı ve pencereleri kapayıp, çamaşırlarınızı içeri asın. Ev veya arabanızda klima kullanmanız sizi bu alerjenlerden uzak tutar. Rüzgarlı günlerde ve polenlerin daha yoğun olduğu sabah saatlerinde dışarı çıkmamaya özen gösterin. Bu dönemde sigara kullanmamanız da şart! Eğer doğal bir çözüm arıyorsanız; başınızı bir tarafa doğru yatırmanız ve tuzlu suyu bir burun deliğinize damlatıp diğerinden akmasına izin vermeniz yeterli olacaktır. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:50 pm | |
| 'Altın günleri' kalbe zarar veriyor
Hamurişi tüketimi kilodan hipertansiyona, kalp hastalıklarından ortopedik sorunlara çeşitli hastalıklara davetiye çıkarıyor. Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Kani Gemici, kadınlar arasında düzenlenen 'altın günleri'nde çok fazla hamurişi tüketildiğine dikkat çekti: "Kurabiyelerin yendiği, tariflerin alındığı ve sohbetlerin edildiği 'altın günleri' kalp sağlığını olumsuz etkiliyor. Hanımlar böyle günlerde birbirlerine meyve ikram etsin. Çay ve kahve içip, çerez yesinler. Böylece hem zahmetten kurtulurlar, hem de kendilerini zehirlememiş olurlar." Doç. Dr. Gemici, kadınların kendilerine hemcinsleriyle biraraya gelip yemek yemekten daha yararlı alışkanlıklar edinmeleri gerektiğini de söyledi. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:50 pm | |
| Sigara tansiyonu felce çeviriyor
Yüksek tansiyon hastalarının sigara içmesinin, bu tür bir sağlık problemi olmayanlara göre 10 kat daha riskli olduğu açıklandı. Sigara, yüksek tansiyon nedeniyle zayıflayan beyin damarlarına büyük zarar veriyor. Yüksek tansiyon ve sigara kullanımı, kalp hastalığı riskini de arttırıyor. Konuyla ilgili araştırmalar, sigara içen yüksek tansiyon hastalarında felç riskinin, sigara içmeyen kişilere göre çok daha yüksek olduğunu gözler önüne seriyor. Felç, beyindeki damarlardan birinin yırtılması ve sızıntı yapması sonucu ortaya çıkıyor. Sigara da bu durumu tetikliyor. Prof. Dr. Koshi Nakamura, tiryakileri sigarayı bırakmaları ve tansiyonlarını kontrol altında tutmaları konusunda uyarıyor. Prof. Nakamura, zayıflayan kan damarlarının yırtıldığını ve kanamalara yol açtığını söylüyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:50 pm | |
| Alerji mevsimi açıldı Ne yapmalı?
Alerji sorunu olanlar kır, çayır ve orman gibi polen yükü fazla alanlardan uzak kalmalı.
Karadeniz Teknik Üniversitesi�nden Prof. Dr. Tevfik Özlü, mevsimsel alerjinin en sık rastlanan nedeninin polenler olduğunu, bahar aylarında polenlere bağlı alerjik sorunları olanların bazı tedbirler alması gerektiğini söyledi. Özlü şu uyarıları yaptı: �Alerji sorunu olanlar kır, çayır ve orman gibi polen yükü fazla alanlardan uzak kalmalı. Özellikle sabah vakti ve rüzgârlı havalarda evde kalmalı, pencere ve kapıları kapalı tutmalı, çamaşırları ev içinde kurutmalı, dışarıdan içeriye gelince giysileri değiştirip duş almalıdırlar.� | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:51 pm | |
| Kanserli çocuklar için "Aile Evi" projesi
Kanserli Çocuklara Umut Vakfı, kanser tedavisi için İstanbul dışından gelen çocukların aileleri ile birlikte kalabileceği �Aile Evi� projesini hayata geçirmeye hazırlanıyor.
Proje kapsamında çocuklara aile sıcaklığı ile birlikte poliklinik hizmetinin verilmesi de amaçlanıyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği Hematoloji- Onkoloji Servisi�nde, çocukları tedavi gören aileler ve doktorların bir araya gelmesiyle kurulan Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) önemli bir projeye daha imza atıyor. Tedavi için İstanbul dışından gelen hasta çocuklar ve ailelerinin tedavi süresince konaklayabilecekleri �Aile Evi� projesi hayata geçiriliyor. Aile Evi�nden kanser tedavisi gören çocuklar ve aileleri cüzi bir miktar karşılığında yararlanabilecek. Kanser hastası çocuklara poliklinik hizmetinin verilebileceği Aile Evi�nde, kanser şüphesi bulunan çocuklara da erken tanı olanağının sağlanması amaçlanıyor. Aile Evi projesi ile ilgili bir değerlendirme yapan Kanserli Çocuklara Umut Vakfı Başkanı Prof. Dr. İnci YILDIZ �Şehir dışından çocuklarını tedavi için İstanbul�a getiren bir çok ailenin yaşadığı zorluklara tanıklık ediyoruz. Çocuklarının tedavi sürecinde maddi ve manevi olarak sıkıntılı günler geçiren ailelere bu proje ile yuva sıcaklığını yaşatmayı ve bir nebze de olsa hayatlarını kolaylaştırmayı hedefliyoruz� dedi. Prof. Dr.İnci YILDIZ �Kanserli çocuklarımıza umut olmak ve projenin bir an önce hayata geçirilmesi amacıyla yardımseverlerin ve kurumların desteğini bekliyoruz� dedi. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:51 pm | |
| Kemerinizi Çok Sıkmayın
Erciyes Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ömer Özbakır, mideyle yemek borusu arasında bulunan ve normalde sadece yutma esnasında açılarak, gıdaların mideye geçmesini sağlayan kapak sisteminin, mide asit sıvısının yemek borusuna kaçmasını da engellediğini belirtiyor.
Korse sakıncalı
Özbakır ‘’Kemerin çok sıkı bağlanması ya da korse giyilmesi sonucu bu fonksiyonun bozulması halinde mide asit sıvısı, yemek borusunun içine doğru kaçar. Bu kaçağa reflü adı verilir.
Reflü atakları
Normal bireylerde de kısa süreli, yemek borusunda hasara yol açmayan reflü atakları olur.
Yemek borusuna kaçan mide içeriği rahatsızlıklara veya yemek borusunda hasara ya da her ikisine birden yol açarsa, bu durumda ‘gastroözofageal reflü’ hastalığından söz edilir'’ diyor.
Hastalığın en önemli belirtisi göğüs kemiğinin arkasından bazen boğaza kadar çıkan yanma hissi | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:51 pm | |
| Hasta Güvenliği Kongresi sona erdi
Alanında �Dünyanın en geniş katılımlı kongre-si� olma niteliğini taşıyan 2. Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi sona erdi.
�Hasta Güvenliği için Küresel Bilgi Paylaşımı� temasıyla 65 ülkeden 70 konuşmacı ve Bin�e yakın katılımcıya evsahipliği yapan kongrede hasta güvenliği için dünyadaki en iyi uygulamalar paylaşıldı. 2. Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi�nin hasta güvenliği alanında en üst düzey bilgiye sahip olan organizasyon ve kişiler ile bu bilgiye ihtiyacı olduğu halde kaynakları yetersiz olduğu için, bilgiye ulaşamayanları bir araya getirdiğini vurgulayan Hasta Güvenliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mustafa Bulun, �Bu kongrede, hasta güvenliği için çok önemli gelişmelere imza atıldı� dedi. Dr. Bulun, Sağlık hizmetlerinde kalitenin temel belirleyicilerinin hasta güvenliği ve kanıta dayalı hizmet sunabilmek olduğu görüşünün tüm dünyada kabul edildiğine değinerek, �Çeşitli ülkelerde kurulmuş olan vakıf, dernek, enstitü vb çok sayıda organizasyon bu konuda önemli bir çaba içindedir. Derneği-miz, bu gerçekle bu yılki ana konuyu �Hasta Güvenliği için Küresel Bilgi Paylaşımı� olarak belirlemiştir� diye konuştu. CEO Forum Kongrenin sonunda hasta güvenliğinde en önemli konulardan biri olan liderlikle ilgili bir forum gerçekleştirildi. Hasta güvenliği alanında yöneticilerin neler yapabileceği konusunda etkileşimli foruma, sağlık kuruluşlarının üst düzey yöneticileri ile sağlık hizmetlerinin ülke ve bölge yöneticilerinden birçok CEO katıldı. Rakamlarla Dünyada Hasta Güvenliği Yapılan uluslararası çalışmalarda tıbbi hataların yüzde 98�i kişiden değil, sistemden kaynaklanan önlenebilir hatalar olduğu görülüyor. ABD�de 2005 yılında yapılan bir çalışmaya göre her yıl 225 bin kişi tıbbi hatalardan dolayı ölüyor. Tıbbi hatalar, sıralamada 3. Ölüm nedeni arasında yer alıyor. ABD�de tıbbi hataların toplam maliyeti yıllık 30 milyar dolar. İngiltere�de ise her yıl 850 bin kişi tıbbi hatalardan dolayı mağdur oluyor. 2. Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi Hakkında 2. Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi, dünyanın önde gelen sağlık kuruluşlarından WAPS, JCI, GS1, AvMA, HTAi, p4ps, IHF, NASS, IRAHTA, IFIC, IAPO, ISQua, EHTEl, IHTSDO, Ukrayna ve Polonya Hasta Güvenliği Dernekleri, Türk Kızılayı, Kanıta Dayalı Tıp Derneği, Türk İnovasyon Derneği, Türk Havacılık Tıbbı Derneği ve Tıp Hukuku Derneği, Adli Bilimciler Derneği, Türk Yoğun Bakım Derneği, Türk İç hastalıkları Uzmanlık Derneği, Sağlık Kalite Derneği ve Türkiye Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği gibi çok sayıda uluslararası ve ulusal kuruluş tarafından desteklendi. Kongreye, aralarında Andrew Dillon (NICE Başkanı), Mary Herald (JCI Başkanı), Michel van der Hijden (GS1, Sağlık Hizmetleri Başkanı), Helen Hughes (WHO, Hasta Güvenliği Londra Ofisi Başkanı), Laura Sampietro-Colom, HTAi Başkan Yardımcısı), Ibrahim A. Al-Abdulhadi (IHF Başkanı) gibi alanında dünyanın sayılı ororitelerinin de bulunduğu 100�den fazla uluslararası konuşmacı katıldı. Kongre 25-29 Mart tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Kongrede ele alınan temel başlıklar; Hasta güvenliği ve ekip çalışması Hasta güvenliği ve kanıta dayalı tıp Kalite geliştirme teknikleri, kalite ölçüm ve değerlendirmesi Oluşmuş hata ve hata ihtimallerinin raporlanması Dünyanın farklı yerlerindeki hasta güvenliği organizasyonları Hasta güvenliği kampanyaları ve ülke örnekleri Hasta güvenliğinde medyanın rolü Hasta güvenliğine tüketici katkısı (Hasta güvenliği ve Hastalar) Tıbbi hatanın ifadesi ve özrün rolü Hasta güvenliğinde araştırmanın rolü hasta güvenliği�nde sistem ve alt yapı güçlükleri Bilgi teknolojisi ve İnovasyon İlaç ve Tıbbi cihaz güvenliği Kan güvenliği Hasta Güvenliği Derneği Hakkında Ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan tıbbi hataların önlenmesi konusunda çalışmalar yapmak amacıyla 2006 yılında kurulan Hasta Güvenliği Derneği, �Önce Zarar Verme� sloganıyla hareket etmektedir. Dernek, Türkiye�de Hasta Güvenliği konusu odaklı çalışan ilk ve tek organizasyondur. Çeşitli uluslararası toplantılarda ülkemizi hasta güvenliği alanında temsil eden dernek, 1. Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi�ni 26-30 Mart 2007 tarihinde gerçekleştirmiştir. Türkiye�de hasta güvenliği alanında dönüm noktası olan 1. Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi�nde 500�den fazla ulusal, 30�dan fazla uluslararası katılımcı biraraya gelmiştir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:51 pm | |
| En çok antibiyotik tüketiyoruz
Türkiye�de, geçen yıl yüzde 16.2�lik oranla en fazla tüketilen ilaç grubunun antibiyotikler olduğu bildirildi.
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) verilerinden derlediği bilgiye göre, 2007 yılında, Türkiye�de reçeteli ilaç pazarında 11 milyar YTL (6,2 milyar avro) değerinde 1.3 milyar kutu ilaç satışı gerçekleşti. Pazar, bir önceki yıla göre tutar olarak yüzde 17, kutu olarak da yüzde 10 büyüme kaydetti. 2007 yılında pazara yeni giren ilaçların yarattığı genişleme ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesiyle ilaca erişimin artması, büyümeyi sağlayan temel etkenler arasında gösteriliyor. 2006 yılında 3,01 milyar dolar değerinde gerçekleşen ithalat, geçen yıl yüzde 16 oranında artarak, 3,52 milyar dolara ulaştı. İki yıl önce 311 milyon dolar değerindeki ihracat ise 2007 yılında yüzde 14 artarak, 357 milyon dolara yükseldi. 2006 yılında yüzde 10,3 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 10,1 olarak gerçekleşti. En çok tüketilen ilaç gruplarıPazarda, tutar ölçeğinde ilk 5 tedavi grubu sıralamasında bir önceki yıla göre bir değişiklik yaşanmamakla birlikte, onkoloji ilaçlarının tüketiminde önemli bir artış yaşandı. Tedavi gruplarına göre 2006�da en fazla tüketilen ilaçlar arasında ilk 5�e giremeyen onkoloji ilaçları, yüzde 7.8�lik payla geçen yıl 4. sıraya yerleşti. Ülkedeki pazar payı 2003�te yüzde 19.9, 2006 yılındaki payı ise yüzde 16.7 olan antibiyotikler, pazar payında düşüş yaşanmasına rağmen geçen yıl da yüzde 16.2�lik oranla en fazla tüketilen ilaç grubu olma özelliğini korudu. Antibiyotikleri, yüzde 12.8�le kalp ve damar, yüzde 8.5�le romatizma, yüzde 7.8�le onkoloji ve yüzde 7.1�le sinir sistemi ilaçları takip etti. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:51 pm | |
| Orgazm iğnesi uçuruyor!
Yeni geliştirilen g-noktası aşısı sayesinde, kadındaki zevk derdine son! Aşı, orgazm süresini ve isteği en üst seviyeye çıkarıyor.
ABD�li Jinekolog Dr. David Louis Matlock, orgazm aşısı icat etti. Aşı, ABD�de şimdiden çok tutuldu. İngiltere�nin başkenti Londra�daki bir klinik de aşının tüm ülkeye yayılmasını sağladı. Kadınların erojen noktası olarak bilinen g-noktası bölgesine vurulan aşının içeriğinde kolajen bulunuyor. Hassas bölgenin büyümesini sağlayan icat, kadınların 4 ay boyunca orgazm süresi ve cinsel isteklilik süresi artıyor. Bir seansı ise 1600 dolar (2 bin 100 YTL) tutuyor. G-Noktası olmayana aşı yapılmıyor! Lazerle Vajina Gençleştirme Merkezi�nden Profesör Phanuel Dartey, elde ettikleri başarıyı anlattı: Bu aşıyı yaptıran kadınların yüzde 87�si sonucu 'inanılmaz� diye nitelendirdi. Önce müşterimizde g-noktası bulunup bulunmadığını test ediyoruz. Çünkü kadınların yüzde 15�nin g-noktası bulunmuyor. Bu noktayı bulduktan sonra özel bir spekulum cihazı ve ışık kullanarak bölgeye ulaşıyoruz. Ama bu prosedür esnasında müşterimizin rahat hareket etmesi çok önemli. Aşının herhangi bir yan etkisi bulunmuyor. Ama kadınların bunun bir libido artırma süreci olduğunu ve seks tedavisi olmadığını bilmeli. Bunun için o alandaki uzmanlara başvurulması gerektiğini bilmeleri gerekli. 3-4 saat sonra ilişki serbest Aşı hakkındaki küçük ipuçları: TÜM uygulama 5-10 dakika sürüyor. İğne 8 saniyede yapılıyor. Enjeksiyondan sonra bir tampon konuluyor ve 3-4 saat boyunca bu tampon kalıyor. İşlem sırasında ağrı olmuyor. Adet düzenine kesinlikle hiçbir etkisi olmaz. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:51 pm | |
| Çocuğunuz yeterli protein alıyor mu?
Obezite mücadelesi verilmesi gereken bir grup çocuğa karşın yetersiz protein yüzünden bodur ve gelişme geriliği gösteren çocuklarımız da var.
Avrupa ülkeleri ve Amerika, fazla protein yağ ve kalori alımıyla uğraşırken ülkemizde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin özellikleri var olduğu için çocuklara yönelik öneriler yaparken çok dikkatli olmak gerekiyor. Fazla kilo ve obezite mücadelesi verilmesi gereken bir grup çocuğa karşın yetersiz protein ve enerji yüzünden bodur ve gelişme geriliği gösteren çocuklarımız da var. Okul öncesi dönemdeki ve okul çağı çocukların beslenme tipi gelecek yıllarda oluşacak beslenme tiplerini de büyük ölçüde bizlere gösterir. Eğer çocuklar büyüme döneminde sağlıklı alışkanlıklar edinirlerse, birçok kronik hastalığın gelişim riskini büyük ölçüde azaltmış olurlar. Fazla kilolu çocuklar ileride obez yetişkin olmaya adaylar ve bu nedenle yetişkinlikte kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, diyabet, safra kesesi hastalıkları, osteoartrit ve bazı kanser türleri açısından risk altındalar. Yetersiz protein ve enerji alanlar da farklı problemlerle karşı karşıyalar. Çünkü protein ve enerji yetersizliği sonucu; Önce büyüme durur, vücut ağırlığı azalmaya başlar. Vücudun direnci azaldığından hastalıklara yakalanma olasılığı artar, hastalıklar uzun sürer ve ağır seyreder. Protein yetersizliği yalnız miktar yönünden değil kalite yönünden de önemlidir. Yetişkinler, özellikle çocuklar için mutlaka iyi kalite protein (hayvansal) sağlanmalıdır. Beyin gelişiminin beş yaşına kadar yüzde 90�ı tamamlandığı için bu dönemdeki enerji ve protein yetersizliği, zekâ gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Protein kan hücreleri ve hemoglobin yapımı için gerekli olduğundan protein yetersizliği anemiyle de ilgili olabilmektedir. Bunun yanı sıra kalsiyum, demir ve iyot minerallerin yeterli alınması da çocuk için büyük önem taşır. Yetersiz beslenme öğrenmeyi azaltır Çocukluk döneminde fiziksel büyüme ve gelişim için okul öncesi ve okul çağı önemlidir. Bu fiziksel büyüme ve gelişim için vücudun doğru besinlere yeterli miktarda ihtiyacı vardır, özellikle kalori ve protein önemlidir. Diğer taraftan, çocuklar okula başladığında, spor veya diğer organizasyonlara katıldığında hem fiziksel aktivitesi, hem de iştah ve besin tüketimi artar buna göre de besin tüketim takibi yapılmaldır. Okula başlamak ve sosyal aktivitelere katılmak, çocukların duygusal ve mental zekâlarına da katkı sağlar. Sonuç olarak, okul çağı çocuklarda sosyal ve bilişsel yetenekler gelişim gösterir. Yeterli besin olmazsa, çocuklarda fiziksel ve mental gerilikler söz konusu olabilir, öğrenme yetileri azalır, idrak etmeleri zorlaşır ve davranış gelişimi azalır. Türkiye�de günlük enerjinin ortalama yüzde 50�si ekmek ve tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır. Süt, et, sebze tüketimi azalıyor Yıllar içerisinde gıda tüketim eğilimi incelendiğinde ekmek, süt-yoğurt, et, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldığı; kurubaklagiller, yumurta ve şeker tüketiminin ise arttığı söylenebilir. Genelde toplam yağ tüketim miktarında önemli farklılık olmamasına karşın bitkisel sıvı yağ tüketim miktarının katı yağa oranla arttığı gözlenmektedir. Toplumun bazı kesimlerinde hane halkı gıda güvencesizliği ve hayvansal ürünlerin az miktarda tüketimine bağlı olarak makro ve mikro besin öğeleri eksikliği görülmektedir. Türkiye�de, enerji ve besin öğeleri yönünden beslenme durumu incelendiğinde yetersiz düzeyde enerji alan aile oranı düşüktür, ancak enerji kaynağına bakıldığında protein kaynağı genelde bitkisel kaynaklıdır. Çocuk büyüme ve gelişmesinde hayvansal kaynaklı proteinin önemi büyüktür. Yaş gruplarına göre günlük protein alımı ne olmalı? 1-3 yaş çocukta 15-18 gram protein için 1 bardak süt veya yoğurt 1 kibrit kutusu kadar peynir 2 köfte kadar tavuk, et, balıkla sağlanabilir 4-6 yaş çocukta 20-25 gram protein için 1-2 bardak süt veya yoğurt 1 kibrit kutusu kadar peynir 3 köfte kadar tavuk, et, balık ile sağlanabilir 7-9 yaş çocukta 26-38 gram protein için 2 bardak süt veya yoğurt 2 kibrit kutusu kadar peynir 3-4 köfte kadar tavuk, et, balık ile sağlanabilir 10-13 yaş ERKEK çocukta 39-60 gram protein için 3 bardak süt veya yoğurt 2 kibrit kutusu kadar peynir 3-4 köfte kadar tavuk, et, balık ile sağlanabilir 14-18 yaş ERKEK çocukta 55-70 gram protein için 3 bardak süt veya yoğurt 2 kibrit kutusu kadar peynir 4-5 köfte kadar tavuk, et, balık ile sağlanabilir 14-18 yaş KIZ çocukta 43-66 gram protein için 3 bardak süt veya yoğurt 2 kibrit kutusu kadar peynir 3-4 köfte kadar tavuk, et, balık ile sağlanabilir | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:52 pm | |
| C vitaminini eksik etmeyin
Kışın nüfusun yüzde 10’u grip oluyor. Korunmak için evlerin sık sık havalandırılması gerekiyor. Soğuk hava ve kar yağışı, solunum yolu enfeksiyonlarının artmasına neden oluyor. Uzmanlar bu durumdan korunmak için önerilerde bulunuyor. Her yıl kış mevsiminde nüfusun yüzde 10’unu etkileyen soğuk algınlığı ve grip enfeksiyonu iyi tedavi edilmediğinde başka sağlık sorunlarına da davetiye çıkarıyor. Evlerin iyi havalandırılmaması da enfeksiyonlar açısından önemli bir risk faktörü. Kış mevsiminde evlerde içilen sigara ve sobadan çıkan gazlar, kapalı ortam kirliliğine yol açıyor. Soğuk algınlığından korunmak için uzmanlar, C vitamininden zengin meyve ve sebzelerin sık tüketilmesini öneriyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:52 pm | |
| Egzersiz kanseri önlüyor
ADANA (İHA) - Egzersizin, tümör büyümesini yavaşlatarak kanseri önlediği bildirildi.
Kaliforniya Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre, haftada düzenli olarak 1-3 saat arasında egzersiz yapan kadınların göğüs kanserine yakalanma riskinin yüzde 30, 4 saatten fazla egzersiz yapanlarda da yüzde 55 oranında azaldığı tespit edildi. Uzmanlar yıllardır, masa başında çalışanlarla kolon kanseri arasında doğrudan bir ilişki olduğunu, rahim, cerviks, prostat ve akciğer kanserlerinde, egzersiz düzeyinin artışıyla kanser riskinin azalması arasında kesin bir azalmanın olduğunu belirterek, "Bazı kanser türlerinde özellikle göğüs kanserinde obezite, kanser gelişimiyle istatistiksel olarak ilişkilidir. Bu diagnoz boyutu nedeniyledir, yağ dokusunun artışından kaynaklanır. Bu mantıklı görünmektedir. Düzenli egzersiz yapan kişiler obezlere göre daha düşük yağ oranına sahiptirler, olası kanser riskini uzaklaştırmaktadır. Benzer şekilde, egzersiz metabolizmayı hızlandırır. Bu metabolizma artışı sindirim ve boşaltım süreçlerinin artışına yol açar. Bu olayın, kimyasal kanser yapan ve yenilen sağlıksız besinlerin metabolitlerini uzaklaştırdığı düşünülmektedir. Kesin sonuç kolon ve diğer gastrointestinal kanser türlerinin azaldığını göstermektedir" dedi. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:52 pm | |
| Kuşak çatışmaları
Gençlik döneminde duygular yoğundur. Sürekli dalgalanma gösterirler. Genç, sevinçle üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir. Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü bir bocalamanın belirtisidir.
Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken, öte yandan çevresi ile çatışmaya girebilir. İç dünyası ile dış dünya arasında dengeler kurmaya çalışır. Bağımsızlığını kazanmaya çabalar. Bu süreçte gencin sık sık ebeveynlerle fikir ayrılığına düştüğünü ve çatışmalara girdiğine tanık oluruz.
Gençler, yetişkinleri nasıl algılıyor?
Gencin aradığı yeni bir kimliktir. ‘Ben neyim, kimim, nasıl bir insan olmalıyım?’ sorularına yanıt arar. Bir kişi ve bir birey olarak ana babasından değişik özellikleri olduğunun bilincine varır. Kendisine ve çevresine eleştirel bir gözle bakar. O güne dek yanılmaz ve kusursuz tanıdığı ana-babasını yeni bir değerlendirmeden geçirir. Onlarda hiç görmediği eksikler, beğenmediği yanlar bulur. Öğütleri saçma, koydukları kuralları sıkı, yasakları anlamsızdır. Ne eğlenmesini bilirler ne de giyinmesini. Kısacası yaşamasını bilmezler diye düşünürler.
Kuşak çatışmasının nedenleri nelerdir?
- Gençlerin gelişme aşamasında olmaları nedeniyle değişmelere daha çabuk adapte olmaları, yetişkinlerin ise bu değişimde zorlanmaları çatışmaya neden önemli faktörlerden.
- Büyümeyle yeni olanaklar edinen gencin, kendini yetişkin olarak kabul ettirme çabası da çatışma yaratabilir.
- Gençlerin yeni statülerine yetişkinler de uyum göstermede güçlük çekerler.
- Anne-babanın rehber rollerinden, çocuklarını kısmen kendileriyle eşit statüde görmek şeklindeki rol değişimi bu zorluğu yaratır.
Kuşak çatışması illa olmalı mı? Aslında bu süreç normal mi?
Kuşak çatışması genel anlamda üzülecek değil, sevinilecek bir olgudur. Gençlerin atılganlıkları, coşkuları, hatta hayalcilikleri gelişmelerin, yeniliklerin kaynağıdır. Gençler toplumsal yaşamda, sanatta ve bilimde yeniliğin, değişikliğin ardında koşmasalardı ilerleme olmazdı. Bu nedenle gençlerin yetişkinlerle karşıtlığını ortadan kaldırmak yararlı bir sonuç sağlamaz. Önemli olan bu çatışmayı toplumun faydasına kullanabilmek. Bazı durumlarda kuşaklar arasındaki farklı duyuş, düşünüş ve anlayış farklılıkları nedeniyle gençle yetişkin arasında yeterli düzeyde dostça ilişki kurulması zorlaşabilir. Gençlerle yetişkinler, aralarında yaşadıkları kuşak çatışmasını kontrol edemediklerinde veya çok büyük sorunlar yaşadıklarında bir uzmana başvurmaları önerilir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:52 pm | |
| GöZ hAsTaLikLAri
ARPACIK
TANIM:
Arpacık, etkilediği gözkapağı bezlerine göre ikiye ayrılır. Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı (sebum) salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler "dış" arpacığa neden olurlar.
Gözkapağının içinde ise, "meibom bezleri" denen bir dizi bez daha vardır. Bunlar da yağ bezleridir, ancak kirpiklerle bağlantılı değillerdir, gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon da "iç" arpacığa neden olur.
Sık karşılaşılan bir sorundur. Nadiren cerrahi girişimler gerektirmekle birlikte, genellikle antibiyotik uygulamasıyla ve öteki basit yöntemlerle iyileştirilebilmektedir.
Arpacık daha çok, derileri kuru ve egzamaya eğilimlilerde görülür. Kepek ve pullanma bu koşullarda ortaya çıkar ve arpacık bunların etkisiyle oluşur. Diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi, genel olarak beden sağlığının bozuk olması ve direnç düşüklüğü de arpacığın sık görülmesine neden olur.
Arpacık ortaya çıkmadan birkaç gün önce gözde kaşınma ve batma hissi başlar. Arpacık bir iki günde ortaya çıkar. Küçük, ağrılı bir nokta biçiminde başlar; sonra şişerek belirgin kırmızı bir püstül (içi irin dolu kabarcık) halini alır. Dış arpacık kolayca tanınır. Ama iç arpacığın görülmesi için gözkapağını dışa doğru çevirmek gerekir. Şişen meibom bezi gözkapağını gerdiğinden iç arpacık, dış arpacıktan daha ağrılıdır.
Arpacıkla birlikte gözkapağındaki ağrı ve batma hissi artar. Işık ağrıyı artırır (fotofobi) ve göz sürekli sulanır. Fotofobi, göz sulanması ve sürekli burnunu çekme, çocukta, kızamık gibi daha ciddi bir hastalığı akla getirebilir
Yeterince erken anlaşılırsa, antibiyotikli merhem ya da damlalar arpacık oluşumunu önleyebilir. Ancak, çoğunlukla tanıdan önce püstül(ağızlaşma) oluşur ve antibiyotikler etkisiz kalır. Tek tedavi, oluşan iltihabın boşalmasını sağlamaktır. Sıcak kompres, kan akımını artırıp gözkapağını yumuşatarak ağrıyı azaltır ve enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır. Basit bir sıcak kompres, tahta bir kaşığın çevresine pamuklu bir kumaş ya da pamuk sarıp sıcak suyun altına tutularak yapılabilir. Su dayanılabilir sıcaklıkta olmalı ve kaşık her seferinde kapalı göz üstünde en az 10 dakika tutulmalıdır. Dış arpacığın yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir. Kirpik bir cımbızla alınırsa, arpacık kendiliğinden boşalır, ağrı ve şişlik azalır.
İç arpacığın tedavisi daha zordur. Enfekte olan meibom bezi dışarı açılmaya çalışır ama kalın gözkapağını delemez. Sonunda akyuvarlar enfeksiyonun üstesinden gelir ve belirtiler ortadan kalkar ancak geride mikropsuz bir iltihap kisti kalır. Meibom kisti, gözkapağının altında ağrısız, küçük bir kitle halinde hissedilir ve ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir. Lokal anestezi altında gözkapağı dışa çevrilerek kist alınır, çevresi temizlenir.
Gözü ovuşturmak, enfeksiyonu bulaştıracağı için zararlıdır. Kepeğin önlenmesi de önemlidir, çünkü arpacıkta rolü olduğu düşünülmektedir. Neden blefarit, yani gözkapağı iltihabı ise, uzun süreli antibiyotik tedavisi ve hafif kortizonlu damlalar etkili olabilir. Birçok vakada neden bilinememektedir.
Acil göz hastalıkları
GÖZ YARALANMALARINDA KORUNMA VE İLKYARDIM
Biliyor musunuz ki, göz yaralanmalarının (kazalarının) %90'ı önlenebilir. Yine biliyor musunuz ki göz kazalarının (yaralanmallarının) %45'ı ev oritamında olur. İster evde, ister okulda, ister işte, ister oyunda, nerede olursanız olun, görmenizi koruyacak her önlemi almalısınız. Bu küçük broşürde, gözlerinizi yaralanmalardan korumak için bazı öneriler vereceğiz. Elbette bir kaza olduğunda sorunu tek başınıza çözemeyebilirsiniz. 0 durumda en yakınınızdaki hekime başvurmanız gerekecektir. İlk yardım yapıldıktan sonra sorununuzu hekiminizle paylaşabilirsiniz.
Göz Yaralanmasından Korunma
Göz yaralanmasına bağlı görme kaıyıplarını önlemede ilk ve en önemli adım yaralanmayı engellemektir.
Evde ne yapalım?
Günlük yaşantımıızda kullandığımız pek çok madde gözle değdiğinde ciddi yanmalarlyanıklar yapar. 0 nedenle; spreyleri kullanırken (saç spreyi, sprey deodorant, spreyli temizlik araçları) Çok dikkatli olun ve gözünüze gelmemesi için çıkış deliğini dışarıya ve göz seviyesinden aşağıya ayarlayın.
* Kimyasal sıvılar , deterjanlar, amonyak türü maddelerin (temizlikte ve diğer amaçla kullanın) kulianma kılavuzlarını dikkatlice okuyun. Her kullarııştan sonra ellerinizi iyice yıkayın ki, göze bulaşma olmasın.
*Yağda kızartma yaparken, kızgın yağın sıçramasını önlemek için tencere ve tavaya kapak kullanın.
* Çok kuwetli kimyasal kullanmanız gerektiğinde göze teması engellemek için gözlük {mümkünse özel gözlük) kullanın..
*Güneş lambaları (ultraviyole) kullanırken opak camlı gözlük kullanın.
*Özellikle çocuklar çevrede iken bıçak, çatal gibi araçların kullanımına özen gösterin.
İşyerinde
Pek Çok cisim ummadığımız şekilde uçarak gözünüze çarpabilir ve göze zarar verir.
*İşinizde metal ya da diğer parçacıkların göze çarpma riski varsa (marangoz, demirci) mutlaka özel iş gözlüğü kullanmalısınız.
*Kaynağa bakmak çok tehlikelidir. İşiniz bunu gerektiriyorsa özel gözlük kullanmalısınız.
*Tanımadığınız bir aleti kullanırken mutlaka kullanım kılavuzunu okumalı ya da yardım istemelisiniz.
*İşe başlarken "gözlerimi uçan parçacıklardan, dumandan, tozdan nasıl korurum?" diye düşünmelisiniz. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:53 pm | |
| Çocuklarla
Uygun biçimde kullanimazsa pek çok oyun ve oyuncak göze zarar verebilir
*Çocuklara oyuncak seçerken yaşlarını ve sorumluluk alma derecelerini gözönünde bulundurun. Özellikle çat- pat, dart ve oyuncak tabancaları satın almayın. Ayrıca çocukların kağıt külah içinden üfleyerek uzağa fırlattıkları kağıt parçaları ile oluşturdukları bir oyun ülkemizde çok yaygındır. Bu kağıt parçalarının içine iğne koyabilmektedirler. Bu çok tehlikelidir. Bu oyunu yasaklamalısınız.
*Çocukların tehlikeli bir oyun oynadıklarını gördüğünüzde bunları engellemelisiniz: Kartopu gibi, sönmemiş kireç kalıntılarına taş atmak gibi, şişelerle koşmak gibi.
*Çocuklara makas gibi, kalem gibi tehlikeli olabilecek cisimleri nasıl kulianacaklarını öğretmelisiniz.
Bahçede/Tarlada
*Buğday başakları da dahil pek çok bitki çarptığında göze zarar verir. Özellikle dikenleri varsa. AIçak dallı ağaçların yanında dikkatli olunmalıdır.
*Odun kırma işlemi, fırlayan parçacıklar nedeniyle önemli bir yaralanma nedenidir. Özel dikkat belki de gözlük takılması gereklidir.
Havaifışek
Havaifişekler her yaş grubu için çok önemli bir göz yaralanması nedenidir.
*Patlayıcı olan türleri kullanılmamalıdır.
*Çocukların havaifişek ile ilişkisi olmamalıdır.
*Havaifışek atılırken yakınında olunmamalıdır.
Tüm öneriler bir uzun listeden kısa bir derlemedir. Biliniz ki; bir işi yaparken "gözü nasıl korurum?"diye düşünmeniz bile yeterli ve önemli bir önlemdir.
İLK YARDIM
İlk yardım ve hemen sonrası gerekli yere başvuru önemlidir.
Göze Birşey Kaçtığında
Asla gözünüzü oğuşturmayın. Üst göz kapağını kirpiklerden tutarak alt göz kapağının derinliklerine kaçan kaçan cismi hareket ettirecek ve birkaç kez göz kırpmak ile cisim gözden çıkacaktır. Gözlerinizi açıp soğuk suyla gözü yıkamanız da yararlı olur. Eğer çıkaramazsanız, uğraşmayın ve hekime başvurun.
Göze Sert BIr Çarpma Olmuşsa
*Ağrı ve şişmeyi önlemek için hemen, 15 dakika süreyle soğuk baskı uygulayın (buz ya da soğuk suya batırılmış havlu ya da bez parçası ile).
Göz ya da Kapaklarda Kesi Varsa
*Gözü gevşek olarak bandlayın ve hemen hekime başvurun. Asla baskı uygulamayın, gözü oğuşturmayın.
Kimyasal Yanıklar
Gözü hemen suyla yıkayın. Bu sırada göz kapaklarını açmanız gerekir. Başı temiz bir su kaynağının (kabın) içine sokup gözlerinizi açarak da yapabilirsiniz. Bu işlem en az 15 dakika sürmelidir. Bu arada gözün oynatılması (sağa-sola, yukarı-aşağı), iyice yıkanmasını sağlar. Kapama uygulamayın. Yıkadıktan sonra hekime başvurun.
UNUTMAYIN erken, doğru tedavi ile görme korunur ancak yine unutmayın ki, korunma ve ilk yardım Çok daha önemlidir.
astigmatizm astigmat
Düzenli ve düzensiz olarak iki ana gruba yarılır. Gözün en kuvvetli ata merceği olan korneanın yuvarlak olması gerekirken oval ya da yamuk olması şeklinde özetlenebilir.
Bu şekilde nesnelerin görüntüsü görme noktası üzerine düşer, ancak bu görüntü oval ya da yamuk görüntüdedir. Aynı cismin bir kısmı net, bir kısmı bulanık olarak görünür. Beynin düzeltme mekanizmaları bozuk olan kısımları düzeltirken net olanlar bulanıklaşır ve baş ağrısı gelişir. Astigtamtizma baş ağrısının yaygın sebepleri arasındadır.
Miyop ve hipermetrop ile birlikte görülebilir. Bir gözdeki astigmatı belirlemek için iki değer kullanılır; 1-Astigmatın yani yamukluğun büyüklüğü 2-Astigmatın yönü
Büyüklük silindirik camlarla düzeltilir. Yönü ise astigmatın aksi olarak ifade edilir. Buraya kadar anlatılan astigmat çeşidi kendi içinde bir düzen içeren bir yamukluk olan düzenli astigmatizmayı anlatmaktadır. Burada yamulan sadece bir aksta olmaktadır. Buna düzenli astigmatizma adı verilir. Ancak gözün yapısal özelliği ya da sonradan geçirilen travma ve enfeksiyon gibi nedenlerle korneada düzensiz yamuklar gelişebilir.
Düzenli astigmatın tedavisinde birinci kademe tedavisinde ters yönde yamukluk içeren silindirik mercekler kullanılır. Bu camlar gözden bir miktar uzak olduklarından görüntüyü bir miktar bozar.
İkinci kademeyse kontakt lensler gelir. Ancak bu lenslerinde gözdeki yamukluğa uygun özel yapım lensler olması ve uygulama sorunları nedeniyle çok kolay söylenemez.
Üçüncü kademeyse Excimer Laser - wavefront tedavisi gelir. Burada korneal yamukluk laser ışınları ile düzeltilir. Düzensiz astigmatın yalnızca laser tedavisi ile düzeltilme şansı vardır.
BEHÇET HASTALIĞI
Tanım:
İlk kez 1937 yılında Türk dermatoloji profesörü Dr. Hulusi Behçet tarafından tarif edilen Behçet hastalığı, ağızda ve genital bölgelerde yaralara (aft, ülser) ve gözde inflamasyona (iltihaba) yol açan kronik bir hastalıktır. Bazı hastalarda artrite, damar iltihabı ve tıkanmalarına sindirim kanalında, beyin ve omurilikte inflamasyona da neden olmaktadır.
Behçet hastalığı her hastada farklı bir tablo çizer. Bazı hastalarda hastalık hafif seyreder ve sadece ağızda ve genital bölgede ülserler bulunur. Bazılarında ise daha şiddetlidir ve menenjite neden olabilir (beyni saran zarların iltihaplanması). Şiddetli bulgular genellikle ilk belirtiler başladıktan aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkarlar. Bulgular uzun bir süre devam edebileceği gibi, bir kaç haftada da geçebilir. Tipik olarak, bulgular görülür, kaybolur ve tekrar ortaya çıkarlar (alevlenme dönemleri).
| |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:53 pm | |
| Nedeni
Behçet hastalığının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bulguların çoğunun nedeni kan damarlarının iltihaplanmasıdır. Kan damarlarındaki bu iltihaplanmaya bağışıklık sisteminin neden olduğu düşünülmektedir, fakat bu reaksiyonu neyin başlattığı bilinmemektedir.
Behçet hastalığı bulaşıcı değildir. Gelişmesinde bağışıklık sistemi bozukluğunun yanısıra, kalıtsal nedenlerin de etkili olabileceği sanılmaktadır. Çevresel faktörlerin de (virüs ya da bakteri gibi) duyarlı kişilerde hastalığı başlatabileceği sanılmaktadır.
Behçet hastalığı "ipek yolu" üzerindeki ülkelerde sıktır (Akdeniz bölgesi, Türkiye, İran, Asya ülkeleri, Uzak Doğu, Japonya)
20'li ve 30'lu yaşlarda başlama eğilimi göstermekle birlikte, her yaşta görülebilir.
Tanıda belli bir yöntemle deriye iğne batırılması ile uygulanan "paterji testinden" yararlanılabilir fakat bu test hastaların ancak %40'ında pozitif bulunur.
Tedavi
Behçet hastalığı için tam "şifa" sağlayacak bir tedavi bulunmamakla birlikte, uygun ilaçlar ile çoğunlukla bulguları kontrol altına alabilmek mümkündür. Tedavide amaç, yakınmaları azaltmak ve sakatlık ya da körlük gibi komplikasyonları (hastalığın neden olabileceği istenmeyen durumlar) önlemektir. Hangi ilacın seçileceği ve tedavinin ne kadar süreceği hastanın durumuna bağlıdır. Bazı bulguların giderilmesi için bir kaç tedavinin bir arada kullanılması gerekebilir.
Topikal (yerel, bölgesel) tedavi: Ağrı ve raharsızlığı ortadan kaldırmak için ülserlerin üzerine inflamasyonu azaltmak için kortikosteroid ya da acıyı azaltması için ağrı kesici merhem sürülebilir. Ağız ülserleri için gargara yazılabilir. Ağızdan alınan ilaçlar: Hastanın bulgularının şiddetine göre prednizolon gibi kortikosteroidler, azatioprin, klorambusil, siklosporin, kolşisin gibi immunosupresif (bağışıklık sistemini baskılayan) ilaçlar yazılabilir. Eğer bu ilaçlar bulgular üzerinde etkili olamazsa, siklofosfamid ya da metotreksat gibi diğer ilaçlar verilebilir. Tedavi etkili olsa dahi alevlenmeler görülebilir.
BLEFARİT
Blefarit ne demektir ? Blefaron Latincede gözkapağı anlamına gelir. Blefarit gözkapağının iltihabi bir hastalığıdır. Her iki cinsiyette, her yaşta görülebilir ve oldukça yaygındır. Blefarit süreğen bir hastalıktır, tedaviye rağmen tekrarlayabilir.
Blefarit hastalığı, anatomik ve klinik özellikleri açısından ön ve arka blefarit olarak ikiye ayrılır. Ön blefaritte gözkapağının özellikle dış kenarı, kirpik dipleri etkilenir. Ön blefarit, bakterilerin aşırı miktarda çoğalmasına veya derinin yağlı-kepekli olmasına bağlıdır. Arka blefarit ise kapağın göze değen arka kısmını etkiler ve buradaki gözyaşı yağ bezlerinin anormal olmasıyla ilişkilidir.
Vücutta ve gözde başka hastalıklarla birlikte olabilir mi? Blefaritli hastalarda akne rosasea ve seboreik dermatit gibi cilt hastalıkları sık olarak görülür. Bu hastalıklardan ilki, yüz derisinde kızarıklık ve kabalaşma, diğeri ise ciltte aşırı yağlanma ve saç kepeklenmesi gibi belirtilerle kendini gösterir.
Blefaritli hastalarda konjonktivit, kuru göz, kirpik batması gibi diğer göz hastalıkları da sıktır.
Blefaritin nedeni nedir ? Blefaritin gelişmesinde gözkapağında normalde de bulunan bazı bakterilerin aşırı miktarda çoğalması önemli bir rol oynar. Bu bakterilerin artıkları, toksinleri iltihabi belirtilere neden olur. Cildin yağlı olması ve gözkapağındaki yağ bezlerinin anormal olması, bakterilerin çoğalmasını kolaylaştırır. Çeşitli virüsler, allerjik etkenler, ilaçlar, sigara dumanı, kimyasal maddeler de blefarite yolaçabilir.
Blefaritin belirtileri nelerdir ? Blefarit her iki gözde batma, yanma hissi, kızarıklık, sulanma, kaşıntı, çapaklanma gibi yakınmalara neden olabilir. Gözkapaklarında kızarma, şişlik, kirpiklerde düzensizlik, yapışıklık ve dökülme meydana gelebilir. Blefarit tanısı göz muayenesi ile konur.
Blefarit başka sorunlara yolaçabilir mi ? Blefarit, gözkapağı bezlerinde tekrarlayan, akut iltihaplara (arpacık) ve sert şişkinliklere (şalazyon) zemin oluşturabilir. Özellikle yaşlılarda kirpiklerde içe dönmesi, göze batması ve dökülme gibi sorunlar gelişebilir. Blefarit gözün görme işlevini etkilemez. Çok nadiren gözün kornea tabakasında iltihaba ve görme sorunlarına neden olabilir. Göziçi ameliyat geçirecek hastalarda, ameliyattan sonra enfeksiyon gelişmesi riskini arttırabilir.
Blefarit Gözkapağı kenarlarının düzenli temizlenmesi ve bakımı tedavinin temelidir. Hastalar gözkapağı bakımını uzun süre uygulamalıdır.
Bu bakımda önce gözkapağı kenarına, yakmayacak biçimde, sıcak pansuman uygulanır. Böylece birikmiş ve sertleşmiş olan yağlı maddeler, kabuklar yumuşar. Daha sonra ıslak bir gazlı bez ya da kulak pamuğuyla gözkapağı kenarına sürtülür, kirpik dipleri ve çevresindeki birikintiler temizlenir. Son aşamada gözkapağı kenarına antibiyotikli-steroidli ilaçlar uygulanır. Gözkapağı temizliği için göz doktorunuz hazır karışımları veya bebek şampuanlarını kullanmanızı tavsiye edebilir.
Bu tedaviye bazı hastalarda yapay gözyaşı damlalar da eklenir.
Bazı hastalara 1-2 ay süreyle ağızdan antibiyotikli ilaç kullanması önerilir
Bilgisayar kullanımına bağlı göz yorgunluğu
Günümüz modern teknolojisinde, ister iş hayatı ister özel hayat olsun, bilgisayarların yeri ve önemi inkar edilemez. Bu makinelerin faydası yadsınamamakla birlikte, kullanımları yüksek görsel dikkat istemektedir. Bilgisayar kullanımına bağlı olarak artan şikayetlerin büyük çoğunluğu, gözlerle ilgili olanlarıdır.
| |
| | | | Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |