| | Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:31 pm | |
| İngiltere'de mideye yerleşen, kusma ve ishalle kendisini gösteren norovirüsün milyonlarca kişiyi yatağa düşürdüğü bildirildi.
Aile hekimleri, norovirüs kapan kişilerin işe ve okula gitmemesi gerektiği, böylece virüsün yayılmasının önüne geçilebileceği uyarısında bulundu. Virüsün hızla yayıldığı, bir hafta içinde yaklaşık 100 bin kişinin mide şikayetleriyle aile hekimlerine başvurduğu açıklandı. Virüsün yayılmasının bu ay hızlanabileceğine dikkat çeken uzmanlar, hastalığın ilk belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra hastanın en az 48 saat süreyle evde dinlenmesi gerektiğini bildirdi. Virüsün şu ana kadar 2 milyon kişiyi etkilediği ve bu rakamın da bi rrekor sayılabileceği belirtildi. Hastalığın en hızlı yayıldığı yerlerin okullar, işyerleri, hastaneler ve hapishaneler olduğuna dikkat çeken uzmanlar, pahalı turlar düzenleyen "Queen Victoria" adlı lüks geminin de virüsün etkili olduğu yerler arasında bulunduğunu, binlerce yolcunun aynı anda yatağa düştüklerinin rapor edildiğini açıkladı. Uzmanlar, virüsün etkilediği kişilere yatak istirahati, bol sıvı tüketilmesi ve hekimin önereceği ilaçları alması tavsiyesinde bulundu. Bu arada hastalık yüzünden işe gidemeyenlerin sayısının da giderek arttığı ve bu durumun ekonomiye milyonlarca sterline mal olduğu belirtiliyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:32 pm | |
| ABD'de yayımlanan bir araştırmada, D vitamini eksikliğinin kalp - damar hastalıklarına yakalanma riskini artırabileceği ortaya çıktı.
Harvard Tıp Fakültesinden Thomas Wang başkanlığındaki ekibin, 5 yıl boyunca ortalama 59 yaşındaki 1739 kişi üzerinde yaptığı araştırma, kanında D vitamini eksikliği bulunan (her mililitre kanında 15 nanogramdan az) kişilerin kalp krizi veya beyin kanaması geçirme ya da kalp yetmezliğine yakalanma riskinin, kanındaki D vitamini seviyesi daha yüksek kişilere göre iki kat fazla olduğunu ortaya koydu. Araştırma, D vitamini eksikliği olan özellikle yüksek tansiyon veya şeker hastaları ya da kolesterolü yüksek hastalarda kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskinin yüzde 60 daha fazla olduğunu da gösterdi. Giderek daha fazla bulgunun D vitamini eksikliğinin kalp-damar için zararlı olduğunu gösterdiğini ve araştırma sonuçlarının ilginç olduğunu söyleyen Wang, bu vitaminin eksikliğinin kalp - damar hastalıklarını artırdığının kesin olarak belirlenmesi için daha geniş çaplı araştırmalar yapılması gerektiğini vurguladı. Araştırma, Amerikan Kalp Derneği dergisinde yayımlandı. Güneş kanseri yenme şansını artırıyor Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin (PNAS) yıllık dergisinde yayımlanan başka bir araştırma da güneşli bölgelerde yaşayan, dolayısıyla D vitamini alabilen kişilerin kanserden ölme riskinin, daha az güneş olan kuzeydeki bölgelerde yaşayanlara göre az olduğunu gösterdi. New York'taki Brookhaven Ulusal Laboratuvarından bilim adamları, araştırmaya katılan hastaların kanındaki D vitamini seviyesiyle, hayatta kalma süresini karşılaştırdı. Buna göre Avustralyalıların kanında İngilizlerden 3,4,İskandinavyalılardan ise yaklaşık 5 kat fazla D vitamini olduğu görüldü. Araştırmada ayrıca kuzeyden güneye gidildikçe, kolon, meme ve prostat kanseri bulgularına daha fazla rastlandığı, buna karşılık hayatta kalmayı başaran hasta sayısının da yükseldiği ortaya çıktı
| |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:32 pm | |
| Metin Güneş / CNN TÜRK / Londra
Yeni bir araştırmada futbol oynadıktan ya da herhangi bir başka spor yaptıktan sonra bir büyük bardak bira içmenin ömrü uzattığı ileri sürüldü.
Araştırmaya göre az miktarda içki içmek sporla bir araya geldiği zaman birçok ölüm tehlikesini ortadan kaldırıyor. 11 binden fazla kişi üzerinde 20 yıl boyunca sürdürülen araştırma aynı anda olmamak üzere içki içmek ve spor yapmanın özellikle de kalp hastalıklarına karşı etkili olduğunu ve spor yapmayan ve hiç içki kullanmayanlara kıyasla kalp hastalığı tehlikesini yüzde 50 oranında azallattığını ortaya çıkardı. European Heart Journal adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırmada Kopenhag Kenti Kalp Taraması programı çerçevesinde 11 bin 914 Danimarkalı kadın ve erkek 20 yıl boyunca izlemeye alındı. Bu süre boyunca 1242 kişi kan akışının yetersiz olmasından kaynaklanan kalp kasının hasara uğraması sonucu öldü. Başka nedenlerle ölenlerle birlikte toplam ölüm sayısı 5901 oldu. Ölümden uzak durmanın en iyi yolunun spor olduğu ancak sporla az miktarda içkinin – haftada yedi büyük bardak biraya kadar - bir arada olması halinde daha da etkili olduğu belirlendi. Az miktarda içki ve spor tansiyonu düşürüyor ve bunun de sağlığa büyük yararları dokunuyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:32 pm | |
| Kadınlarda daha sık görülen cinsel isteksizliğin kökeninde genellikle psikolojik nedenler var.
Anadolu Sağlık Merkezi Cinsel İşlev Bozuklukları Kliniği’nden Psikiyatrist Evrim Erbek, daha çok kadınlarda görülen cinsel isteksizlik konusunda bilgi verdi.
Fantazi yokluğu etken Cinsel isteksizlik, cinsel istek ve fantezilerin azalması veya yokluğu ile karakterize bir durumdur. Ağır durumlarda beraberinde cinsel tiksinti bozukluğu da görülebilir.
Cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel ilişki kurmaktan ve masturbasyondan tiksinti duymaktır. Devamlı olarak cinsel ilişkiden kaçınma durumu vardır. Eşin cinsel yakınlaşması tiksinti bozukluğu olan kişide kaygı ve korku yaratır, penisi ellemez, cinsel bölgesine dokundurtmak istemez.
Kadınlarda daha sık görülüyor Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. Genellikle psikolojik kaynaklıdır. Cinsel isteksizlik toplumda yaygın olarak görülmesine rağmen çok az insan bu yakınması nedeniyle yardım arayışına girmektedir. Oysaki cinsellik de yemek yeme ve uykusuzluk gibi vazgeçilmez temel ihtiyaçlardandır.
Ön sevişme olmaksızın doğrudan cinsel birleşmeye geçen erkeklerin eşleri yeterince uyarılmadıkları için orgazm olmakta sorun yaşarlar. Duygusal yakınlık ve sevginin olmadığı bir cinsellik kadın için katlanmak zorunda olduğu bir eyleme dönüşür. Rutin, kısa, duygusal yakınlıktan uzak cinsel ilişki tarzı ilişkiden alınan hazzı azaltır ve zamanla cinsel ilişki sıklığı azalır.
Hijyene dikkat! Eşlerin öz bakımlarına, hijyene dikkat etmemesi cinsel çekiliği ve partnerin cinsel isteğini azaltabilir. Temizlik takıntısı olan, titiz ve kuralcı kadın veya erkekte cinsel isteksizlik ve uyarılma sorunları daha sık görülür.
Cinsel tercihi farklı olduğu halde evlenen kadın veya erkek ilişkide isteksiz olabilir. Eşiyle seyrek olarak ilişkiye girer, fantezi kurarak cinsel ilişkisini sürdürür. Cinselliğin ayıplandığı, kötülendiği, katı yasakların getirildiği ailelerde yetişen kadınlar genellikle cinsel arzularını baskıladıkları için ilişkide isteksiz olabilir, uyarılma sorunu yaşayabilirler. Travmatik cinsel deneyimler, psikiyatrik hastalıklar, alkol madde kullanımı, cinsel korkular, kronik stres, yorgunluk cinsel işlevleri olumsuz etkiler.
| |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:32 pm | |
| Adaçayı (Salvia officinalis), dişotu ve meryemiye adları ile de tanınır. 30-70 cm boyunda olan bitkinin menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak, ıtırlı bir koku yayarlar. Bahçe adaçayı, güneşli bir yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için, kış boyunca çam dalları ile örtülmesi doğru olur. Ülkemizde İzmir bölgesinde bahçe adaçayı yetiştirilmektedir. Bir başka cins olan çayır adaçayı (Salvia pratensis -Salvia tribola), çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir. Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan mavi–menekşe renkli çiçeklerin pırıltısı uzaklardan seçilebilir. Çayır Adaçayı (Anadolu adaçayı) batı ve güney-batı Anadolu'da bol olarak yetişmektedir. Anadolu adaçayından "elma yağı" veya "acı elma yağı" denilen yağ da üretilmektedir. Bu tür adaçayı da kimyasal yapı ve tedavi etkisi bakımından tıbbi (bahçe) adaçayına benzemektedir. Fakat burada tanıtmaya çalışacağımız bahçe adaçayı (tıbbi adaçayı) ise, şifalılık bakımından daha etkilidir. Toplama/Kurutma: Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır. Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havdar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır. Bileşim: Eterli uçucu yağlar, %30 Thujon, %5 Cineol, Linalol, Borneol, Salven, Pinen ve kafur; tanenler, triterpenoitler, flavonlar; Östojen benzeri maddeler; reçineli bileşikler içerir. Bu bitkinin çiçekleri, gargara ve adaçayı sirkesi yapmak için toplanır (bir avuç çiçek, doğal sirkenin içinde bir süre bekletilir) ve elde edilen sirke, uzunca bir süre hasta yatağından kalkamayan kişilere rahatlatıcı ve canlandırıcı anlamda sürülerek, masaj yapılır. Yapraklar daha çiçeklenme başlamadan, mayıs ve haziranda toplanır. Bitki kuru ve güneşli günler boyunca, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğlen güneşinde toplanır ve gölgede kurutulur. Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!" Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor. Adaçayı sıkça içildiğinde tüm bedeni güçlendirir, kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde çok yaralıdır. Gece terlemelerinde ve aşırı terlemelerde, lavanta çiçeğinin yanı sıra, yardımcı olabilecek tek bitkidir. Gece terlemesine neden olan hastalığı iyileştirir ve bu hastalıkla el ele giden aşırı güçsüzlüğe, canlandırıcı etkisi sayesinde son verir. Hastalık sonrası güçsüzlük hallerinde başarıyla kullanılabilir. Pek çok doktorun, adaçayının değerli özelliklerini artık iyice tanımış olduklarını biliyoruz (Referans1: M.Treben). Onu kramplarda, omurilik rahatsızlıklarında, beze hastalıklarında ve organ titrekliklerinde büyük bir başarıyla kullanıyorlar. Yukarda belirtilen hastalıklarda, günde 2 su bardağı çay yudumlanarak içilmelidir.Adaçayı, hasta karaciğeri de çok olumlu etkiler, onunla ilgili tüm rahatsızlıkları giderir ve gazları yok eder. Kan temizleyici etkisi vardır. Solunum organlarını ve mideyi balgamsı salgılardan temizler, iştah açıcıdır. Mideyi ve bağırsakları rahatlatır, gazların dışkılanmasını sağlar. Kramp çözücü etkisi sayesinde, ishalde çok rahatlatıcıdır. Böcek sokmalarında, sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanır. Adaçayı, dıştan uygulandığında, yaprağın tozu uygulanır. Adaçayı dıştan uygulandığında (Çalkalama ve Gargara), bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları, yutak ve ağız boşluğu iltihaplanmalarında veya ülserlerinde özellikle önerilir. Eğer zamanında adaçayı kullanılmış olsaydı, pek çok çocukta ve yetişkinde bademcik ameliyatına gerek kalmayabilirdi. Bedenimizin polisleri olarak, zehirli maddeleri yakalayan ve zararsız hale getiren bademcikler alındığında, ağızdan giren zararlı maddeler doğruca böbreklere ulaşırlar. Adaçayı, sallanan dişlere, dişeti çekilmesine ve kanamasına karşı da (Çalkalama ve Gargara) başarıyla kullanılabilir veya bitki çayına batırılan pamuk hasta bölgelere uygulanır. Ayrıca dıştan kullanımda da, gargara ve çalkalamaların yanısıra yara kompresi olarak da kullanılabilir. Sinirli ve yorgun olan kişiler ve dölyatağı (rahim) hastalığı çeken kadınlar arada sırada adaçayı oturma banyoları almalıdırlar. Zayıf ve güçsüz çocuklara balla tatlandırılarak içirilir. Bu çay, tahriş kaynaklı öksürüklerde de başarılıdır. Şifalı bitki olarak kullanılmasının yanı sıra, adaçayının çok değerli bir baharat olduğunu ve böylece mutfaklara girdiğini de unutmamak gerekir. UYARILAR: Adaçayının aşırı kullanımında kan basıncı (tansiyon) yükselebilir. Dölyatağı (Rahim) kaslarını uyardığı için, gebelik sürecinde kullanılmaz. Annelerin süt üretimini durdurur. Önerilen dozajlara uyulduğunda, bilinen başka bir yan etkisi yoktur. Kullanım Biçimleri : Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış kuru yaprak, bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak içilir. Taze bitki kullanılması durumunda 4-5 dakika demleme süresi yeterlidir. Çalkalama/Gargara: 2-3 tatlı kaşığı kurutlmuş ve ince kıyılmış yaprak, 2 bardak soğuk suya eklenir ve ateşe konur. kaynamaya başlayınca ocaktan indirilir ve üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde pek çok kere 5-10 dakika süreli gargaralar yapılır. Tentür Kullanımı:Günde 3 kere, 15-20 damla kadar D2 inceltisindeki tentür, yarım kahve fincanı suya eklenerek alınır. Çay olarak kullanılabildiği her yerde tentür de kullanılabilir. Karışımlar: Gargaralarda ve çalkalamalarda kekikle, sindirim sorunlarında ise Mayıs papatyası ile eşit oranda karıştırılır. Adaçayı Sirkesi: Geniş ağızlı bir şişe, çayır adaçayı çiçeği ile doldurulur, çiçeklerin üstüne çıkacak kadar doğal üzüm sirkesi eklenir ve şişe 14 gün güneşte veya sıcak bir ortamda, arada bir çalkalanarak bekletilir ve süzülür. Oturma banyosu:İki avuç dolusu yaprak soğuk suda gece boyunca bekletilir. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. Doğal Ürünler Şifalı Bitkilerin Kullanım Biçimleri Şifalı Bitkilerin Toplanmaları
Referanslar: 1-"Gesundheit aus der Apotheke Gottes" "Tanrı'nın Eczanesinden Sağlık", Maria Treben,Anahtar Kitaplar Yay., Çev.: N.Eröztürk, 1994 2-Türkiye'de Bitkilerle Tedavi, Prof.Dr. Turhan Baytop, I.U Eczacılık Fak.,1984,İstanbul 3-"Bir Yudum Sağlık", N.Eröztürk,Anahtar Kitaplar,2000
Elma Yağı (Acı Elma Yağı): Anadolu adaçayı (Salvia triloba L.) türünün yapraklı ve çiçekli dallarından su buharı distilasyonu ile elde edilen uçucu yağdır. Ülkemizde özellikle Muğla ve Fethiye bölgelerinde elde edilmektedir. Sarımsı veya renksiz, özel kokulu ve yakıcı lezzetli bir sıvı olup %60 kadar sineol taşımaktadır. Gaz söktürücü, sindirim düzenleyici, ter kesici ve idrar arttırıcı özellikleri vardır. Dahilen küçük miktarlarda (günde 3-5 damla), 1 fincan suya damlatılarak içilir. Yüksek miktarlarda zararlıdır. Haricen yara iyi edici, antiseptik ve karın ağrısına veya gaz söktürmek için kullanılmaktadır. Bu yağa "Elma Yağı" denmesinin nedeni, bu yağın elde edildiği Salvia triloba türünün bazı dalları üzerinde, küçük bir elmayı andıran, esmer-yeşil renkli mazıların bulunmasıdır. (Referans2: T.Baytop) | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:32 pm | |
| Isırgan Otu
Isırgan otu kökünden başlamak üzere, kökü, yaprakları, tohumları bile şifalı olan bir bitkidir. Eski çağlarda da büyük bir saygınlığa sahipti. Albrecht Dürer (1471 - 1528) bir tablosunda, elinde ısırganotu olan bir meleğin Tanrı katına uçusunu canlandırmıstı. İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde (Tüylerde bulunan histamin ve asetilkolin) korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmişti. Eğer kendini koruyamamış olsaydı, haşarat ve hayvanlar onu çoktan yok etmişlerdi. Büyük ısırgan otu (Urtica diocia L.), çok yıllık ve otsu bir bitkidir, boyu bazen 1 m'yi geçer, yapraklar koyu yesil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Küçük ısırgan otu (Urtica Urens L.), bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Duvar kenarları ve harabeliklerde bol olarak görünür.Her iki türün de yaprakları 2-4 cm uzunlukta, oval veya kalp biçimindedir. Taze iken deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Dızlağan ve dikenli ısırgan isimleriyle de bilinir. Türkiye' de her iki tür de yetişir.
Egzema ve egzemaya eşlik eden baş ağrılarıısırgan otu çayı ile iyileştirileilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzemalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyleştirmek gerekebilir. Isırganotu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırganotu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları, da bitki çayı ile iyileştirilebilirler. Aynı zamanda da dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir. lkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlanarak içilebilir. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz papatya veya nane ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler.
Isırganotu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca haşlanır (kaynatılmaz). Isırganotu, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Mikroplu hastalıklarda ve mikrop salgılanan hallerde de bitki çok iyi bir yardımcıdır. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. Işte bu durumlarda, demir içerikli taze ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalısma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Safrakesesi rahatsızlığı ve kansızlık durumlarında da bitki çayı fayda sağlayacaktır. Ödemlerde, ısırganotu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.
Taze ısırganotu yaprak ve kökünün kaynama suyuyla baş yıkanabilir ve saçlar canlanarak, sık bir biçimde büyümeye başlarlar. Her tür saça özellikle iyi gelenısırganotu tentürünü herkes kullanabilir. Kafa derisi kepeksiz, saçlar sık, yumuşacık ve parlak!Damar tıkanıklıklarında da (baldırlarda), ısırganotu çok büyük yardımlar sağlar. Bu hastalığı çeken bazı kişiler, ağer zaman geçirmeden, ısırganotu kökü ayak banyoları yapacak olurlarsa, olası bir bacak empütasyonundan kurtulabilirler. Her tür kramp, nerden gelirse gelsin, kan dolaşımı bozukluğunun habercisi olabilir. Böyle durumlarda, bitkinin kaynama suyula masaj veya banyo yapmak fayda sağlayacaktır. Bu durum, koroner damarlarının daralması gibi özel durumlarda da geçerlidir. Belden yukarısı banyo küvetine doğru eğilir ve kaynatılmış bitkinin ılık suyuyla kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır. Siyatik, lumbago ve kollarda, bacaklarda oluşan sinir iltihaplanmalarında, ağrılı bölgelere, yapraklı taze ısırganotu dalı hafifçe sürülür. Örneğin siyatikte, ayak ekleminden başlamak üzere, dıştan kalçaya kadar ve oradan da bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşca sürülür. Bu iki kere daha yenilenir ve son olarak, kalçadan başlayarak aşağı doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelere de aynı biçimde uygulanır. Isırganotunun sebep olduğu kaşıntıyı önlemek için, işlem sonunda o bölgeler pudralanır.
Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, şifalı gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin. Kendi sağlığınız için bir şeyler yapabildiğinize sevinin! Ama ama en önemlisi sadece ihtiyacınız kadar bitki toplayın. Eğer sadece yaprak ve saplara ihtiyacınız varsa kesinlikle bitkiyi köküyle beraber sökmeyin. Bir bölgedeki tüm bitkileri tamamen koparmayın. Gelecek yıllarda da bitkinin neslini sürdürmesine izin verin!
Kullanım Biçimleri: Çay Hazırlamak:
Yaprak Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırganotu, orta boy bir su bardagı dolusu kaynar suylahaşlanır, 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay aç karnına veya öğün aralarında tatlandırılmadan içilir. Kokusunu veya tadını rahatsız edici bulanlar çaylarına biraz nane ilave edebilirler.
Kök Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine getirilir, 4-5 dakika kaynadıktan sonra, ateşten indirilip 5-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
Tohum Çayı: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır, üstü kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, yemeklerden yarım saat önce soğutulmadan içilir.
Isırganotu Tentürü:Ilkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler bol suda iyice yıkanır, elden geldigince ince kıyılır ve bir sisenin bogazına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkacak kadar 35-40 derece etil alkol eklenir, hergün çalkalanarak güneste 14 gün boyunca bekletilir ve süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli siselerde, serin bir yerde yıllarca saklanabilir.
El ve Ayak Banyoları:Iki avuç dolusu yıkanmıs kök, sap ve yaprak, 5 litre soguk suya konularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır.
Banyosırasında bitkiler suyun içinde kalabilir. Bu banyo suyu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.
Saç Yıkamak: 4-5 avuç taze veya kurutulmus yaprak, 5 litre suya koyulur, agır ateste kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür. Kök kullanıldıgında ise, 2 avuç dolusu ince kıyılmıs kök, 10-12 saat soguk suda bekletilir, sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır ve demlenmesi için 10 dakika beklendikten sonra süzülür. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı sabun gerekir | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:33 pm | |
| Vücut bir bütün. Ruh sağlığı beden sağlığı demek. İnancınız, beyninize yolladığınız "iyilik" sinyalleri, motivasyon, yüksek moral ve şükür hastalıkları bertaraf etmede önemli.
Bir de tabiatın eczanesi var; basit ama etkili formüller. İşte onlar... Elma sirkesi son dönemin en popüleri. İlâç olmamasına rağmen, içerdiği şifalı maddeler sebebiyle, aşağıda sayılan hafif rahatsızlıklarda etkili sonuç veriyor.
SOĞUK ALGINLIĞI
Yassı bir kabın içine eşit miktarlarda su ve elma sirkesi koyup, buharlaşmaya başlayıncaya kadar ısıtın. Isıttığınız bu kabın üzerine başınızı eğin. Kulak ağrılarında başınızı yanlamasına tutun. Buharın dışarıya kaçmaması için, başınızın üzerini bir havluyla örtün. Sirke buharını burundan derin derin teneffüs edin. Azamî beş dakika buhar teneffüsü yapın. Bu sirke buharı soluması, baş ve kulak ağrılarına, nezle veya burun tıkanıklığına iyi geliyor.
GÖZLER
Gözleriniz, okurken veya bilgisayar monitörü önünde çabuk yoruluyor mu? Açık ışığa karşı hassas mısınız? Her sabah alacağınız elma sirkesi- bal karışımı, size A vitamini ve provitamin takviyesi sağlayacak. GAZ VE
KABIZLIK
Gaz çoğu kez, midenizi bozduğunuzda oluşur. Bağırsaklardaki kuvvetli gaz oluşumu ise sindirim organlarındaki bir arızaya işaret edebilir. Günde birkaç kez içinde iki çay kaşığı elma sirkesi bulunan bir bardak su içiniz. İçinde elma sirkesi ve biraz tuz bulunan ılık ayak banyosundan da iyi sonuçlar elde edilmiştir.
KADIN HASTALIKLARI:
Kadınların belli günlerdeki ağrılarını dindirmek için, sirkeden faydalanabilirsiniz. HAMİLELİK BULANTISI Sabahleyin kahvaltıdan biraz önce alınan içinde bir çay kaşığı elma sirkesi bulunan bir bardak su, sabah bulantısını gideriyor.
EKLEM AĞRILARI
Mineral-püresi: Yarım greyrfrut, 1 portakal, 1limon, 2 kereviz sapını küçük küçük doğrayarak 4 bardak su ilâve edip bir saat kaynatın. Daha sonra malzemeyi süzgeçten geçirip 2 çay kaşığı elma sirkesi ve 1 çay kaşığı İngiliz tuzu ilâve edin. Sabah akşam bir yemek kaşığı, bu püreyi bir bardak su ile için.
YAŞLILIK ŞİKAYETLERİ
Kalp ve sinirleri güçlendirmek için düzenli olarak elma sirkesi-bal karışımı alınması tavsiye ediliyor.
BAŞ AĞRISI
Alnınızı ve şakaklarınızı biraz elma sirkesiyle ovarak çoğu kez hafif baş ağrısından kurtulabilirsiniz. Şikâyetler geçmezse, soğuk algınlığı için tavsiye ettiğimiz sirke buhar banyosunu deneyebilirsiniz.
MİDE ŞİKAYETLERİ
Bir kaşık elma sirkesini bir bardak suyla karıştırın. İlk bardağı, 5 dakikada bir çay kaşığı alın. İkinci bardakta dozu ikişer çay kaşığına yükseltin. Üçüncü bardaktan 15 dakikada bir yudum alın.
BAKTERİLERE KARŞI
Bir yemeğin veya bir meşrubatın bakteri taşıyabileceği endişeniz varsa, ihtiyaten içinde iki çay kaşığı elma sirkesi bulunan bir bardak suyu içiniz. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:33 pm | |
| 'Öpüşmeyin hastalık geçer' diyorlar ya, tokalaşmanın daha tehlikeli olduğu ortaya çıktı. İngiltere’de uzmanlar, virütik hastalıkların bulaşması konusunda tokalaşmanın, yaygın inancın aksine öpüşmekten daha tehlikeli olduğunu belirtti.
Konuyla ilgili araştırma yapan İngiliz uzmanlar, tokalaşarak selamlaşan kişilerin grip, nezle ve norovirüs gibi mide ve bağırsak sistemine yerleşen virüslerin yayılmasında, birbirinin yanağına birer öpücük konduranlara göre daha büyük tehdit oluşturduklarının tespit edildiğini bildirdi.
Uzmanlar, yaklaşık 3 milyon kişiyi etkisi altına alan son norovirüs salgını gibi salgınlara ellerini temizlemeye yeterince özen göstermemiş kişilerin ellerine dokunulması ya da onların dokundukları yerlerle temas edilmesinin yol açtığını vurguladı.
Tokalaşmanın ise kişilerin birbirleriyle el temasının en önemli biçimini oluşturduğunu belirten Bloomfield, "Tokalaştığınız kişinin sizin elinizden önce neyle temas ettiğini bilmiyorsunuz. Grip, nezle gibi hastalıklar geçmesin diye birbirini öpmekten kaçınan kişiler, aslında birbirlerinin ellerine temas ederek hastalığın yayılmasına katkıda bulunduklarını fark etmiyor" dedi. Barts Hastanesi Virologlarından Prof. John Oxford da virüslerin eller yoluyla daha çabuk yayıldığını, "sosyal bir öpüşmenin ise aynı derecede tehdit oluşturmadığını" söyledi. Uzmanlara göre en iyi selamlaşma yolu ise Fransızların yaptığı gibi "yanağı değil havayı öpmek." Bu yöntemde kişilerin ellerini birbirlerinin omzuna koyduklarını, ancak yanaklarını birbirlerine değdirmeden uzaktan havaya bırakılan buselerle selamlaştıklarını belirten uzmanlar, bu selamlaşma türünde hiçbir hastalık bulaştırma tehdidinin söz konusu olmadığını belirtti. ITV’nin sosyal davranış uzmanlarında Liz Brewer de Fransız usulü "havayı öpmenin" en ideal sosyal selamlaşma yolu olduğunu söyledi. Brewer, bu yöntemin mesafeli tutumlarıyla tanınan İngilizler için de en ideal yöntem olduğunu belirtirken, bu tür selamlaşmada kişilerin birbirlerinin omzunu kavrarken yakınlaştırdıkları gövdeleriyle kalpten kalbe selam göndermiş olduklarını ifade etti. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:33 pm | |
| "Erkeklerin de kozmetiğe ihtiyacı var" Son 10 yılda kozmetik sektörünün erkeklere yönelik bir ürün piyasaya sürdüğü, bunun altında yatan nedenin ise erkek cildinin de bakıma ihtiyaç duyması olduğu bildirildi.
Dr. Melisa Eczacıbaşı erkeklerin temel cilt bakımları için 4 aşamaya gerek duyduklarını söyledi. Eczacıbaşı'na göre erkekler temizleme, tonikleme, nemlendirme ve gece bakım ürünlerini kullanma ihtiyacı duyuyorlar. Kadın ya da erkek farketmez cildin bakılmadığı zaman kendini saldırıya uğramış hissettiğini ifade eden Eczacıbaşı, "Cilt böyle durumda daha çok salgı üreterek bu saldırıya karşı koymaya çalışır. Cildinizin böylesi istenmeyen tepki vermesini engellemek için yağ denesine kavuşması sağlamak gerekir" diye konuştu. Bunun için temizleme ve nemlendirme işlemlerinin yapılmasının bir zorunluluk olduğunu ifade eden Dr. Melis Eczacıbaşı, deterjan ve sabun içermeyen bir temizleme ürünü seçilmesi gerektiğini belirtti. Temizlemenin ardından yağlı ciltler için alkol içeren, kuru ciltler için de alkol içermeyen tonikler kullanılması gerektiğini ifade eden Eczacıbaşı sözlerini şöyle sürdürdü: "Tonikler sabah ve akşam olmak üzere 2 kez kullanılabilirler. Daha sonra yine cilt tipinize uygun bir nemlendirici kullanılması gerekir." Erkek cildinde ortaya çıkan sorunlar
Erkeklerin cildi kadınlarınkine oranla daha kalın bir dokuda olup daha dayanıklı sayılıyor. Ancak doku daha çok salgı bezi barındırdığı için daha çok yağ üretiyor. Bu da sivilce ve siyah nokta gibi sorunların erkeklerde daha çok görülmesine neden oluyor. Aynı sebepten cilt yaşlanması erkeklerde daha ileri yaşlarda ortaya çıkıyor ancak kırışıklıklar kadınlara nazaran çok daha derin oluyor.
Tıraş erkeklerde tek başına hassas yüz cildinin sivilcelenmesi ve kıl dibi sorunları oluşması için yeterli bir cilt sorunu sayılıyor. Tıraş esnasında özen gösterilmezse yüzün ter ve yağdan oluşan koruyucu tabakasından mahrum edilmiş olan cilt gerginleşiyor, soğuğa karşı dayanıksızlaşıp kuruyarak gerginliğini kaybediyor. Erkeklerde sivilce ve sivilce izi sorunu
Erkeklerde en çok görülen sorunların başında sivilce geliyor, özellikle 15 - 30 yaş grubu arasındaki erkeklerde bazen orta düzeyde birçok durumda ise ağır sivilcelere rastlamak mümkün. Tedavi sivilce nedenlerini ortadan kaldırmak, sivilceleri geçirmek, lazer, peeling, cilt temizleme gibi seçenekler içeriyor ve bu konuda doğru bir dermatoloğa gidilmesi gerekiyor. Sivilceler tedavi edilmedikleri takdirde birçok zaman iz bırakıyor. Bu amaçla tıbbi peeling, lazer, dolgu madde gibi seçenekler öneriliyor. Leke tedavilerinde ise birkaç tedavi seçeneği mevcut. İstenmeyen tüyler Lazer epilasyonu, elmacık kemiği, boyun, ense, sırt, göğüs, kollarda hem tüyleri seyreltmek, hem da olabildiğince yok etmek için kullanılan oldukça pratik, kısa süreli, ağrısız, kabuk, yara yapmayan bir yöntem olarak biliniyor. Bölgesel yağlanmalar
Erkeklerde özellikle bel çevresi gibi bölgeler yağlanmaya çok yatkın. Testesteron hormonu bu bölgelerde aşırı yağlanmaya neden oluyor. Lipoliz, mezoterapi ve karboksiterapi gibi yöntemler içerdikleri yağ blok parçalayıcı, kan dolaşım artırıcı ilaçlar sayesinde bu bölgelerde normalin üstünde bir hızla incelmeye yol açar ve bel çevresi bu şekilde incelmiş olur. Saç dökülmesi
Dr.Melisa Eczacıbaşı’ya göre erkeklerin en büyük sorunlarından biri saç dökülmesi. Birçok zaman genetik dahi olsa altta yatan nedenleri araştırmak ve tedavi etmek, kıl köklerine besleyici ve güçlendirici tedaviler uygulamak, saç mezoterapi gibi yöntemler, saçların korunmasını sağlar.
| |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:33 pm | |
| Kolera Nedir?
Kolera, Vibrio cholerae isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır.
Hastalık ve etkileri
Hastalık, genelllikle, dışkı bulaşmış kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı ile yayılır. Bu yüzden kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi bir hasar veya yanlış uygulama, koleranın büyük çapta bir alana kısa sürede yayılmasına yol açabilir. Basit bir tedaviye sahiptir ama tedavi edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir. Her yıl 100.000'in üstünde insan kolera hastalığı yüzünden ölmektedir. Gelişmiş ülkelerde kolera salgınları artık pek sık yaşanmazken, temiz suyu bulmanın zor olduğu ve kanalizasyon sistemlerinin tam olarak gelişmediği 2. ve 3. dünya ülkelerinde büyük çaplı kolera salgınları yaşanabilmektedir.
Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi (enkübasyon) sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır kolera hastalarında günde ortalama 10-15 dm³ (litre) su kaybı (dehidrasyon) yaşanabilir. Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle sonuçlanır.
kolera mikrobu çok sağlam bir mikroptur, hastalıklı biri yere tükürdüğünde mikrop 2 hafta yaşar.
Tedavisi
Ölüm riski bu kadar yüksek olan ve bugün hâlâ binlerce insanın ölümüne yol açan koleranın tedavisi aslında fazlasıyla basittir. "Oral rehidrasyon tedavisi" (ağızdan sıvı tedavisi) olarak da adlandırılan tedavi ile kolera hastaları kısa sürede sağlıklarına kavuşabililer. Bu tedavide, kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek ve normal beslenemeyen hastaya enerji sağlayabilmek amacıyla, hastaya vücudun normal sıvı-elektrolit dengesine eşdeğer (izotonik) bir tür tuz ve glikoz karışımı içirilir. Herhangi bir şey içemeyecek durumda olan daha ağır hastalara (toplam hastaların yaklaşık %10-20'si) ise karışım damardan verilir. Durumu çok ağır ve acil olan hastalara ise tetrasiklin vb. antibiyotiklerle antibakteriyel tedavi uygulanır.
Antibakteriyel ilaç tedavisi
Erken dönemde ağızdan uygulanacak etkin bir antibakteriyel ilaç ile 48 saat içinde Vibrio cholerae basillerinin yok edilmesi, dışkı hacminin %50’ye varan oranlarda azaltılması ve ishalin durdurulması mümkündür. Hangi ilacın seçileceğini hastalığa yakalananların dışkı örneklerinden yalıtılan V. cholerae suşunun hangi antibakteriyel(ler)e duyarlı olduğu belirler.
Salgın sebebi olan V. cholerae suşlarının genellikle duyarlı olduğu antibakteriyel ilaçlar şunlardır:
* Tetrasiklin grubunda: tetrasiklin, doksisiklin * Nitrofuran grubunda: furazolidon * Makrolid grubunda: eritromisin * Trimetoprim-sulfametoksazol (kotrimoksazol) * Florokinolon grubunda: norfloksazin
Kalıcı dişlerinin tamamını henüz çıkarmamış (genellikle 8 yaşından küçük) çocuklara yönelik tedavide tetrasiklin, düşük olasılıkla da olsa dişlerde kalıcı renk bozukluklarına yol açmak gibi bir yan etkisi olduğu için, tercih edilmeyebilir.
Önlem
Her şeyden önce su kaynaklarının ve içme suyunun temiz olması çok önemlidir. Eğer kullanılacak suyun temizliğinden şüphe varsa, suyun önce kaynatılıp sonra kullanılması daha sağlıklı olacaktır. Dışkıların hijyenik bir biçimde yaşama ortamından uzaklaştırılması, düzgün bir kanalizasyon sistemi çok önemli bir faktördür. Pişmemiş yiyeceklerin yenmemesi, çiğ gıdalardan uzak durmak ve üzellikle çiğ balık ve kabuklu deniz ürünlerinin tüketilmemesi koleraya karşı korunmak için önemlidir.
Aşı
Her ne kadar bazı ülkelerde kolera aşıları mevcut olsa ve uygulansa da (Dukoral, Mutacol vs.), bu aşıların hastalığa karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdikleri söylenemez. Geçmişteki kolera aşılarından daha iyi bir bağışıklığa neden olsalar ve daha az yan etki barındırsalar da, bu aşılar hâlâ ideal seviyeye ulaşamamıştır ve bu yüzden de birçok ülkede kullanılmamaktadır. İdeal bir kolera aşısı için yapılan araştırmalar hâlâ devam etmektedir.
| |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:33 pm | |
| Tıpta yeni bir buluş! ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki bir firma, insan hücresinden embriyo ürettiğini öne sürdü. Stemagen Corp. adlı firmanın araştırmasına katılan heyetten Andrew French, yaptığı açıklamada, iki yetişkin erkeğin deri hücreleri kullanılarak 5 embriyo yapıldığını, deneyin başarıya ulaştığından emin olmalarının ardından embriyoları yok ettiklerini söyledi.
Üretilen embriyo hücrelerinin, deri hücreleri kullanılan iki erkeğin kopyaları olduğu da tespit edildi.
Bu araştırmanın bir sonraki aşamasının, bu hücrelerden kök hücre elde edilmesi olduğuna işaret ediliyor. Kök hücrelerin birkaç türü bulunuyor. Birkaç günlük embriyodan elde edilen kök hücrelerin ise bunlar arasındaki en güçlüsü olduğu kabul ediliyor, çünkü embriyotik kök hücre ile insan bünyesindeki hücrelerin her türü yetişiyor.
Araştırmayla ilgili bir makale, Stem Cells dergisinde yayımlandı. Makale, bu alanda çalışan bilimsel çevrelerin bir bölümünce inandırıcı bulunmadı.
Güney Kore'den Hwang Woo-suk, normal hücreler kullanarak kopyalama yöntemiyle insan embriyo hücresi ürettiğini açıklamış, ancak bu çalışmanın sahtekarlık olduğu ortaya çıkmıştı.
Embriyo hücresinden kök hücre elde edilmesi yasal ve ahlaki açıdan tartışma konusu olduğu için, normal hücrelerden elde edilecek embriyolardan kök hücre elde edilmesinin başarılması halinde, tıbbın çeşitli alanlarında kullanılabilecek olan embriyotik kök hücrenin elde edilmesine ilişkin birçok güçlüğün aşılabileceği ileri sürülüyor. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:34 pm | |
| Burun Kanamaları
Burun kanamaları yaş ve cins ayırımı yapmadan tüm insanlarda görülebilmektedir. Burun kanamaları çoğunlukla olduğundan daha tehlikeli gibi görünür. Yine de nadir durumlarda hayati tehlike olabilir. Kanamalar nedenlerine göre, burun içi değişiklikler ve vücudun başka hastalıklarının (mikrobik hastalıklar, hipertansiyon, pıhtılaşma bozukluklari, kanser gibi kötü huylu hastalıklar) sonucu olmak üzere 2 ana gruba ayrılabilir. Basit bir burun karıştırması, ağır egzersizler, hafif soğuk algınlıkları alerjik rinit, burun travmalar), burun operasyonları, burun içi yabanca cisimler ve tümörler de kanama nedenleri arasındadır. Kanamaların yerine göre ise burun ön tarafı ve arka tarafı olmak üzere 2 gruba ayrılabilir. Burunun ön tarafından kaynaklanan kanamalar daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülürken burun arka bölümünden olan kanamalar, yaşlarda sık görülür. Burun arkasından olan kanamalar daha çok genize doğru akar ve şiddeti olma olasılğı yüksektir. Tansiyon kontrolü ve KBB uzmanı tarafından müdahale önerilir. Bazen da yalancı burun kanamaları görülebilir. Bu tip kanamalarda kanayan yer burun olmadığı halde kan burundan gelmektedir. Bu durum yemek borusu damarlarının varislerindeki kanamaların yukarı taşması veya genizde yerleşmiş tümörlerin kanamalarında görülmektedir. Burun kanamaları, üst solunum yolları enfeksiyonlarının sık olduğu ve sıcaklık değişimlerinin fazla olduğu kış aylarında daha çok görü!ür. Ancak sıcak ve kuru havalarım ağırlıkta olduğu dönemlerde de sık görülebilir. Sık kanamalara dikkat edelim! Burun, kanlanması bol bir organdır. Burun kanamaları, birkaç damla ile kısa süren kanamalardan, ciddi boyutlarda, bol ve uzun kanamalara kadar geniş bir yelpaze içerisinde olabilirler. Bu yüzden, her burun kanaması çok iyi değerlendirilmelidir. Burun kanamalarının birçok sebebi vardır. En Sık karşılaştığımız burun kanaması, burunun hemen girişinde bulunan yüzeyel damarların çatlaması ile oluşan kanamalardır. Bu kanamaların sebebi, "buruna darbe, hava kuruluğu, tansiyon yükselmesi, Sıcak ve kuru hava" gibidir. Bütün burun kanamalarının yakiaşık %90'ı bu tür kanamalardır. Bu durumda yapılacak şey, hastanın, burnunu soğuk su i!e temiz!emesi, burun içerisindeki pıhtıları sümkürmesi ve burun kanatlarının beş, on dakika iyice sıkılmasıdır. Hastanın yatırılması, yarar yerine zarar getirir. Yatırılacaksa bile baş yukarıda tutulmalıdır. Böyle bir müdahale i!e bu tür kanamalar çoğunlukla durur. Çatlayan damar iyileşene kadar kanamalar tekrarlayabilir. Kanamalar durmaz ve Sık olursa mutlaka bir kulak, burun, boğaz hekimince değerlendirilmelidir. Sık sık kanayarak kişinin yatağını kirletiyor, iş yapmaya, araba kullanmasını engelliyorsa, burun tamponlanabilir, damarlar koterize edilebilir (yakılabilir). Müdahale şart Burun içerisinde, diğer damarlarda da çatlamalar olabilir ve daha şiddetli kanamalar görülebilir. Bu kanamalar, genellikle müdahale gerektirirler. Burun kanatlarını elle sıkmakla durmayacakları gibi daha geniş çaplı damar kanamadan oldukları için çok kan kaybına sebep olabilirler. Özelikle yaşlı insanlarda tansiyon yükselmesi ile oluşan kanamalar, damar çeperlerinin kireçlenmiş olmasından dolayı kolay kolay durmazlar. Kişinin hem tansiyonu hem de kanaması kontrol altıa alınmalıdır.Burun iltihapları, sinüzitler, nadir görülen burun tümörleri de kanamaya yol açabilirler, hatta bazen ilk bulgular. Kanamaya meyil yaratan bazı hastalıkar ve kan sulandırıcı ilaç kullanan kişilerde de burun kanamalar görülebilir. Burun kanamaları çoğunlukla can Sıkıcıdır, bazen korkutucu ve yaşama tehdit edici boyuttadır. Uzmanlar burun kanamalarını iki gruba ayıraktadırlar: 1-) Ön burun kanamaları Burnun ön kısmından gelen kanamalardır. Ayakta duran ya da oturan kişide bir burun deliğinden akan kanama şeklinde kendini gösterir. 2-) Arka kanama Burun arkasından ve derinden olan kanamadır. Kanama genize doğrudur. Otururken veya ayakta dururken bile kanama boğaza doğru olur. Hasta sırt üstü yattığında ön kanama bile olsa her iki yönde kanama olabilecektir. Arka burun kanamalarının tanınması çok önemlidir. Bu kanama tipi oldukça şiddetlidir ve bir uzmanın takibini gerektirmektedir. Arka kanamalar çoğunlukla yaşlı kişilerde görülür. Bu hasta grubu genellikle yüksek kan basıncı (tansiyon) olan kişiler ya da travma geçirmiş kişilerdir. Burun kanamaları çocuk yaş grubunda genellikle ön kanama tipinde olmaktadır. Kuru hava veya kış aylarında görülen kabuklanmalar kanamaya neden olmaktadır. Bundan korunmak için nemlendirici bir kremi burunun orta bölmesine parmak ucu ile sürmek yararlı olacaktır. Bu amaçla vaselin ve viks faydalı ilaçlardır. Günde üç defa kullanılması önerilir ancak gece yatmadan önce sürmek yeterlidir. Burun kanaması sık tekrarlıyorsa doktorunuza görünmenin taydaşı vardır. Siz ya da çocuğunuzda ön burun kanaması varsa şunları uygulayınız:
- Burnun uçtaki yumuşak kısmım baş parma-ğınızla diğer iki parmağınız arasına alınız. - Burnu parmakla sıkıştırılmış olarak yüzünüze doğru bastırınız. - Beş dakika böyle bekleyiniz (Saat tütünüz). - Başınızı kalbinizden daha yüksek tutmaya dikkat ediniz. Bu nedenle oturunuz ya da başınız daha yukarıda uzanınız. - Burun ve yanağınıza buz tatbik ediniz (Bir plastik torba içinde buz doldurarak). - Kanama durduktan sonra yeniden kanamayı önlemek - Sümkürmemeye özen gösteriniz. - Yerden ağır bir şey kaldırmak ya da buna benzer zorlayıcı hareketler yapmayınız. - Başınızı mutlaka göğsünüzden daha yukarıda tutmaya çalışınız. - Burun içindeki tüm pıhtıları sümkürterek te-mizleyiniz. - 3, 4 defa her iki burun deliğine dekonjestan burun spreyi sıkınız (Otrivine, Burnil, Faral v.b.). - Tekrar en baştaki 1. ve 3. basamaktaki gibi buruna baskı yaparak sıkınız. - Doktorunuzu arayınız.
Tekrarlayan burun kanamalarının nedeni ne olabilir? Burun kanamalarının bir çok nedeni vardır: Genel (bütün vücudu ilgilendiren) nedenler arasında yüksek tansiyon ve kanın pıhtılaşma bozukluğuna neden olan hastalıklar (kan, karaciğer, böbrek hastalıkları gibi) başta gelir. Buruna ait nedenler arasında ise iltihaplanmalar (nezle, sinüzit gibi), burun dokusunun travması (darbeler, burun karıştırma gibi) ve tümörler sayılabilir. Tekrarlayan burun kanamalarının da nedeni bunlardan biri olabilir. Bir sağlık kuru-muna müracaat edilmesin! gerektirecek derecede şiddetli burun kanaması geçiren ve tekrarlayan kanamaları olan bütün hastaların, kanama durduktan sonra ciddi bir neden olup olmadığının araştırılması için bir Kulak-Burun-Boğaz hastalıkları uzmanı tarafından-muoyene edilmesi gerekir Doktoru ne zaman arayalım, ya da acil servise başvuralım?
* Eğer, kanama durmuyorsa veya yeniden kanamaya eğilim gösteriyorsa. * Eğer, kanama çok hızlı ve kan kaybı miktarı çok fazla ise. * Eğer, kanama nedeniyle yorgunluk ve halsizlik hissediliyorsa. * Eğer, kanamanız burun önüne kanamadan çok, boğaz arkasına doğru oluyorsa.
Bu durumda kanamaya profesyonel yaklaşımda bulunulur. Uzman doktor tarafından çoğunlukla burun ön kısmına vazelini! bezlerle yapılacak tampon kanamayı durduracaktır. Kanama yeri görülebilirse "gümüş nitrat" veya "elektrokoter" cihazı ile damar yakılabi-lir. Burun arkasına olan kanamalarda ağız içerisinden damağın üst kısmına tampon uygulamak gerekebilir. Bütün bu işlemlere rağmen durmayan kanamalarda hastaya anestezi verilerek kanayan damar özel maddelerle tıkanabilir veya bağlanabilir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:34 pm | |
| Dr. Deniz Şener: Yaşam şartları kalp krizine davetiye çıkartıyorsa bu küçük önlemlerle hayati riskten kurtulmaya çalışın..
Bir kişinin hiçbir riski olmasa bile hayatı boyunca kalp krizi geçirme riski yüzde bir. Ancak yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, sigara, ailede kalp hastalığı öyküsü, hareketsiz yaşam ve 40 yaş üzerinde olma gibi faktörler, kişinin kalp krizi geçirme riskini yüzde 50 oranında artırıyor. Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Uz. Dr. Deniz Şener, kalp krizi riskini azaltmanın en kolay altı yolunu anlattı:
1- BOL BOL GÜLÜN: Gülmek ve ağlamak aslında aynı şey. Her ikisi de duyguların boşalması anlamına geliyor. Gülmek, keyif hormonları salgılar ve stres hormonlarının baskılanmasına yardımcı olur. Bu sayede kalbe zararlı olan faktörler ortadan kalkar.
2- DERT ETMEYİN: Çevredeki olayların çok fazla etkisi altında kalmak ve onlar için kederlenmek, kalbe oldukça zararlı. Çünkü kişinin sürekli kendini memnun ve mutlu edecek bir şeyler bulması, kalp krizi geçirme riskini azaltmaktadır. Bunun için, bahçe işleri, hayvan besleme gibi mutluluk verici detaylarla beyni doldurmak gerekli.
3- MUTLU EVLİLİK: Düzenli ve mutlu bir evlilik, kalp krizi riskini düşürür. Mutlu bir evlilik ve düzenli bir yaşam, kişinin kafasındaki birtakım sorumlulukların eve yönlendirilmesine neden olur.
4- HAREKET EDİN: Sürekli masa başında olan insanların kalp hastalıklarına yakalanma riski çok yüksek. Hareketsiz olarak iki saati masa başında geçirmek ciddi bir kalp krizi riski oluşturmakta. Öncelikle günlük 45 dakikalık yürüyüş yapmak çok önemli.
5- SİESTAYA ALIŞIN: Öğle saatlerinde ya da öğle sonrası bir saatlik uyku, son derece dinlendiricidir ve vücuttaki bütün stresi alır. Uyuduktan sonra geri kalan zamanı daha verimli değerlendirmeyi sağlar. Çünkü uykuda beden ile birlikte ruhsal dinlenme de vardır. Ruhsal gerilim de vücutta zararlı hormonların salgılanmasına neden olur ve bu da kalp krizi riskini tetikler.
6- DOĞUM KONTROL HAPI ALMAYIN: Doğum kontrol hapı kullanımı, kalp damarlarında pıhtılaşma meylini artırıyor. Bu pıhtının damarların dışında akciğerlerde ve beyinde oluşma riski de çok yüksektir. Hele ki kişide kalp hastalığı söz konusu ise doğum kontrol hapından kesinlikle uzak durması gerekir. Çünkü uzun kullanımlarda damar içinde pıhtı oluşma riski de artmaktadır. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:34 pm | |
| Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nebi Sümer, cinnetin altında temeli çürük ancak şişirilmiş özgüven duygusunun yattığını bildirdi.
Sümer, yaptığı açıklamada, Adana ve Trabzon'da meydana gelen cinnet olaylarının bireysel bir olay olduğunu, bunların doğrudan sosyal nedenlere açıklamanın doğru olmayacağını belirtti. Derin sosyal ve ekonomik kriz durumlarında yaşanan hayal kırıklıkları, umutsuzluk ve çöküntü gibi sorunların saldırganlık veya şiddet eğilimlerinde tetikleyici rol oynadığını vurgulayan Sümer, Adana ve Trabzon'daki cinnet olaylarının ekonomik kriz ve sosyal çöküntülere dayandığına inanmadığını söyledi. Cinnet olaylarının artışı konusunda sağlam bir istatistiksel kanıtın bulunmadığına işaret eden Sümer, "Bence asıl sorun, bazı Türk erkeklerinde yaygın olarak gördüğümüz, 'namus ve şeref' konusunda kendilerini sürekli bir tehdit altında hissetmesi ve bunun aşırı maçoluk ve üstünlük duygusuyla şişirilerek temeli zayıf bir özgüven duygusuna dönüşmesidir. Dolayısıyla sürekli tehdit algılayan ve kendisini çok üstün ve her türden 'namusun' koruyucusu sayan erkek, tehdit algıladığında kendini şiddet yoluyla korumaya geçiyor. Yani bana göre, risk faktörlerinden biri temeli çürük ancak şişirilmiş özgüven duygusu. Kendini aşırı değerli gören ve hiçbir olumsuz geri bildirimi hak etmediğine inanan kişilerin gösterdiği aşırı savunmacı yaklaşım, bazen başkalarına öfke ve linç duygusuna dönüşmektedir" dedi.
Olayların daha çok bireysel olduğuna inandığını belirten Sümer, "Sorunun özellikle erkeklerin 'burnundan kıl aldırmayan' aşırı duyarlı, şişirilmiş üstünlük duygusundan kaynaklandığına inanıyorum. Ne yazık ki bazı toplumsal değerlerimiz ve geleneklerimiz de bu türden şişirilmiş benlik algısının yerleşmesine kolaylık sağlıyor" diye konuştu. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:35 pm | |
| Aspirin, keşfedildiği günden bu yana tıp dünyasında şaşkınlık yaratıyor. Her geçen gün yeni bir hastalığa iyi geldiği belirlenen 108 yıllık Aspirin’in gerçek öyküsü daha eski: Aspirin, tam 3 bin 500 yıl önceye kadar gidiyor.
Tıp tarihçileri 1897 yılını Aspirin’in doğum yılı olarak gösteriyor ancak, insanlık tarihinin en iyi bilinen ilacının coşkulu öyküsü 3 bin 500 yıl önce başladı. Yazılı kayıtlara göre M.Ö. 2’nci yüzyılda romatizma ve sırt ağrısı için kurutulmuş mersin ağacı yapraklarından enfüzyon yapılması tavsiye ediliyordu. Bin yıl sonra tıbbın babası Hipokrat ateş ve ağrı için reçetesine söğüt ağacı kabuğundan ekstre edilen suyu yazdı. Bu, suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde salisilik asitti. Orta çağda doktorlar Hipokrat’ın bu tedavisini unuttu ancak halk söğüdü seviyordu. Bitkilere meraklı otacı kadınlar, söğütlerin kabuklarını toplar, kaynatır, ağrı ve ateşten şikayeti olanlara verirlerdi.
MELON ŞAPKALI KİMYAGER
Suskun dönem, 1763’e kadar sürdü. Bu tarihten sonra söğütten elde edilen salisilik asit etkin maddeli ilaçlar yazıldı hastalara. Ancak tadı acı, yan etkileri ağırdı. Ağrılara iyi geliyor ancak kokusu ve yan etkileri daha da hasta ediyordu.
Bu dertten mustarip biri de Bayer’de çalışan bilim adamı Dr. Felix Hoffmann’in babasıydı. Romatoid artrit (eklemlerin iç yüzlerini etkileyen iltihabi bir hastalık) yüzünden salisilik asitli ilaçlar kullanan baba Hoffmann yatalak olmuştu. Dr. Hoffmann, tıp tarihinin en büyük buluşunu, babasının acılarını dindirmek için yaptı; salisilik asiti, asetilsalisilik asite (ASA) çevirdi. Bayer, iki yıl sonra 20’nci yüzyılın evrensel iksiri olarak adlandırılacak Aspirin’i üretmeye başladı. Aspirin yoksulların satın alacağı kadar ucuz ve kolay bulunan bir ilaç oldu. İnsanları grip salgınlarından korudu. Ağrı kesici deyince akla Aspirin geldi.
Harika ilaç, 1971’e kadar bir sır olarak kaldı. Aspirin’i herkes biliyor ama kimse anlamıyordu; vücuda etkisi hiç bilinmiyordu. Aspirin’in ağrıyı nasıl etkilediğini Prof. John R. Vane buldu. Bu Vane’e Nobel Ödülü ile Sir unvanı kazandırdı.
Tıp bilimi doğal iyileşme sürecini desteklemek ve hastanın ağrısını gidermek için tedavi uygulamaktan oluşmaktaydı. Ateşi düşürmek, iltihabı iyileştirmek ve ağrıyı azaltmak ya da ortadan kaldırmak için prostaglandinlerin üretimini önlemek gerekiyordu.
Aspirin’in yaptığı tam da buydu işte. Bu bulgu, Aspirin üzerine yapılan araştırmaları tetikledi. Bugün yılda 500 Aspirin araştırması yayınlanıyor. Araştırmalar ağrıya ve soğuk algınlığına iyi geldiği bilinen ilacın her geçen gün başka bir etkisini ortaya çıkarıyor.
ASPİRİN’İN YOL HARİTASI ÇİZİLDİ
İngiliz bilimadamı Dr. Derek Gilroy da 24 yıl sonra Aspirin’in başka bir etki mekanizmasını ortaya koydu. Bayer’in düzenlediği ‘Uluslararası Aspirin Ödülü’nü bu yıl alan İngiliz bilim insanı Dr. Gilroy, ilacın etkin maddesi asetilasilik asidin (ASA), enflamasyonu (ateş, ağrı, şişlik ve kızarıklık) nasıl engellediğini açıklayarak aldı. Gilroy, Aspirin’in nitrik oksidin (NO) üretimini uyararak enflamasyonları engellediğini buldu. Böylece 108 yaşındaki ASA’nın bugüne dek çok iyi bilinmeyen biyolojik etkisini açıklayan Gilroy’un bulgularının, ASA’nın diğer endikasyonlarının bulunmasına hız kazandıracağı bekleniyor. Bilim çevreleri, buluşu 108 yıl sonra ASA’nın çok sayıdaki biyolojik aktivitelerinin sadece bazılarının incelenmiş olduğunu gösterdiğini belirtiyor ve Aspirin’in yol haritasının çizildiğini söylüyor.
Mucizevi küçük beyaz ilaç
Halk arasında ‘Her derde deva’ olarak bilinen Aspirin etkileri:
Aspirin’in etkin maddesi ASA, soğuk algınlığı ağrılarını hafifletiyor, ateşi düşürüyor.
Yüksek risk altındaki erkek ve kadınlarda kalp-damar hastalıklarından korunması için günde 75-120 mg ASA kullanmaları öneriliyor. ABD’de 10 yaşından büyük çocuklara koruma amaçlı günde 75 mg Aspirin veriliyor.
Kadınların yüzde 80’inden fazlasında görülen, tekrarlayan gerilim tipi baş ağrılarını ASA’nın hızlı ve emniyetli bir şekilde hafifletiyor.
Baş, diş, mafsal ağrıları, iltihaplanma, enfarktüs gibi birçok hastalığa karşı kullanılan ‘süper hap’ın her gün düşük dozda alındığında kanı sulandırarak, pıhtılaşmayı önlediği ve bu nedenle kalp krizi riskini azalttığı kesinlik biliniyor.
Beyin kanaması geçiren kişilerin iki hafta boyunca Aspirin almalarının da fayda sağladığı açıklandı.
Yapılan araştırmalarda Aspirin’in bağırsak kanseri, hatta akciğer kanseri tehlikesini de büyük ölçüde azalttığı ortaya çıktı.
Tüm bunlara rağmen bilimadamları, doktor kontrolü dışında sürekli ve fazla miktarda Aspirin alınmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Doktorlar, fazla miktarda ve uzun süre alınan Aspirin’in, bazı kişilerde mide ve bağırsak kanamasına yol açabileceğini, gençlerde beyin ve karaciğerde tahribata sebep olabileceğini dile getirerek, alerjik yan etkilerinin ortaya çıkabileceğini söylüyorlar.
Aspirin’in koruyucu dozu tartışması
Aspirin’i nasıl almalıyız, her gün mü, yoksa gün aşırı mı? Ya miktarı ne kadar olmalı? Bugünlerde iki günde bir alınan ‘81 miligramlık’ Aspirin’in kalp ve damar hastalıklarından korunmanın en iyi yolu olduğu konuşuluyor. Ancak doktorlar gün aşırı kullanıma sıcak bakmıyor.
Prof. Dr. Aytekin Oğuz (Metabolik Sendrom Derneği):
Aspirin’in her gün alınması daha doğru. Çünkü kişinin aldığını zannedip içmeyi atlaması söz konusu olabilir. Akıl karıştırır. Bu yüzden her gün 70-100 miligram Aspirin alınmasını öneriyoruz. İçilen aspirinin çeşidi önemli değil. Önemli olan içindeki ASA. Aspirinle ilgili yapılan çeşitli çalışmalar düşük dozlarının da (70 miligram) kalp ve damar hastalıklarından koruduğunu ortaya koyuyor. Yani sadece yüksek dozları değil, düşük dozları da işe arıyor. Aspirin’in trombositler üzerinde kanın pıhtılaşmasını önleyen etkisi 24 saat sürüyor.
Prof. Dr. Çetin Erol (Ankara Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı):
Evet her gün 75-150 miligaram arasında herhangi bir Aspirin’i içmelerini öneriyoruz. Ama herkese değil. 40 yaşını geçmiş ve en az 1-2 riski bulunanlara. Yani sigara içen, hipertansiyon, şeker ya da başka bir kalp ve damar hastalığı riskini artıran hastalığı bulunanlar alabilir. Sağlıklı insanlara önermiyoruz. Başta kanama gibi bazı olumsuz etkileri olabiliyor.
HZ.MUSA 'nın aspirini kullanması: Aspirinin ilk hali olan salisilik asit söğüt ağacının kabuklarının kaynatılıp suyu içilerek kullanılmıştır. Bunu ilk kullanan da Hz.Musa dır. Hz.Musa bir gün ateşli bir hastalığı yakalanır.Herkes ona hekime gitmesini ister.Hastalığı veren Allah şifayida verecektir der.Hz.Musa Allah ile konuşan peygamberlerden biridir. Bir gün ALLAH musaya hastalığı için şifa aramasını söyler.Musa peygamberde nasıl diye sorar.Allah (cc) -yaslandığın ağacın kabuklarını kaynat ve suyunu iç şifa bulacaksın der.Musa peygamberde bunu yapar ve şifayı bulur. İslami literaturlerde bu olay böyle geçmektedir.Avrupalılar bunu İslam tıbbından almışlardır.Ayrıca söğüt vb.kabuklarını İbni sinada kullanmıştır. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:35 pm | |
| Doktorları şaşkına çeviren olay
Karaciğer nakli yapılan 9 yaşındaki bir kız çocuğunun 0 RH negatif olan kan grubu, ameliyattan 9 ay sonra 0 RH pozitife döndü. Böyle bir şeye ilk kez şahit olan doktorlar şaşkın.
Avustralya'nın Sidney kentinde ameliyatın yapıldığı hastanenin uzmanları, ameliyat sırasında 9 yaşında olan kız çocuğunun 0 RH negatif olan kan grubunun, ameliyattan dokuz ay sonra 0 RH pozitife döndüğünün tespit edildiğini, böyle bir şeyin ilk kez görüldüğünü açıkladı. Hastayı takip eden doktor Michael Stormon, bugün 15 yaşında olan genç kızın sağlığının mükemmel olduğunu belirtti. Doktorlara göre, hasta çocuk ameliyattan sonra 12 yaşındaki vericisi erkek çocuğunun kan grubu ve bağışıklık sistemine sahip oldu. Yeni karaciğerin kök hücrelerinin kan hücresi üreten kemik iliğine bir şekilde "üşüşmesi" sonucu kan grubu değişti. Stormon, bu vakanın benzersiz olduğunu ve bunu tıp literatürüne geçirdiklerini bildirdi, ancak bu durumu kamuoyuna sunmak için niçin bu kadar beklediklerine açıklık getirmedi. "New England" tıp dergisinin son sayısında bu konuda makale yayınlandığı da belirtildi. Organ nakli ameliyatlarından sonra en çok korkulan şey, vücudun yeni organı reddetmesidir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:35 pm | |
| Pasif içiciler neler kaybediyor!
Sigaranın yetişkinlerde diş ve diş eti hastalıkları sebeplerinden biri olduğu biliniyor. Plusdent Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Onur Öztürk, sigara içen kişilerde diş ve özellikle diş eti hastalıklarının daha hızlı bir şekilde ilerlediğini kaydediyor.
Öztürk, sigara içenler kadar pasif olarak da olsa sigaraya maruz kalanların da diş kaybı tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurguluyor.
Sigara kullanımının kişiye vereceği zararların saymakla bitmeyeceğini, buna karşın sigara tüketiminin gençler arasında giderek yaygınlaştığını söyleyen Diş Hekimi Onur Öztürk, "Sigara diş çürüklerinin ve diş eti hastalıklarının oluşumunu önemli derecede etkiler.
Diş etlerine yeterince kan gitmesini engelleyerek diş eti sağlığını bozar. Sigara kullanan hastalarda sıklıkla dişetlerinde ve damakta kırmızı renkli iltihabi oluşumlar gözlenir. Diş eti hastalığına yatkınlık artar, ağızda doku bozukluklarına ve kötü kokuya neden olur. Ayrıca diş eti çekilmesi ileriki asamalarda ağız kanserine sebebiyet verebilir" diye konuşuyor.
Sigara tiryakilerinde erken yaşlarda diş kaybının görüldüğüne değinen Onur Öztürk, “Sigara içerisindeki nikotin diş yüzeylerine çökerek bir tabaka oluşturur ve bu tabaka diş estetiğini bozduğu gibi ağızda bakteri oluşumunu hızlandırıp dişlerin çürüğe karşı direncini de azaltır. Ağzında diş çürüğü olan birisi sigara içtiği taktirde bu çürük daha hızlı bir şekilde yayılır” diyor.
Sigara İçenler Kadar Etkileniyorlar!
Pasif içiciliğin de diş kaybına sebep olabileceğini belirten Diş Hekimi Onur Öztürk, şu bilgileri veriyor: “Sigara dumanı sadece kullanan kişileri değil yanında duran kişiyi de oldukça büyük bir zarara uğratır. Yapılan birçok çalışma sigara içilen ortamlarda bulunan kişilerin sigara içmeseler bile, içen kişiler kadar sigaradan etkilendikleri ortaya koymuştur. Her yıl binlerce pasif içici sadece sigara dumanını soluduğu için çeşitli hastalıklara yakalanmaktadır ve hatta hayatlarını kaybetmektedirler.”
Daha sağlıklı dişlere sahip olmak için sigara dumanına daha az maruz kalmamız gerektiğini söyleyen Diş Hekimi Onur Öztürk, araştırmaların Avrupa Birliği'nde tartışılmaya devam eden halka açık yerlerde sigara içme yasağını da destekleyeceğini söylüyor.
Sigara içme yasağı İngiltere’de uygulamaya geçti. Hükümet bu yasakla, sigara kullanmayanları pasif içiciliğin zararlarından korumayı amaçlıyor. Uzmanlar diğer ülkelerin de bu yasağı takip edeceklerini ve benzer yasalar ortaya çıkaracaklarını söylüyorlar.
Sigarayı bırakmak için hiçbir zaman geç değildir. Daha sağlıklı bir hayat için atabileceğiniz en önemli adımdır. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:36 pm | |
| Rahatlık kilo aldırır mı?
Japon bilimadamlarının yaptıkları araştırma ile kişilik özellikleri ile kilo arasındaki bağ ortaya kondu.
Yapılan araştırma ile kaygılı insanların genellikle zayıf olmalarına karşın, rahat ve dışa dönük kişilerin kilo almaya daha meyilli oldukları belirlendi. Araştırma, Japonya’nın kuzeydoğusunda yaşayan, 40-64 yaşları arasındaki 30 binden fazla kişi arasında yapılan anketlere dayanıyor.
Katılımcıların, boyları, kiloları ve kişilikleriyle ilgili soruları cevapladıkları anketlerin sonuçları hakkında bilgi veren Tohoku Üniversitesi’nden Masako Kakizaki, sonuçların, “rahat ve dışa dönük” insanların diğerlerine oranla fazla kilolu olmaya daha eğilimli olduğunu gösterdiğini belirtti.
Araştırma ile, erkekler arasında en dışa dönük kişiliğe sahip olanlarda obezite oranının, diğerlerine oranla 1,73 kez daha fazla olduğu, dışa dönük kadınlarda ise bu oranın 1,53 kat fazla olduğu tespit edildi.“Çok kaygılı” sınıfına giren kişilerin ise “en az kaygılılara” oranla iki kat daha fazla oranda “düşük kilolu” oldukları belirtildi.
Araştırma sonuçlarının, fazla kilo, obezite ve düşük kilolu kişilerin s | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:36 pm | |
| Güçlü bir hafızaya sahip olmak hem okul ve iş yaşamında hem gündelik hayatımızda işlerimizi kolaylaştırır. Altı adımda müthiş hafıza..
Bazı kişiler güçlü hafızaları sayesinde bu konuda zorluk çekmezken, pekçok kişi unutkanlıktan yakınır. Ancak unutmayınız ki hafızanızı güçlendirmek sizin elinizde. İşte, 6 adımda hafızayı geliştirme taktikleri...
İletişim psikolojisi uzmanı Doğan Cüceloğlu hafızayı geliştirmek için 6 aşamalı hafıza geliştirme yöntemini öneriyor. Cüceloğlu bu aşamaların örgütleme, ayrıntılama ve ara-bul-geriye getir içinde yer alan alıştırma yapma ilkeleriyle gerçekleştirildiğini söylüyor.
6 Aşamalı Hafıza Geliştirme Yöntemi
Gözden geçirin: Öğrenmek istenilen malzemenin gözden geçirilmesini ve nasıl düzenlendiğinin incelenmesini içermektedir. Konu ana hatlarıyla düzenlenip kendi kelimelerinizle ayrılabilir. Daha sonraki aşamalarda da okunulan bilginin özetin neresinde yer aldığı akılda tutulursa öğrenmek istenilen bilginin bu şekilde örgütlenmesinin yararı ortaya çıkar. Örgütlenerek organize edilerek çalışılan bir bilginin belleğe ne kadar yardımcı olduğu bu şekilde görülebilir.
Soru hazırlayın: Örgütlenen her bölümle ilgili soru hazırlanma.
Okuyun: Hazırlanan sorulara cevap ararcasına okuma yapılması.
İlişkiler kurun: Sorulara cevap verdikçe bölümler arasındaki bağlantıların neler olduğu anlaşılacaktır.
Tekrar edin: Her bölüm bitirilince birkaç kere tekrar edilmesini ve o bölümde hatırlanmasında zorlanılan kavramların farkına varılıp özellikle o kavramların gözden geçirilmesi gerekir.
Yeniden gözden geçirin: Konunun ve bu aşamaların tam olarak yapılıp yapılmadığını gözden geçirin. Bu aşamada konunun temel bölümlerinin ve bu bölümlerdeki temel kavramların hatırlanılması gerekir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:36 pm | |
| Ginseng’in botanik ismi olan "Panax", Yunanca "tam iyileşme” anlamına gelen “panacea” kelimesinden türetilmiştir. Ginseng’in tüm şifalı bitkiler içerisinde en etkili adaptogen (strese karşı direnci artıran bir ajan) olduğu düşünülür. Ginseng, fiziksel aktiviteleri ve vücut direncini artıran bir bitkidir ve fiziksel ve mental (zihinsel) dayanıklılığı artırır. Ginseng’in uzun bir süreden beri, özellikle erkeklerin üretkenliğini, erkeklik hormonu (testesteron) ve sperm miktarını, cinsel gücünü ve dolaşım sistemlerini (özellikle prostat büyümesine karşı) olumlu bir şekilde etkilediği de bilinmektedir. Ayrıca o, erkeklerde aşırı stres ve yorgunluktan kaynaklanan performans düşüklüğünü de giderebilmektedir. Ginseng’in kadınlar üzerindeki beynin hafıza (bellek) merkezlerini uyarıcı etkisinin bulunması ise yenidir. M.S 1. yüzyıla ait bir Çin metnine göre; Ginseng, zihni güçlendirici, irfan ve bilgeliği artırıcı bir şifalı bitki olarak tanımlanmakta ve düzenli kullanımının yaşam süresini artıracağı belirtilmektedir. Kore Ginseng (Panax Ginseng) ise Uzakdoğu ülkelerinde 2000 yıldan fazla bir süredir kullanılmakta olan geleneksel şifalı bitkiler içerisinde en yaygın olanıdır. Ayrıca Uzakdoğu insanları arasında gizemli bir bitki olarak büyük bir ün ve şöhrete sahiptir. Çoğu insan Ginseng’in kuvvet verici bir tonik ve çeşitli hastalıklara karşı bir koruyucu olduğuna inanmaktadır.
Ginseng KöküÇin kaynakları; Panax Ginseng’in kalp, akciğer, sindirim sistemi organları, karaciğer ve böbrekler üzerinde oldukça etkili bir tonik etkisine sahip olduğunu yazmaktadır.O aynı zamanda ruhsal düzeni sağlayıcı, korkuları giderici, gözlere parlaklık ve canlılık verici, zihni açıcı, anlayış yeteneğini, vücut enerjisini ve yaşam süresini artırıcı bir şifalı bitki olarak da belirtilmektedir. Günümüzde, Kore Ginseng sadece Uzakdoğu ülkelerinde kullanılmamakta, aynı zamanda tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Panax Ginseng, diğer ginsenglerden özellikle farklıdır; üretimi 6 yıl sürmekte ve diğer ginsengler 8-9 çeşit faydalı madde içerirken, Panax Ginseng (Kore Ginseng) 22 çeşit faydalı madde (ginsenosides) içermektedir. Aynı zamanda Kore Ginseng, yaşlanma etkilerini geciktirici anti-oksidant maddeler ve diğer herhangi bir ginseng türünde bulunmayan insülin benzeri maddeler de içermektedir. Son yirmi yılda bilimadamlarınca Kore Ginseng’in insan vücudu üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar, onun vücut üzerinde bir kaç değişik şekilde etki yaptığını bilimsel olarak ortaya koymuştur. Yapılan bu araştırmalara göre;
a) Kore Ginseng’ in Karaciğer Üzerindeki Etkileri:
Kore Ginseng (Panax Ginseng); karaciğeri, alkol tüketiminin, toksik (zehirli) maddelerin ve çeşitli hastalıkların etkisinden korumaktadır. Deney ve araştırmalar; Kore Ginseng’in vücudun protein, nükleik asit sentezi, karbonhidrat ve yağ metabolizmasını uyardığını göstermiştir. O aynı zamanda vücut tarafından üretilen veya dışardan alınan toksik maddelerin yanmasını ve onların vücuttan atılmasını da hızlandırmaktadır. Bu yüzden Kore Ginseng, karaciğer sağlığını toksik maddeleri hızla dışarıya atarak korumakta ve karaciğer hücrelerinin yenilenmesini kolaylaştırmaktdır.
b) Kore Ginseng’ in Stres Üzerindeki Etkileri:
Araştırmalar, Kore Ginseng’in stresi azaltıcı ve hatta yok edici etkileri olduğunu ortaya koymuştur. O, fiziksel stresi (radyasyon, soğuk ve sıcaktan kaynaklanan), kimyasal stresi (bazı kimyasal maddelerin ve alkol alımından kaynaklanan) ve biyolojik stresi (virüs veya bakterilerden kaynaklanan) gidermektedir. O, zihni güçlendirmekte, radyasyon veya radyasyon (ışın) tedavisinin yol açtığı hücre tahribatını azaltabilmektedir. Bu yüzden radyasyon (ışın) tedavisi gören hastalar için de oldukça faydalıdır.
c) Kore Ginseng’ in Diğer Etkileri:
Stres, depresyon veya diğer sert ve olumsuz koşullar altındaki vücut metabolizmasını koruyan bir tonik etkiye sahiptir. Şeker hastalığının iyileşmesine yardımcı olabilir ve kandaki şeker, lipit ve kolesterol seviyesini düşürür. Tümör hücrelerinin çoğalmasını yavaşlatabilir ve hatta engelleyebilir. Anemiye (kansızlık) karşı iyi gelir ve özellikle kanser hastalarında görülen kandaki bazı eksiklikleri giderebilir. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve kalp-damar sistemi üzerinde olumlu etkisi vardır.
Kırmızı Kore Ginseng- Siparis etmek için TIKLAYINIZKullanım Önerisi: Kore Ginseng (Panax Ginseng) kapsüllerinden ek gıda olarak günde 3 defa 1 kapsül alınabilir. Bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:36 pm | |
| Trafik; yol, araç ve insan üçlüsünden oluşmakta, bunlardan herhangi birinde oluşan bozukluk trafik kazalarına neden olmaktadır. Trafik kazaları tüm ülkelerde önemli bir sorundur. ABD’de kazaların, 4. ölüm nedeni olduğu ve motorlu araç kazalarının %51 ile en çok ölüme neden olan kaza türü olduğu bildirilmiştir. Ülkemizde farklı bölgelerde yapılan araştırmalarda adli olayların büyük bölümünü trafik kazalarının oluşturduğu görülmektedir. İstatistiklere göre 1998 yılında ülkemizde 440.149 trafik kazası olmuş, 4.935 kişi ölürken 114.552 kişi yaralanmıştır. Bu sayı olay yerinde ölenleri içermekte, kazadan sonra hastaneye kaldırılıp orada yaşamını yitirenleri içermemektedir. Oysa DSÖ kazadan bir ay sonraya kadar ölümleri trafik kazası ölümü olarak kabul etmektedir. Bu nedenle yılda büyük olasılıkla 10 bin kişin ülkemizde trafik kazası kurbanı olduğu söylenebilir.
Trafik kazalarında aşırı hız, alkol alımı, tehlikeli araç kullanmanın yanında uykusuzluk da önemli bir nedendir.
ABD Ulusal Otoyol Trafik Güvenliği Yönetimi yıllık tüm kazaların yaklaşık %1,5'inde temel nedenin uykusuzluk ve yorgunlukla ilişkili olduğunu tahmin etmektedir. İngiltere, Norveç ve İsviçre'de yapılan farklı çalışmalarda %1-16 arasında değişen oranlar bildirilmiştir.
Uyku ilişkili kazalar kazalar açısından en çok risk altında olan sürücüler;
a) Uykusu bozulmuş ya da yorgun sürücüler
* Mola vermeksizin uzun süre araç kullananlar, * Gece, öğleden sonra ve normalde uyuduğu saatlerde araç kullananlar, * Uyku yapan ilaçlar ya da alkol alanlar, * Tek başına araç kullananlar, * Uzun, kırsal, sıkıcı yollarda araç kullananlar, * Sık yolculuk edenler,
İngiltere'de yapılan araştırmada uyku ilişkili kazaların saat 02.00, 06.00 ve 16.00 dolaylarında 3 pik yaptığı saptanmıştır .
b) Genç sürücüler
Uyku ilişkili kazaların geç kalma eğiliminde olan, az uyuyan ve gece araba kullanan gençlerde yaygın olduğu saptanmıştır. Kuzey Carolina'da bu tür kazaların %55'inin 25 yaş ya da daha genç kişilerce yapıldığı, sürücülerin %78'nin erkek olduğu görüldü. İngiltere ve Norveç'te yapılan çalışmalar da benzerdi.
c) Vardiyalı çalışan sürücüler
ABD'de 25 milyon insan vardiyalı olarak çalışmaktadır. Bu alışılmadık programlarla çalışanların %20-30'unun yorgunluk ilişkili araba kazası geçirdiği saptanmıştır. Özellikle gece vardiyasından eve dönüş tehlikeli olmaktadır.
d)Ticari araç sürücüleri
Özellikle kamyon sürücüleri yorgunluğa bağlı kazalara eğilimlidir. Kamyon sürücülerinde uyku apnesi olarak adlandırılan uyku ve solunum bozukluğu yüksek oranda görülebilir. Tüm ağır kamyon kazalarının en az %30-40'ında sürücünün yorgunluğunun, katkıda bulunan etmenlerden biri olduğu ileri sürülmektedir.
e)Tanı konulmamış uyku bozuklukları olan sürücüler
Uyku bozukluklarının kazaları arttıran bir risk etmeni olduğu bildirilmiştir. Kronik insomnia (uykusuzluk), uyku apnesi ve narkolepsi gibi aşırı gündüz uyuklamasına neden olan bozukluklar olasılıkla 30 milyon ABD yurttaşında görülmektedir. Uyku bozukluğu olan pek çok kişi tanısız ve tedavisiz kalmaktadır. Örneğin; uyku apnesi orta yaşlı erkeklerin %4'ünde, aynı yaş grubundaki kadınların %2'sinde bulunmaktadır. Bu bozukluk kaza riskini 3-7 kat arttırmaktadır.
İngiltere'de yapılan araştırmada uyku ilişkili kazaların şu kriterlerle saptandığı belirtilmiştir:
* Sürücünün alkolmetre ve kan alkol düzeyinin yasal limitin altında olması, * Aracın yoldan çıkmamış ya da başka bir aracın arkasına çarpmamış olması, * Fren izlerine rastlanmaması, * Araçta mekanik bir sorun olmaması, * İyi hava koşulları ve görüşün açık olması, * Hız ve öndeki araca çok yakın kullanmak gibi nedenlerin eliminasyonu, * Olay yerine gelen polis memurlarının temel neden olarak uyuklamaktan kuşkulanması, * Kazadan hemen birkaç saniye önce sürücünün çıkış noktasını ya da çarptığı aracı açıkça görmesi.
McCartt ve arkadaşlarının 593 uzun yol kamyon şöförüyle yüzyüze yaptıkları görüşmelerde, sürücülerin oldukça büyük bir kısmının direksiyonda uyuduklarını saptamışlardır. Sürücülerin %47,1'i daha önce, %25,4'ü ise son bir yıl içinde direksiyonda uyuduklarını söylemişlerdir.
ABD'de uyku nedenli kazaların, yıllık 23.318 ölüm ve 1.907.072- 2.474.430 sakatlığa yol açan yaralanma ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bunun giderinin ise 43.15-56.02 milyar dolar olduğu sanılmaktadır.
Uyku ilişkili kazaları engellemede etkili olabilecek önlemler:
1) Yolculuk öncesi öneriler
Sürücü iyi bir gece uykusu uyumalıdır. Bireysel farklılık göstermekle birlikte, ortalama 8 saatlik bir gece uykusu gereklidir. Uzun yolculuklar bir arkadaşla birlikte yapılabilir. Yolcular yorgunluk belirtilerini fark ederek ya da aracı sıra ile kullanarak yardımcı olabilirler.
Her 100 mil (yaklaşık 160 km) ya da iki saatte bir düzenli molalar verilebilir. Alkol ve performansı azaltan ilaçlar kullanılmamalıdır. Alkol ve yorgunluk birbirlerinin etkilerini arttırır. Sık olarak gündüz uyuklaması, gece uyumakta zorluk ya da her gece yüksek sesle horlama gibi yakınmalar varsa uyku bozuklukları açısından bir doktora danışılmalıdır.
2) Uykulu sürücüler için öneriler
* Yorgunluğun uyaran işaretlerine dikkat edilmelidir. * Araba kullandığı son birkaç kilometreyi anımsamıyorsa, * Yolda sağa-sola sapıyor ya da yolda ya da yol kenarında bulunan, sürücüyü hız ve yol sınırı açısından uyaran bariyerlere çarpıyorsa, * Dalıyor ya da dikkatini toplayamıyorsa, * Sık sık esniyorsa, * Gözlerini açık tutmakta zorlanıyorsa, * Önünüzdeki arabaya çok yakın kullanıyor ya da trafik işaretlerini kaçırıyorsa, * Başını tutmakta zorlanıyorsa, * Aracı ani duruş ve kalkışlarla sarsa sarsa kullanıyorsa uyuma tehlikesinin olduğunu bilmelisiniz. * Yalnızca radyoyu açmakla yetinmeyin, pencereyi de açın ve onu uyanık tutmak için diğer "numaraları" deneyin. * Mola vermek için güvenli bir yer bulun * Trafikten uzak, güvenli bir alana gidin ve kısa bir süre (15-45 dakika) uyumasını sağlayın. * Eğer gerekiyorsa kısa süreli uyanıklık için kahve başka kafeinli içecekler alın (kafeinin kan dolaşımına geçmesi yaklaşık 30 dakika alır).
3) Yol değişiklikleri Anayollardaki hız kesici ve yol kenarını belirleyen bariyerler sürücüyü yoldan çıktığı an uyarabilir. Tekerlekler bu bariyerlere çarptığında oluşan sarsıntı ve gürültü anayollardaki, aracın yoldan çıkmasına bağlı kazaları önlemede oldukça etkili olabilir. Kazalardaki kesin azalma bilinmemekle birlikte çalışmalar %15-70 oranında azalma bildirmektedir. Sürücü bu bariyerlere çarptığında yorgun olabileceğini düşünerek dinlenmelidir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:36 pm | |
| Aspirin kurtarıcı mı, öldürücü mü?
100 yıldır en fazla kullanılan ilaçlardan Aspirin, mucizevi bir ilaç mı, yoksa tehlikeli bir hap mı? Beyin cerrahı Prof. Dr. Orhan Barlas ve kardiyolog Prof. Dr. Vedat Sansoy tartıştı Prof. Dr. Orhan Barlas: Aspirin "Yaşım geldi," diye kullanılacak bir ilaç değildir. Aspirin içtikten sonra küçük bir kaza, beyin kanamasına yol açabilir.
Günde bir aspirin almak sağlık için yararlı mı? "40 yaşına geldim, en iyisi artık günde bir Aspirin alayım," diye bir alışkanlık başladı. Bu çok yanlış. Doktor tavsiye etmedikçe ya da damar tıkanıklığı nedeniyle kullanılması gerekmiyorsa, aspirin öyle alınacak bir ilaç değildir.
Aspirin, hiç yan etkisi olmadan, en kolay kullanılan ağrı kesici mi? Ağrıyı kesmek için aspirinden çok daha az yan etkisi olan ilaçlar var. Ağrıyı kesmek için ilk akla gelen ilaç, artık aspirin olmamalı.
Doktora sormaya gerek var mı? Aspirin çok masum bir ilaç değildir. Gerekli değilse kullanmamak lazım. Aspirin'in kanamalara yol açmak gibi çok ciddi yan etkileri olabilir. Doktora sormadan Aspirin almak, cesaret ister.
Aspirin kullanımı sonucu karşılaşabileceğiniz en büyük zarar nedir? Aspirin aldıktan sonra diyelim ki trafik kazası geçirip kafanızı bir yere çarptınız, beyin kanaması riskiniz çok daha fazla olur. Küçük bir çarpmayla daha büyük bir kanama ortaya çıkabilir. Yani Aspirin'i durup dururken almamak gerekir.
Aspirinn'in hayat kurtarıcı etkisi olabilir mi? Aspirin, felç olma riskini azaltır. Damar tıkanıklığı olan hastaların da felç riski vardır. Bu çeşit hastalarda, felci önlemek ya da küçük bir felç geçiren hastaların daha büyük felçle karşılaşmaması için günde bir küçük Aspirin almalarını öneririm.
Prof. Dr. Vedat Sansoy: Aspirin, en masum ağrı kesicilerden biridir. Kalp krizi geçirirken iki aspirin çiğnerseniz, hayatınız kurtulabilir.
Günde bir aspirin almak sağlık için yararlı mı? Doktor tarafından önerilen kişiler için günde bir aspirin almak yararlıdır. Sigara içen, kolesterolü ve tansiyonu yüksek, ailesinde kalp hastalığı bulunan, şeker hastalığı olan kişiler için düzenli aspirin kullanımı çok yararlıdır.
Aspirin, hiç yan etkisi olmadan, en kolay kullanılan ağrı kesici mi? Ağrı kesici olarak son derece masum bir ilaçtır. Günlük dozlarda 1.5 grama kadar ağrı kesici olarak alınabilir. Ağrı kesici amaçla düzenli kullanmanız gerekmez. En fazla bir ya da iki tane alırsınız. O zaman kanama yapma gibi riski olmaz. Doktora sormaya gerek var mı? Aspirin kullanmak için mutlaka doktora sormaya gerek vardır. Hatta bence Aspirin reçeteye de yazılmalıdır.
Aspirin kullanımı sonucu karşılaşabileceğiniz en büyük zarar nedir? Eğer kalp damar hastalığı riskiniz çok düşükse, aspirinin zararları, yararlarından fazla olabilir. Beyin ve mide kanaması riski vardır. Çocukların ateşini düşürmek için Aspirin kullanılmaz. Karaciğer ve beyin hasarı ile seyreden Reye Sendromu'na neden olabilir.
Aspirinn'in hayat kurtarıcı etkisi olabilir mi? Özellikle diğer risk faktörleriniz varsa, kalp hastalığı riskiniz yüksekse, Aspirin alarak hayatın kurtulması mümkündür. Kalp krizi geçiren kişinin hastaneye giderken iki tane Aspirin çiğnemesi durumunda krizin vereceği hasar azalır. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:37 pm | |
| ADAÇAYI (Salvia officinalis)
Ballıbabagillerden olan Adaçayı, Dişotu ve Meryemiye diye de tanınır. Akdeniz kıyılarının kır bitkisidir. Ülkemizde kışın sert geçmediği yörelerde, bahçelerde de tohumlardan üretilir. Hafif kireçli, kolay su geçiren, kuru toprakları sever. Tohumları Nisan ve Eylülde ekilir. Şifası kenarları tırtıllı, buruşuk görülen, açık yeşil yapraklarındadır. Taen , uçucu yağ, acı madde ve B vitamini içermektedir. İki çeşit adaçayı vardır.
1)Bahçe Adaçayı (Salvia officinalis): Gerçek Adaçayıdır, şifalılık bakımından daha etkilidir. 30-70 cm boyunda menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak ıtırlı bir koku yayar. Bahçe Adaçayı güneşli yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için kış boyunca çam dalları ile örtülmelidir.
2)Çayır Adaçayı (Salvia pratensis):Çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir.Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan koyu mavi menekşe renkli çiçeklerinin pırıltısı uzaktan seçilebilir. Yapraklar, çiçeklenme başlamadan Mayıs ve Haziran'da toplanmalıdır. Bitki kuru ve güneşli günlerde, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğle güneşinde toplanır ve gölge yerde kurutulur, yıl boyu kullanılır.
*Adaçayı, tüm bedeni güçlendirir , kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde oldukça faydalıdır. Adaçayı sirkesiyle de, yatalak hastalara uzunca bir süre masaj yapılırsa rahatlatıcı ve canlandırıcı etkisinden faydalanılır.
*Gece terlemelerinde lavanta ile kullanılır. (günde iki fincan) Mikroplu hastalıkların neden olduğu gece terlemelerini keser.
*Kramp, omurilik rahatsızlıkları, beze hastalıkları ve organ titrekliklerinde başarı ile kullanılır. (günde iki fincan çay)
*Kan temizleyici etkisi vardır. Karaciğer hastalıklarında faydalıdır , vücuttaki toksinleri atar, safrayı söker. Mide ve bağırsak gazlarını, bulantıyı giderir. Mide sularının düzenli çalışmasını sağlar. Hazmı kolaylaştırır , iştah açıcıdır, ülsere ve ishale iyi gelir.İdrarı artırır. (günde en fazla 3 kahve fincanı ) Kansızlığın iyileşme döneminde içilir.
*Böbrek ve mesane taşlarını daha rahat düşürmek için 80 gr olan yarım avuç Adaçayı 1litre suda haşlanır. Şeker ve küçük bir parça limonla çay gibi içilir.
*Adaçayı Papatya ile içilirse daha etkili olur. (bir-iki bardak ,bal ilave edilir)
*Grip ve soğuk algınlığında ve bunlardan ileri gelen adale ağrılarında kullanılır .Antiseptiktir , ateşi düşürür ve vücudu dinlendirir. Bademcik iltihabı , boğaz hastalıklarında adaçayı özellikle önerilir. -Bir bardak sütün içine bir tatlı kaşığı adaçayı ufalanıp ilave edilir , beş dakika kaynatılıp demlenir.Bir tatlı kaşığı bal ilavesi ile sıcak içilir, gece içilirse rahat uyumayı sağlar,Terletir, ateşi düşürür, boğmacada en iyi formüldür.
-Bademcik iltihapları için çiçeklerinden elde edilen mayi ile gargara daha etkili olur.
-15gr Adaçayı 1lt suda kaynatılarak sıcak olarak bol bol içilir.
-Adaçayı kaynatılarak içine biraz sirke ve bal eklenip gargara yapılır. Bu formül dişeti kanamalarında da daha etkilidir.
-Çay olarak demlenip bal ve sirke ilave edilerek içilir.
-Diş iltihaplanmalarında kanayan ve sallanan dişlerde ve diş eti çekilmesinde iyi gelir.Gargara yapılır veya çaya pamuk batırılarak hasta bölgeye tampon uygulanır.
-Toz haline getirilen Adaçayı yaprakları, diş temizliğinde kullanılır. Dişleri sağlamlaştırır, beyazlatır.
*Sinir yorgunluğu ve döl yatağı hastalıklarında da arasıra Adaçayı oturma banyoları alınmalıdır. Depresyon ve el titremeleri için faydalıdır. Astım sıkıntılarını giderir. Adet düzensizliklerini ve sancılarını iyileştirir, rahim iltihaplarını giderir.
*Şeker hastalığında, çay şekersiz içilir.
*Yaralar, iltihaplı yaralar ve çıbanlar (apseler) kaynatılmış Adaçayının suyu ile pansuman edilebilir.Yapraklarından elde edilen Adaçayı tozu da kullanılabilir.
*Böcek sokmalarında, sokulan yere ufalanmış Adaçayı yaprağı uygulanır. Yaprakları ezilip merhem haline getirilerek sivrisinek, arı vs. sokmalarında sürülürse acıyı dindirir, kaşıntıyı önler. Ayrıca emziren annelerin çok fazla sütü aktığı taktirde bu merhem meme ucuna sürülürse, sütün aşırı akmasını önler.
*Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarında Adaçayı içmeleri faydalıdır.
*Adaçayı, Ihlamur ile beraber öksürük kesici, Nane ve Kekik ile kaynatılmış suyu mideyi düzenlemek için verilir.
*Adaçayı, koku değiştirici olarak, su ile kaynatılır ve çıkan buharın kokuyu alması sağlanır.
*Yemeklere, ızgaralara etlere, çorbalara ekilir.
*Saçların bakımında , saçların fazla yağını alıp deriyi temizler , ölü hücreleri yok eder. Saç derisini canlandırır , saç dökülmesini önler , derinlemesine temizlik sağlar. Adaçayının yağı papatya ile birlikte kullanılırsa daha faydalı olur.
Saçlar için besleyici ve etkili bir toniktir; 8 bardak kaynatılmış suya bir avuç Adaçayı konur , üstü kapalı beş dakika kaynatılır , 30 dakika demlenir , süzülür.Her banyodan sonra, saç dipleri bu tonik ile ovulur , durulanmaz , soğuk kullanılması daha etkilidir. Aynı zamanda papatya ve adaçayı içmeye devam edilir.
Adaçayı ezilerek elde edilen mayi ile masaj yapılan saçlar siyahlaşır ve gürleşir.
*UYARI: Lüzumundan fazla kullanılırsa,(günde 3 kahve fincanından fazla) vücuda zarar verir, zehirlenmelere sebep olur. Damakta şişmeler meydana gelir. Doktora başvurulmalıdır. Çocuklara az miktarda verilebilir.
KULLANIM BİÇİMLERİ
Çay hazırlamak: Bir çay kaşığı bitki, çeyrek litre suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.
Adaçayı sirkesi: Geniş ağızlı bir şişe, boğazına kadar Yabani Adaçayı ile doldurulur. Çiçeklerinin üstüne çıkacak kadar Doğal üzüm sirkesi eklenir ve şişe 14 gün güneşte veya sıcak bir yerde bekletilir.
Oturma banyosu: İki avuç dolusu yaprak soğuk suda gece boyunca bekletilir. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılır ve banyo suyuna eklenir.
KEKİK (Thymus serpyllum)
Çimenlik tarla kıyılarında, orman kıyılarında ve çayırlardaki karınca yuvalarının üstünde yetişir.Güneş ve sıcak istediği için,toprak sıcaklığının fazla olduğu kayalık ve dağlık yerlerde çoğalır.Güneşli öğle sıcağında menekşe renkli çiçeklerden güzel koku yayıldığından,Haziran-Ağustos arası toplanır. Şifası yapraklarındadır. Bunlar saplarıyla toplanır, gölgede kurutulup ufalanır.
*Kekik içerdiği timol sayesinde antiseptik, güçlendirici ve uyarıcı etkisi vardır.Timol yada kekik kafuru virüs ve bakterileri uzaklaştırır.Kekik suyuyla yapılan banyolar vücudu dinlendirir.
*Kekiğin çiçekli sapı idrar söktürücüdür.Vücuttaki yağları eritir.Bu özelliğinden dolayı vücuttaki suyu atar.Hem kilo vermeye, hem de vücuttaki kan sirkülasyonunu hızlandırdığından dolayı kalbe faydalıdır. Spazm gidericidir. Böbrek taşlarının düşürülmesine yardım eder. Adet düzensizliği ve damar sertliğinde 30gr kekik, 1 litre suda haşlanır, her yemekten sonra birer kahve fincanı içilir.
*Kan şekerini düşürür.Kekik-Tarçın.-1 su bardağı suya yarım kahve kaşığı kekik,yarım kahve kaşığı tarçın konur kaynatılır,süzülür. Sabahları aç karnına içilir.
*Salgı bezlerini uyarıp düzenli çalışmasını sağlar. Her türlü karın ağrısını ve gazı gidericidir. İştah açıcı,hazmı kolaylaştırıcı,mide bulantısını teskin edici olarak kullanılır.Bağırsak parazitlerine karşı etkidir.Kaynatılarak suyu balla içilir.
*Düşükleri kolaylaştırır.
*Baş ağrılarına iyi gelir.Geçici olarak tansiyonu düşürür.
*Hafızayı kuvvetlendirir,kalp sancısına iyi gelir. Ödü buruna damlatılırsa da zihni sadeleştirir, hafızayı yeniler. Ciğeri sara hastalığına karşı iyi gelir.
*Sinirsel yüz ağrılarında kullanılır.Kekikotu,papatya ve civan perçemi ,güneşli havada toplanıp bir kuru bitki yastığı hazırlanıp uygulanır.Diğer taraftan da aynı bitkilerin karışımından hazırlanmış çay içilir. Eğer krampta varsa kurutulmuş Kurtpençesi yastığı da uygulanır.(Başlangıçta İsveç şurubu kompresi hafif bir rahatlık sağlayabilir.)
*Soğuk algınlığında kekik otu pekmezi yemeklerden önce kullanılır.Balgam söktürücüdür.Öksürük,Astım krizini yatıştırmaya, bronşit ve uykusuzluğa iyi gelir:Kekik otu ve sinirli ot karışımından hazırlanan çay,limon ve nöbet şekeri ile karıştırılarak kullanılmalı.Bu çay günde 4-5 kez hazırlanır saatte bir yudum alınarak gün boyuna yayılmalı.(Özellikle çocuklarda) 5' er gram kekik,sirke ve biraz tuz ile içilir.
*Öksürüğe,bal ile macun yapılıp yenir.(Soğuktan kaynaklanan) Kesme şekerin üzerine günde 3 defa kekik yağı damlatılıp yenir.
*Ağız antiseptiğidir.Diş ağrısını giderir.Kimyon ve sirke ile kaynatılıp gargara yapılır. Çocuklarda kansızlığı önler. İshallere ve zehirlenmelere faydalıdır.
*Kötürümlükte,sinir hastalıklarında,romatizma ve burkulmalarda kullanılır.Kekik otu banyoları yapılır.İçten, günde 2 fincan kekik otu çayı içilir.Dıştan bitki yastığı yatmadan önce ısıtılarak uygulanır. Yastık, mide ve dölyatağı hastalıklarına da iyi gelir.
*Tifo hastalığında 20 dakikalık kekik otu banyosu yaptırılır.
*Yara yanık ve apseleri iyileştirir. Ezik, burkulma, şişlik, morartı ve gut hastalığı, felç tedavisinde, romatizmada kullanılır. Tırnak düşerken oluşan yaraya antiseptik olarak kekik yağı sürülür. Kekik yağıyla yapılan masaj kan dolaşımını arttırır, romatizmaya da iyi gelir. Kekik yağı mide, baş, ve diş ağrılarına iyi gelmekle birlikte tümör yapıcı madde olduğu ve karaciğer üzerinde zararlı etkileri olduğundan dikkatli kullanılmalıdır.
*Egzama ve uyuzda kaynatılarak banyoda sürülür.
*Sara krizlerine karşıda önerilir.Günde 2 fincan çay,yıl boyunca,10 günlük aralarla 2 veya 3 haftalık kürler dahilinde içilir.
*Afrodizyaktır.
*Alkol bağımlılığında; bir avuç dolusu bitki,1 litre kaynar suda haşlanır,üstü kapanır ve demlenmesi için 2 dakika beklenir.Çay termosa doldurulur ve alkolik kişiye her 15 dakikada bir yemek kaşığı içilir.Bunu mide bulanması ,kusma,dışkı- idrar çıkarma,terleme, yeme-içme için duyulan iştah izler.Bu uygulama gerektiğinde yenilenmelidir.
*Saç bakımı için;kafa derisindeki mikropları öldürür. Kan dolaşımını hızlandırır. Dökülen saçların yerine yenisini çıkarır, saçın fazla yağını alır. 6 bardak kaynatılmış suya 1 avuç kekik konur, üstü kapalı olarak 5 dk. kısık ateşte kaynatılır, demlenir ve tülbentten süzülür. Temiz saç bu tonikle ovulur. 125gr kekik, 1litre suda haşlanarak saç banyolarında kullanılırsa, kırılan, dökülen saçları canlandırır, hoş bir parlaklık verir.
*Kekikten doğal boyamacılıkta da yararlanılır. Yapraklarından çeşitli mordanlarla bej, gri ve haki renk elde edilir. Yün ve pamuk ipliklerinin boyanmasında kullanılır.
*Şap hastalığına karşı, hayvanın ağzı kaynatılmış kekik suyu ile yıkanır. Hayvanların dişeti iltihabında bir miktar kekik, şarapla karıştırılarak sürülür.
*UYARI:Hamileler ve guatr olanlar kullanmamalıdır. (Guatrı olanda,tecrübe edilmiştir; halsizlik, mide bulantısı, baş dönmesi,kalp çarpıntısı olmuştur.) Fazla içilirse (günde 2-3 fincandan fazla) tansiyonu düşürür. Yağında tümör yapıcı madde olduğu için dikkatli kullanılmalıdır. KULLANIM BİÇİMLERİ
Çay hazırlamak:Bir çay kaşığı dolusu bitki, bir fincan kaynar suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca bekletilir. Yada 1 kahve kaşığı kekik, 1 su bardağı kaynar suda 10 dakika bekletilir. Günde 2 su bardağı içilir. Banyo katkısı:Bir tam banyo için 200gr.(genel böl. tam banyoya bak)
Kekikotu tentürü: Öğle güneşinde toplanmış çiçekli saplar gevşekçe bir şişeye doldurulur ve üstüne konyak, bitkilerin iki parmak üstüne çıkana kadar eklenir. Güneşte veya sıcak bir yerde 14 gün bekletilir. Kekikotu yağı:Aynı tentür işlemi gibidir, fakat konyak yerine zeytinyağı kullanılır.
Bitki yastığı:Öğle güneşinde toplanıp kurutulmuş bitkiler bir yastığa doldurulur ve dikilir.
Kekikotu pekmezi: Öğle güneşinde toplanmış çiçekler ve saplar bir cam turşu kabına doldurulurken ıslak ellerle nemlendirilirler. Bir sıra bitki, bir sıra ham şeker olmak üzere kap bastıra bastıra doldurulur ve üç hafta güneşli bir yerde bekletilir. Süzme sırasında, şekerlenmiş çiçekler ve saplar, biraz su ile yıkanmalı ve bu su pekmeze eklenmelidir. Elde edilen sıvı ağır ateşte, kaynatmadan ısıtılarak, içindeki suyun buharlaşması sağlanır. Pekmez ne ince, ne de kalın olmalıdır. Bu nedenle, biraz soğutarak denemek gerekir. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:37 pm | |
| MAYDANOZ (Detroselinum sativum)
Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten ) kaynağıdır. Bu özelliği ile görme gücüne, kılcal damar sistemine, adrenal bezine ve troid bezine iyi gelir. Ayrıca potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden de zengindir. Maydanoz suyundaki yüksek klorofil miktarı kanı arttırarak oksijeni metabolize eder ve böbreklerin, karaciğerin, idrar yollarının temizlenmesine yardım eder. Sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindirir. İnce barsaktaki peristaltik hareketleri arttırır. Bir tutam maydanoz günlük C Vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.
*Kanı temizler, kansızlığa, mesane iltihaplanmasına ,kum, böbrek taşı ile tansiyona,şişmanlığa,böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına,damar sertliğine etkilidir. Maydanoz suyuna bal ve limon ilave edilerek günde 1-2 bardak içilir. Böbrek rahatsızlıklarında; 4 bardak suya 1 demet maydanoz yıkanır konur, 5 dakika kaynatılır, süzülür, günde 3 kere 1'er çay bardağı içilir.
*Tohumları idrar ve safra söktürücü, adet kanamalarını kolaylaştırıcı nitelikleri vardır. Maydanoz,aybaşı sancılarını keser, adetleri düzenler, ağrıları giderir, akıntıları keser.Barsak solucanlarının düşürülmesine yardım eder. Gazın dışarı atılmasını sağlar.
*Grip ve nezleyi geçirir, balgam söktürür, terletir, ateş düşürür.Kan şekerini normal seviyede tutar, kansere karşı koruyucudur, vücuttaki zehirli maddeleri dışarı atar, romatizma hastalığına ve sarılığa iyi gelir.
*Yatmadan önce ağızda çiğnenen bir demet maydanoz rahat uyumayı sağlar. Bulantılarda ve nefes darlığında bir tutam maydanozu iyice çiğneyerek yutmak kişiyi rahatlatır.
*Anne sütünü azaltır. Emzikli kadınların süt kanalı tıkanmalarında maydanoz lapası uygulanır. Yara, kesik ve morartıları iyileştirir. Kulak ve diş ağrısına iyi gelir.
*Afrodizyaktır
*Sivilceli,lekeli,pürüzlü ve kırışık ciltlerde parlaklılık ve pürüzsüzlük verir. 2 bardak kaynatılmış suda, 1 demet yıkanmış maydanoz sapları ile beraber üstü kapalı olarak kısık ateşte 5 dk. Kaynatılır.20 dk. Demlenmeye bırakılır süzülür.Böylece etkili cilt losyonu ve lapası elde edilir.Temiz cilde lapası sürülüp 20 dk bekletilir,sonra süzülen maydanoz suyu ile cildi yıkanır.Her gün günde birkaç kez uygulanır.
*Saçları besler,parlatır, dökülmeyi yavaşlatır. Saçlar maydanoz suyu ile yıkanır.
*Arı ve haşarat sokmalarında sokulan yere sürülürse ağrıyı giderir
KULLANILIŞI
Birkaç taze yaprak, bir litre suda kaynatılarak günde iki fincan içilir. Kuru yapraklardan elde edilen toz, günde iki tutam içilebilir. Kompres ve gözler için losyon ve şampuanı yapılır. Astım, menopoz, ağrılı adet görme ve öksürük için yukarıdaki kaynamaya birkaç kök ve yarım avuç tohum atılarak el ayak banyoları yapılır. Lapası kıyılmış yapraklardan yapılır.
*Şeker hastalığında: 3 demet maydanoz ezilir, 6 bardak suya konulur, üstü kapatılır, 30 dakika demlemeye bırakılır, sonra süzülür, üzerine 1,5 su bardağı taze sıkılmış limon suyu ilave edilir. Her gün sabahları aç karnına 1 bardak içilir. .
*UYARI:Maydanoz suyu 60 gr'dan fazla ve tek başına içilmemeli. Havuç-elma suyuyla içilebilir. Böbrek iltihabı olanlar yememelidir.
KURU ÜZÜM( Vitis vinifera)
Taze üzüm, potasyum karbonatla suya yatırılır ve kurutulur. Zeytinyağı parlatıp sarartır. Potasyumun yerine ayçiçeği sapı, bağ çubuğu ve sakızlık çalısı külü de kullanılabilir.
*Karaciğerin dostudur. Kan yapar. Kekikle yenirse vücudu şişmanlatır.
*Kumları döker, idrarın damla damla gelmesinin tedavisinde iyi gelir. Çekirdekleri alınır karabiber konulup yenir.
*Sert urları eritir. Kuru üzüm, safran, yumurta sarısı, kuş yemi, keten tohumundan merhem yapılıp uygulanır.
*Unutkanlığı giderir, dimağı kuvvetlendirir. Günlük ile yenilir.
*Sarılığı giderir, sirke ile yenir.
*Öksürüğü keser. Anason ile kaynatılır, badem yağı ile içilir.
*Çıbanları patlatır, iyileştirir.İç yağı ile merhem yapılıp uygulanır.
*Üzüm çekirdekleri selülit tedavisinde kullanılır. | |
| | | Posedon Albay
Mesaj Sayısı : 585 Rep Puan : 884 Teşekkür : 0 Kayıt tarihi : 06/10/09 Yaş : 30 Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??
| Konu: Geri: Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler Paz Ekim 11, 2009 4:37 pm | |
| POLEN
Çiçeklerin ortasında bulunan erkek üreme hücresidir. Ancak mikroskop altında görülebilen bu hücreler 10 yıl dayanabilecek kadar canlıdırlar ve o bitkinin tüm genetik ve diğer özelliklerini taşır, döllenmeyi sağlayarak nesillerin devamını temin eder. Polende tüm vitaminler ve minerallerin insan yaşamı için en ideal oranlarda bulunması en üstün özelliğidir. Vitamin A -C ve özellikle B-kompleks vitaminleri yönünden zengindir. Ayrıca yüksek oranda protein (%20-25) içerir. Mineral, enzim, eser elementler ve diğer vitaminlerde bulunur. Tüm hastalıkların tedavisinde de yardımcı madde olarak kullanılmaktadır.
*Bağışıklık sistemini güçlendirir, antibakteriyel etkisi vardır.
*Kan basıncının düzenlenmesinde kullanılır.
*Üriner sistem enfeksiyonlarında kullanılır.
*Cinsel (isteksizlik, erken boşalma, iktidarsızlık) problemlerinde kullanılı.r
*Sinir sistemi, stres ve halsizlik gidericidir.
*Hücre yenileyici, dokuların yaşlanmasını geciktiricidir.
*Menopoz, andropozun kolay atlatılması için kullanılır.
*Gebelik sürecinin sağlıklı seyrini sağlar.
*Emzirmede süt oluşumunun artırılmasında etkilidir.
*Sindirim sistemi (gastrit, ülser) ve hemoroidte kullanılır.
*UYARI: Arı sokmasına alerjisi veya astımı olan kişilerin arı polenini dikkatli kullanılmalıdır.
PAPATYA (Matricaria chamomilla)
Genellikle balçıklı topraklarda, orman çayırlıklarında,eğilimli topraklarda,tahıl,mısır,yonca,patates ve şalgam tarlalarında yetişir. Yabani papatya ile arasındaki fark;sarı çiçek tabanının içinin oyuk ve kokusunun daha etkili oluşudur. Çiçekler sapsız olarak ,Mayıstan Ağustosa kadar,öğlen güneşinde toplanmalıdır.
*Küçük çocukların her türlü rahatsızlıklarında papatya çayı içirilebilir.
*Özellikle kramplarda ve karın ağrılarında kaynatılıp içilir. Ağrılı bölgelere kurutulmuş papatya ile doldurulmuş sıcak yastıklar koyulmalıdır.
* Bağırsak gazlarının giderilmesinde ve iltihabında kaynatılır ve bolca içirilmelidir.
*İshal,deri döküntüleri,mide rahatsızlıklarını iyileştirmeye yardımcı olur.
*Kadınların adet düzensizliklerinde,adet görememelerinde kaynatılıp içilirse adetin düzelmesine yardımcı olur.
*Sakinleştirici etkisi vardır,uykusuzluğa iyi gelir. Sinir sistemin rahatlatmak, bitkinliği gidermek için papatya banyolarından oldukça iyi sonuç alınabilmektedir.
*Terleticidir,yüksek ateşi düşürücü,boğaz ve bademcik gibi bir çok iltihaplanmalarda, dezenfektan ve iltihap kurutucu olarak kullanılabilir. Kaynatılıp bolca içilir.
*Göz ve göz kapağı iltihaplanmalarında, kaşıntı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan kompres olarak, diş ağrısında gargara olarak ve yaraların yıkanmasında da kullanılır.
-Göz ağrılarında,sütle kaynatılan papatyaları sıcak kompres olarak göz kapaklarının üzerine koyulur.
*Sürgün etkisi yapmadan dışarı çıkmayı sağlar. Ayrıca basura dışta, papatya merhemi sürülerek tedaviye yardımcı olunur.
*Nezle ve sinüzitte,papatya buğusu kullanılabilir. Bu uygulamadan sonra dışarı çıkılmamalıdır.
*Soğuk algınlığı için; bir bardak sıcak su, bir çay kaşığı papatya karıştırılır 5 dk üstü kapalı kısık ateşte kaynatılıp demlenip süzülür. Sıcak olarak bal ilave edilerek sabah akşam içilir.(Antiseptiktir)
*Nevralji ve romatizmada papatya yağıyla masaj yapılır. Aynı bölgedeki organ yorgunluklarını da giderir.
*İşitme güçlüğü çekenler içinde ada soğanı kızartıldığı papatya yağını sıcak olarak,sık sık kulağa damlatıldığında yeniden işitmeye faydalı olacaktır.
*İdrar zorluğunu giderir,kumları döker kaynatılmış papatya çayı bir hafta sabah ve akşamları bolca içilmelidir. Kaynatılmış papatya mesanenin üzerine uygulandığında ağrıları da hafifletir.
*Damağı kuvvetlendirir,baş ağrılarını giderir, bunular için kaynatılıp içilir.
*Karaciğer rahatsızlıklarında tedaviye yardımcı olur. Bedeni güçlü tutar. Hepatit B' de bir çay bardağı sıcak suya yarım kahve kaşığı papatya konur,5 dk bekletilir,süzülür,öğle ve akşam yemeklerden 15 dakika önce içilir.
*Erkekler için,afrodizyaktır; kaynatılıp şekerle içilir.
*Cilt bakımında; kaynatılmış bitki ve suyu ile haftada bir kez yüz yıkandığında ciltte tazelik ve sağlıklı bir renk kazandırdığı görülecektir.
*Saç bakımında:özellikle saçları açık olanlar kaynatılmış papatya suyuyla yıkanır.
*Özellikle hassas ciltlere iyi gelir. Saç köklerini güçlendirir,dökülmesini önler,saç derisini derinlemesine temizler,saç köklerine kadar nüfus eder. Saçı canlandırır. Adaçayı yağı ile birlikte kullanıldığında çok daha iyi sonuçlar alınır.
KULLANIM BİÇİMLERİ
Çay hazırlamak: bir çay kaşığı dolusu bitki, bir fincan kaynar suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.
Banyo katkısı: Tam banyo için dört avuç dolusu, yüz veya saç yıkamak için bir avuç papatya çiçeği haşlanır ve demlenmesi için kısaca bekletilir.
Kompresler: Bir fincan kaynak su, bir yemek kaşığı çiçeğin üstüne dökülür, demlenmesi için kısaca beklenir ve süzüldükten sonra sıcak kompreslerde kullanılır.
Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir torba, kurutulmuş çiçekle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavada iyice ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.
Papatya yağı: Güneşli havada toplanmış çiçekler, küçük bir şişenin içinde gevşek olarak doldurulur ve üstüne, saf zeytinyağı dökülür. Zeytinyağı çiçeklerin üstüne çıkmalıdır. Şişe 14 gün güneşte bekletilir. Buzdolabında saklanmalıdır.
Papatya merhemi: 250 gr içyağı tavada iyice kızdırılır ve iki avuç dolusu çiçek bu yağa atılır. Tavadakiler köpüklenmeye başlayınca karıştırılır, ağzı kapatılarak serin bir yere kaldırılır. Ertesi gün hafifçe ısıtılır ve bir keten bezinden geçirilip, posa da sıkılır. Deneyimlere göre, en iyi yöntem şudur: Süzgecin içine bir keten bezi yayılır, süzgeç başka bir kabın üstüne oturtulur ve sıkma işlemine başlanır. Merhem maddesi düzgün bir biçimde karıştırılır ve temiz cam veya toprak kaplara boşaltılır. | |
| | | | Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |