Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En iyi yollayıcılar
Posedon
Kulak Burun Boğaz Vote_lcapKulak Burun Boğaz Bar3Kulak Burun Boğaz Vote_rcap 
SoaRingEagLe*
Kulak Burun Boğaz Vote_lcapKulak Burun Boğaz Bar3Kulak Burun Boğaz Vote_rcap 
FG || Admin
Kulak Burun Boğaz Vote_lcapKulak Burun Boğaz Bar3Kulak Burun Boğaz Vote_rcap 
BeLa
Kulak Burun Boğaz Vote_lcapKulak Burun Boğaz Bar3Kulak Burun Boğaz Vote_rcap 
ayaz18
Kulak Burun Boğaz Vote_lcapKulak Burun Boğaz Bar3Kulak Burun Boğaz Vote_rcap 
En son konular
» http://uploaded.to/file/g5s6o7
Kulak Burun Boğaz EmptyÇarş. Ara. 23, 2009 11:21 am tarafından FG || Admin

» // SoaRingEagLe // Moderatör Alım Form'u //
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:17 pm tarafından FG || Admin

» Bilgisayar Terimleri..
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:16 pm tarafından FG || Admin

» Sitemizi Nasıl Buldunuz..
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Ekim 25, 2009 4:43 pm tarafından BeLa

» İstek&Şikayet Bölümü
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Ekim 25, 2009 2:25 pm tarafından FG || Admin

» Windows Live Messenger 2009
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:04 pm tarafından BeLa

» Sarısın Fıkrası
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:01 pm tarafından BeLa

» FrmGüneş yarışma Bölümü
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:31 am tarafından BeLa

» Photoshop Masteri Alınacak
Kulak Burun Boğaz EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:25 am tarafından FG || Admin


 

 Kulak Burun Boğaz

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki
YazarMesaj
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:13 pm

Allerjik rinit saman nezlesi



Allerji Ne Demektir: Alerji vücuda giren ya da temas eden bir maddeye
karşı vücudun kendine zarar verecek derecede reaksiyon göstermesidir.
Bu reksiyonlar normal düzeyinde olursa vücudu korumak içindir. Ancak
alerjik kişilerde reaksiyonlar zararlı olacak derecede fazladır. Burun
bu tür alerjik reaksiyonlardan en fazla etkilenen organlardandır.
Alerjinin genetik bir yatkınlığı vardır ve her yaşta başlayabilir.
Allerjenin vücuda girmesinden 2-3 dakika sonra histamin adı verilen
maddeler salgılanır. 15 dakika içinde maksimum seviyeye ulaşır. Alerji
her zaman olabileceği gibi sadece belli mevsimlerde de görülebilir.

Rinit Ne Demektir: Burun içini döşeyen mukozanın her türlü iltihabına
rinit denir. Eğer bu iltihaba alerjik faktörler neden olmuşsa buna
alerjik rinit denir.

Neler Alerji Yapar: Alerji yapabilecek bilinen ya da bilinmeyen çok
sayıda faktör vardır. En sık görülenler arasında toz, polenler, küf
mantarları, bazı yiyecekler (süt, yumurta, çilek vs.), kimyasal
maddeler, ev hayvanları sayılabilir.

Ne Gibi Belirtiler Yapar: Alerjinin KBB ile ilgili semptomları arasında
en sık görülenler burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, kaşıntı,
geniz akıntısı, boğazda gıcık, kronik öksürük, orta kulakta basınç
problemleri sayılabilir. Alerjik kişilerde alerjik olmayan kişilere
göre daha çok sinüzit, burunda et büyümesi (konka hipertrofisi veya
polip), astım ve cilt reaksiyonları görülür.

Muayenede Ne Görülür: Alerjik rinitli hastaların muayenesinde burun
akıntısı direk olarak görülebilir. Ayrıca burun içinde soluk renk,
saydam salgı artışı, ödem(şiş), eğer varsa et büyümesi görülür. Burun
içinin görüntüsü bazen hastanın şikayetlerinin dinlemeden bile teşhis
koydurucudur. Ağız içinden bakıldığında geniz akıntısı ve farenjit
görülebilir.

Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Muayene sonrasında allerjiden
şüphelenildiğinde en sık uygulanan tetkik deri testleridir. Ancak bu
testlerin negatif çıkması hastada alerji olmadığını göstermez. Deri
testlerinde çalışılmayan bir allerjene reaksiyon olma ihtimali veya bir
allerjenin ciltten girdiğinde alerji yapmayıp solunumla girdiğinde
alerji yapıyor olma ihtimalleri vardır. Deri testleri ile hangi maddeye
ne kadar alerji olduğu öğrenilebilir. Bu testlerin dışında kanda İgE
denilen bir maddenin miktarı ölçülebilir. Ayrıca cilt testlerine göre
daha güvenilir ancak uygulaması zor ve pahalı bazı kan testleri de
vardır.

Nasıl Teşhis Konur:Alerjik Rinit teşhisinde en önemli konu hastanın
anlattıkları (anamnez) ve muayene bulgularıdır. Bu bulgulara göre
alerji teşhisi düşünülüyorsa o hasta alerjik olarak kabul edilir. Deri
testeleri ve diğer kan testleri allerjenin ne olduğunu anlmaya
yöneliktir. Bu testler negatifte çıksa hastaya alerji tedavisi başlanır.

Nasıl Tedavi Edilir: Alerjik Rinit tedavisinde 3 ana kategori vardır.

1-Allerjenden korunma

2-İlaç Tedavisi

3-İmmünoterapi (Aşı Tedavisi)



Allerjenden korunma alerjik rinitin temel tedavi yöntemidir. Ancak bu
genellikle mümkün değildir. Hem allerjenin tam olarak belirlenememesi,
hem birden fazla maddeye alerji olması hem de allerjen belirlense bile
hastanın bu maddeden uzak durmasının mümkün olmaması gibi faktörler
tedaviyi zorlaştırır. Ancak yine de hastanın alabileceği bazı önlemler
vardır.

- Tozlu ve dumanlı ortmalarda bulunmamak, eğer zorunlu ise maske takmak

- Isı ve nemim ayarlanması

- Polenlerin yoğun olduğu mevsimlerde mümkün olduğunca içeride olmak ve kapı pencerelerin kapalı tutulması

- Ev içinde mümkün olduğunca halı, kilim battaniye yerine deri, vinlex ve plastik eşyalar kullanılmalı

- Evde bitki ev hayvan bulundurulmamalı

- Özel hazırlanmış nevresim ve çarşaflar kullanılması eğer temin
edilemiyorsa tüm çarşaf ve nevresimlerindüzenli olarak sıcak su ile
yıkanması

- Elektrik süpürgesinin dışarıya toz vernmediğine dikkat edilmesi

- Tüylü oyuncaklardan uzak durulmalı

- Hasta hangi ortam ve durumlarda şikayetlerinin başladığını veya arttığını hissederse ona göre önlemini kendi almalı



İlaç Tedavisi olarak en sık kullanılan madde antihistaminiklerdir. Bu
ilaçlar alerjik reaksiyonlarda rol oynayan histamini azaltmaya
yöneliktir. Genellikle de çok faydalıdırlar. Allerjene maruz kalmadan
önce kullanıldığında daha faydalıdırlar. Özellikle kaşıntı, akıntı ve
hapşırma üzerine etkilidirler. Ancak hangi antihistaminiğin hastaya
daha faydalı olacağı biraz deneme yanılma yoluyla belirlenir. Artık
etkisi azalmaya başlarsa da başka bir antihistaminikle
değiştirilmelidir. Bu ilaçların en önemli yan etkisi uyku hali, ağız
kuruluğu, çarpıntı, idrar zorluğu, göz içi basıncının artmasıdır. Ancak
son kuşak antihistaminiklerde bu yan etkiler oldukça azalmıştır.

Antihistaminklerden sonra faydasının en çok olduğuna inandığım ilaç
kortikosteroidlerdir (kortizon). Bu ilaçlar ağızdan ya da kalçadan
uygulandığında etkisi daha fazladır ancak yan etkilkeri de dah
afzladır. Bu nenle burun spreyi olarak kullanılırlar. Burun spreyi
olarak kullanıldığında yan etkisi çok azdır ve etkinliği iyidir.

Ayrıca dekonjestan denilen burun spreyleri ve kromolin adı verilen ve alerjik reaksiyonları önleyen ilçalar da vardır.

İmmünoterapi (aşı tedavisi) hastanın alerjik olduğu maddeyi düşük
dozdan başlayarak artacak şekilde hastanın vücuduna verme tedavisidir.
Bu şekilde vücut bu maddeyi tanıyarak alerjik reaksiyon göstermememsi
prensibine dayanır. Ancak her zaman iyi sonuç vermez. Başlangıçta
haftada bir olmak üzere senelerce aşı olmayı gerektirir. Bazen iyi
sonuçlar alınmasına rağmen her zaman önerilmez.

Hangi Durumlarda Ameliyat Gerekir: Alerjiye bağlı et büyümeleri ve
sinüzitin kronikleşmesi ilaç tedavilerinin başarısını olumsuz etkiler
ve bu durumlarda ameliyat gerekebilir.


En son Posedon tarafından Ptsi Ekim 12, 2009 12:14 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:14 pm

Ağız içi iltihapları


Ağıziçinin tipik iltihapları ağızdaki nedenlerden kaynaklanıyorsa
birincil, başka hastalıklardan kaynaklanıyorsa ikincil olarak
nitelenir. Stomatit ağız mukozasının akut ya da kronik biçimde
iltihaplanmasıdır. Ağız mukozasında enfeksiyona yol açabilecek duruma
gelmiş çeşitli mikropların varlığına bağlı olarak gelişir. Kanamalı
Stomatit kolayca kanayan dişeti mukozasının kızarması ve şişmesi ile
kendini belli eder. Çoğu kez genel bir hastalığa, zehirlenmeye ya da
vitamin yetmezliğine bağlıdır

Yunanca'da stoma "ağız", itis "ilti*hap" demektir. Stomatit geniş
anlamıy*la ağız içindeki bütün iltihaplan içerir. Dar anlamıyla ise
gerçek ağız boşluğu mukozasıyla sınırlı olarak kullanılır. İl*tihap
dildeyse glossit, dişeti mukozasındaysa jinjivit adını alır. Ağız
mukozası doğrudan doğruya ağızdaki nedenlerle kolayca hastalanır.
Ayrıca bazı genel hastalıkların da ilk belirtileri ağızda or*taya
çıkar. Bu nedenle ağız içi iltihapları birincil ve ikincil olarak ikiye
ayrılır. İlki başka hastalıklara bağlı olmadan gelişir. İkincil olanlar
başka organlann hastalanmasından sonra ortaya çıkar.

Ağıziçi iltihabının başlıca türleri arasında ağız nezlesi ile eksüdalı,
ülser*li, kangrenli, kanamalı ve aftlı iltihaplar sayılabilir.

• Ağız nezlesi- En sık görülen ve en az zararlı türdür. Ağızdaki
yerleşik bakteri florasının, genel ve yerel çeşitli durum*lara bağlı
olarak hastalık yapabilme ye*teneği kazanmasından kaynaklanır. Her
yaşta görülebilir. Özellikle iyi beslen*meyen çocuklarda, diş çıkaran
bebek*lerde ve kızamık, kızıl, suçiçeği, kızamıkçık gibi döküntülü
hastalıklar sıra*sında ortaya çıkar. Erişkinlerde başlıca nedenleri diş
taşları ve uygun olmayan diş protezlerinin kullanılmasıdır. Sindi*rim
bozuklukları, yüksek ateş, örseleyi*ci yiyecekler, çok sıcak içecekler
ve si*gara da ağızda bu tip iltihap yapabilir. Ağız nezlesinin sık
rastlanan bir başka nedeni vitamin eksikliğidir. Artık iskorbüt ve
beriberi gibi ağır vitamin yet*mezliklerinden kaynaklanan hastalıklar
dengeli beslenme bilinci ve olanakları*nın bulunduğu ülkelerin
gündeminden çıkmıştır. Ama yetersiz ve dengesiz beslenmeye ya da
vücuttaki işlev bo*zukluklarına bağlı olarak gizli vitamin eksikliği
hastalıkları görülmektedir.

Ağız nezlesi genellikle ağız boşlu*ğunda kırmızılıkla ortaya çıkar. Çoğu

kez dil ve dudaklarda yaygın ve tekdüze kızarıklıklar görülür. Hasta
ağzında kuru*ma ve yanma duyar. Yutma ve çiğneme hareketleri güçleşir.
Bu tip ağıziçi ilti*hapları, mikrop öldürücü gargaralar kul*lanılarak
tedavi edilebilir. Ayrıca ağrı ve yanma duyumunu ortadan kaldıran hafif
uyuşturucu ve mikrop öldürücü ilaçlar yararlı olabilir. İltihap vitamin
eksikliğine bağlıysa tedavi eksik olan vitaminle*rin karşılanmasına
dayanır.

• Eksüdahlı ağıziçi iltihabı
Mukozada üstü beyaz renkli ağır bir iltihaplanma biçiminde ortaya
çıkar. Genellikle ülserli stomatitin başlangıcıdır. Başlıca nedenleri
ağız nezlesininkiyle aynıdır. Bazı meslek hastalıkları ve kimyasal
maddelerin yol açtığı kronik zehirlenmeler de ağızda bu tip iltihaba
neden olur. Bunların başında gelen kurşun ve civa zehirlenmeleri
özellikle dişeti ve bazen dil iltihabına yol açar. Ağızdaki
iltihaplanma bütün vücudu etkileyen hastalıkla birlikte tedavi edilir.

• Ülserli ağıziçi iltihabı

Ağız nezlesinden de, eksüdalı ağıziçi iltihabından da ağırdır.
Genellikle salgın biçiminde ortaya çıkar ve ağız boşluğunun temizliğine
özen gösterilmemesi durumunda kolayca bulaşır. İltihap dişçilerinde
başlar. Daha sonra bütün ağza yayılır. Diş köklerine, hatta dudaklara
da yayılan sarımsı bir eksüdaya ve ağrılı şişkinliğe neden olur.
Ülserli ağıziçi iltihabı Fusobacterium ve spiroketlerin etken olduğu
Vincent anjini gibi yutak enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya
çıkabilir. İlk şişkinlik evresinin ardından çok yavaş iyileşen ülser ve
yaraların belirdiği bu tip ağıziçi iltihabında mikrop öldürücü
gargaralar yeterli değildir. Ayrıca antibiyotik ve sülfamitlere dayanan
genel bir tedavi uygulanır; bazı olgularda kortizon da gerekebilir.

• Kangrenli ağıziçi iltihabı
Ülserli tipin son evresidir. Organizmanın aşın ölçüde güçten düştüğü durumlarda görülür ve doku ölümüne yol açar.

• Kanamalı ağıziçi iltihabı
Kanamalarla ortaya çıkan ağız mukozası iltihabıdır. Genellikle ağızdaki
belirli bir nedenden kaynaklanmaz. Pıhtılaşma bozuklukları, karaciğer
ve kalp-damar hastalıkları, zehirlenmeler ve vitamin yetmezlikleri
(niyasin ve C vitamini eksikliği) gibi genel hastalıkların bir
belirtisidir. Akut lösemi, B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık,
tifo, sıtma gibi hastalıklar sırasında da sık görülür. Tedavi genel
hastalığa bağlı olarak yürütülür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:14 pm

• Aftlı ağıziçi iltihabı
Çoğu kez virüslerden kaynaklanır. Genellikle süt çocuklarında, gebe kadınlarda ve sindirim

bozukluğu çekenlerde görülür. Bazı insanlarda ceviz, badem, çilek gibi
belirili besinlerin yenmesiyle aftlı oluşumların yinelendiği göz önüne
alınırsa bu hastalığın alerjik bir boyutu da olduğu söylenebilir.

Hastalık titreme ve ateş yükselmesiyle birden ortaya çıkar. Daha sonra
ağız boşluğunda çok ağrılı ülserlere dönüşen sıvı dolu kabarcıklar
görülür. Hastalık hızlı gidişlidir ve 1-2 haftada iyileşir. Gargara
biçiminde bölgesel tedavinin yanı sıra antibiyotikler ve kortizonla
genel tedavi uygulanır.

• Kronik bakteri ve mantar enfeksiyonlarına bağlı ağıziçi iltihabı
Acti-nomyces ağız boşluğunda iltihaba yol açan önemli bir bakteri
grubudur. Bu bakteriler ağızdaki kemik ve kas dokusuna yerleşir.
Oluşturdukları fistüllerden çıkan irin çok miktarda tipik tanecikler
içerir. Bu bakterilerin giriş yollan genellikle diş çürükleridir.

Oldukça sık rastlanan pamukçuk ağızda mantarlara bağlı bir iltihaptır.
Ağız boşluğu mukozasında Candida albicans türü mikroskopik bir mantarın
gelişmesiyle oluşur. Dişetlerini, dili, yanak iç yüzeylerini ve
bademcikleri kaplayabilen kesilmiş süte benzer. Ağızda birbirleriyle
birleşmeye eğilimli beyaz alanlar ortaya çıkar. Kolayca kaldırılabilen
bu oluşumların altında kırmızı bir yüzey görülür. Pamukçuk daha çok
yenidoğanlarda görülür. Yerel olarak uygulanan mantar öldürücü ilaçlar
ve metilen mavisiyle kolayca tedavi edilebilir. Ama bu hastalık zayıf
düşmüş ve organizmanın savunma yetenekleri azalmış yaşlılarda da ortaya
çıkabilir. Bu durumda enfeksiyon derindeki dokulara, yani solunum ve
sindirim mukozalarına yayılabilir.

• İkincil ağıziçi iltihapları
Genel bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. Kızıl, kızamık,
kızamıkçık ve suçiçeği gibi döküntülü hastalıklar, iskorbüt ve hemofili
gibi kanamalı hastalıklar, lösemi, agranülositoz ve B12 vitamini
eksikliğine bağlı kansızlık gibi kan hastalıkları, civa, bizmut,
kurşun, gümüş, bakır gibi kimyasal madde zehirlenmesine bağlı çeşitli
meslek hastalıkları sırasında görülür.

Özgül mikropların neden olduğu başlıca ağıziçi iltihaplan şunlardır:
Frengide birinci evre lezyonu, ikinci evreye özgü kabartı ya da
kızarıklıklar ve üçüncü evreye özgü göm (yumuşak şişkinlikler) ve
ülserler biçiminde iltihaplar (frengi stomatiti); veremde ülserler ve
çatlaklarla birlikte görülen iltihaplar (verem stomatiti); cüzamda
zamanla ülserleşen derin düğümcük oluşumlan (cüzam stomatiti);
belsoğukluğunda hastalık etkeni olan gonokoklara bağlı iltihaplar;
difteri, yılancık ve impetigo etkenlerine bağlı ağıziçi iltihaplan.


















Kulak Burun Boğaz User_offline






















Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:15 pm

Ağız kokusu halitosis


Ağız kokusu, insanı olumsuz etkileyen bir durum olarak bilinir.

Erişkinler veya küçüklerin, yaşamlarında mutlaka ağız kokusundan
şikayetçi oldukları zamanlar olmuştur. Bazılarının ise, bu durumdan
şikâyeti kroniktir.

Ağız kokusu; etkilediği bireyler için sosyal ve psikolojik yönden olumsuz bir durum haline gelmiştir.

Kötü ağız hijyeni , dişler üzerindeki gıda birikimi, ağızdaki çürük
kaviteleri , çekim yaraları , ülserler , dental ve tonsiller, apseler
(diş ve bademcikle ilgili apseler) ; gingivitis, periodontitis ve
stomatitis gibi diş eti hastalıkları , ağız kuruluğu , kıllı dil gibi
ağız içindeki problemlerden oluştuğu gibi, üremi , diabetik ketoasidoz
, karaciğer rahatsızlıkları , kronik pulmoner hastalıklar , mide
rahatsızlıkları gibi sistemik nedenlerle de görülebilir.

Diş hekimleri ağız kokusunun, lokal mi, yoksa sistemik faktörlere mi
bağlı olduğunu tespit etmeli ve doğru teşhisi koyup ona göre tedavi
yöntemini belirlemelidir.

Solunum sisteminden gelen hava , ağızdan dışarı yayılırken oral
kavitedeki (ağız boşluğu) kötü kokulu uçucu karışımla birleşerek dışarı
çıkar ve kişilerin kendisini de, çevresini de rahatsız eden hoş olmayan
kokular oluşur.
Bu konuda yapılan araştırmalar sonucunda ağız kokusu vakalarının çoğunluğunun oral kaviteden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Kötü ağız kokusunun oluşmasına etki eden faktörler arasında, tükürüğün önemli rol oynadığı kabul edilmektedir.
Sağlıklı ağızdan alınan tükürüğe göre , periodontitisli ağızlardan alınan tükürüğün daha hızlı kokuştuğu belirtilmiştir.

Aktif periodontitisli hastalardan alınan tükürükte çok parçalanmış
epitel hücresi vardır . Ve bu hücreler önemli ölçüde bakterilerle
kaplıdır. Ayrıca tükürükte zarar görmüş lökositler de mevcuttur.
Lökositler, çok miktarda kükürt taşıyan aminoasitlere sahiptir ve
bunlar uçucu sülfür bileşiği üretiminde kullanılırlar. Lökositler,
periodontal hastalıklar sırasında göç ederek , periodontal hastalıklı
bireylerin tükürüklerinda artarlar.

Hem oral mukazadan serbest epitelyal hücreler , hem mikroorganizmalar,
hem de lökositler bakteri plağına dahil olup dilin arka yüzüyle ,
dişlerin fizyolojik ve mekanik temizlemeye uygun olmayan bölgelerinde
toplanır. Periodontitisli hastalarda bu duruma bir de dişetlerinden
oluşan kanamanın eklenmesi ile tablo daha da ağırlaşır.

Ağız kokusu oluşumu tükürük akımının azalması , uzun süre besin ve sıvıların alınmamasına da bağlıdır.

Uyku hali buna iyi bir örnektir. Sabah kalkınca hissedilen ağız kokusu bu durumla ilgilidir.

Aşırı tütün içimi, özellikle sigara tüketimi yalnızca kötü kokulu nefes
oluşturmakla kalmayıp , bir de kıllı dil durumuna yol açar ki bu da
besin artıklarının ve tütün kokusunun tutulmasına neden olur. Ayrıca
tükürük salgısında azalma ve hastalık durumunun şiddetle artışına neden
olur. Dilin arka bölümü mekanik olarak temizlenemediği için birikimler
orada oluşur. Çoğu ağız kokusu durumlarının tedavisine dilin
fırçalanması ile başlanır.

Protez dişler, uygun yapılmamış kuron ve köprüler, ağız dokusuna uygun olamayan materyaller de ağız kokusunu oluşturan faktörlerdendir.

Halitozis oluşturabilecek diğer durumlarsa postnatal sızmayla
karakterize kronik sinüzitis , faranjitis, tonsillitis, sifilitik
ülserler, burun tümörleri , ağız tümörleri , kronik bronşitis ve
orofarengial kavitelerin habis neoplazmalarıdır.

Nefesteki kokunun yoğunluğu yaşla birlikte artar. Ayrıca farklı yaş grupların spesifik ağız kokuları tespit edilmiştir.

Buna göre yaşları 2-5 yıl arasında değişen küçük çocuklar,
tonsillerinde barınan besin ve bakterilerden ötürü oluşan bir ağız
kokusuna sahiptir.
Orta yaş grubundaki kişilerde çok şiddetli biçimde sabah nefes kokusu oluşur.
İleri yaş grubundakilerde ise ağız kokusu temiz olmayan protez ve akışkanlığını yitiren tükürüğün kokuşmasından kaynaklanır.

Sistemik hastalıklar sonucunda da ağız kokusu oluşur. Bu durumun en iyi
bilinen örneği diabettir. Bu hastalarda ağızdan aseton , tatlı, meyva
kokusu duyulur.
Nefesteki amonyak ve idrar kokusu , üremi ve böbrek yetmezliğini akla getirmektedir.
Ciddi karaciğer yetmezliğinde nefes tatlımsı bir amin kokusu , taze kadavra kokusuna benzemektedir.
Tatlı bir asit kokusu, akut romatizmal ateşi çağrıştırır. Kötü kokuşmuş
nefes , çürümüş et kokusuna benzer , bu da akciğerin apseleşmesine ya
da bronş iltihabının yayılmasıyla oluşan bronşiyektaziye işaret eder.
Gastrointestinal bozukluklarda da nefes kokusu kötüdür. Duygusal
yıkımlar da sindirimi etkiler ve vücut kimyası bazen nefesi
etkileyebilir.

C vitamini yetersizliği ile oluşan Kronik skorbüt hastalığı olan kişilerde de kötü kokulu nefese rastlanır.

Yenilen yiyecekler de ağız kokusunda önemli rol oynar. Bir vejeteryan,
çok fazla et yiyen bir kişiden daha az halitozise sahiptir. Çünkü
sebzelerde protein maddelerin yıkım ürünleri çok azdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:15 pm

Et genellikle yağ içerir ve gastrointestinal sistemde oluşan uçucu yağ
asitleri kana absorbe edilip nefesle salgılanır. Sarımsak, soğan ,
pırasa, alkol vb. maddelerin dolaşım sisteminde önce absorbe edilip
sonra da akciğerlerce hava olarak dışarıya verilmesiyle kötü koku
oluşur. Aşırı alkol içimi mikrobiyal floranın değişiminde başlıca rol
oynar ve halitozis oluşturan koku fermente edici organizmaların
poliferasyonuna neden olur.

Açlıkta oluşan ağız kokusu; pankreatik sıvının midede açlık periyodunda
bozuşmasından kaynaklanır. Bu kokunun giderilmesi kolaydır. Hatta diş
fırçalamasıyla bile ortadan kaldırılabilir.

İlaçların sistemik etkisine bağlı olarak da halitozis oluşabilir. Bazı
antineoplastik ajanlar, antihistaminler, amphetaminler, trankilizanlar,
diüretikler, fenotiaminler , atropin benzeri ilaçlar tükürük üretimini
azaltırlar ve böylece oral kavitenin kendi kendini temizleme yeteneği
azalmış olur ve buna bağlı halitozis oluşur.

Yaşlanma, çok sigara içimi , tükürük bezi aplazisi, 800 raddan fazla
radyasyon tedavisi, kadında menopoz, yüksek ateş, dehidratasyonlu
sistemik ve metabolik rahatsızlıklar, aşırı baharat kullanımı ağız
kuruluğuna neden olur ve bu yüzden de halitozis oluşur.

Diş hekimi ağız kokusunun tanımını yapmak için önce iyi bir muayene
yapmalı, aldığı anamnezleri dikkâtlice incelemeli , basit yöntemlerle
koku ayrımını yapmalıdır.

Sistemik hastalıklarda oluşan kokular için medikal konsültasyona
gidilmelidir. Kokuların lokal ya da sistemik faktörlerden oluştuğunun
belirlenmesi oral kaviteden veya akciğerlerden kaynaklandığının
belirlenmesi için hastaya basit bir yöntem uygulanır.

Diş hekimi hastadan dudaklarını sıkıca kapatmasını ve nefesini burun
deliklerinden bırakmasını ister. Bu durumda koku on cm. uzakta duran
başka bir kişi tarafından değerlendirildiğinde, koku varsa sistemik
faktörlerden kaynaklanıyor demektir.

Hasta parmakları ile burnunu tıkayıp , dudaklarını da kapatıp soluk
vermeyi bir an için durdurduktan sonra açıp soluk verdiğinde koku ağız
yoluyla ortaya çıkıyorsa kokunun oral kavitedeki lokal faktörlerden
kaynaklandığı söylenebilir.

Koku bu şekilde basit bir yöntemle değerlendirilebileceği gibi,
denemesi ve tekrarı kolay olan gaz ölçen monitörlerle de ölçülebilir.
Yapılan klinik çalışmalarla lokal faktörlerin neden olduğu ağız kokusu
olgularının %90’nın başarı ile tedavi edileceği tespit edilmiştir.

Patolojik ve nonpatolojik orijinli halitozis genellikle patolojik
durumun tedavi edilmesi ve oral hijyenin iyi derece de yerine
getirilmesi ile düzelir.

Periodontal ceplerin yok edilmesi , oral hijyenin geliştirilmesi gıda
birikimine sebep olan yerlerin düzeltilmesi, çürük dişlerin tedavisi ,
restorasyonun mümkün olmadığı durumlarda diş çekimi , diş eti
hastalıklarının tedavisi ile ağız kokusu ortadan kaldırılır.

Yemek sonrası dil ve dişlerin fırçalanmasıyla da ağız kokusu etkili oranda azaltılabilir.

Ağız kokusunu oluşturan bileşenlerin birincil alanı dildir. Sabah
şiddetli ağız kokusundan şikayet eden kişilerde dişlerin ve dilin yemek
sonrası fırçalaması ve ağzın bir gargara ile çalkalanması ile sorun
kontrol altına alınabilir.

Protez kullananlar protezlerini fırçalayarak ve dezenfektan solüsyonlarda tutarak temizlemelidirler.

Ağız kokusunu önlemek için doğal kaynaklardan da yararlanılabilir. Nane
bunlardan biridir. Naneli sakızlar, şekerler kullanılabilir. Nanenin
tükürük üzerinde de etkisi vardır. Naneli ürünlerin emilmesi tükürük
oranını artıracak, tükürüğün alışkanlığını düzenleyecek , yiyecek
artıklarının böylelikle uzaklaşması bir ölçüde sağlanacaktır.
Sakız çiğnemek, çiğneme kasları , yanak ve dilin çiğneme hareketleri
ile yakından ilgilidir. Sakız besin artıklarının taşınması ve
uzaklaştırılması ile oral kavitenin temizlenmesini sağlar.

Ağız suları, kokulu ürünler, naneli ağız spreyleri nefesteki kokuyu geçici olarak önlemeye yarayacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:15 pm

Akustik travma


Akustik travma işitme kaybının sık görülen bir türüdür. Ekseriyetle
kulağa gelen bir darbe veya patlama sonunda hava basıncı çok fazla
aniden değişir. Bu da kulağın hassas kemikleri-ne ve mekanizmasına
zarar verir. Ayrıca yüksek makine sesini ve aşırı yüksek müzik sesini
uzun zaman dinlemek durumunda kalanlarda da görülür.

Belirtiler

- işitme kaybı

- Kulak çınlaması.

Teşhis

Yakındaki bir patlamadan ya da kulağa gelen bir darbeden sonra meydana
gelen işitme kaybı sık görülen bir durumdur. Kısmi sağırlığa, yüksek
perdeli bir kulak çınlaması da eşlik edebilir.

Doktorunuz bir dizi test yaparak, hangi tipte bir işitme kaybı olduğunu belirleyecektir.

Tedavi

Travmanın neden olduğu ağır işitme kaybının etkili tek tedavisi işitme
aletleridir.Bazı yöntemler de kısmi sağırlığa uyum sağlamayı
kolaylaştırabilir; bunlar arasında yüz ifadesine dikkat etmek ve dudak
okumak bulunmaktadır.

Önlem

Eğer yüksek sesle işyerinde çalışacağınızı biliyorsanız, özel olarak
yapılmış kulaklık kullanın. Bunlar aşağı yukarı tüm gürültüyü keser ve
takan kimse diğer kimselerle iletişim kurabilsin diye bunlara mikrofon
ve alıcı yerleştirilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:15 pm

Allerjik nezle rinit


Allerjik Nezle

Allerjik nezle, hapşırma, burunda tıkanıklık, kızarıklık, kaşıntı ve
akıntı ile seyreden ve toplumda sık görülen bir hastalıktır. Allerjik
nezle mevsimsel bir seyir izleyebilir ya da belirtiler yıl boyunca hiç
azalmadan devam edebilir.

Mevsimsel seyir izleyen tip daha sıktır, ilkbahar ve sonbaharda çeşitli
polenlerin ortaya çıkması ile belirtilerde artış gözlenir. Yıl boyunca
süren allerjik nezleye ise sebep olarak ev tozu gibi sürekli ortamda
bulunabilen allerjenler gösterilmektedir.

Allerjik nezlenin tedavisi için temel amaç allerjiye neden olan
uyaranın ortamdan uzaklaştırılmasıdır. Polenlerden korunmak için bahar
aylarında pencereleri kapalı tutmak ve hava filtresi kullanmak
düşünülebilir. Sabah erken saatlerde, kuru ve sıcak havalarda dışarıya
çıkmamak polenlerden kaçınmak için çözüm olabilir. Tatil zamanlarını
bahar aylarının dışında planlamak da faydalı bir önlem olabilir. Evcil
hayvanların tüy, salya, dışkı ve idrarları ile temas etmemeye özen
göstermek gerekir. Ev ve işyerinde küf oluşmaması için gerekli önlemler
alınmalıdır. Akarlar ev tozu üzerinde yaşarlar ve dışkıları ile
allerjik nezleye neden olurlar. Akarları ortamdan uzaklaştırmak için
düzenli olarak elektrik süpürgesi ile temizlik yapmak ve yatak
takımları ile perdeleri sıcak suyla yıkamak yerinde olacaktır.


Allerjik nezle tedavisi için kullanılan birkaç çeşit ilaç vardır;

Antihistaminikler

Sıkça başvurulan ilaçlardır. Histaminin etkisini bloke ederek allerjik
nezle belirtilerini önlemeye yönelik bir yaklaşımdır. Fakat histamin
salınımı allerjik nezleye yol açan mekanizmalardan sadece bir
tanesidir. Antihistaminikler muhtemelen burun akıntısını
iyileştirecektir ancak tıkanıklık konusunda fazla bir şey
yapamayacaktır. Antihistaminikler yan etki olarak en sık sersemlik
hissine yol açarlar.


Dekonjestan

İlaçlar burundaki damarları daraltarak rahatlama sağlamayı hedefler. Bu
ilaçlar bazı kişilerde sıkıntı hissi ve uykusuzluğa neden olabilir.
Dekonjestan ilaçlar fazla kullanılırsa allerjik nezle belirtilerini
daha da kötüleştirebilirler; Örneğin burun tıkanıklığı daha da
artabilir.


Buruna Uygulanan Anti-Enflamatuar İlaçlar


Bugün allerjik tedavi için etkin tedavi imkanı sunan ilaçlar olarak
görülmektedir. Doğrudan buruna uygulanan Flutikazon propiyonat burun
bölgesinde anti enflamatuar etki göstererek tedavi sağlar. Allerjik
nezle belirtilerinin temelinde yatan ana neden burundaki enflamasyon
olduğu için, bu anti enflamatuar etki burundaki kaşıntı, akıntı,
tıkanıklık ve hapşırmanın gerilemesini sağlar. Ağızdan alınarak bütün
vücuda dağılmış olan antihistaminik ve dekonjestan ilaçlardan farklı
olarak Flutikazon propiyonat, sersemlik hissine yol açmaz. Tedavide
ilacı sadece ihtiyaç duyulan bölgeye yani buruna uygulamak mümkün olur.


Kime Başvurmak Gerekir?

Allerjik nezle konusunda hangi tedaviyi almak gerektiğine başvurulan
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı hekim karar verebilecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:16 pm



bademcik ve geniz eti ameliyatı

BADEMCİK VE GENİZ ETİ

Bademcik (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid) olarak isimlendirilen dokular
lenfoid hücrelerden oluşmuştur. Lenfosit yapımında rolü vardır. Yeni
doğanda anneden geçen immünglobulinler nedeniyle küçüktürler. 4-5
yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler.
İleri yaşlarda küçülme eğilimi gösterirler. Geniz etinin büyük olması
burundan solunuma engel oluşturur. Ayrıca kulak ve sinüslerin
boşalımını bozarak değişik boyutta problemlere yol açarlar. Bu
çocuklarda işitme kayıpları, horlama, ağızdan soluma, gece öksürükleri,
burun akıntıları gözlenmektedir. Kronik geniz eti iltihapları veya
büyümeleri ortodontik bozukluklar, yüz gelişiminde bozukluklar ve
konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir.

Bademcik ve geniz eti büyümeleri üst solunum yolunu daraltacak boyuta
ulaştığında horlama ve apne dediğimiz uykuda nefessiz kalma gibi ciddi
sorunlar başlatır. Bu durumlarda bir KBB uzmanı ile görüşülmesinde
yarar vardır.

Romatizmal ateş olarak bilinen hastalık A grubu beta hemolitik
streptokoklara karşı oluşturulan antikorların yol açtığı bir
komplikasyondur. Kalp kapakçıklarında bozukluklara yol açabilmektedir.



BADEMCİKLER VE GENİZ ETİ HANGİ DURUMLARDA ALINMALIDIR?

Bademcik ve geniz eti ameliyatları KBB kliniklerinde sık
uygulanmaktadır. İlaç tedavisinden fayda görülmediğinde cerrahi olarak
bunların çıkartılmasına baş vurulmaktadır. Bu ameliyata karar vermek
için kullanılan iki kriter vardır.

Kesin ve göreceli olarak ameliyatın gerekliliği belirlenir.

Kesin ameliyatı gerektiren durumlar:

Üst solunum yolunun bademcik ve geniz eti büyüklüğüne bağlı olarak tıkanması
Bademcik etrafında abse (Peritonsiller abse)
Kötü huylu tümör şüphesi
Çene yapısını bozan geniz eti ve bademcik büyümeleri.
Göreceli kriterlerin en başında sık tekrar eden bademcik enfeksiyonları
gelmektedir. Bademcik ameliyatlarının %40'ı bu nedenle yapılmaktadır.

Son bir yılda 7 defa veya son iki yılda yıl başına 5 'şer defa veya son
üç yılda yıl başına 3 'er defa yada daha sık ateşli bademcik
iltihaplanması geçirilmesi
Difteri (Kuş palazı) mikrobu taşıyıcıları
Kalp kapak bozukluğu olan kişiler.
Bademcik ve geniz eti iltihaplanmasına bağlı olarak sık orta kulak iltihabı geçirilmesi.
Bu gibi durumlarda kronik bademcik iltihaplanması olarak adlandırılır. Çözümünde cerrahi tedavisi önerilir, planlanır.

BU AMELİYATLAR HANGİ YAŞTA YAPILIR?

Bademcik hastalıkları çocuk yaş grubu sorunu olarak bilinmekle birlikte
erişkin işinde aynı kurallar geçerlidir. Ameliyata engel oluşturacak
herhangi bir ciddi sağlık problemi olmayan erişkinlerde de bademcik
ameliyat uygulanmaktadır. Alt yaş sınırı zorunlu haller dışında 4-5 yaş
olarak belirlenmiştir. Üst yaş sınırını belirlemek mümkün değildir.
Genel olarak ileri yaşlarda bu hastalığın görülme oranı düşüktür ve
çoğu zaman basit çözümler tercih edilmektedir.

BADEMCİK AMELİYATI RİSKLİ MİDİR?

Bademcik ameliyatları riski oldukça düşük orandadır. İstatistiklerde
14.000 ameliyattan birinde anesteziye veya cerrahiye bağlı ciddi
komplikasyon bildirilmektedir. Ameliyat sonrası ciddi kanama oranı
5/1000 gibi düşük orandadır. Bademcik ameliyatından sonra vücudun
savunma sistemi ile ilgili bir çok bilimsel çalışma yapılmış ancak net
bir sonuç elde edilmemiştir. Bademcikleri alınmış insanlarda
lenfositlerin bazı tiplerinin sayısında azalma gösterilmiştir. Ancak
bunun klinik olarak sorun doğurduğuna rastlanılmamıştır. Bademcik
ameliyatından sonra daha kolay farenjit olunduğu yolunda bir inanış
vardır. Bademciği alınmış yada alınmamış insanlarda farenjit görülme
oranı aynı sıklıktadır. Bademciklerin alınması farenjit olma oranını
artırmamaktadır.


















Kulak Burun Boğaz User_offline






















Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:16 pm

BAROTRAVMA: BASINÇ DEĞİŞİKLİĞİ TRAVMASI

Orta kulağın hava dolu boşlukları temporal (kulak kemiği)kemikteki
pnömatizasyon(havalanma) derecesine göre 2.5ml ile 13 ml arasında çok
farklı gaz hacmine sahiptir. Orta kulaktaki hava, uçakta yükselirken
genişler. Basınç farkı 20 m bar’a ulaşınca tuba (öztaki borusu-kulakla
boğaz arasındaki kanal) pasif olarak açılır ve genişleyen gazlar
nazofarenks (bogazın üst bölümüne)’e geçer.



Alçalış sırasında durum farklıdır. Çevre basıncın artmasına bağlı
olarak orta kulakta bulunan gazın hacmi küçülür. Bunun eşitlenmesi için
nazofarenks’den orta kulağa hava gelmesi gerekir. Ancak tuba’nın tek
yönlü valf mekanizması gibi çalışması nedeniyle nazofarenks’den orta
kulağa hava gönderilmesi pasif olarak geçekleşmez. Bunun için mutlaka
yutkunma, esneme gibi hareketler veya bilinen basınç eşitleme
(Valsalva, Frenzel, vb) manevraları yardımı ile tuba’nın aktif olarak
açılması zorunluluğu vardır.

Basınç değişikliğinin çok hızlı oluştuğu hallerde (jet savaş uçakları)
tuba’nın aktif olarak açılma zorunluluğu önem gösteren bir konudur. Bu
basınç eşitlemesi yapılmadığı takdirde nazofarenks ve orta kulak
arasında basınç farkı artar, tuba artık açılmaz ( tuba blokajı) ve
basınç farkı 80-120 m bar’a ulaştığı takdirde orta ve iç kulak
barotravmaları (basınca bağlı travmalar) oluşabilir.

Barotravmalar

Dış kulak yolu barotravması (DKYB): Uçak gürültüsünü azaltmak için
kullanılan kulak tıkacı veya buşon ile kulak zarı arasında oluşan
havalı sahadan kaynaklanır. Alçalış sırasında bu havalı boşluktaki gaz
küçülür. Bunun sonucu olarak dış kulak yolu derisi ve kulak zarının
epitel tabakasında hemorajik büller meydana gelir. Dış kulak yolu
osteomları(kemik çıkıntıları) ve yabancı cisimleri de DKYB’na neden
olabilen faktörlerdir.

Orta kulak barotravması (aerotitis media): Orta kulaktaki basınç
azlığını gidermek için basınç eşitleme manevraları geç yapılacak olursa
, basınç farkı 80-120 cc su basıncına ulaşır ve tuba artık
açılmayabilir (tuber blokaj). Tuba’nın açılma sıklığı jet savaş
uçaklarında, dalışlarda dakikada 3-5 kez, pike yapan uçaklarda ise
15-20 kez olmalıdır.

Barotravma’ların meydana çıkışında diğer bir etken, tuba’nın
geçirgenlik derecesi ve tuba çevresindeki epitel ile çevre dokuların
durumudur. Başlangıçta kulak zarında retraksiyon (gerilme) olur.
Böylelikle orta kulaktaki basınç azalması %10’a kadar eşitlenebilir .
Basınç azalması devam ettiği takdirde önce manibrium mallei(Malleus
denilen minik kemiğin kulak zarı üzerine yapıştığı alan) üzerinde, daha
sonra tüm kulak zarında hiperemi (kızarıklık) meydana gelir. Daha sonra
hemorajik büller (içi kan ile dolu kesecikler) oluşur. Orta kulaktaki
düşük basınç vantuz mekanizmasıyla orta kulak mukozasında ödem (şişme)
yaratır, submüköz hemoraji (mukoza altı kanaması) görülür.

Orta kulak boşluğunda seröz ve hemorajik eksuda(sıvı ve kan toplanması
) meydana gelir. Eksuda, orta kulaktaki negatif basıncı dengelemek için
damar çeperlerinin geçirgenliğinin bozulmasıyla ortaya çıkan negatif
basınç derecesine göre az veya çok olabilir. Bu sıralarda tuba açılır
ve basınç dengelemesi olursa eksuda kaybolur. Eğer tedavi edilmezse ve
sık sık yinelerse timpanoskleroz’a(kulak zarı kireçlenmesine)
dönüşebilir. Basınç farkı 0.4-0.6 bar’dan itibaren kulak zarının
yırtılmasına neden olur. Perforasyon (yırtılma)genellikle çizgi
biçiminde ve kenarları kanlıdır.

Basınç farkı 20 m bar’dan itibaren kulak ağrısına neden olur. Kulakta
dolgunluk hissi, uğultu, fenalık hissi, bulantı, baş dönmesi ve işitme
eksikliği görülür.

Çevre basıncının azalması yani uçakla yükseliş sırasında orta kulaktaki
gazlar genişler. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e
geçmesini engelleyecek (iltihap, polip,vb) bir durum varsa, gaz orta
kulakta birikir. Zar dışarı doğru itilir. Kulakta dolgunluk hissi,
işitme kaybı, kulak ağrısı ve baş dönmesi görülür. Eğer östaki
borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e rahatça geçmesini engelleyen
bir patoloji(hastalık) yoksa, bu geçiş pasif olarak yapılacağından
yükseliş sırasında barotravma olma olasılığı azdır.

Orta kulak barotravma’sının sebebi uçuş sırasındaki hava basıncı
değişikliklerinde yatmaktadır. Çoğunlukla üst solunum yollarında akut
bir enfeksiyon vardır. Bunun dışında paranazal sinüs enfeksiyonları,
nazal polip (burun etleri), allerjik rinit (saman nezlesi) gibi tuba
ağzındaki mukozada iltihap ve ödem yapan faktörler tubuler fonksiyonun
bozulmasına neden olurlar.

İç kulak barotravma (İKBT): İç kulak barotravma’sının oluşma
mekanizması için sadece hipotez mevcuttur. Tuba fonksiyon
bozuklularında uçucu, alçalış sırasında orta kulaktaki gaz hacmini
eşitlemek için şiddetle orta kulağa hava vermesi veya zorlu bir
Valsalva sırasında östakinin birden açılması sonucu orta kulağa aniden
basınçlı hava gönderilmesi sonucu yuvarlak pencereyi örten
segonder(ikincil) zar bombe yapar ve rüptüre (yırtılabilir) olabilir.
Bu mekanizma eksplosiv (dış basınçla ) iç kulak barotravma’sı olarak
adlandırılır . Düşünülen diğer bir mekanizma ise implosiv(iç basınçla)
mekanizma olup, tuba’yı açmak amacıyla kuvvetli bir Valsalva manevrası
tatbik edildiği zaman yuvarlak pencere orta kulağa doğru bombeleşir ve
rüptür meydana gelebilir.

Semptomlar 8belirtiler) ani iç kulak tipi işitme kaybı, tinnitus8kulak çınlaması), vertigo (baş dönmesi) ve denge kaybıdır.

Tedavi

Profilaksi(önleme) : Basınç eşitleme tekniği, basınç eşitleme bozukluğu
olan her uçucu ile konuşulmalı ve kontrol edilmelidir. Orta ve iç kulak
Barotravmalarından kaçınmak için basınç eşitleme manevraları mutlaka
yapılmalıdır. En iyi profilaksi bunun bilinmesi olup, basınç
eşitlemenin zamanında ve doğru yapılmasıdır gereklidir.

Uçucu seçimi de profilakside çok önemli yer kaplar. Pilotaj muayeneleri
esnasında uçuşa engel teşkil edecek hastalıkların belirlenerek bu
kişilerin uçmalarının engellenmesi gerekmektedir.

Yolcular açısından ; yolcuların yere iniş sırasında uyumaları
sakıncalıdır. Aksi takdirde basınç farkı büyük olmakta ve tuba blokajı
meydana gelebilmektedir. Basınç eşitlemede sakız çiğnemek, ufak
yudumlarla su almak, bebeklere biberondan sıvı içermek uygundur. ÜSYE,
sinüzit, farenjit, tonsillit gibi durumlarda uçulmamalıdır. Yapılan
çalışmalarda daha evvel uçuş sırasında kulak ve sinüs ağrısı çeken hava
yolu yolcularında özellikle çocuklarda barotitis gelişme riski
fazladır. Valsalva manevrası çocukların 1/3’ de, yetişkinlerin ise
yarısında orta kulaktaki negatif basıncı düzeltmede yeterli olmaktadır.
Ancak Valsalva manevrasının başarısız olması halinde uçağın alçalışı
sırasında veya daha evvel Otovent şişirmenin çocuklarda ve
yetişkinlerde etkili olduğu gösterilmiştir .

Alternobarik vertigonun tedavisi de profilaktiktir. Uçucuların ÜSYE,
sinüzit, farenjit gibi durumlarda uçmalarına engel olunulması, böyle
bir tablonun ortaya çıkmasına mani olacaktır.

Dış kulak yolu barotravması : Dış kulak yolundaki ufak hemorajik
sahalar tedavi gerektirmez. Ancak büyük hemorajik büller enjektör
yardımı ile veya insize edilerek boşaltılır. Dış kulak yolu Castellani
solüsyonu ile temizlendikten sonra terracortril pomat ile bulanmış
steril bez yahut weak kulak yoluna yerleştirilir.

Orta ve iç kulak barotravma: Orta kulak barotravmaların da; sıcak
tatbikatı, antibiyotik, antienflamatuar, mukolitik, topikal ve sistemik
pödoefedrinli ilaçlar verilir. Orta kulakta serözite varsa parasentez
yapılarak boşaltılır. Uçuşa tubal fonksiyonlar düzelinceye kadar
müsaade edilmez. Kronik tuba disfonksiyonlarında havalandırma tüpü
yerleştirilir. Uçucunun işitme sorunu yoksa, havalandırma tüpü ile
uçmasında sakınca yoktur.

Travmatik perforasyon oluşması halinde zorunlu olmamakla birlikte önlem
olarak yukarıdaki tedavi verilir ve ek olarakta uçucunun bir süre
sümkürmemesi istenir. Büyük perforasyonlar ise miringoplasti ile
kapatılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:17 pm

Eğer rüptür şüphesi varsa timpanotomi yapılmalı ve fistül kapatılmalıdır.

Orta kulağın hava dolu boşlukları temporal (kulak kemiği)kemikteki
pnömatizasyon(havalanma) derecesine göre 2.5ml ile 13 ml arasında çok
farklı gaz hacmine sahiptir. Orta kulaktaki hava, uçakta yükselirken
genişler. Basınç farkı 20 m bar’a ulaşınca tuba (öztaki borusu-kulakla
boğaz arasındaki kanal) pasif olarak açılır ve genişleyen gazlar
nazofarenks (bogazın üst bölümüne)’e geçer.



Alçalış sırasında durum farklıdır. Çevre basıncın artmasına bağlı
olarak orta kulakta bulunan gazın hacmi küçülür. Bunun eşitlenmesi için
nazofarenks’den orta kulağa hava gelmesi gerekir. Ancak tuba’nın tek
yönlü valf mekanizması gibi çalışması nedeniyle nazofarenks’den orta
kulağa hava gönderilmesi pasif olarak geçekleşmez. Bunun için mutlaka
yutkunma, esneme gibi hareketler veya bilinen basınç eşitleme
(Valsalva, Frenzel, vb) manevraları yardımı ile tuba’nın aktif olarak
açılması zorunluluğu vardır.

Basınç değişikliğinin çok hızlı oluştuğu hallerde (jet savaş uçakları)
tuba’nın aktif olarak açılma zorunluluğu önem gösteren bir konudur. Bu
basınç eşitlemesi yapılmadığı takdirde nazofarenks ve orta kulak
arasında basınç farkı artar, tuba artık açılmaz ( tuba blokajı) ve
basınç farkı 80-120 m bar’a ulaştığı takdirde orta ve iç kulak
barotravmaları (basınca bağlı travmalar) oluşabilir.

Barotravmalar

Dış kulak yolu barotravması (DKYB): Uçak gürültüsünü azaltmak için
kullanılan kulak tıkacı veya buşon ile kulak zarı arasında oluşan
havalı sahadan kaynaklanır. Alçalış sırasında bu havalı boşluktaki gaz
küçülür. Bunun sonucu olarak dış kulak yolu derisi ve kulak zarının
epitel tabakasında hemorajik büller meydana gelir. Dış kulak yolu
osteomları(kemik çıkıntıları) ve yabancı cisimleri de DKYB’na neden
olabilen faktörlerdir.

Orta kulak barotravması (aerotitis media): Orta kulaktaki basınç
azlığını gidermek için basınç eşitleme manevraları geç yapılacak olursa
, basınç farkı 80-120 cc su basıncına ulaşır ve tuba artık
açılmayabilir (tuber blokaj). Tuba’nın açılma sıklığı jet savaş
uçaklarında, dalışlarda dakikada 3-5 kez, pike yapan uçaklarda ise
15-20 kez olmalıdır.

Barotravma’ların meydana çıkışında diğer bir etken, tuba’nın
geçirgenlik derecesi ve tuba çevresindeki epitel ile çevre dokuların
durumudur. Başlangıçta kulak zarında retraksiyon (gerilme) olur.
Böylelikle orta kulaktaki basınç azalması %10’a kadar eşitlenebilir .
Basınç azalması devam ettiği takdirde önce manibrium mallei(Malleus
denilen minik kemiğin kulak zarı üzerine yapıştığı alan) üzerinde, daha
sonra tüm kulak zarında hiperemi (kızarıklık) meydana gelir. Daha sonra
hemorajik büller (içi kan ile dolu kesecikler) oluşur. Orta kulaktaki
düşük basınç vantuz mekanizmasıyla orta kulak mukozasında ödem (şişme)
yaratır, submüköz hemoraji (mukoza altı kanaması) görülür.

Orta kulak boşluğunda seröz ve hemorajik eksuda(sıvı ve kan toplanması
) meydana gelir. Eksuda, orta kulaktaki negatif basıncı dengelemek için
damar çeperlerinin geçirgenliğinin bozulmasıyla ortaya çıkan negatif
basınç derecesine göre az veya çok olabilir. Bu sıralarda tuba açılır
ve basınç dengelemesi olursa eksuda kaybolur. Eğer tedavi edilmezse ve
sık sık yinelerse timpanoskleroz’a(kulak zarı kireçlenmesine)
dönüşebilir. Basınç farkı 0.4-0.6 bar’dan itibaren kulak zarının
yırtılmasına neden olur. Perforasyon (yırtılma)genellikle çizgi
biçiminde ve kenarları kanlıdır.

Basınç farkı 20 m bar’dan itibaren kulak ağrısına neden olur. Kulakta
dolgunluk hissi, uğultu, fenalık hissi, bulantı, baş dönmesi ve işitme
eksikliği görülür.

Çevre basıncının azalması yani uçakla yükseliş sırasında orta kulaktaki
gazlar genişler. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e
geçmesini engelleyecek (iltihap, polip,vb) bir durum varsa, gaz orta
kulakta birikir. Zar dışarı doğru itilir. Kulakta dolgunluk hissi,
işitme kaybı, kulak ağrısı ve baş dönmesi görülür. Eğer östaki
borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e rahatça geçmesini engelleyen
bir patoloji(hastalık) yoksa, bu geçiş pasif olarak yapılacağından
yükseliş sırasında barotravma olma olasılığı azdır.

Orta kulak barotravma’sının sebebi uçuş sırasındaki hava basıncı
değişikliklerinde yatmaktadır. Çoğunlukla üst solunum yollarında akut
bir enfeksiyon vardır. Bunun dışında paranazal sinüs enfeksiyonları,
nazal polip (burun etleri), allerjik rinit (saman nezlesi) gibi tuba
ağzındaki mukozada iltihap ve ödem yapan faktörler tubuler fonksiyonun
bozulmasına neden olurlar.

İç kulak barotravma (İKBT): İç kulak barotravma’sının oluşma
mekanizması için sadece hipotez mevcuttur. Tuba fonksiyon
bozuklularında uçucu, alçalış sırasında orta kulaktaki gaz hacmini
eşitlemek için şiddetle orta kulağa hava vermesi veya zorlu bir
Valsalva sırasında östakinin birden açılması sonucu orta kulağa aniden
basınçlı hava gönderilmesi sonucu yuvarlak pencereyi örten
segonder(ikincil) zar bombe yapar ve rüptüre (yırtılabilir) olabilir.
Bu mekanizma eksplosiv (dış basınçla ) iç kulak barotravma’sı olarak
adlandırılır . Düşünülen diğer bir mekanizma ise implosiv(iç basınçla)
mekanizma olup, tuba’yı açmak amacıyla kuvvetli bir Valsalva manevrası
tatbik edildiği zaman yuvarlak pencere orta kulağa doğru bombeleşir ve
rüptür meydana gelebilir.

Semptomlar 8belirtiler) ani iç kulak tipi işitme kaybı, tinnitus8kulak çınlaması), vertigo (baş dönmesi) ve denge kaybıdır.

Tedavi

Profilaksi(önleme) : Basınç eşitleme tekniği, basınç eşitleme bozukluğu
olan her uçucu ile konuşulmalı ve kontrol edilmelidir. Orta ve iç kulak
Barotravmalarından kaçınmak için basınç eşitleme manevraları mutlaka
yapılmalıdır. En iyi profilaksi bunun bilinmesi olup, basınç
eşitlemenin zamanında ve doğru yapılmasıdır gereklidir.

Uçucu seçimi de profilakside çok önemli yer kaplar. Pilotaj muayeneleri
esnasında uçuşa engel teşkil edecek hastalıkların belirlenerek bu
kişilerin uçmalarının engellenmesi gerekmektedir.

Yolcular açısından ; yolcuların yere iniş sırasında uyumaları
sakıncalıdır. Aksi takdirde basınç farkı büyük olmakta ve tuba blokajı
meydana gelebilmektedir. Basınç eşitlemede sakız çiğnemek, ufak
yudumlarla su almak, bebeklere biberondan sıvı içermek uygundur. ÜSYE,
sinüzit, farenjit, tonsillit gibi durumlarda uçulmamalıdır. Yapılan
çalışmalarda daha evvel uçuş sırasında kulak ve sinüs ağrısı çeken hava
yolu yolcularında özellikle çocuklarda barotitis gelişme riski
fazladır. Valsalva manevrası çocukların 1/3’ de, yetişkinlerin ise
yarısında orta kulaktaki negatif basıncı düzeltmede yeterli olmaktadır.
Ancak Valsalva manevrasının başarısız olması halinde uçağın alçalışı
sırasında veya daha evvel Otovent şişirmenin çocuklarda ve
yetişkinlerde etkili olduğu gösterilmiştir .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 12:21 pm

Eğer rüptür şüphesi varsa timpanotomi yapılmalı ve fistül kapatılmalıdır.

Orta kulağın hava dolu boşlukları temporal (kulak kemiği)kemikteki
pnömatizasyon(havalanma) derecesine göre 2.5ml ile 13 ml arasında çok
farklı gaz hacmine sahiptir. Orta kulaktaki hava, uçakta yükselirken
genişler. Basınç farkı 20 m bar’a ulaşınca tuba (öztaki borusu-kulakla
boğaz arasındaki kanal) pasif olarak açılır ve genişleyen gazlar
nazofarenks (bogazın üst bölümüne)’e geçer.



Alçalış sırasında durum farklıdır. Çevre basıncın artmasına bağlı
olarak orta kulakta bulunan gazın hacmi küçülür. Bunun eşitlenmesi için
nazofarenks’den orta kulağa hava gelmesi gerekir. Ancak tuba’nın tek
yönlü valf mekanizması gibi çalışması nedeniyle nazofarenks’den orta
kulağa hava gönderilmesi pasif olarak geçekleşmez. Bunun için mutlaka
yutkunma, esneme gibi hareketler veya bilinen basınç eşitleme
(Valsalva, Frenzel, vb) manevraları yardımı ile tuba’nın aktif olarak
açılması zorunluluğu vardır.

Basınç değişikliğinin çok hızlı oluştuğu hallerde (jet savaş uçakları)
tuba’nın aktif olarak açılma zorunluluğu önem gösteren bir konudur. Bu
basınç eşitlemesi yapılmadığı takdirde nazofarenks ve orta kulak
arasında basınç farkı artar, tuba artık açılmaz ( tuba blokajı) ve
basınç farkı 80-120 m bar’a ulaştığı takdirde orta ve iç kulak
barotravmaları (basınca bağlı travmalar) oluşabilir.

Barotravmalar

Dış kulak yolu barotravması (DKYB): Uçak gürültüsünü azaltmak için
kullanılan kulak tıkacı veya buşon ile kulak zarı arasında oluşan
havalı sahadan kaynaklanır. Alçalış sırasında bu havalı boşluktaki gaz
küçülür. Bunun sonucu olarak dış kulak yolu derisi ve kulak zarının
epitel tabakasında hemorajik büller meydana gelir. Dış kulak yolu
osteomları(kemik çıkıntıları) ve yabancı cisimleri de DKYB’na neden
olabilen faktörlerdir.

Orta kulak barotravması (aerotitis media): Orta kulaktaki basınç
azlığını gidermek için basınç eşitleme manevraları geç yapılacak olursa
, basınç farkı 80-120 cc su basıncına ulaşır ve tuba artık
açılmayabilir (tuber blokaj). Tuba’nın açılma sıklığı jet savaş
uçaklarında, dalışlarda dakikada 3-5 kez, pike yapan uçaklarda ise
15-20 kez olmalıdır.

Barotravma’ların meydana çıkışında diğer bir etken, tuba’nın
geçirgenlik derecesi ve tuba çevresindeki epitel ile çevre dokuların
durumudur. Başlangıçta kulak zarında retraksiyon (gerilme) olur.
Böylelikle orta kulaktaki basınç azalması %10’a kadar eşitlenebilir .
Basınç azalması devam ettiği takdirde önce manibrium mallei(Malleus
denilen minik kemiğin kulak zarı üzerine yapıştığı alan) üzerinde, daha
sonra tüm kulak zarında hiperemi (kızarıklık) meydana gelir. Daha sonra
hemorajik büller (içi kan ile dolu kesecikler) oluşur. Orta kulaktaki
düşük basınç vantuz mekanizmasıyla orta kulak mukozasında ödem (şişme)
yaratır, submüköz hemoraji (mukoza altı kanaması) görülür.

Orta kulak boşluğunda seröz ve hemorajik eksuda(sıvı ve kan toplanması
) meydana gelir. Eksuda, orta kulaktaki negatif basıncı dengelemek için
damar çeperlerinin geçirgenliğinin bozulmasıyla ortaya çıkan negatif
basınç derecesine göre az veya çok olabilir. Bu sıralarda tuba açılır
ve basınç dengelemesi olursa eksuda kaybolur. Eğer tedavi edilmezse ve
sık sık yinelerse timpanoskleroz’a(kulak zarı kireçlenmesine)
dönüşebilir. Basınç farkı 0.4-0.6 bar’dan itibaren kulak zarının
yırtılmasına neden olur. Perforasyon (yırtılma)genellikle çizgi
biçiminde ve kenarları kanlıdır.

Basınç farkı 20 m bar’dan itibaren kulak ağrısına neden olur. Kulakta
dolgunluk hissi, uğultu, fenalık hissi, bulantı, baş dönmesi ve işitme
eksikliği görülür.

Çevre basıncının azalması yani uçakla yükseliş sırasında orta kulaktaki
gazlar genişler. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e
geçmesini engelleyecek (iltihap, polip,vb) bir durum varsa, gaz orta
kulakta birikir. Zar dışarı doğru itilir. Kulakta dolgunluk hissi,
işitme kaybı, kulak ağrısı ve baş dönmesi görülür. Eğer östaki
borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e rahatça geçmesini engelleyen
bir patoloji(hastalık) yoksa, bu geçiş pasif olarak yapılacağından
yükseliş sırasında barotravma olma olasılığı azdır.

Orta kulak barotravma’sının sebebi uçuş sırasındaki hava basıncı
değişikliklerinde yatmaktadır. Çoğunlukla üst solunum yollarında akut
bir enfeksiyon vardır. Bunun dışında paranazal sinüs enfeksiyonları,
nazal polip (burun etleri), allerjik rinit (saman nezlesi) gibi tuba
ağzındaki mukozada iltihap ve ödem yapan faktörler tubuler fonksiyonun
bozulmasına neden olurlar.

İç kulak barotravma (İKBT): İç kulak barotravma’sının oluşma
mekanizması için sadece hipotez mevcuttur. Tuba fonksiyon
bozuklularında uçucu, alçalış sırasında orta kulaktaki gaz hacmini
eşitlemek için şiddetle orta kulağa hava vermesi veya zorlu bir
Valsalva sırasında östakinin birden açılması sonucu orta kulağa aniden
basınçlı hava gönderilmesi sonucu yuvarlak pencereyi örten
segonder(ikincil) zar bombe yapar ve rüptüre (yırtılabilir) olabilir.
Bu mekanizma eksplosiv (dış basınçla ) iç kulak barotravma’sı olarak
adlandırılır . Düşünülen diğer bir mekanizma ise implosiv(iç basınçla)
mekanizma olup, tuba’yı açmak amacıyla kuvvetli bir Valsalva manevrası
tatbik edildiği zaman yuvarlak pencere orta kulağa doğru bombeleşir ve
rüptür meydana gelebilir.

Semptomlar 8belirtiler) ani iç kulak tipi işitme kaybı, tinnitus8kulak çınlaması), vertigo (baş dönmesi) ve denge kaybıdır.

Tedavi

Profilaksi(önleme) : Basınç eşitleme tekniği, basınç eşitleme bozukluğu
olan her uçucu ile konuşulmalı ve kontrol edilmelidir. Orta ve iç kulak
Barotravmalarından kaçınmak için basınç eşitleme manevraları mutlaka
yapılmalıdır. En iyi profilaksi bunun bilinmesi olup, basınç
eşitlemenin zamanında ve doğru yapılmasıdır gereklidir.

Uçucu seçimi de profilakside çok önemli yer kaplar. Pilotaj muayeneleri
esnasında uçuşa engel teşkil edecek hastalıkların belirlenerek bu
kişilerin uçmalarının engellenmesi gerekmektedir.

Yolcular açısından ; yolcuların yere iniş sırasında uyumaları
sakıncalıdır. Aksi takdirde basınç farkı büyük olmakta ve tuba blokajı
meydana gelebilmektedir. Basınç eşitlemede sakız çiğnemek, ufak
yudumlarla su almak, bebeklere biberondan sıvı içermek uygundur. ÜSYE,
sinüzit, farenjit, tonsillit gibi durumlarda uçulmamalıdır. Yapılan
çalışmalarda daha evvel uçuş sırasında kulak ve sinüs ağrısı çeken hava
yolu yolcularında özellikle çocuklarda barotitis gelişme riski
fazladır. Valsalva manevrası çocukların 1/3’ de, yetişkinlerin ise
yarısında orta kulaktaki negatif basıncı düzeltmede yeterli olmaktadır.
Ancak Valsalva manevrasının başarısız olması halinde uçağın alçalışı
sırasında veya daha evvel Otovent şişirmenin çocuklarda ve
yetişkinlerde etkili olduğu gösterilmiştir .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:45 pm

Alternobarik vertigonun tedavisi de profilaktiktir. Uçucuların ÜSYE,
sinüzit, farenjit gibi durumlarda uçmalarına engel olunulması, böyle
bir tablonun ortaya çıkmasına mani olacaktır.

Dış kulak yolu barotravması : Dış kulak yolundaki ufak hemorajik
sahalar tedavi gerektirmez. Ancak büyük hemorajik büller enjektör
yardımı ile veya insize edilerek boşaltılır. Dış kulak yolu Castellani
solüsyonu ile temizlendikten sonra terracortril pomat ile bulanmış
steril bez yahut weak kulak yoluna yerleştirilir.

Orta ve iç kulak barotravma: Orta kulak barotravmaların da; sıcak
tatbikatı, antibiyotik, antienflamatuar, mukolitik, topikal ve sistemik
pödoefedrinli ilaçlar verilir. Orta kulakta serözite varsa parasentez
yapılarak boşaltılır. Uçuşa tubal fonksiyonlar düzelinceye kadar
müsaade edilmez. Kronik tuba disfonksiyonlarında havalandırma tüpü
yerleştirilir. Uçucunun işitme sorunu yoksa, havalandırma tüpü ile
uçmasında sakınca yoktur.

Travmatik perforasyon oluşması halinde zorunlu olmamakla birlikte önlem
olarak yukarıdaki tedavi verilir ve ek olarakta uçucunun bir süre
sümkürmemesi istenir. Büyük perforasyonlar ise miringoplasti ile
kapatılır.

Eğer rüptür şüphesi varsa timpanotomi yapılmalı ve fistül kapatılmalıdır.

Orta kulağın hava dolu boşlukları temporal (kulak kemiği)kemikteki
pnömatizasyon(havalanma) derecesine göre 2.5ml ile 13 ml arasında çok
farklı gaz hacmine sahiptir. Orta kulaktaki hava, uçakta yükselirken
genişler. Basınç farkı 20 m bar’a ulaşınca tuba (öztaki borusu-kulakla
boğaz arasındaki kanal) pasif olarak açılır ve genişleyen gazlar
nazofarenks (bogazın üst bölümüne)’e geçer.



Alçalış sırasında durum farklıdır. Çevre basıncın artmasına bağlı
olarak orta kulakta bulunan gazın hacmi küçülür. Bunun eşitlenmesi için
nazofarenks’den orta kulağa hava gelmesi gerekir. Ancak tuba’nın tek
yönlü valf mekanizması gibi çalışması nedeniyle nazofarenks’den orta
kulağa hava gönderilmesi pasif olarak geçekleşmez. Bunun için mutlaka
yutkunma, esneme gibi hareketler veya bilinen basınç eşitleme
(Valsalva, Frenzel, vb) manevraları yardımı ile tuba’nın aktif olarak
açılması zorunluluğu vardır.

Basınç değişikliğinin çok hızlı oluştuğu hallerde (jet savaş uçakları)
tuba’nın aktif olarak açılma zorunluluğu önem gösteren bir konudur. Bu
basınç eşitlemesi yapılmadığı takdirde nazofarenks ve orta kulak
arasında basınç farkı artar, tuba artık açılmaz ( tuba blokajı) ve
basınç farkı 80-120 m bar’a ulaştığı takdirde orta ve iç kulak
barotravmaları (basınca bağlı travmalar) oluşabilir.

Barotravmalar

Dış kulak yolu barotravması (DKYB): Uçak gürültüsünü azaltmak için
kullanılan kulak tıkacı veya buşon ile kulak zarı arasında oluşan
havalı sahadan kaynaklanır. Alçalış sırasında bu havalı boşluktaki gaz
küçülür. Bunun sonucu olarak dış kulak yolu derisi ve kulak zarının
epitel tabakasında hemorajik büller meydana gelir. Dış kulak yolu
osteomları(kemik çıkıntıları) ve yabancı cisimleri de DKYB’na neden
olabilen faktörlerdir.

Orta kulak barotravması (aerotitis media): Orta kulaktaki basınç
azlığını gidermek için basınç eşitleme manevraları geç yapılacak olursa
, basınç farkı 80-120 cc su basıncına ulaşır ve tuba artık
açılmayabilir (tuber blokaj). Tuba’nın açılma sıklığı jet savaş
uçaklarında, dalışlarda dakikada 3-5 kez, pike yapan uçaklarda ise
15-20 kez olmalıdır.

Barotravma’ların meydana çıkışında diğer bir etken, tuba’nın
geçirgenlik derecesi ve tuba çevresindeki epitel ile çevre dokuların
durumudur. Başlangıçta kulak zarında retraksiyon (gerilme) olur.
Böylelikle orta kulaktaki basınç azalması %10’a kadar eşitlenebilir .
Basınç azalması devam ettiği takdirde önce manibrium mallei(Malleus
denilen minik kemiğin kulak zarı üzerine yapıştığı alan) üzerinde, daha
sonra tüm kulak zarında hiperemi (kızarıklık) meydana gelir. Daha sonra
hemorajik büller (içi kan ile dolu kesecikler) oluşur. Orta kulaktaki
düşük basınç vantuz mekanizmasıyla orta kulak mukozasında ödem (şişme)
yaratır, submüköz hemoraji (mukoza altı kanaması) görülür.

Orta kulak boşluğunda seröz ve hemorajik eksuda(sıvı ve kan toplanması
) meydana gelir. Eksuda, orta kulaktaki negatif basıncı dengelemek için
damar çeperlerinin geçirgenliğinin bozulmasıyla ortaya çıkan negatif
basınç derecesine göre az veya çok olabilir. Bu sıralarda tuba açılır
ve basınç dengelemesi olursa eksuda kaybolur. Eğer tedavi edilmezse ve
sık sık yinelerse timpanoskleroz’a(kulak zarı kireçlenmesine)
dönüşebilir. Basınç farkı 0.4-0.6 bar’dan itibaren kulak zarının
yırtılmasına neden olur. Perforasyon (yırtılma)genellikle çizgi
biçiminde ve kenarları kanlıdır.

Basınç farkı 20 m bar’dan itibaren kulak ağrısına neden olur. Kulakta
dolgunluk hissi, uğultu, fenalık hissi, bulantı, baş dönmesi ve işitme
eksikliği görülür.

Çevre basıncının azalması yani uçakla yükseliş sırasında orta kulaktaki
gazlar genişler. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e
geçmesini engelleyecek (iltihap, polip,vb) bir durum varsa, gaz orta
kulakta birikir. Zar dışarı doğru itilir. Kulakta dolgunluk hissi,
işitme kaybı, kulak ağrısı ve baş dönmesi görülür. Eğer östaki
borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e rahatça geçmesini engelleyen
bir patoloji(hastalık) yoksa, bu geçiş pasif olarak yapılacağından
yükseliş sırasında barotravma olma olasılığı azdır.

Orta kulak barotravma’sının sebebi uçuş sırasındaki hava basıncı
değişikliklerinde yatmaktadır. Çoğunlukla üst solunum yollarında akut
bir enfeksiyon vardır. Bunun dışında paranazal sinüs enfeksiyonları,
nazal polip (burun etleri), allerjik rinit (saman nezlesi) gibi tuba
ağzındaki mukozada iltihap ve ödem yapan faktörler tubuler fonksiyonun
bozulmasına neden olurlar.

İç kulak barotravma (İKBT): İç kulak barotravma’sının oluşma
mekanizması için sadece hipotez mevcuttur. Tuba fonksiyon
bozuklularında uçucu, alçalış sırasında orta kulaktaki gaz hacmini
eşitlemek için şiddetle orta kulağa hava vermesi veya zorlu bir
Valsalva sırasında östakinin birden açılması sonucu orta kulağa aniden
basınçlı hava gönderilmesi sonucu yuvarlak pencereyi örten
segonder(ikincil) zar bombe yapar ve rüptüre (yırtılabilir) olabilir.
Bu mekanizma eksplosiv (dış basınçla ) iç kulak barotravma’sı olarak
adlandırılır . Düşünülen diğer bir mekanizma ise implosiv(iç basınçla)
mekanizma olup, tuba’yı açmak amacıyla kuvvetli bir Valsalva manevrası
tatbik edildiği zaman yuvarlak pencere orta kulağa doğru bombeleşir ve
rüptür meydana gelebilir.

Semptomlar 8belirtiler) ani iç kulak tipi işitme kaybı, tinnitus8kulak çınlaması), vertigo (baş dönmesi) ve denge kaybıdır.

Tedavi

Profilaksi(önleme) : Basınç eşitleme tekniği, basınç eşitleme bozukluğu
olan her uçucu ile konuşulmalı ve kontrol edilmelidir. Orta ve iç kulak
Barotravmalarından kaçınmak için basınç eşitleme manevraları mutlaka
yapılmalıdır. En iyi profilaksi bunun bilinmesi olup, basınç
eşitlemenin zamanında ve doğru yapılmasıdır gereklidir.

Uçucu seçimi de profilakside çok önemli yer kaplar. Pilotaj muayeneleri
esnasında uçuşa engel teşkil edecek hastalıkların belirlenerek bu
kişilerin uçmalarının engellenmesi gerekmektedir.

Yolcular açısından ; yolcuların yere iniş sırasında uyumaları
sakıncalıdır. Aksi takdirde basınç farkı büyük olmakta ve tuba blokajı
meydana gelebilmektedir. Basınç eşitlemede sakız çiğnemek, ufak
yudumlarla su almak, bebeklere biberondan sıvı içermek uygundur. ÜSYE,
sinüzit, farenjit, tonsillit gibi durumlarda uçulmamalıdır. Yapılan
çalışmalarda daha evvel uçuş sırasında kulak ve sinüs ağrısı çeken hava
yolu yolcularında özellikle çocuklarda barotitis gelişme riski
fazladır. Valsalva manevrası çocukların 1/3’ de, yetişkinlerin ise
yarısında orta kulaktaki negatif basıncı düzeltmede yeterli olmaktadır.
Ancak Valsalva manevrasının başarısız olması halinde uçağın alçalışı
sırasında veya daha evvel Otovent şişirmenin çocuklarda ve
yetişkinlerde etkili olduğu gösterilmiştir .

Alternobarik vertigonun tedavisi de profilaktiktir. Uçucuların ÜSYE,
sinüzit, farenjit gibi durumlarda uçmalarına engel olunulması, böyle
bir tablonun ortaya çıkmasına mani olacaktır.

Dış kulak yolu barotravması : Dış kulak yolundaki ufak hemorajik
sahalar tedavi gerektirmez. Ancak büyük hemorajik büller enjektör
yardımı ile veya insize edilerek boşaltılır. Dış kulak yolu Castellani
solüsyonu ile temizlendikten sonra terracortril pomat ile bulanmış
steril bez yahut weak kulak yoluna yerleştirilir.

Orta ve iç kulak barotravma: Orta kulak barotravmaların da; sıcak
tatbikatı, antibiyotik, antienflamatuar, mukolitik, topikal ve sistemik
pödoefedrinli ilaçlar verilir. Orta kulakta serözite varsa parasentez
yapılarak boşaltılır. Uçuşa tubal fonksiyonlar düzelinceye kadar
müsaade edilmez. Kronik tuba disfonksiyonlarında havalandırma tüpü
yerleştirilir. Uçucunun işitme sorunu yoksa, havalandırma tüpü ile
uçmasında sakınca yoktur.

Travmatik perforasyon oluşması halinde zorunlu olmamakla birlikte önlem
olarak yukarıdaki tedavi verilir ve ek olarakta uçucunun bir süre
sümkürmemesi istenir. Büyük perforasyonlar ise miringoplasti ile
kapatılır.

Eğer rüptür şüphesi varsa timpanotomi yapılmalı ve fistül kapatılmalıdır.

KAYNAK : Doç. Dr. M. Faruk Ildız

KBB Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı & Uçuş Doktoru
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:45 pm

Baş dönmesi


Baş Dönmesi Nedir: Baş dönmesi diyince hastanın dengesini sağlamadaki
her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini
dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar
değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir.
Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.

Denge Nasıl Sağlanır: Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş
çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda
rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak
(labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen
herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer
belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol
oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş
uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve
Nöroloji doktorları muayene etsede göz, dahiliye veya fizik tedavi
branşlarında da muayene olmak gerekebilir.

Ne Gibi Şikayetler Hissedilir: Baş dönmesi her hasta tarafından farklı
anlatılır. Her taraf dönüyor, yer ayağımın altından kayıyor, bir yana
doğru kayıyorum, kafamın içi boşalıyor, gözlerim kararıyor şeklinde
açıklamalar sık duyulur. Bunkarın hepsine birden baş dönmesi denir. Baş
dönmesi olan hastalarda, sebebin ne olduğuna göre başka belirtilerde
olur. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde bereberinde kulak
çınlaması, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak
akıntısı ve gözlerde anormal hareketler (nistagmus) saptanabilir.
Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı,
uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler olabilir. Baş
dönmesi ile bulunabilecek diğer şikayetler çok değişken olabilir. Ancak
birçok hastada da sadece baş dönmesi mevcuttur.

Sebepleri Ne Olabilir: Yukarıda anlatıldığı gibi baş dönmesi birçok
organa bağlı olabilir. Ancak burada daha çok iç kulaktaki baş dönmesi
yapan hastalıklardan bahsedilecektir. İç kulaktaki herhangi bir
hastalık diğer kulak şikayetleri ile beraber baş dönmesi yapabilir.
Ancak sadece baş dönmeside oluşabilir. Baş dönmesi yapan kulak
hastalıkları arasında şunlar sayılabilir:
-ÜSYE (üst solunum yolu infeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
-Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta
dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
-Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
-Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
-Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
-Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
-İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümöral hastalıklar

Yukarıda belirtilen iç kulak hastalıkları hakkında kendi bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi verilecektir.

Muayenede Ne Görülür: Baş dönmesi eğer iç kulaktaki bir hastalığa bağlı
ise genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmez. Sadece orta
kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi varsa
kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülür. Hastada
anormal göz hareketleri saptanabilir. Bu göz hareketlerinin yönü hangi
kulağın hasta olduğuna dair bazı bilgiler verebilir. Baş dönmesi gözle
görülen bir problem olmadığı için mümkün olduğunca çok bilgi
edinilmelidir. Bu amaçla doktorunuz ayakta yada yatarken hatta yürürken
bazı testlere tabi tutacaktır.

Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Baş dönmesi için ne gibi tetkiklerin
yapılacağı muayene sonunda elde edilen bilgilere göre yapılır. Eğer
muayene sonucunda kulakla ilgili bir hastalık olmadığı kararına
varılırsa doktorunuz sizi diğer branşlara sevkedecektir. Ancak buna
karar verirken muayene sonrası bazı tetkikler genellikle yapılır. Bu
tetkikler arasında en sık başvurulan odiometri adı verilen ve hem
işitme hemde iç kulak fonksiyonları hakkında bize bilgi veren test
uygulanır. Ayrıca yine kulakla ilgili normal filmler, bilgisayarlı
tomografi veya manyetik resonans (MR) tetkiki yapılabilir. Bu testlere
bazı kan tahlilleri de eklenebilir. Ancak birçok kulak hastalığında
dahi odiometri, bilgisayarlı tomografi ya da MR' ile bile birşey
görülmemektedir. Bu gibi testler genellikle tümör gibi daha ciddi
problemleri ekarte etmek için uygulanır.

Nasıl Tedavi Edilir: Baş dönmesi kendisi bir hastalık olmayıp başka
hastalığın belirtisi olduğu için öncelikle asıl sebebin tedavisi
gerekir. Ancak birçok başdönmesi hastasında ortaya net bir sebep
konamamaktadır. Bu nedenle asıl amaç baş dönmesini ortadan kaldırmak
haline dönmektedir. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (tümörler
hariç) genellikle kısa ya da uzun zamanda kendiliğinden ortadan
kalkmaktadır. Çünkü diğer kulak zaman içinde hasta kulağın problemini
kompanse etmektedir. Bu bazen 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabilir. Baş
dönmesi eğer pozisyonel baş dönmesi (BPPV) ise bunun tedavis Epley
manevrası denen ve doktorunuzun size muayene masasında uygulayacağı
bazı hareketlerle olmaktadır. Bu hareketler iç kulaktaki bazı
partiküllerin yerine oturmasını sağlamaktadır. Diğer sebeplerde ilaç
tedavisi kullanmak gerekir. Bu amaçla değişik ilaçlar kullanılsada
hemem hemen hepsi belli oranda baş dönmesini azaltırlar. Baş dönmesi
şiddetli olan hastalar bazen serum takılıp hastaneye yatırmak
gerekebilir. Tümörlere bağlı baş dönmelerinin tedavisi tümörün
çıkarılmasıdır yani ameliyattır. İlaç tedavisine cevap vermeyen Meniere
hastalığında da bazen ameliyat yapılır.

Nelere Dikkat Etmeliyim: Baş dönmesi olan hastaların, bu durumu
azaltmak için evde uygulayabileceği bazı hareketler vardır. Bunları ya
doktorunuz size tarif edecektir ya da verilecek broşürlerle size bilgi
verilecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:45 pm

Baş ve boyun kanserleri

Erken teşhis edildiklerinde baş-boyun kanserleri tedavi edilebilirler.
Baş-boyun kanserlerinin çoğu da erken belirtiler verirler. Erken
belirtileri bilmekle, doktorunuzu uyarabilir ve teşhisi
kolaylaştırabilirsiniz. Unutmayınız: baş-boyun kanserlerinin
tedavisinin başarılı olması, erken teşhise bağlıdır. Baş-boyun
kanserlerinin belirtilerini bilmek ve bunların farkına varmak
hayatınızı kurtarabilir.


Dikkat etmeniz gereken belirtiler :

Deri değişiklikleri
Deri kanserleri, en sık görülen baş ve boyun bölgesi kanserleridir.
Deri kanserleri doğru yöntemler zamanında kullanıldığında genellikle
ciddi sorunlar oluşmadan tedavi edilebilirler. Baş ve boyunda en sık
görülen deri kanseri türü "bazal hücreli kanser"dir. En sık alın, yüz
ve kulak kepçesi gibi güneş ışınlarına daha fazla maruz kalan
bölgelerde görülmekle birlikte, her yerde oluşabilir. Bazal hücreli
deri kanseri başlangıçta küçük ve soluk renkli bir leke şeklinde
başlar; daha sonra orta kısmında küçük bir yara gelişir. Bu yaranın
bazı bölgeleri zaman içinde iyileşme gösterebilir, ancak yara tamamen
kaybolmaz.

Baş ve boyun bölgesinde "yassı hücreli kanser" ve "malign melanom" gibi
diğer deri kanseri türleri de görülebilir. Yassı hücreli kanserler
genellikle alt dudak ve kulak kepçesinde ortaya çıkar. Görünümleri
bazal hücreli kansere benzeyebilir ve erken teşhis edilip tedavi
edildiklerinde bazal hücreli kanserlerden daha tehlikeli değildirler.
Dudak, yüzün alt bölümü veya kulak kepçesi derisinde iyileşmeyen bir
yara farkederseniz şüphelenmeniz gerekir. "Malign melanom" deride koyu
siyah veya koyu mor renk değişikliğine neden olur; bazen de ortadaki
bir lekenin etrafında daha küçük lekeler görülür. Baş veya boyun
derisinde özellikle büyüklüğü artan siyah veya koyu mor renkli bir leke
farkederseniz muayene olmanız gerekir.



Ses değişiklikleri
Gırtlak kanserlerinin çoğu ses değişikliklerine neden olur. İki
haftadan uzun süren ses kısıklığı veya herhangi bir ses değişikliğinde
muayene olmanız gerekir. Ses tellerinizin incelenmesi için bir
Kulak-Burun-Boğaz hastalıkları uzmanına başvurmanız gerekir. Ses
değişikliklerinin çoğunun nedeni kanser değildir; ancak, şansınızı
zorlamayınız ve iki haftadan uzun süren ses kısıklığı halinde bunun
kansere bağlı olup olmadığını anlamak için muayene olunuz.



Ağız içinde şişlik
Ağız ve dil kanserlerinin çoğu ağız içinde yara veya şişliğe neden
olurlar. Bu yara ve şişlikler iltihaplanmadıkça genellikle
ağrısızdırlar. Kanama da görülebilir, ancak bu genellikle geç bir
belirtidir. Ağız içinde bir yara ve şişlik ile birlikte boyunda da
şişlik varsa mutlaka muayene olunuz. Teşhis için muhtemelen bir biyopsi
(dokudan örnek alınarak inceleme) yapılması gerekecektir.



Yutma problemleri
Boğaz ve yemek borusu kanserlerinde özellikle katı gıdalarda olmak
üzere yutma güçlüğü görülebilir. Yutma güçlüğünde alınan gıda boğazda
belli bir noktada takılır, daha sonra yutulabilir veya geri çıkartılır.
Her yutma işlemi sırasında sorun yaşanıyorsa muayene olmanız gerekir.
Teşhis için yemek borusunun ilaçlı bir röntgen filminin çekilmesi ve
yemek borusunun içini görmek için endoskopi yapılması gerekebilir.



Tükürmekle veya öksürmekle kan gelmesi
Bu belirtilerin nedeni genellikle kanser değildir. Ancak burun, ağız,
boğaz veya akciğer kanserlerinin belirtisi de olabilir. Tükrükte veya
balgamda birkaç günden uzun süreli kan gelmesi şikayetiniz varsa
muayene olmanız gerekir.



Sürekli kulak ağrısı
Kulakta veya yutkunma sırasında kulak bölgesinde hissedilen sürekli
ağrı olması, boğazda iltihaplanma veya bir tümörün erken belirtisi
olabilir. Kulak ağrısıyla birlikte yutma güçlüğü, ses kısıklığı veya
boyunda şişlik de varsa bu durum genellikle önemlidir ve muayene
olmanız gerekir.

Boyunda şişlik
Baş ve boyun bölgesinde başlayan kanserler, genellikle vücudun başka
bölgelerine yayılmadan önce boyundaki lenf bezlerine yayılırlar.
Boyunda 2 haftadan uzun süredir varolan bir şişlik, doktora gitmenizi
ve muayene olmanızı gerektirir. Boyundaki bütün şişlikler kanser
değildir; ancak boyundaki şişlik ağız, boğaz, gırtlak, tiroid bezi,
lenf ve kan kanserlerinin erken belirtisi de olabilir. Kanserlerin
neden olduğu şişlikler genellikle ağrısızdırlar ve zamanla büyürler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:45 pm

Baş ve boyun kanserleri için risk faktörleri
Baş ve boyun kanserlerinin yaklaşık %90'ının nedeni bazı risk
faktörleriyle uzun süreli temastır. Tütün (sigara, puro, pipo içimi ve
tütün çiğneme) ve alkol kullanımı, ağız, boğaz, yemek borusu, gırtlak
ve dil kanserlerinin oluşumunda en önemli faktörlerdir (Tütün ve alkol
kullanmayan erişkinlerde ağız ve boğaz kanseri hemen hemen hiç
görülmez). Dudak ve deri kanserleri için en önemli risk faktörü ise
güneş ışınlarına aşırı maruz kalmaktır.



Ne yapmalısınız ?
Yukardaki belirtilerin hepsi kanser dışındaki hastalıklarda da
görülebilir ve genellikle teşhis kanser değildir. Emin olmak için,
belirtiler ortaya çıktığında doktorunuza muayene olmanız gerekir.

UNUTMAYINIZ Baş ve boyun bölgesindeki kanserler erken teşhis
edildiklerinde ciddi sorunlar olmadan tedavi edilebilirler.
Belirtilerin ortaya çıkması ile teşhis koyulup tedavinin başlaması
arasındaki gecikme, genellikle hastaların doktora geç başvurmasından
kaynaklanmaktadır. Hastaların belirtilerin çıkmasını takiben erken
muayene olup erken teşhisin gerçekleşmesi ile bu kanserlerin tamamen
iyileştirilebilme oranları artacaktır.
KENDİNİZİ GARANTİYE ALINIZ Doktora erken müracaat ediniz! Başta sigara
içimi olmak üzere kanser için risk taşıyan alışkanlıklardan kaçınınız
ve sağlıklı yaşam için gerekli düzenlemeleri kendi hayatınıza
uygulayınız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:45 pm

Bebeğim duyuyormu?

BEBEĞİM NORMAL DUYUYOR MU?

Çocuğunuzun işitme kaybının olup olmadığının belirlenmesi:

Çocuğunuzun işitme kaybı olduğunu düşünüyorsanız haklı olabilirsiniz.
Aşağıdaki kontrol listesi, çocuğunuzun bir işitme kaybı olduğunun
belirlenmesinde yardımcı olacaktır. Her maddeyi dikkatlice okuyun ve
sadece size, ailenize veya çocuğunuza uyan faktörleri dikkate alın.

İşitme kaybı için göstergeler:
Uyan her maddeyi kontrol edin.

Anne hamilelik sırasında

Kızamıkçık, viral bir enfeksiyon ve grip geçirmiş
Alkollü içecek tüketmiş

Yenidoğan (doğumdan ilk 28 güne kadar)

Doğumdaki kilosu 1600 gramdan düşük
Yüz ve kulaklarının görüntüsü farklı
Doğumda sarılığı oldu ve kan değişimi uygulandı.
Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde beş günden fazla kaldı
Damardan iğne ile antibiyotik aldı
Menenjit geçirdi

Ailemde

Erken yaşlarda olan veya gelişmiş, kalıcı veya ilerleyen işitme kaybı olan, bir veya daha fazla birey var

Bebeğim(29 gün ile 2 yaş arası)

Damardan antibiyotik aldı.
Menenjit oldu
Nörolojik bir bozukluğu var
Kulaktan kanamanın olduğu veya olmadığı kafatası kırığı olan ciddi bir yaralanma geçirdi
3 aydan fazla süren, kulakta sıvının olduğu tekrarlayan kulak enfeksiyonu var.
Çevreye Cevap Verme (konuşma ve lisan gelişimi)

Yenidoğan (doğumdan 6 aya kadar)

Beklenmedik yüksek sesli gürültülerle irkilmiyor, hareket etmiyor, ağlamıyor veya her hangi bir şekilde tepki vermiyor.
Yüksek sesli gürültülerle uyanmıyor
Kendiliğinden sesleri taklit etmiyor
Sadece sesle sakinleştirilemiyor
Başını sesime doğru çevirmiyor

Küçük bebeğim (6 ay-12 aya kadar)

Sorulduğunda tanıdık kişi veya eşyaları gösteremiyor
Konuşma sesi çıkarmıyor yada konuşma sesi çıkarmayı bıraktı
12 aylıkken, “el salla” ,”elini çırp” gibi basit sözleri yalnız dinlemekle anlamıyor

Büyük bebeğim (13 ay-2 yaş )

Hafif bir sesle ilk seslenişte doğru yöne dönmüyor
Çevreden gelen seslere duyarsız
İlk seslenişte cevap vermiyor
Sese cevap vermiyor veya sesin nereden geldiğini anlıyamıyor
Tanıdık insanlar ve evde çevresindekiler için basit kelimeleri kullanmaya ya da taklit etmeye başlamadı.
Benzer yaştaki diğer çocuklar gibi ses çıkarmıyor ve konuşamıyor
Normal ses yüksekliğinde televizyon seyretmiyor
Anlama ve iletişim için kelimelerin kullanımında yeterli gelişmeyi göstermiyor

Ne Yapmanız Gerekir?

Bu göstergelerden bir veya daha fazlasını tespit ettiyseniz, çocuğunuzun işitme kaybı olması ihtimali olabilir.

Çocuğunuzda bu göstergelerden bir veya daha fazlası varsa, çocuğunuzu
kulak muayenesi ve işitme testine götürmeniz gerekir. Bu herhangi bir
yaşta, doğumdan hemen sonra bile yapılabilir.

Bu faktörlerden hiçbirini belirlemediniz, fakat çocuğunuzun normal
duymadığından şüpheleniyorsanız, çocuğunuzun doktoru endişelenmiyorsa
bile çocuğunuzun işitmesini ölçtürün.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:46 pm

İşitme kaybı olmasa bile testin ona bir zararı olmaz. Ne var ki,
çocuğunuzda işitme kaybı varsa, geç teşhis konuşma ve lisan gelişimini
etkileyebilir.

Bu kontrol listesi maddelerinin hiçbiri bulunmasa bile işitme kaybı mevcut olabilir.

18 yaşın altındaki bir çok çocukda farklı derecelerde işitme kaybı
vardır. Siz ebeveynler ve onların ana babaları bebeklerinizdeki işitme
kaybını keşfedecek kişilersiniz. Çünkü onlarla en fazla vakit geçiren
sizsiniz. Eğer herhangi bir zaman bebeğinizin işitme kaybı olduğunu
düşünürseniz bunu doktorunuzla görüşün.

Bebeğinizin duyması profesyonel olarak herhangi bir yaşta test
edilebilir. Bilgisayarlı işitme testleri yenidoğanları taramayı mümkün
kılar. Bazı bebeklerin diğerlerine göre ortalamadan daha fazla işitme
kaybı olasılığı vardır. Bu listedeki herhangi bir maddeyi
belirlerseniz, mümkün olan en kısa zamanda çocuğunuza işitme testi
yaptırmalısınız.

Okula başlamadan önce tüm çocuklara işitme testi yapılmalıdır. Bu anne,
baba veya çocuğun farketmediği hafif işitme kayıplarını ortaya
koyabilir. Tek kulaktaki bir kayıp bu yolla saptanabilir. Böyle bir
kayıp, belirgin olmasa da konuşma ve lisanı etkileyebilir.

İşitme kaybı kulak kiri veya kulakta sıvı birikmesinden bile
kaynaklanabilir. Bu tipte geçici işitme kaybı olan bir çok çocuğun,
ilaç tedavisi veya küçük bir cerrahiyle işitmesi düzeltilebilir.

Geçici işitme kaybının tersine bazı çocukların kalıcı olan sinir
kaynaklı sağırlığı vardır. Bu çocukların çoğunluğunun bir miktar
kullanılabilir işitmesi olur. Çok azı tamamen sağırdır. Erken teşhis,
erken işitme cihazı uygulanması ve özel eğitim programlarına erken
başlamak, çocuğun mevcut işitmesini en yüksek seviyeye getirmeye
yardımcı olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:46 pm

Boğazda Beta Hemolitik Streptokok İltihabı

A Grubu Beta hemolitik streptokoklar, bakteri türü mikroplardır.
Özellikle kış aylarında kapalı ortamlarda birarada bulunan insanlarda
boğaz iltihaplanmalarına (farenjit) neden olurlar. Streptokoklar,
solunum yollarından havayla çıkan damlacıkların insandan insana
geçmesiyle bulaşırlar. En sık 5-15 yaş arasındaki çocuklarda hastalık
yaparlar.



Belirti ve Bulguları:
Boğaz ağrısı ve ateşi olan çocukların yaklaşık %10'unda A Grubu Beta
hemolitik streptokok iltihabı vardır. Boğazın (farenks) iltihaplanması
olan farenjit nedeniyle çocuğun yutkunması ve beslenmesi güçleşir.
Streptokok farenjiti olan çocuğun ateşi genellikle 38°C'den yüksektir;
titremeler, vücutta ağrılar ve iştahsızlık olur. Birlikte karın ağrısı,
bulantı ve kusma gibi karın belirtileri de bulunabilir. Bakıldığında
bademcikler ve boğazda kızarıklık, şişlik ve beyaz lekelenmeler
görülür. Alt çene kemiğinin köşesinde ve boyunda lenf bezleri şişmiş
olabilir.

Bazen streptokok iltihaplarında, mikropların salgıladığı toksinler
deride yaygın kızarık biş döküntüye neden olur. Bu durumda hastalığın
adı "kızıl"dır ve genellikle boğaz iltihabının 2.gününden 6.gününe
kadar sürer.Tedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilmiş streptokok
iltihapları, nadiren ateşli romatizma adı verilen ve kalp romatizması
ile eklem iltihaplarına neden olabilen bir hastalığa da yol
açabilirler. A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının bir diğer
nadir komplikasyonu da, hastalığın başlangıcından 2-3 hafta sonra
ortaya çıkabilen böbrek iltihabıdır. Streptokoklar ayrıca sinüzit 'e,
orta kulak iltihabı 'na, zatürreye ve deri iltihaplarına da neden
olabilirler.



Hastalığın önlenmesi :
Streptokoklara bağlı boğaz iltihaplarını önlemenin kesin bir yöntemi
yoktur. En güvenli yol, evde boğaz iltihabı olan bir kişi varsa, bu
kişiyle çok yakın temasta bulunmamak ve genel temizlik kurallarına
dikkat etmektir.

Bazı kişiler, özellikle de çocuklar, kendilerinde hiçbir hastalık
belirtisi olmadan streptokok mikrobunun taşıyıcısı olabilirler. Okul
çağındaki çocukların yaklaşık %5-15'inde taşıyıcılık görülebilir.



Hastalığın süresi :
A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının inkubasyon dönemi
(bulaşma ile hastalık oluşma arasında geçen süre) genellikle 7-10
gündür. Boğaz iltihaplarında ateş genellikle 5 gün içinde düşer, bunu
takiben boğaz şikayetleri de azalır. Antibiyotik tedavisi genellikle 10
günde tamamlanır. Eğer belirtiler düzelmişse ve ateş yoksa, antibiyotik
tedavisinin başlanmasını takibeden 48.saatten sonra çocuğunuz okula
gidebilir. Şikayetler kısa sürede kaybolsa bile, ilaçlar doktorunuz
tarafından önerilen süre ve dozda kullanılmaya devam edilmelidir.



Evde uygulanabilecek tedavi :
Eğer çocuğunuz boğaz ağrısı nedeniyle yemek yemekte güçlük çekiyorsa
yumuşak veya sıvı gıdaları tercih edin. Çocuğunuzun bol sıvı almasını
(su, meyve suları, vs.) ve istirihat etmesini sağlayın.

Oda havasının nemlendirilmesi, çocuğunuzun boğaz şikayetlerini
azaltacaktır. Eğer boyunda ağrılı lenf bezi şişlikleri varsa, boyuna
nemli ve ılık bir havlu koymak onu rahatlatabilir.

İlaçları doktorunuzun önerdiği süre ve dozda kullanmaya özen gösterin.
Bu, ateşli romatizma ve bademcikler etrafında abse gelişmesi gibi
komplikasyonların önlenmesi için mutlak gereklidir.



Tıbbi tedavi :
Çocuğunuzun boğazında A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabından
şüphelendiğinde, doktorunuz boğaz kültürü yapılmasını isteyecektir.
Eğer boğaz kültüründe üreme olursa bu, mikrobun türünü tayin edecek ve
hangi antibiyotiklerin tercih edilebileceğini bildirecektir.

Çocuğunuzda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı olduğu
kesinleşirse, ağızdan ya da enjeksiyon şeklinde verilebilen penisilin
veya başka türde bir antibiyotik ile tedavi edilmesi gerekecektir.
Ağızdan verilen ilaçlarda allerji ihtimali daha düşük olduğundan birçok
doktor bu şekilde evde tedaviyi tercih etmektedir. Bu durumda çocuğunuz
evde 10 gün süreyle ilaçlarını almalıdır.



Doktorunuza ne zaman başvurmalısınız ?
Çocuğunuzun boğazında streptokok iltihabının belirtileri varsa,
özellikle de evde veya okulda başka birisinin yakın zamanda streptokok
iltihabı geçirdiğini biliyorsanız doktorunuza başvurunuz.

Eğer çocuğunuz streptokok iltihabı için tedavi altındayken şu
belirtilerden birini görürseniz yine doktorunuza başvurunuz: ateşin
düştükten birkaç gün sonra tekrar yükselmeye başlaması, deri döküntüsü,
kulak ağrısı, koyu veya kanlı burun akıntısı, öksürük ve balgam
çıkartma, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü ve aşırı halsizlik, havale
geçirme, eklemlerde şişlik ve ağrılı kızarıklık, bulantı ve kusma.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:49 pm

Boyun lenf bezlerinde şişme

Servikal Adenit

Boyundaki derin ve yüzeyel fasyalar arasında yer alan tonsiler,
submandibuler, submental, oksipital, yüzeyel ve derin juguler, nukkal,
spinal aksesuar ve transvers servikal lenf bezlerinin enfeksiyonudur.
Etkenler genellikle viruslar, S. aureus, grup A streptokok, diğer
streptokoklar, anaerob bakteriler, Bartonella henseleae, atipik
mikobakteriler ve Gram negatif basillerdir. Akut bilateral adenitler
daha çok viruslara ve grup A streptokoka, akut tek taraflı adenitler S.
aureus, grup A streptokok, anaerob bakteriler ve viruslara, subakut ve
kronik adenitler ise atipik mikobakteriler, tüberküloz, toksoplazmozis
ve kedi tırmığı hastalığı (Bartonella henseleae)’na bağlıdır. Nadiren
M. tuberculosis, mantarlar, T. gondii, F. tularencis, Y. pestis, HIV ve
C. diphtheriae da etken olarak karşımıza çıkabilir. Mikroorganizmalar
genellikle üst solunum yolu, tonsiller ve dişlerden veya travma yolu
ile, nadiren kan yolu ile lenf bezlerine gelir.

Klinik: Lenf bezi büyümesinin süresine ve tek veya iki taraflı olmasına
bağlı olarak değişir. Sistemik semptomlar genellikle yok veya hafiftir.
Birlikte etraf dokuda sellülit veya bakteriyemi varsa, yüksek ateş
görülebilir. Özellikle streptokok adenitlerinde başlangıçta üst solunum
yolu enfeksiyonu semptomları olabilir. Lenf bezi büyüklüğü 2-6 cm kadar
olabilir, en sık submandibular (% 50-60) ve üst servikal bezler (%
25-30) etkilenir. Bez üzerindeki deri genellikle hiperemiktir ve lokal
ısı artımı vardır. Vakaların yaklaşık ¼’ünde fluktuasyon alınır. Daha
çok S. aureus ve mikobakteri enfeksiyonlarında süpürasyon olabilir.
Lenf bezlerinin yoğun olarak bulunduğu diğer bölgeler (klavikula üstü,
aksilla ve inguinal bölge) kontrol edilmeli, dalak ve karaciğer
büyüklüğü araştırılmalıdır. Vücutta yaygın lenfadenopati ve
hepatosplenomegali varsa, servikal lenfadenopati genellikle sistemik
bir hastalığa (EBV, CMV gibi viral enfeksiyonlar, toksoplazmozis,
tüberküloz, kollajen doku hastalıkları, lösemı) cevap olarak
gelişmiştir. Ağız boşluğu, farinks, burun, kulak, saçlı deri gibi lenf
drenajı boyundan geçen bölgelerin muayenesi ile muhtemel primer kaynak
ile ilgili bilgi elde edilir.

Komplikasyonlar: Abse formasyonu, sellülit, bakteriyemi, internal
juguler ven trombozu, etkene bağlı komplikasyonlar (akut romatizmal
ateş, glomerulonefrit, haşlanmış deri sendromu)

Tanı: Hafif vakalarda klinik tanı yeterlidir. Ancak antibiyotik
tedavisine cevap alınamazsa, iğne aspirasyonu veya insizyon ile örnek
alınıp Gram, Wright ve Ziehl-Nielsen boyaları ile boyanıp incelenmeli,
gerekirse sitolojik ve patolojik yönden değerlendirilmelidir. Ağır
vakalarda tedaviye başlamadan örnek alınması uygun olur. Persistan,
8-12 haftada tanı konamamış adenitlerde ve neoplazi ile uyumlu bulgular
varsa (alt servikal ve supraklavikular lenfadenopatiler, kilo kaybı,
düşmeyen ateş, deriye ve derin dokulara yapışıklık)

Ayırıcı Tanı: Kabakulak, bakteriyel parotitis, diş abseleri, konjenital
boyun kitleleri (tiroglossal kanal kisti, brankial yarık kisti, kistik
higroma, epidermoid kist), boyun tümörleri (lenfoma, nörojenik
tümörler, tiroid tümörleri, parotis tümörleri, Kawasaki hastalığı, ilaç
reaksiyonları, kollajen doku hastalıkları, sarkoidoz,
retiküloendotelyozlar, depo hastalıkları.

Tedavi: Lenf bezinin fazla büyümediği, hassasiyetinin az olduğu ve
primer enfeksiyon odağının bulunmadığı hafif vakalarda antibiyotik
tedavisine gerek yoktur, lenf bezi küçülmeye başlayıncaya kadar
haftalık kontrollerle izlenmesi yeterlidir.

Büyüme devam ederse veya hasta başvurduğunda lenf bezi büyük (ancak 3
cm’den küçük), hassas, deri kızarık ve primer enfeksiyon odağı yoksa
oral empirik antibiyotik tedavisi başlanıp, küçülme oluncaya kadar
izlenir. Bu hastalarda antibiyotik olarak flucloxacillin, cephalexin,
clindamycin veya amoxicillin/clavulanate kullanılabilir.

Lenf bezi 3 cm veya daha büyükse, inflame ise, birlikte sellülit varsa
ve/veya sistemik semptom ve bulgular varsa, başlangıç antibiyotik
tedavisine cevap vermemişse, hastanın hospitalize edilmesi ve insizyon
veya dreya drenaj ile örnek alınıp incelenmesi uygun olur. Etken
saptanamamışsa, veya sonuçları beklerken parenteral clindamycin,
cefazolin + metronidazole, sulbactam/ampicillin veya vankomycin (veya
teikoplanin) + metronidazole tedavilerinden biri başlanabilir.



Kaynak :

Türk İnfeksiyon Web Sitesi (TİNWEB)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:49 pm



Burun estetiği

Burun Şekil Bozukluğu (Burun Estetiği)

Burun, en göz önünde olan organlarımızdan bir tanesidir. Her ırk ve
kişinin, belli bir burun şekli vardır. Çoğunlukla travmaya bağlı bazen
de yapısal olarak burun şeklinde bozukluklar olabilir. Doğallıktan uzak
görüntüler kişiyi rahatsız ederse, kişinin "burun şeklinin
değiştirilmesi"ni isteme hakkı vardır.

Burun şekil bozukluklarının en sık karşılaşılanları, burun sırtında
kemer şeklinde eğrilik, burun ucunun kalın ve düşük olması, burunun
yüze göre geniş olmasıdır.



Ameliyatımı Kime Yaptırmalıyım?

Burun birçok görevi olan bir organdır. İlk ve en önemli görevi nefes
alıp vermektir. Çünkü normal solunum burundan yapılır. Böylece solunan
hava burunda ısıtılır, nemlendirilir, temizlenir ve akciğerlere öylece
gönderilir. Ayrıca burunun koku ve tat alma görevleri de çok önemlidir.
Burun içerisine açılan sinüsler ve bunların rahatsızlıkları da son
yıllardaki teknlojik gelişmelerle oldukça değişiklikler ve başarılar
kazanmıştır. Burunun görevlerinin sağlıklı olmasından ihtisas eğitimi
sırasında her türlü burun rahatsızlığının ilaç ve cerrahi tedavisinin
öğretildiği kulak, burun, boğaz hekimleri sorumludur. Kulak, Burun,
Boğaz uzmanı aynı zamanda bir baş-boyun cerrahıdır.

Burun estetik operasyonu, yüz estetik operasyonlarının içerisinde
değerlendirilir. Amerikan Yüz Plastik ve Rekostrüktif Cerrahi
Cemiyetinin üyelerinin %60'ı Kulak, Burun, Boğaz uzmanları tarafından
oluşturulmaktadır. Burun estetik operasyonları günümüzde kulak, burun,
boğaz hekimleri ve plastik ve rekonstrüktif cerrahlar tarafından
yapılmaktadır. Her iki branştaki hekimlerin özel ilgileri olabilir.

Bizim estetik ameliyat prensibimiz, kişinin yüzüne uyan, abartılı,
müdahale edilmiş görüntüsü vermeyen burun şeklini kazandırmaktır. Bunun
belirlenmesi için, kişinin ve hekimin yapılacak değişiklikleri,
fotoğraf üzerinde konuşması ve kişinin beklentilerinin anlaşılması çok
önemlidir. Güzel burun yoktur, güzel görünen burun vardır.

Burunu sadece estetik özellik arzeden bir organ olarak görmemekte,
diğer önemli görevlerinin de mutlaka sağlanması gerektiğine
inanmaktayız. Tıkalı, fakat çok estetik kabul edilen bir burun şekli
bizim için hiç muteber değildir. Kişi de bunun yarattığı tıbbi
şikayetlerle ergeç karşı karşıya kalacaktır.

Burun şekil bozukluğu olan kişilerde çoğunlukla burun içerisinde de eğrilik olduğu için aynı ameliyatta o da düzeltilir.

Günümüzde endoskopik sinüs ameliyatları ile aynı anda estetik ameliyatı da yapılabilmektedir.



















Kulak Burun Boğaz User_offline






















Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:49 pm

Burun gerisine akıntı nazal akıntı

BURUN GERİSİNE AKINTI (BGA)

Burun Gerisine Akıntı (BGA) boğazda akıntı toplandığını hissetmek veya
burnun gerisinden akıntının aktığının farkına varmaktır. BGA egzersiz,
kalın salgı veya boğaz kasları ve yutma ile ilgili sorunlardan ötürü de
ortaya çıkabilir.

Normal olarak, burnu ve sinüslerin içini kaplayan salgı bezleri günde
250-500 ml. salgı üretmektedir. Bu mukozanın yüzeyinde ancak
mikroskopla görülebilen hareketli küçük kıllar vardır. Bunlar salgının
geriye doğru hareket etmesini sağlar. Daha sonra bu bilinçsiz olarak
farkına varmadan yutulur. Bu salgı zarları ıslatır ve temizler,
enfeksiyonlara karşı savaşır. Bu salgının üretilmesi ve temizlenmesi
sinirler, kan damarları, salgı bezleri, hormonlar, ve küçük kılcıklar
arasında ki ilişkiye bağlıdır.

NORMAL OLMAYAN SALGlLAR

Artmış ince ve temiz salgı soğuk algınlığı, grip (üst solunum yolu
viral enfeksiyonu), alerji, soğuk hava, parlak ışık, bazı besinler ve
baharatlar, gebelik ve hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları ve
bazı tansiyon ilaçlarının da içinde olduğu ilaçlar, ve burun içi kemik
eğriliği gibi durumlarda görülür.

Vazamotor rinit allerjik olmayan aşırı salgılı ve tıkalı burun şikayeti
yapan bir hastalıkdır. Artmış kalın salgı sıklıkla kış aylarında
nemlendirme yapılmadan ısıtılan, nemin düştüğü ev ve binalarda görülür.
Bunun yanında sinüs ve burun enfeksiyonlarında ve kümes hayvanlarının
ürünlerine karşı oluşan allerjilerde de görülmektedir. Eğer soğuk
algınlığında ki salgı zaman içinde kalınlaşıp sarı, yeşil renk almaya
başlıyorsa muhtemelen bakterilerin yol açtığı bir cismin belirtisi
olabilir (fasulye, bezelye, bir parça kağıt, oyuncağın bir parçası
v.b.) Salgının azalması aşağıda ki nedenlerden birinden dolayı olabilir:

Uzun süre çevreye ait tahriş edici maddelere maruz kalmak burnu kurutup
zarların zarar görmesine neden olabilir (sigara dumanı, endüstriel
dumanlar, araba dumanları). Salgı azaldığında normalden daha kalındır
ve yanlış olarak artmış hissi verir.
Yapısal bozukluklar (burun septumu düzensizlikleri) hava akımını
değiştirerek burun zarlarının kurumasına neden olur.(Yapısal bozukluğa
bağlı olarak salgıyı arttırır veya azaltır.)
Yaşın ilerlemesiyle mukus zarlar büzüşür ve kurur. Bu normalden daha az
ve kalın salgı yapılmasına ve kişinin BGA hissine kapılmasına yol açar.
Diğer az rastlanan nedenler de zarlarda değişiklik yaparak bu hisse neden olurlar.
YUTMA PROBLEMLERİ

Yutma ağızda ki sıvı ve katı gıdaların yemek borusuna geçmesinden
oluşan karmaşık bir olaydır. Bu ağızdaki, boğazdaki ve midedeki sinir
ve kasların koordinasyon içinde çalışması ile olur. Yutma problemleri
katı veya sıvı gıdaların boğazda birikmesine daha sonra ses tellerinin
olduğu bölgeye dökülmesine ve bunun sonucunda ses kısıklığı, boğaz
temizleme hissi veya öksürük ortaya çıkabilir.

Yutma güçlüğünün birçok nedeni vardır: Yaşla birlikte yutma kasları hem
güçlerini hem de koordinasyon yeteneklerini kaybederler. Bundan dolayı
bazen normal salgı bile mideye geçemeyebilir.

Uyku sırasında yutkunma daha az olur ve salgı ağızda birikir. Uyanırken öksürme veya boğaz temizleme hissi duyulabilir

Her yaşta sinirlilik ve stres boğaz kaslarında kasılmaya ve bunun
sonucunda boğazda birşey varmış hissine neden olmaktadır. Sıksık boğaz
temizlemek tahrişi daha da arttırarak durumun kötüleşmesine neden olur.
Besinlerin geçtiği yol üzerindeki büyümeler veya şişlikler katı ve
/veya sıvı gıdaların geçişini yavaşlatır veya engeller.

Yutma bozuklukları midedeki besinlerin veya asidin yemek borusuna veya
boğaza geri geldiği Gastroözafageal Reflü (GER) veya Larengofarengeal
Reflu (LPR) olarak tanımlanan durumundan da kaynaklanabilir. Yanma
hissi hazımsızlık ve boğazda rahatsızlık belli başlı bulgulardır ve
bunlar özellikle yemek yedikten sonra yatınca daha da artmaktadır.
Yemek borusu ile midenin birleşim yerinde meydana gelen torba
şeklindeki fıtıklarda buna neden olur.

TEDAVİ

Tedaviye başlamadan önce mutlaka teşhis konulmalıdır. Bu detaylı bir
Kulak Burun Boğaz muayenesi ve muhtemel bazı laboratuar, endoskopik ve
röntgen çalışmalarını içermektedir.

Bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotikler ile tedavi edilir ancak bunlar
geçici bir iyileşme sağlar. Kronik sinüzite kapalı sinüslerin ağzını
açmak için yapılacak cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç vardır.

Allerji; sebebini ortadan kaldırmakla kontrol edilebilir.
Antihistaminikler ve dekonjestanlar, kromolin ve steroid burun
spreyleri, diğer şekillerdeki steroidler ve hiposensitizasyon (aşı
tedavisi) tedavi için kullanılabilir. Ancak bazı antihistaminikler
kurumaya neden olup salgıyı daha da kalınlaştırırlar. Dekonjestanlar
kan basıncının artmasına, kalp ve tiroid rahatsızlıklarının
şiddetlenmesine neden olurlar. Steroid spreyler tibbi kontrol altında
genellikle yıllarca güvenle kullanılabilir. Ancak kısa dönemde yan
etkisi olmayan ağızdan alınan ve enjeksiyonla verilen steroidlerin uzun
dönem kullanımlarında muhakkak sıkı bir kontrol ve gözlem yapılmalıdır.

Gastroözafageal Reflü tedavisine yatağın baş tarafını 12-15 cm
kaldırmak, az ve sık yemek yemek, alkol ve kafeinin yasaklanması,
yorucu olmamak şartıyla spor yapılması gibi yaşamı düzenleyici
önerilerle başlanır. Antiasit veya bu hastalıkda çok etkili olan mide
asit üretimini durduran ilaçlar doktor kontrolunda verilmelidir. pH
ölçümü gibi kesin teşhis yöntemleri vardır..

Yapısal bozukluklar cerrahi uygulama gerektirir. Septum deviasyonu
sinüslerin normal olarak boşalmasını engeller ve kronik sinüzite neden
olur. Septumdaki bir çıkıntı tahrişe ve anormal salgıya sebeb
olacaktır. Septumdaki bir delik kabuk bağlamaya neden olur. Genişlemiş
veya şekli bozulmuş konkalar (burnun yan duvarlarında çıkan ve hava
akımının ayarlıyan, nemlendiren yapılar) veya polipler (enfeksiyon,
allerji veya tahriş sonucunda oluşan selim büyümeler) de aynı
şikayetlere yol açabilir.

Her zaman bir neden bulmak mümkün olmayabilir. Tıbbi tedavi cevap vermezse hasta cerrahi tedaviye karar vermelidir.

Bazı durumlarda özel bir neden bulunamaz. Düzeltilebilecek bir hastalık
yoksa tedavi daha kolay akabilmesi için salgının inceltilmesi yönünde
olur. Bu daha ziyade sıvı alımı yetersiz olan yaşlı kişiler için
geçerlidir. Bu hastalar günde en az sekiz bardak su içmeliler, Kafeini
bırakmalılar ve eğer uygunsa idrar söktürücü kullanmamalıdırlar.
Salgıyı inceltecek guaifenesin veya organik iyot kullanıldığında tükrük
bezlerinde şişme veya vücutta döküntü gelişirse ilaç kesilmelidir.

Burunun su ile yıkanması kalın ve azalmış salgının düzeltilmesine
yardımcı olur. Bu burun için yapılmış özel cihazlarla günde iki ila
altı defa uygulanabilir. Sıcak suyun içine yemek sodası veya tuz ilave
edilerek bu sıvı yapılabilir. Son olarak da reçete gerektirmeyen basit
tuz çözeltiler burnu nemlendirmek için kullanılır.

KRONİK BOĞAZ KIZARIKLIĞI (FARENJİT)

BGA sıklıkla kırmızı, tahriş olan bir boğaza neden olur. Boğaz
kültürlerinden genellikle bir sonuç alınmaz ama bademcikler ve diğer
dokular şişerek rahatsızlığa neden olurlar. BGA tedavi edildiğinde bu
olayda ortadan kalkacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:49 pm


Burun kanaması

Burun kanaması KBB alanındaki en çok görülen şikayetlerden biridir.
Hemen herkes hayatında bir kezde olsa burun kanaması geçirmiştir.
Genellikle basit nedenlere bağlı ve kolayca durdurulan bir durum
olmasına rağmen bazen sebebi çok ciddi olup hayatı tehdit eden şiddette
kanamalar olabilir.

Burun Neden Sık Kanar: Burun içi oldukça yoğun ve yüzeyel damarlar
içerir. Özellikle burun boşluğunu ikiye ayıran bölmenin ön kısmı buruna
gelen damarların birbiriyle birleştiği ve bu damarların oldukça yüzeyel
olduğu bir bölümdür. Özellikle çocuklarda bu kısım hiç bir etki olmadan
bile kanayabilir. Burun boşluğunun her iki kenarında bulunan ve konka
adı verilen etlerde damar açısından çok zengindir ve bazı kanamaların
sebebidir.

Burun Kanamasının Nedenleri Nelerdir: Burun kanaması hem buruna ait
sebeplere (lokal sebepler) hemde burun dışındaki problemlere (genel
sebepler) bağlı olarak gelişir
.
Lokal Sebepler:
-Burun içi iltihapları
-Sinüzit
-Buruna gelen darbeler
-Çocukların burun karıştırmaları
-Buruna sokulan yabancı cisimler
-Burun içi ve sinüs tümörleri
-Burunda kemik eğriliği (septum deviasyonu)
-Allerjik rinit

Genel Sebepler:
-Hipertansiyon
-Kan Hastalıkları (Kanama-pıhtılaşma bozuklukları,lösemi vs.)
-Barsak Parazitleri

Hangi Tetkiklerin Yapılması Gerekir: Özellikle şiddetli burun
kanamalarında genellikle ilk yapılan iş, sebebine bakılmaksızın
kanamanın durdurulmasıdır. Kanama durdurulduktan sonra sebebi konusunda
bazı araştırmalar yapılmalıdır. Sebebin araştırılmasında yapılması
gereken ilk şey hastanın muayenesidir. Birçok kez muayene ile sebep
anlaşılır. Şüphelenilen sebebe göre yapılabilecek tetkikler şunlardır

-Tansiyon ölçülmesi
-Sinüzit filmlerinin çekilmesi (normal filmler ya da tomografi)
-Barsak paraziti araştırılması
-Kanama-Pıhtılaşma testleri
-Kan hastalıkları ile ilgili testler
Bu testler her zaman her hastaya uygulanmaz. Doktorun şüphelendiği sebebe göre bir kısmı yapılarak sebep bulunmaya çalışılır.

Nasıl Tedavi Edilir: Birçok burun kanaması kendiliğinden ya da hastanın
burun ucunu tutması ve soğuk uygulaması ile durur. Ancak bu şekilde
durmayan kanamalar doktor müdahelesini gerektirir. Kanamayı durdurmak
için yapılabilecek müdaheleler şunlardır:
-Damarın Yakılması: Hafif derecedeki sık tekrarlayan kanamalar için
kullanılır. Burun bölmesinin ön kısmındaki damar ağına kimyasal
maddeler uygulanarak kanamanın önlenilmesine çalışılır. Her iki tarafa
uygulandığında veya aşırı kimyasal madde uygulandığında burun
bölmesinin delinmesi riski vardır.
-Tampon konulması: Sık uygulanan bir tedavi yöntemidir. Burun ucunun
tutulması ya da soğuk uygulama ile durdurulamayan kanamalarda
kullanılır. Burun boşluğuna konan tampon kanayan damar üzerine baskı
yaparak kanamayı durdurur. Tampon olarak antibiyotikli kremler sürülmüş
gazlı bez kulanılabileceği gibi, ortasında hastanın nefes almasını
sağlayacak borunun bulunduğu daha konforlu tamponlar da kullanılabilir.
Tamponlar genellikle 48 saat kalarak çıkarılır. Daha uzun süre kalması
bazen problem infeksiyonlara yol açabilir. Tampon süresince hastaya
antibiyotik verilmesi ihmal edilmemelidir.
Bazen burun kanamasının kaynağı burnun arka bölümleridir ve önden konan
tamponlarla durdurulamaz. Bu durumda arka (posteriör) tampon denen ve
ağız içinden sokularak burnun arka kısmına yerleştirilen tampon
kullanılır.
Damarların Bağlanması: Bu işlem bir ameliyattır ve hastanın hayatını
tehdit edecek şiddette olan ve tampon konmasıyla durmayan kanamalarda
kullanılır. Kanamanın yerine göre belirlenen damar bazen sinüs içinden
bazen de boyun açılarak bağlanır.

Hastaya yapılan müdaheleler esnasında hastanın rahatlatılması önemli
yer tutar. Özellikle yaşlı ve hipertansiyonlu hastalarda bu amaçla
hastaya diazem ya da diğer sakinleştirici ilaçların verilmesi
gerekebilir.



Burnum Kanadığında Evde Ne Yapabilirim: Birçok kez hastanın kendi
uyguladığı yöntemler kanamayı durdurabilir. Hastanın ilk yapması
gereken şey burun ucunu sıkıca tutarak başın öne doğru eğilmesidir.
Eğer baş arkaya doğru eğilirse kanın genizden boğaza gitme ihtimali
artar. Burun üzerine soğuk uygulaması da faydalıdır. Hatta hasta burun
ön kısmına tampon görevini üstlenecek bir gazlı bez de koyabilir. Ancak
hastanın kendi uyguladığı yöntemler kanamayı durdursa da mutlaka uygun
zamanda bir KBB uzmanına muayene olmalıdır.




















En son Posedon tarafından Ptsi Ekim 12, 2009 1:51 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:50 pm

Burun travmaları ve kırığı



Burun,konumu gereği travmalara çok açık bir organdır. KBB
pratiğinde,düşme, trafik kazası veya saldırı nedeniyle burun kırığı çok
görülen bir durumdur.

Burun Kemiği Nasıl Bir Kemiktir: Burun sırtında elle yokladığımızda ele
gelen burun kemiği sağ ve solda iki tane olmak üzere üstte alın
kemiğine, yanlarda da üst çene kemiğine tutunan yassı ve düz
kemiklerdir. Burun travmalarında kıkırdak kısımlar daha esnek olduğu
için genellikle kemikte kırılma görülür.

Burun Kırığı Nasıl Oluşur: Yüze gelen travmalarda en çok hasar gören
kemik burun kemiğidir. Burun kemiğine önden veya yandan darbe
gelebilir. Kırılma daha çok yandan gelen darbeler sonucu olur. Burun
kırığı bazen kemiğin yer değiştirmesine neden olmadan hafif bir
çatlakla kendini göstermesine rağmen, şiddetli travmalarda kemikte çok
parçalı ve çökmelerin olduğu kırıklar gelişebilir. Burun kırığı ile
beraber diğer yüz kemiklerinde de kırıklar oluşabilir.

Ne Gibi Belirtiler Olur: Burun kırığında belirtiler travmaya bağlıdır.
Burun üzerinde ve yüzün diğer bölgelerinde kanama, kesikler, morarma ve
ödem gibi bulgulara rastlanır. Burun içinde de yine kanama, ödem ve
burun tıkanıklığı görülebilir.

Muayenede Ne Görülür: Burun kırığı olan hastaların muayenesinde yine ön
planda yüz bölgesindeki morarma, kesikler, kanamalar, ciltteki ezikler
görülür. Burnun bir tarafa doğru kaydığı görülebilir. Burnun elle
muayenesinde hassasiyet artışı, kemiklerde oynama saptanır. Burun içi
muayenesinde bir ya da iki tarafta burnun kırık kemik veya kıkırdak
tarafından kapanması, mukoza da yırtıklar ve kanama görülür.

Nasıl Teşhis Konur: Hastanın muayenesinde kemiklerde oynamanın
saptanması teşhis için yeterlidir. Bu durumda adli vakalar haricinde
röntgen çekmeye gerek yoktur. Ancak kırığın şüpheli olduğu durumlarda
röntgen çekmek gerekir. Ancak burun kemiği röntgenleri her zaman kırığı
göstermeyebilir. Bu durumda muayene daha önemlidir.

Nasıl Tedavi Edilir: Burun Kırığı olan hastalarda eğer yer değiştirme
yoksa sadece burun içine tampon konup destek sağlanması yeterli
olabilir. Ancak yer değiştirme ve şekil bozukluğu olan hastalarda bunun
düzeltilmesi gereklidir. Burun kemiklerinin düzeltilmesi için en ideal
zaman ilk birkaç saattir. Bu süre içinde henüz ödem gelişmediğinden
işlem daha kolaydır. Eğer ödem çok olursa burnun şekli iyi
değerlendirilemeyeceğinden müdahele 3-5 gün ertelenir. Ancak 2 haftadan
fazla zaman geçen hastalarda kemiklerde kaynama başlayacağından
müdahele 6 ay sonra rinoplasti teknikleriyle yapılır. İlk müdahele
genellikle lokal anestezi altında yapılır. Ancak bazen özellikle
çocuklarda genel anestezi verilmesi gerekebilir. Burun lokal anestezi
ile uyuşturulduktan sonra, bir yandan burun içine sokulan elevatör ile,
diğer yandan da dışarıdan elle burun kemikleri eski şekline getirilmeye
çalışılır. Bu bazen zor olabilir. Burun kemikleri yerine oturtulduktan
sonra burun içinden tamponlarla desteklenmesi gereklidir. Tampon olarak
genellikle antibiyotik emdirilmiş gazlı bez konur. Burun kemiklerinin
dışarıdan da desteklenmesi gereklidir. Bunun için dışarıdan alçı ya da
flasterler kullanılabilir. Müdahele sonunda hastaya antibiyotik,
antihistaminik ve ağrı kesici vermek gerekir.

Nelere Dikkat Etmeliyim: Burun kırığı düzeltildikten sonra dikkat
edilecek en önemli konu buruna yeni bir darbe almamaktır. Bunun dışında
genellikle 3 gün sonra burun içi tamponları çıkarılır. Burnun dışındaki
alçı veya flasterlerde 1 hafta sonra çıkarılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:51 pm



Burunda et büyümesi



Burunda et kavramı bazen karışıklığa yol açmaktadır. Değişik
hastalıklar burunda et var şeklinde hastaya anlatılabilir. Daha çok
çocuklarda görülen ve burnun arka kısmında, geniz adı verilen kısımda
ki et büyümesi bademcik ve geniz eti kısmında anlatılmıştır. Ayrıca
herkeste burun içinde konka adı verilen etler vardır. Her iki tarafta
3'er tane bulunan bu etler burun içi yüzeyini arttırarak nemlendirme ve
ısıtma görevini sağlarlar. Konkaların büyümeside burunda et şeklinde
hastaya anlatılır. Diğer bir burunda et olarak tarif edilen hastalıkta
nasal poliptir. Nasal polip genellikle alerjik nedenlere bağlı olmak
üzere sinüs içinden buruna doğru et büyümesidir. Burun içindeki tümöral
büyümelerde hastaya burnunda et var şeklinde sunulabilir.Bu kısımda
burunda et büyümesi olarak anlatılacak olan önce konkaların büyümesi
sonra da nasal poliptir.

KONKA HİPERTROFİSİ

Konka Ne Demektir: Konkalar burun ile sinüslerin arasındaki duvarda
yerleşen ve her iki tarafta 3'er tane bulunan kemik ve bunu saran
yumuşak dokudan ibarettir. Alt, orta ve üst konka şeklinde
isimlendirilirler. Burun çevresindeki sinüslerin birçoğu alt ve orta
konka arasındaki boşluğa açılır.

Konkalar Neden Büyür: Konkalar burnun normal işleyişine göre bazen
büyüyüp bazen küçülürler. Ancak burun tıkanıklığı yapacak kadar
büyümeleri genellikle alerjik veya iltihabi sebeplere bağlı olarak
gelişir. Bu tür büyüme genellikle alt konkada görülür. Orta konkadaki
büyümeler sıklıkla konka içinde hava kisti bulunmasına bağlıdır. Eğer
hastada bir tarafa doğru septum deviasyonu varsa diğer taraftaki alt
konkada büyüme görülebilir.

Ne Gibi Belirtiler Yapar: Konka büyümesinin en önemli ve çoğu zaman tek
şikayeti burun tıkanıklığıdır. Bu tıkanıklık bir veya iki tarafta
birden olabilir. Hasta hangi tarafının üzerine yatarsa o tarafta daha
fazla tıkanıklık olur. Burun tıkanıklığı dışında horlama, geniz
akıntısı, sinüzit veya alerjiye bağlı şikayetler oluşabilir.

Muayenede Ne Görülür: Burun muayenesinde özellikle alt konkalardaki
büyüme farkedilir. Orta konkadaki büyümeyi farketmek daha zordur.
Beraberinde akıntı veya alerji bulguları saptanabilir.

Teşhis Nasıl Konur: Teşhis, büyümenin gözle görülmesiyle konur. Ancak
tüm konkaların boyutlarını görmek, sinüzit olup olmadığını görmek, hava
kistlerinin varlığını belirlemek ve ameliyat düşünülüyorsa yapılacak
işlemleri belirlemek için bilgisayarlı tomografi çektirmek gerekir.

Nasıl Tedavi Edilir: Konkaların küçülmesi için başlangıçta ilaç
tedavisi uygulanır. Bu amaçla en çok kortizonlu burun spreylerinin
etkili olduğu görülmüştür. Bazen direk konkanın içine de injekte
edilebilir. Alerjiye bağlı konka büyümelerinde alerjinin tedavisi
konkanın küçülmesini sağlayabilir. Ancak sıklıkla ilaç tedavisi yeterli
olmaz ve ameliyat gerekir. Orta konkadaki hava kistleri ancak
ameliyatla tedavi edilir.

Ameliyat Nasıl Yapılır: Konkaları küçültmek için şimdiye kadar birçok
ameliyat şekli tarif edilmiştir. Bunlar arasında konkanın yakılması
(koterizasyonu), konkanın dışa doğru kırılması sayılabilir. En etkili
yöntem konkanın tamamen ya da kısmen çıkarılmasıdır. Son zamanlarda
radyofrekans dalgaları da konka küçültmek için kullanılmaktadır.
Konkanın çıkarılması dışındaki ameliyatlarda, yeniden büyüme sık
görülür. Ameliyat hem genel hemde lokal anestezi ile yapılabilir.
Ameliyattan sonra genellikle burun içine tampon konur. Burun dışında
herhangi bir ameliyat izi olmaz.

Ameliyatın Riskleri Nelerdir: Anestezi komplikasyonları dışında
konkalar için uygulanan ameliyatlarda en sık görülen problem kanamadır.
Konkalar kanlanması çok fazla olan organlar olduğu için bu durum bazen
şiddetli olmaktadır. Bunun dışında genel olarak güvenli ameliyatlardır.

Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim: Ameliyattan sonra hasta için
genellikle pek problem olmaz. Tamponlardan dolayı biraz baş ağrısı ve
huzursuzluk olabilir. Tamponlar çıktıktan sonra burun içinde kabuklanma
olabilir. Doktorunuz bunları kendi belirleyeceği periyotlarda, uygun
şekilde temizleyecektir.

NASAL POLİP

Nasal Polip Nedir: Nasal Polip sinüslerden kaynaklanan ve burun içine
doğru büyüyen etlerdir. Konka büyümesinden farkı, normalde burun içinde
olmayan etler olmasıdır. Konka büyümesine göre daha fazla burun
tıkanıklığı yaparlar ve büyümeye daha fazla meyillidirler. Bazen burun
ucundan dışarı veya genizden boğaza doğru sarkabilirler.

Nasal Polip Neden Oluşur: Nasal polip oluşmasının en önemli sebebi
alerjilerdir. Ancak bazen kronik sinüzite bağlı olarak ta gelişebilir.
Sinüs içini döşeyen mukoza alerji veya iltihaba bağlı olarak şişer ve
sinüslerin ağzından çıkıp burun içine doğru büyür. Nasal polip
genellikle her iki tarafta birden oluşur.

Ne Gibi Belirtiler Yaparlar: Nasal poliplerin en önemli belirtisi burun
tıkanıklığıdır. Bunu dışında horlama, ses tonunda bozulma, burun
akıntısı, baş ağrısı ve alerji ya da sinüzitin diğer belirtileri
görülebilir.

Muayenede Ne Görülür: Burun Muayenesinde her iki tarafta ya da tek
tarafta soluk renkli, ödemli ve burnu tıkayan bir kitle görülür.
Etrafında akıntı görülebilir.

Teşhis Nasıl Konur: Teşhis burunda etin görülmesiyle konur ancak
yaygınlığını görmek için mutlaka bilgisayarlı tomografi çekilmesi
gerekmektedir.

Nasıl Tedavi Edilir: Çok küçük polipler bazen kortizonlu sprey ya da
tabletlerle küçülsede tedavi büyük oranda ameliyatla yapılır. Ameliyat
öncesi bir süre ilaç tedavisi verilmelidir. Bu ameliyatı daha kolay
hale getirir.

Ameliyat Nasıl Yapılır: Nasal polip için yapılan ameliyatlar son
yıllarda endoskopik yöntemle(görüntülü yöntem) yapılır. Nasal polip
sinüsler içinde de bulunduğu için ilgili sinüsünde tedavisi gerekir.
Endoskopik yöntemde, ışık kaynağı, kamera ve monitör kullanılarak burun
içinden girilir ve burun içi ile sinüslerdeki polip temizlenir. Burnun
yan tarafındaki maksiller sinüse girmek için bazen dudak altından
girilmesi gerekebilir. Ameliyat hem lokal hem de genel anestezi ile
yapılabilir. Polip temizlendikten sonra sinüslerin burun içine açılım
yerlerinin normale dönmesi sağlanmaya çalışılır.

Ameliyatın Ne Gibi Komplikasyonları Vardır: Anestezi komplikasyonları
dışında endoskopik ameliyatta en sık görülen problem kanamadır. Bu
bazen cerrahın çalışmasını engelleyecek kadar şiddetli olur ve
ameliyatta asıl amaç kanamayı durdurmak haline gelmektedir. Bunun
dışında burun ve sinüslerin çevresinde önemli organlar bulunduğu için
ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bunlar arasında göz çukuru içine
girilerek göz küresi ve sinirinin zedelenmesi, beyin zarının delinerek
beyin sıvısının burun içine akması, beyine giden büyük damarların
yaralanması, beyin absesi gibi ciddi problemlerin yanı sıra bazı küçük
ve daha sonra tedavi edilebilen komplikasyonlar da vardır

Ameliyattan Sonra Nelere Dikket Etmeliyim: Endoskopik yöntemle yapılan
ameliyattan sonra en önemli konu pansumanların uygun yapılmasıdır.
Polip ameliyatında pansuman burun içinin uygun şekilde temizlenmesi
anlamına gelir. Bunun için başlangıçta birkaç günde bir daha sonra daha
seyrek olarak doktorunuza gitmeniz gerekecektir. Kaç günde bir
temizlenmesi gerektiği ameliyatın seyrine ve doktorun tercihine göre
değişir. Doktorunuz her pansumandan sonra bir sonraki görüşme zamanını
söyleyecektir. Hasta kendisi burun içini serum fizyolojikle yıkayarak
yapışma ve birikintileri önlemeye çalışabilir


















Kulak Burun Boğaz User_offline






















Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

Kulak Burun Boğaz Empty
MesajKonu: Geri: Kulak Burun Boğaz   Kulak Burun Boğaz EmptyPtsi Ekim 12, 2009 1:52 pm

çene ağrısı

Çene Eklemi

Çok ilginizi çekmemiş ve farketmemiş olsanız da çene ekleminiz günde
yüzlerce kez kullandığınız bir ekleminizdir. Her iki tarafta alt çene
ile kafatasının, kulağın hemen önünde birleştiği yerdedir. Her çiğneme
hareketi yaptığınızda onu kullanıyorsunuz. Hatta her konuştuğunuzda ve
yutkunduğunuzda (üç dakikada bir kere) onu hareket ettiriyorsunuz.
Böylece en sık kullanılan eklemlerden birisidir.

Elinizi kulak kepçenizin önündeki üçgen şeklinde yapının üzerine
koyarak bu eklemi bulabilirsiniz. Parmağınızı birazcık ön tarafa doğru
kaydırıp bastırınız ve ağzınızı açıp kapatınız. Hareketini
hissettiğiniz eklem çene ekleminizdir. Ayrıca serçe parmağınızı
tırnağınız arka tarafa gelecek şekilde kulağınızın içerisine sokup
ağzınızı açıp kapattığınızda da bu ekleminizi hissedebilirsiniz.

Bu işlem çene ekleminde bozukluk olanlarda önemli ölçüde rahatsızlık
yaratır aynı şekilde hekimler de teşhis için aynı yöntemi kullanırlar.

Çene Eklemi Nasıl Çalışır?

Bir şeyi kuvvetlice ısırdığınızda sadece dişlerinize değil aynı zamanda
çene ekleminize de kuvvet uygularsınız. Fizik terimleri ile çene
"kaldıraç" ve çene eklemi "dayanma noktası"na benzer. Gerçekte çene
ekleminde birim alana uygulanan basınç çeneye uygulanan birim basınçtan
çok daha fazladır. Bu tür kuvvet ve basınçların üzerinden gelebilmesi
için çene eklemi kayar şekilde hareket eden bir eklem tipidir.

Bundan dolayı çene eklemine uygulanan basınç daha geniş bir alan
üzerine yayılır böylece eklemdeki hasar ve yırtıklar daha çabuk
iyileşebilir.

Eklemler hareketin hassas olmasını sağlamak amacıyla lastiksi ve kaygan bir yapı olan kıkırdak ile döşelidir.

Çene Eklemi Nasıl Bozulur?

Alışkanlık olarak çenenizi sıkıyor, gıcırdatıyor ve kaydırıyorsanız
eklem içerisindeki kıkırdağı zedelersiniz. Birçok insan uyurken
dişlerini gıcırdatır ve oda arkadaşları bunu söyleyene kadar farkında
olmayabilir. Aynı şekilde günün uzun bir zamanını sakız çiğneyerek
geçiriyorsanız çene ekleminize, yemekler arasında kendine gelme
fırsatını tanımıyorsunuz demektir. Yemeğinizi hep aynı çene tarafında
çiğniyorsanız bu taraf eklem üzerinde normalden fazla basınç yaratarak
ekleminizi yıpratıyorsunuz demektir. Bu en sık bir tarafta diş
probleminiz varsa veya bir diş tedavisi görüyorsanız gerçekleşir.

Birbiri ile tam oturmayan dişler, suçludur. Buna "uygunsuz ısırık"
denir. Çenenin bir tarafındaki dişlerin diğer taraftan daha önce
kapandığında çene ekleminizde, basınç farkından dolayı nasıl fazla bir
yıpranma olduğunu tahmin edersiniz.

Yukarıda anlatılan bozuklukların her birinde, eklemde, belli bir
noktada hasar oluşur. Bu hasar sinir ucuna kadar ulaşırsa ağrı duyulur.
Travmatik tip bir eklem bozukluğudur bu. Bu bozukluk "ağrılı" veya
"yanlış görev" yapan eklem anlamındadır.

Çene Eklem Rahatsızlığını Nasıl Hissedersiniz?

Her yutkunuşta, esnemede, çiğnemede, konuşmada ortaya çıkan batıcı ve
şiddetli bir ağrı olabileceği gibi, sürekli ve donuk bir ağrı da
olabilir. Ağrı, eklemin yer aldığı, hemen çene önündeki bölgede
olabileceği gibi birçok yere de yansıyabilir. Ağrı, ekleme yapışan
kaslarda spazm oluşturarak yüze, başa, kulağa ve çeneye yansıyabilir.
Bazı kişiler migren, sinüs ve boyun ağrılarının sebebini çene eklemine
bağlarlar fakat günümüz bilgisi içinde bu durumu açıklamak kolay
değildir.

Ağrının en sık odaklandığı yer kulaktır. Birçok kimse kulak doktoruna
"kulağında ağrı olduğu" ve "iltihap kaptığı" endişesi ile başvurur.
Kulak ağrısı ile birlikte işitme kaybı ve kulak zarında bir bozukluk
yoksa kulak hekimi ağrının kaynağı olarak "çene eklemi"nden kuşkulanır.

Ağrının yanında eklemin yolaçtığı bazı şikayetler de vardır. Ağız iyice
açıldığında bazı kimselerde "çıt" diye bir kayma veya açılma sesi
duyulur. Ağız açık şekilde kilitli kalabilir veya ileri dönemlerinde
ağızın açılmasını iyice kısıtlanabilir. Birçok kimse kulaklarında
çınlama hisseder, bu çenenizi çok sıktığınızda hissettiğiniz çınlama
gibidir.

Çene Eklemi Bozukluğu İçin Ne Yapılabilir?

Şayet hafif bir eklem bozukluğunuz varsa ve erken teşhis edilmişse şu önerilerden fayda görürsünüz:

1-Çenenizin sağ ve sol tarafını çiğnemede eşit kullanınız.

2-Bilinçli olarak yapıyorsanız dişinizi gıcırdatmayı ve sıkmayı bırakınız.

3-Sakız çiğnemeyiniz.

4-Sert, zor çiğnenen yiyeceklerden kaçınınız.

5-Günde en az iki kere yarım saat çene ekleminiz üzerine sıcak uygulayınız.

6-Hekiminizin önerdiği bir ödem çüzücü veya mideniz rahatsız değilse aspirin kullanınız.

İlk dört madde çene ekleminiz üzerindeki yırtık ve zedelenmeyi azaltmak
içindir. Beş ve altıncı maddeler iyileşme işlemini hızlandırmak
içindir. Aspirin ve diğer ödem çözücü ilaçlar şişliğin azalmasında çok
etkindirler zaten bu yüzden romatizmalı kimseler tarafından çok
kullanılırlar. Çene eklemi üzerinde de çok etkindirler.

Dişlerinizin ve ısırmanızdaki uygunluğunuzun kontrolü yardımcı olabilir.

Çok şiddetli ağrının varlığında bir çene cerrahı veya diş hekiminin
konsültasyonuna ihtiyaç duyulabilir. Diş hekiminiz size uygun bir ağız
açıcı ve kas spazmını önleyici protez yapabilir.

Tükürük Bezleri

Ne Normal, Ne Anormaldir?

Tükürük Bezleri Nerelerde Bulunur?

Bezler ağız ve boğaz çevresinde yerleşmişlerdir. Başlıca tükürük
bezleri parotis (kulak önünde), submandibüler (çene altında) ve
sublingual (dil altında) bezlerdir.

Hepsi de ağız içerisine tükürük salgılarlar. Parotis bezi üst azı
dişlerin yanından, submandibüler bez dilin altında ön taraftan ve
sublingual bez ağız tabanında birçok ufak noktadan tükürük salgılar.

Bu bezlerle birlikte, dudaklar, yanakların iç kısmı ve ağız ile boğazın
bütün yüzeylerinde yüzlerce ufak tükürük bezi bulunur. Tükürük bezleri,
ağızınızı ıslak tutan, sindirimi başlatan ve dişleri çürükten koruyan
tükürüğü salgılarlar.

Anormal Bezlere Ne Yol Açar?

Klinik olarak rahatsızlık oluşturan tükürük bezi anormallikleri şu şekilde gruplandırılabilir:

1-Tıkanıklık

Tıkanıklık, çoğunlukla taş oluşmasına bağlı olarak parotis ve
submandibüler bezlerde görülür. Şikayetler tipik olarak yemek yerken
görülür. Yemek yerken tükürük oluşması hızlanır fakat tıkanıklıktan
dolayı akamaz ve bazen iltihabın da eşlik ettiği şiddetli ağrı ve
şişliğe yol açar.

2-Şişlik, Ödem

Şayet taşlar tam olarak tıkanıklık meydana getirmemişlerse yemek yerken
bezler şişer ve bir süre sonra yavaş yavaş inerler, ta ki bir sonraki
yemeğe kadar. Biriken tükürük içerisinde mikroplar daha kolay ürerler
ve daha şiddetli ağrı ve şişlik oluştururlar. Şayet yeterli sürede
tedavi edilmezlerse apse oluşturabilirler.

Bazı kişilerde tükürük bezlerinin ana kanalları anormal olabilir. Bu
kanallar darlıklar yaratarak tükürük akımını azaltarak iltihap ve
tıkanıklık şikayetlerinin oluşmasına yol açabilirler.

3-İltihap

En sık görülen tükürük bezi iltihabı parotis bezini etkileyen
"kabakulak"tır. En sık çocuklarda görülmesine rağmen yetişkinlerde de
görülebilir. Mamafih bir yetişkinde parotis bezi bölgesinde bir şişlik
olursa bunun tıkanıklıktan veya tümörden olma şansı daha fazladır.

Kanal darlığından ve tükürük akımının azalmasından kaynaklanan iltihaptan daha önce bahsedilmişti.

Komşu lenf bezlerinin iltihabından dolayı tükürük bezlerinde de ikincil
iltihap olabilir. Bu lenf bezleri boğazın üst kısmında boğaz ağrısı
sonrası görülen hassas lenf bezleridir. Bu lenf bezlerinin bir kısmı
gerçekte parotis bezinin üzerinde, içerisinde ve altında veya
submandibüler bezin yanında bulunurlar. Lenf bezleri iltihaplandığı
zaman kızarıklık ve ağrılı şişlik oluştururlar. Lenf bezleri tümör ve
ödem dolayısı ile de büyürler.

4-Tümörler

Tükürük bezlerinin birincil tümörleri başlangıçta çoğunlukla ağrısız
şişme ile kendilerini gösterirler. Tümörler nadiren birden fazla bezde
bulunurlar ve kulak önü, ağız içi, damak, ağız tabanı, yanaklar ve
dudaklar üzerinde bulunabilirler. Bu şişlikler kulak, burun, boğaz ve
baş-boyun cerrahları tarafından değerlendirilmelidirler.

Büyük tükürük bezlerinin habis tümörleri hızlı büyürler, ağrılı olurlar
ve o taraf yüz hareketlerini engelleyebilirler. Bu şikayetler hemen
araştırılmalıdırlar.

Tükürük bezleri bazı özel hastalıklarda da şişerler. Hastalarda
genellikle göz ve ağız kuruluğu görülür. Buna eklem romatizması eşlik
edebilir. Şeker hastalığı özellikle parotis bezinde şişliğe yol
açabilir. Genellikle iki taraflı parotis bezi şişliği alkoliklerde de
görülür.

Doktorunuz Nasıl Teşhis Koyar?

Tükürük bezleri hastalıklarının teşhisi dikkatli bir hikaye, fizik
muayene ve laboratuar testleri ile konur. Büyük tükürük bezlerinde bir
taş tıkanıklığından şüphe edilirse bezin açıldığı ağız uyuşturularak
kanalı genişletilip taşın çıkıp çıkmadığına bakmak gerekebilir. Bu tür
bir işlemden önce röntgen filmi ile kireçlenmiş taşın nerede olduğu
tespit edilebilir.

Şayet tükürük bezinde bir kitle tespit edilmişse, bilgisayarlı
tomografi ile buranın röntgeninin çekilmesi yararlı olur. Bu tomografi
ile kitlenin gerçekten tükürük bezinden mi yoksa komşu bir lenf
bezinden mi kaynaklandığı bulunur.

Birçok vak'ada muayene odasında yapılabilen ince iğne aspirasyon
biyopsisi yardımcı olur. Bu testin doğruluğu % 80 ile 90 arasındadır.
Kitleden cilt kesisi ile bir parça alarak incelenmesi, muayene odasında
tavsiye edilmez. Parotis bezi ile birlikte seyreden yüz sinirinin hasar
görme ihtimalindan dolayı açık biyopsi operasyon odasında yapılmalıdır.

Tükürük Bezi Hastalıklarının Tedavisi

Başlıca iki bölüme ayrılır: İlaçla ve operasyonla. Tedavi şeklinin
seçimi problemin ne olduğuna bağlıdır. Şayet problem bütün vücut ile
ilgili bir hastalıktan kaynaklanıyorsa bunu tedavi etmek lazımdır. Bu
diğer branştaki hekimlerle konsültasyonu gerektirebilir. Şayet hastalık
tıkanıklık ve iltihap ile ilgili ise antibiyotikler kullanılır. Bazen
kanallara müdahale gerekir.

Şayet tükürük bezinin içerisinde bir kitle oluşmuşsa bunun çıkartılması
gerekebilir. Parotis bezi içerisindeki kitlelerin çoğu selimdir.
Operasyon gerekince bu bezin içerisinden geçen yüz sinirine çok dikkat
edilmesi gerekir. Parotis bezi içerisinde habis tümör varsa, yüz
sinirinin büyük kısmına zarar verilmeden kitle çıkartılabilir.
Operasyon sonrası sıklıkla radyasyon ctedavisi önerilir. Bu tedavi
operasyondan tipik olarak dört ile altı hafta sonra başlanır bu sürede
dokuların iyileşmesi beklenir.

Ağız ve boğazdaki küçük tükürük bezleri için de aynı prensipler
geçerlidir. Selim hastalıklar en iyi tek olarak başına operasyon ile
tedavi edilirler, habis tümörler ise hem operasyon hem de radyasyon
tedavisine ihtiyaç gösterirler. Şayet kitle tükürük bezinin
konşuluğundaki bir lenf bezi kanseri ise o zaman tedavi şekli elbetti
ki değişir. Bu tür bir tedavi yöntemi yine en etkin olarak kulak,
burun, boğaz ve baş-boyun cerrahı tarafından yönetilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kulak Burun Boğaz
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 6 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Forum Güneş :: Sağlık-
Buraya geçin: