Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En iyi yollayıcılar
Posedon
cilt hastalıkları Vote_lcapcilt hastalıkları Bar3cilt hastalıkları Vote_rcap 
SoaRingEagLe*
cilt hastalıkları Vote_lcapcilt hastalıkları Bar3cilt hastalıkları Vote_rcap 
FG || Admin
cilt hastalıkları Vote_lcapcilt hastalıkları Bar3cilt hastalıkları Vote_rcap 
BeLa
cilt hastalıkları Vote_lcapcilt hastalıkları Bar3cilt hastalıkları Vote_rcap 
ayaz18
cilt hastalıkları Vote_lcapcilt hastalıkları Bar3cilt hastalıkları Vote_rcap 
En son konular
» http://uploaded.to/file/g5s6o7
cilt hastalıkları EmptyÇarş. Ara. 23, 2009 11:21 am tarafından FG || Admin

» // SoaRingEagLe // Moderatör Alım Form'u //
cilt hastalıkları EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:17 pm tarafından FG || Admin

» Bilgisayar Terimleri..
cilt hastalıkları EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:16 pm tarafından FG || Admin

» Sitemizi Nasıl Buldunuz..
cilt hastalıkları EmptyPaz Ekim 25, 2009 4:43 pm tarafından BeLa

» İstek&Şikayet Bölümü
cilt hastalıkları EmptyPaz Ekim 25, 2009 2:25 pm tarafından FG || Admin

» Windows Live Messenger 2009
cilt hastalıkları EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:04 pm tarafından BeLa

» Sarısın Fıkrası
cilt hastalıkları EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:01 pm tarafından BeLa

» FrmGüneş yarışma Bölümü
cilt hastalıkları EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:31 am tarafından BeLa

» Photoshop Masteri Alınacak
cilt hastalıkları EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:25 am tarafından FG || Admin


 

 cilt hastalıkları

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:54 pm

Aft nedir?

AFT

TARİF:
Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde,
yumuşak damakta, farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun
sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş lezyonlardır.
Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır.
Bayanlarda daha sıklıkla rastlanır. Aft genellikle tek olarak seyretse
de aynı anda birkaç bölgede birden görülebilmektedir.

Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır.
Ancak aftın oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok
faktör faktör saptanmasına karşın oluş nedeni tam olarak
belirlenememiştir.

Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerden bahsetmek mümkündür.

Aft oluşumunda hangi faktörler önemlidir?

STRES
Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın
nedenleri arasında kabul edilen stres aft oluşmasının en önemli
nedenlerinden birisidir.
Hanımlarda premenstural gerginlik(adet öncesi dönem) de aft oluşumunu hızlandıran faktörlerdendir.
YİYECEKLER
Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler
gibi ağız mukozasını tahriş edebilen yiyecekler aft oluşumunu
hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadır.Bunların yanı sıra
bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa,
çikolata, fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı
patlıcan, elma, incir, peynir gibi yiyecekle.de aft oluşumunu
hızlandırırlar.
TRAVMA
Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan
diş fırçalama işlemleri ve iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu
vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına yardımcı olurlar.
DİŞ MACUNU
Diş macunlarının temizleme özelliğini artırmak için köpük yapıcı olarak
yapılarına katılan "sodyum lauryl sulhate" ( SLS ) mukoza hücrelerinin
yıkımını artıran tahriş edici bir kimyasaldır. SLS bu özelliği ile aft
oluşumu üzerine direkt etkili olan bir maddedir.
Özellikle aft sorunu olan kişilerin kullanabilmesi için günümüzde daha
az oranda (%1.25) SLS içeren diş macunları üretilmektedir. (Tom's of
Maine Natural Toothpaste , Oral-B Sensitive Fluoride Toothpaste.)
SİSTEMİK HASTALIKLAR
Behçet Hastalığı: Genital ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi,
birçok sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı
aftlarla kendini gösteren bir hastalıktır.
Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir.
DİĞER NEDENLER
B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, tütün çiğnemenin gibi
alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler
olduğu bilinmektedir.


yukarı

Tedavi
Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra
kendiliğinden iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların
aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada birkaçını uyguladıklarında
daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür:



Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için:
Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır.
"2% hydrogen peroxide" solusyonuna batırılan pamuk yada gazlı bez ile aft bölgesi temizlenebilir.
Su ile karbonat karışımından hazırlanan ince yapılı bir krem aft üzerine sürülebilir.
Yarım bardak suya yarım kaşık tuz ilavesi ile elde edilen solusyonla günde üç kez gargara yapılabilir,
Yemeklerden önce aft bölgesine "xylocaine" solusyonu ya da ağız için hazırlanmış anestezik kremler uygulanabilir.
Aft üzerine uygulanacak "orabase", "Gly-oxide", "Cankaid","Ambesol" gibi ağız içi kremler uygulanabilir.
"sucralfate" tableti ılık suda eritip gargara yapılabilir.
Özellikle aftı başlangıç aşamasında "tetrasiklin" tableti suda eriterek
elde edilen solusyon ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller
ve ağrıyı azaltır.
Gene aftın başlangıç safhasında bölgeye bir topikal steroid "%0.1 lik
triamcinalone" uygulanması ya da steroidli bir gargara "betamethasone
syrup" ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı
azaltır.
"Chlorhexadine" gargaralar iyileşme periyodunu kısaltır.
"Tetrasiklin" şurup la hazırlanan 12,500 unite "nystatin", 1.25 mg
"diphenhydramine", ve 0.25 mg/m "hydrocortisone" karışımı 'shotgun'
solusyonu olarak kullanılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:55 pm

Akne Vulgaris Sivilce

TEMEL BİLGİLER


TANIMLAMA :
Akne ( Sivilce) derideki yağ bezlerinin,erkeklik hormonu (Androjen)
tarafından uyarılması ile oluşan,içi cerahat dolu veya siyah noktalar
ihtiva eden,nadiren nedbe dokusu ile iz bırakarak iyileşen bir deri
hastalığıdır.

Görülme sıkılığı:
Adolesanların yaklaşık 100 %'ü az ya da çok derecede etkilenir ancak, sadece% 15'i doktora başvurur.
Cinsiyet:
Erkek= Kadın (erkeklerde daha ağır seyretme eğilimi vardır.)

BELİRTİ VE BULGULAR
• Kapalı komedonlar (beyaz noktalar)
• Açık komedonlar (siyah noktalar)
• Kızarıklık ve ödemin eşlik ettiği ya da etmediği püstüller (kistler)
• Nedbe dokuları
• Lezyonlar, alın, yanak ve burun üzerinde ortaya çıkar ancak sırt ve göğüs ortasına kadar yayılabilir.

NEDENLERİ
Erkeklik hormonu yağ bezlerinin ucunun siyah noktalarla tıkanmasına yol
açan keratin döngüsünü uyarırlar. Yağ bezlerinin ürettiği peynirsi
madde (sebum) tıkaçın ardında birikmeye başlar.Bakteri varlığında,
biriken muhteva iltihaplanarak sivilce oluşur.

RİSK FAKTÖRLERİ
• Ergenlik çağına giriş.
• Erkek
• Bazı ilaçlar( Doğum kontrol hapları,iodidler, bromidler, lityum, fenitoinler, kortizon)
• Temizleyici kremler, nemlendiriciler, yağlı fondötenleri içeren birtakım yağlı kozmetikler.
• Deri yüzeyinin herhangi bir şekilde kapatılması.
• Sıcak , nemli iklimler


TEDAVİ

GENEL ÖNLEMLER
• Siyah noktalarla tıkanmış alanların boşaltılması
• Temizleme- yumuşak bir sabunla günde birkaç defa hafifçe yıkamak
yüzeyel yağlanmayı kontrol edecektir. Daha sık yıkanması deriyi tahriş
eder.
• Yağsız güneş koruyucuları- bazı tedavi olmayan vakalarda ultraviole
ışınları ile bir miktar iyileşme sağlanmakla birlikte, tedavide
kuilanıjan ilaçlar Ultraviole ile ters etkileşim gösterir. Uzun dönem
Ultraviole ye maruz kalmak kalıcı deri hasarına neden olur.

DİYET
• İyi beslenmeye yönelik öneriler
• Akneyi (Sivilceleri) iyileşlirebilen özel bir diyet tarii
edilmemiştir. Çikolata ve yağlı yiyecekler akneyi(Sivilceleri)
artırmazlar.

HASTANIN EĞİTİLMESİ
• Hastanın aknenin kesin bir tedavisinin olmadığını, tedavilerin sadece
hastalığı ve lezyonları kontrol altına almak için yapıldığını bilmesi
önemlidir.
• Tüm tedavi şekillerinde etkinin ortaya çıkması en az 4 hafta sürer.
• Topikal ajanlar yüzün kızarmasına ve kurumasına sebep olurlar, bu
yüzden bir çok kişinin bu ilaçların kullanımına devam etme konusunda
teşvik edilmesi gerekir.

TERCİH EDİLEN İLAÇLAR
• Özellikle haifi derecedeki sivilcelerde deriye uygulanan krem ve losyonlar en iyisidir.
• Benzoyl peroxide % 5 kuru cilde gece yatarken sürülür.
• Retinoik asid % 0,025 oranlarındaki konsantrasyonlardan başlayarak
gece yatarken kuru cilde sürülür. Jel formu da (Retinojel % 0,025, %
0.05)0 vardır ve oldukça kurutucudur. Başlangıç aşamasında lezyonların
artmasına neden olur.
• Kislik lezyonlara eritromisin yada Klindamisin % 2 solüsyon uygulanması
• Tetrasıklin 250 mg günde dört defa 7-10 gün kullanılması ve dozun en düşük etkin doza kadar azaltılması.

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Zaman içinde yavaş yavaş iyileşme meydana gelmesi

GEBELİK:
• Akne lezyonlarında remisyon ya da artışa sebep olabilir.

DİĞER NOTLAR
• Akne (Sivilce), genellikle hasta için, doktora ifade ettiğinden daha ciddi bir sorundur
• Akne (Sivilce) zamanla geriler.

KAYNAKLAR
• Fıtzpatrick, T.B., et al.: Color atlas and Synopsis of Clinical Dermatology New York, Mc Graw-HIII. 1983
• Fitzpatrick, TB, et.al (Eds.).: Dermatology in General Medicine . 3
rd ed. New York, McGraw- Hill. 1987. Pochi, P.E, Quan, M: Acne vulgaris
Amer "Fam Phys Monograph, Spring, 1992
Yazarı Dr. D. Andres
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:55 pm

aktinik keratoz kanserleşebilen cilt kalınlaşmaları

Aktinik Keratozlar halk arasında çok bilinmememekle birlikte biz
dermotologların özellikle yaşlı popülasyonda çokça rastladığı bir
sorundur.

Genellikle 40-50 yaşları sonrası güneşe maruz kalan yüz, boyun, saçsız
kafa alanları, el sırtlarında kızarık zımpara kağıdı görünümlü,
üzerindeki skuam kaldırıldığında çabuk kanayan lezyonlardır. Güneş
hasarının olduğu alanlarda yerleşimi fazladır. Meslek icabı dış
alanlarda çalışan, gemici, çiftçi, yol işçilerinde çok daha sık olarak
rastlanmaktadır. Açık renk tenli, açık renk gözlü, açık ya da kızıl
saçlı olan kişilerde (yani güneş hasarına yatkın) sıklığı fazladır.

Türkiye 'de istatistiksel çalışmalar yeterli olmadığı ve az sayıda
çalışma bulunduğu için aktinik keratozla ilgili verileri USA
kaynaklarına dayanarak vermeye çalışırsak hastalığın sıklığı ve önemi
daha iyi anlaşılacaktır.

Amerika'da her yıl 900.000 - 1.200.000 yeni deri kanseri olgusuna
rastlanmaktadır. Deri kanserlerinin çoğunluğu BCC (Bazal Hücreli
Kanser) denilen türdendir. Sonuç olarak heryıl 200.000 yeni SCC(Skuamöz
Hücreli Kanser)vakası görülmektedir.

Özellikle 1300 ile 2300 arasında kişi melanoma dışı deri kanserlerinden (özellikle metastaz yapmış SCC)hayatını yitirmektedir.

Bu rakamlar aktinik keratozları tekrar gündeme getirmektedir. Çünkü
epidemiyolojik ve moleküler düzeydeki çalışmalar aktinik keratozların
SCC'nin erken evresi olduğunu göstermektedir.

Aktinik kerotozlar, yatkınlığı olan kişilerde uzun süre güneşe maruz
kalmakla oluşan yaygın bir sorundur. Amerika'da yapılan bir çalışmada
dermatoloji kliniğine başvuru yakınmaları arasında 3.sırayı aldığı
gösterilmiştir.

Başka bir çalışmada ise 1990-1994 yılları arasında dermatoloji
kliniklerine başvuran 127 milyon hastanın 14.6 milyonu (%11.5) aktiniz
keratoz teşhisi almış ve tedavi görmüş hastalardan oluşmaktadır. Deri
kanserleri ise dermatoloji poliklinik ziyaretlerinde %7.6 lık oranla 4.
sırayı almaktadır(1.sırada akne=sivilce, 2.sırada=ekzama,
3.sırada=aktinik keratoz).

Tüm aktinik keratozlar SCC oluşumuna yol açmazlar, fakat hangilerinin
SCC oluşturacağıda bilinmemektedir. Aktinik keratozların %0.1 - %10'u
SCC oluşumuna neden olmaktadır.

Güneşte çabuk yanan, bronzlaşmayan, çil oluşumuna yatkın olan kişiler
aktinik keratoz geliştirmeye müsaittirler. Kişilerin bu
yatkınlıklarının yanı sıra toplam güneşte kalma süreleri de çok önemli
bir faktördür. Yaşlanma ile birlikte aktinik keratozların sayısında da
artış olmaktadır. Cinsiyet açısından değerlendirildiğinde erkeklerde
daha fazla görüldüğü anlaşılmaktadır. Bir çalışmada 16-49 yaşları
arasındaki kişilerde erkeklerin %27'sinde bayanlarınsa %13'ünde aktinik
keratoza rastlanmıştır. Yaş ilerledikçe erkek ve kadın oranı birbirine
yaklaşmaktadır. Aktinik keratozların görüldüğü bölgeler güneş
enerjisine en fazla maruz kalan alanlardır. En sık %80 oranıyla üst
dudakta, baş ve boyun bölgesinde yerleşim göstermektedirler.

Aktinik keratozların dermatoloji polikliniklerinde sık rastlandığı ve
halkımız tarafından pek bilinmediği görülmektedir. Bu lezyonlar deri
kanserlerinin bir çeşidi olan SCC'nin erken evresi olarak kabul
edilmektedir. Tüm aktinik keratozlar üzerinde SCC gelişmemektedir.
Fakat hangilerinin üzerinde SCC gelişeceği önceden bilinmediği için
aktinik keratozların tedavilerinin mutlaka yapılması ayrıca aktinik
keratoz geliştirme riski olan kişilerin kendilerini güneş ışınlarına
karşı korumaları önerilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:55 pm

Allerji tüm yönleriyle

Allerji nedir?
Çevremizde yaygın olarak bulunan allerjenlere bazı kişiler
diğerlerinden daha fazla duyarlı olup (atopik kişiler) onlara karşı
allerjik olmayan normal kişilerden (atopik olmayan) çok daha abartılı
bir reaksiyon verirler. Bu duruma allerji denilmektedir.

Allerjik tabiatta olmak bir hastalık mıdır?
Hayır. Toplumda yaşayan bireylerin yaklaşık %30’u allerjik tabiattadır.
Bu kişiler duyarlı oldukları bazı allerjenlere karşı özel E tipi
antikorlar aracılığıyla abartılı bir reaksiyon oluşturabilme
yeteneğindedirler. Bu tip antikorlara bağlı olarak bazen değişik
allerjik hastalıklar ortaya çıkabilir. Ancak tek başına allerjik
bünyeye sahip olmak, yani atopik olmak bir hastalık olmayıp allerjik
hastalıklara bir çeşit aday olma, yatkın olma durumudur.

Allerjik bünyeye sahip olmak neye bağlıdır?
Bu tamamen ailesel geçişli (irsi) bir durumdur.

Genetik geçiş dışında çevresel faktörlerin bir etkisi yok mudur?
Atopik olma veya olmama durumu tamamen genetik olarak belirlenmektedir.
Ancak atopik kişilerde allerjik hastalıkların gelişip gelişmemesi
çevresel allerjenlerle karşılaşma yoğunluğuna bağlı olarak
değişmektedir. Daha dünyaya gelmeden gebelik döneminde veya hayatın
erken döneminde, emzirme periyodunda annenin sigara içmesi, allerjik
gıdaları tüketmesi, ortamın allerjen yoğunluğunun fazla olması gibi
faktörler atopik kişilerde allerjik hastalıkların görülme sıklığını
artırır.

Allerjik hastalıklar psikolojik nedenlerle görülebilir mi?
Allerjik hastalıklar psikolojik veya psikosomatik hastalıklardan
farklıdır. Ancak allerjik hastalıkların gelişiminde, yakınmaların
ortaya çıkmasında ve hastalığın kontrolünde psikolojik durumun da
katkısı olabilir. Ayrıca psikolojik hastalıklarla ayrımı gerekebilir.

Allerjik hastalıklar nelerdir?
Astım, allerjik burun nezlesi ve sinüzit, allerjik göz nezlesi, burun
polipleri, allerjik orta kulak iltihabı, ürtiker ve egzema gibi
allerjik deri hastalıkları, gıdalara bağlı allerjik reaksiyonlar,
çeşitli ilaç ve kimyasallar ile arı ve böcek sokmalarına bağlı allerjik
reaksiyonlar allerjik hastalıkların arasında öncelikli olarak sayılması
gerekenlerdir.

Allerjik bünyeli bir kişide bu hastalıkların hepsi de bulunur mu?
Vücudun allerjenlere olan reaksiyonu belirli organlara özel dağılım
gösterir. Bazı kişilerde bu sayılan hastalıkların bir kaçı beraber
bulunabilirse de bu şart değildir.

Allerji teşhisi nasıl konur?
Allerjik hastalıklarla uyumlu yakınmaları olan kişilerde ailede benzer
hastalığı olanların varlığı, şikayetlerin süreğen ve tekrarlayıcı
olması, mevsimlere göre değişmesi, diğer allerjik hastalıkların eşlik
etmesi gibi hastanın öyküsünde tipik özellikler allerjik bir hastalığı
telkin eder. Kanda özel E tipi antikorların araştırılması, allerjik
cilt testleri ve hastalığın tipine göre değişen diğer tetkiklerle kesin
teşhis konulabilir.

Teşhis için can yakıcı, zor tetkikler, endoskopik işlemler ve biyopsiler gerekli midir?
Hayır. Allerjik hastalıkların tanısında genellikle bu tür invaziv işlemlere gerek duyulmaz.

Yöremizde bu tür hastalıkların teşhis ve takibi mümkün müdür?
Tabii. Fakültemizde allerjik hastalıkların teşhis, takip ve tedavisi
için gerekli olan her türlü laboratuvar inceleme yapılabilmektedir.
Uzak yerlere gidip gelmeğe gerek yoktur.

Erken teşhisin önemi var mı?
Kuşkusuz. Hem hastanın yaşamının normale döndürülmesi, hastalıktan
dolayı kayıplarının giderilmesi; hem de tehlikeli krizlerin ve aynı
zamanda hastalığın ilerlemesinin önlenmesi için erken tanı konarak
tedaviye başlanması çok yerinde olur.

Allerjik hastalıkların belirtileri nelerdir?
Hastalığın tipine, ağırlığına ve hastanın yaşına, cinsiyetine göre
belirtiler değişir. Allerjik sinüzit, burun ve göz nezlesinde: Yılın
belirli aylarında veya tüm yıl boyunca devam eden hapşırma, burunda
kaşıntı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı vardır. Geniz akıntısı,
boğazda gıcıklanma, gözlerde yaşarma, kızarıklık ve kaşıntı, kulakta
dolgunluk hışırtı, kaşıntı, baş ve kulak ağrısı, koku alma bozukluğu
tat almama, sesin değişmesi olabilmektedir. Anjiyonörotik ödem ve
anafilakside: Tablonun ağırlığına bağlı olarak değişen derecelerde
yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme, tıkanma, ciltte solukluk,
kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklıklar, döküntüler, nefes darlığı,
hırıltılı solunum, tansiyon düşmesi, ateş, terleme, çarpıntı, kalpte
ritim bozukluğu, morarma, kusma, karın ağrısı, ishal, havale geçirme,
solunum durması ve ölüm olabilir. Astımda: Nefes darlığı, öksürük,
hırıltılı solunum, göğüste tıkanıklık olabilir. Bu yakınmaların aniden
ve krizler şeklinde ortaya çıkması bir müddet sonra kendiliğinden veya
tedaviyle düzelmesi, tekrarlaması, gece uykudan uyandıracak şekilde
olması çok tipiktir. Cilt Allerjilerinde: Ciltte kaşıntı, kurdeşen
denilen kabarıklıklar, kırmızı renkli döküntüler, sulanma, kabuklanma,
deride kalınlaşma ve deride renk değişikliği görülebilir. Mide barsak
kanalı allerjilerinde: Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı,
iştahsızlık, kilo kaybı, gelişme geriliği, kansızlığa bağlı halsizlik,
solukluk, göz kapakları ve bacaklarda şişlikler gibi yakınmalar
olabilir.

Bu şikayetler allerjik hastalıklar dışında başka nedenlerle oluşamaz mı?
Evet oluşabilir. Bunların hiçbirisi allerjik hastalıklara özgü
değildir. Yakınmaların süreğen ve tekrarlayıcı vasıfta olması,
mevsimlerle ilişki göstermesi, ailede benzer yakınmaları olan başka
kişilerin olması veya altta açıklanan allerjenlerden birisiyle temas
sonrası bu yakınmaların ortaya çıkması allerjik bir hastalığın
varlığını gösteren işaretlerdir.

Allerjik hastalıklar tehlikeli midir?
Sık görülmeleri, süreklilik göstermeleri, kişinin performansını
yakından etkileyerek normal yaşamını kısıtlamaları, iş gücü kaybı ve
okul devamsızlığına yol açmaları ve anafilaksi, anjiyonörotik ödem gibi
bazen ölümcül olabilen formlarının da bulunması nedeniyle allerjik
hastalıklar çok önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:55 pm

Allerjik hastalarda kriz olur mu?
Evet. Allerjik hastalıkların bazılarında aniden kriz şeklinde ağır bir
tablo gelişebilir. Üstelik bu durum tekrarlayıcıdır. Astımda, penisilin
allerjisinde, arı-böcek sokmasında, anjiyonörotik ödemde tehlikeli,
ölümcül krizler olabilir.

Anafilaksi nedir?
Allerjiye bağlı olarak ani ortaya çıkan ve acilen tedavi edilmezse
ölümcül olan sistemik, tehlikeli bir hastalıktır. Arı sokması, penisin
gibi bir ilacın damardan verilmesi gibi allerjenlerle temas sonrası
olay dakikalar içinde başlar. Tablonun ağırlığına bağlı olarak değişen
derecelerde yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme, tıkanma,
ciltte solukluk, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklıklar, döküntüler,
nefes darlığı, hırıltılı solunum, tansiyon düşmesi, ateş, terleme,
çarpıntı, kalpte ritim bozukluğu, morarma, kusma, karın ağrısı, ishal,
havale geçirme, solunum durması ve ölüm olabilir.

Böyle bir durumda ne yapılmalıdır?
Maalesef bu durumda hasta ve yakınlarının yapacağı fazla bir şey
yoktur. Ancak gerekli ilaçların bulunduğu bir ortamda bir hekim bu
duruma müdahale edebilir. Hasta derhal sağlık kuruluşuna
götürülmelidir. Allerjik bünyesi olduğu bilinen kişilerin hastane
dışında enjeksiyon yaptırmaması, ilaçlı filim vb tetkikler yapılırken
durumunu belirtmesi, kendisine dokunan besin ve ilaçları kullanmaması,
arı sokmaması için tedbirler alınması gerekmektedir.

İlaç allerjisi hakkında bilgi verir misiniz?
Bir çok ilacın tedavi edici etkisi yanında istenmeyen bazı etkileri de
vardır. Bu yan etkilerden bazıları ise allerjik reaksiyonlara bağlıdır.
Kullanılan ilaca; kullanan kişinin yaşına, cinsiyetine, genetik
özelliklerine ve diğer hastalıklarına; daha önce aynı ilacın kullanılıp
kullanılmadığına; ilacın veriliş yoluna bağlı olarak bu tür
reaksiyonların görülme olasılığı değişmektedir. Hemen her ilaç
allerjiye neden olabilirse de bazı ilaçların kullanımı sırasında buna
daha sık rastlanmaktadır. İlaca bağlı allerjik olaylar ciltte görülen
kurdeşen, egzamadan kan hücrelerinin sayı ve fonksiyon bozukluklarına,
anafilaksi, ateş, serum hastalığı gibi sistemik tablolardan ani nefes
darlığı, sarılık, zatürree göğüste, karında su toplanması gibi belirli
organ lokalizasyonu gösteren patolojilere kadar çok farklı görünümlere
sahiptir. İlaç alımıyla olayların başlaması arasında geçen süre bir kaç
dakikadan bir iki haftaya kadar değişmektedir. Bir ilaç kullanırken
ortaya çıkan yeni bir sağlık sorunu ilaçla ilişkili veya ilişkisiz
olduğuna karar verilemese bile o ilacı reçete eden hekime
bildirilmelidir. Eğer hasta herhangi bir ilaca karşı geçirilmiş bir
allerji öyküsüne sahipse başka ilaçları kullanması gerektiğinde de bunu
hekimine bildirmelidir. Çünkü bazı ilaçlar arasında çapraz reaksiyonlar
olabilmektedir. Penisilin allerjisi, çeşitli röntgen filimlerinin
çekilmesi sırasında kullanılan boyar maddelere karşı ortaya çıkan
reaksiyonlar ve astımlılarda aspirine karşı duyarlılık ilaç allerjileri
arasında özellikle belirtilmesi gereken durumlardır.

Çocuklara uygulanan aşılar allerji yapar mı?
Aşıların hazırlanması sırasında yumurta proteinleri ve bazı jel
maddeler aşıya karışmaktadır. Bunlara bağlı allerji görülebilir.
Yumurta yediğinde anafilaksi tipinde şiddetli allerjik reaksyonu olan
kişilere yumurta kaynaklı bu aşılar yapılmamalıdır. Ancak, yumurta
yiyince deri döküntüsü gibi hafif allerjik reaksiyonu olanlar aşıdan
alı konmamalıdır. Karar verilemediği durumlarda deri testleri
yapılabilir.

Gıdalara bağlı allerjik rahatsızlıklardan biraz bahseder misiniz?
Toplumda yaşayan kişilerin %15-20 'si bazı gıdalara karşı allerjisi
olduğunu söylerken yapılan araştırmalarda bu oranın %1-2 'den fazla
olmadığı gösterilmiştir. Besin allerjilerine çocuklarda daha sık
rastlanır. Yaş ilerledikçe bu durum çoğunlukla ortadan kalkmaktadır.
Gıdalar allerjik olaylar dışında da besin zehirlenmeleri, besin
entoleransı gibi önemli sorunlara yol açabilirler ve bunların allerjik
olaylardan ayrımı zor olabilir. En sıklıkla allerjiye yol açan besinler
inek sütü, tavuk yumurtası, soya fasülyesi, ceviz, fındık, balık ile
buğday ve diğer tahıllardır. Allerjiye neden olan besinin alınmasından
sonraki dakikalar veya saatler içerisinde allerjinin yerleştiği
lokalizasyona bağlı olarak değişik şikayetler görülmeğe başlar.
Dudaklarda, dilde, boğazda şişme, yanma, kaşıntı, yüzde kızarıklık
seste kabalık görülebilir. Kramp şeklinde karın ağrıları, bulantı,
kusma ve ishal görülebilir. Bebeklerde gelişme geriliği dikkati çeker.
Hapşırma burunda kaşıntı, akıntı, tıkanıklık, göz yaşarması, gözlerde
kaşıntı olabilir. Astım tablosu gelişebilir. Bunların besinlere bağlı
olup olmadığı ve hangisine bağlı olduğu testlerle anlaşıldıktan sonra o
besin hastanın diyetinden çıkarılır. Bir süre bu gıdayı almayan kişide
zamanla duyarlılık kaybolabilmektedir.

Gıda katkı maddeleri zararlı mıdır?
Modern yaşamın getirdiği zorunluluklar eskiden evlerde doğal ve taze
olarak hazırlanan gıdaların yerini fabrikasyon olarak hazırlanan ve
uzun süre marketlerde bozulmadan saklanması gereken gıdaların almasına
neden olmuştur. Gıdalara hazırlanması sırasında renklendirici, koku
verici ve bozulmalarını önleyici bazı kimyasal maddeler ilave
edilmektedir. Doğal beslenmede yeri olmayan bu kimyasallar hem astımlı,
allerjik nezleli bazı kişilerde sorunlara yol açmakta hem de allerji
dışında kalp-damar hastalıklarına ve kanserlere neden olabilmektedirler.

Lateks allerjisi ne demektir?
Lateks %99 oranında Brezilyada yetişen tropikal kauçuk ağacının
özsuyundan üretilir. Kauçuk içeren ürünler allerjik reaksiyonlara neden
olabilmektedir. Bilhassa hekimlerin bizar olduğu bu durumda cerrahide
kullanılan lateksten mamül eldivenler, bu eldivenlerin giyilip
çıkarılması sırasında ortama yayılan toz, elastik yapışkan bantlar,
çeşitli sonda ve kateterler, lastik ayakkabılar, plastik halı arkaları,
spor malzemeleri, yolda aşınan oto lâstiklerinden ortama dağılan
kısımlar ya cilt ile temas veya solunum yoluyla vücuda girmekte ve
takiben kurdeşen, burun nezlesi, göz nezlesi, nefes darlığı, dilde
boğazda şişme gibi değişik reaksiyonlar ortaya çıkmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:55 pm

Temas egzaması ne demektir?
Cildin herhangi bir madde ile genellikle uzun süreli ve tekrarlayan
temasları sonrası ciltte allerjik tabiatlı bir hastalığın gelişmesidir.
Buna neden olan maddeler arasında öncelikle sabun ve deterjanlar,
lastik eldivenler, kemer, kolye vb aksesuarlar, gömlek, kaşkol gibi
giysiler sayılabilir. Temas edilen cilt alanında kızarıklık,
kabarıklıklar, kalınlaşma, çatlaklar, soyulma, kaşıntı, sulanma ve
kabuklanmalar görülebilir.

Böcek ve arı allerjileri hakkında bilgi verir misiniz?
Hamam böcekleri, kalorifer böcekleri, tahtakurusu, sivrisinek, at
sineği ve pire gibi haşerelerin ısırmasıyla, tükrük ve dışkılarının
solunum veya cilt yoluyla vücuda girmesine, yabani veya bal arılarının
sokmaları sırasında zerk ettiği zehirlerine karşı bazı kişilerde
allerjik reaksiyonlar gelişebilmektedir. Böcek allerjenleri allerjik
burun nezlesi ve astıma neden olabilmekte; arı sokmalarını takiben ise
10-15 dakika içinde sokma yerinde sınırlı veya tüm vücutta hafif veya
ağır bir reaksiyon gelişebilmektedir. Bu olay tehlikeli olabilir. Arıya
karşı allerjisi olanların yanlarında arı soktuğu taktirde acil müdahale
için iğne, sprey, hap türü ilaçları devamlı taşımaları ve bunları kendi
kendilerine kullanmayı öğrenmeleri gereklidir. Özel aşı ile tedavi de
etkili olmaktadır.

Allerji yapan maddeler (allerjenler) nelerdir? Allerjenler nerede bulunur?
Ev tozu, küf mantarları, kedi, köpek, kuş tüyleri, çeşitli ağaç, ot ve
çayır polenleri, böcek ve haşereler, bazı parazitler, bazı gıdalar,
penisilin gibi bazı ilaçlar, güneş, rüzgar, soğuk, kirli hava ile
çeşitli kimyasal maddeler gibi çok fazla sayıda madde allerjenik
özellik taşır. Havada, kullandığımız gıda, ilaç ve giyim eşyalarımızda,
çevremizdeki eşyada çok sayıda allerjen bulunmaktadır.

Ülkemiz ve yöremizde allerjenlerin durumu
Yapılan çalışmalarda Ülkemizin 9 000’i aşkın doğal bitki türünden
oluşan zengin bir florası vardır. İklim ve coğrafi değişkenlere bağlı
olarak bölgelerimize göre bitki örtüsü farklıdır. Karadeniz ve Marmara
bölgesinde Avrupa ve Sibirya florası, Batı ve Güney Anadolu'da Akdeniz
florası, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise İran-Turan florası
özellikleri hakimdir. Karadeniz Bölgemizde ılıman iklim, yüksek nem ve
zengin bitki örtüsü havayla taşınan aeroallerjenler için son derece
elverişli koşullar sağlamaktadır.

Allerjenlere karşı reaksiyon ne zaman ortaya çıkar?
Çevremizde çok sayıda bulunan allerjenler solunum yolu, sindirim
kanalı, cilt ve mukozalar ile enjeksiyonlar sırasında damar yoluyla
vücuda girebilir ve sadece hassas kişilerde duyarlılaşma periyodunu
takiben önemli sorunlara yol açar.

Allerjinin mevsimlerle ilgisi var mıdır?
Evet. Bazı allerjenlerin yoğunluğu belirli mevsimlerde artmaktadır.
Diğer bazıları ise her mevsimde sabit olarak bulunurlar. Polenler
mevsimsel allerjinin en sık rastlanan nedenleridir. Ancak iklime bağlı
olarak hava sıcaklığının ve nispî nem oranının değişmesine paralel ev
tozu akarları, küf mantarları gibi diğer havayla taşınan allerjenlerin
yoğunluğu da değişmektedir. Nisan-Mayıs, atmosfer havasında polen
yükünün en fazla arttığı aylardır. Bu mevsimde allerjik yapılı
kişilerde astım, saman nezlesi, göz nezlesi gibi allerjik hastalıklara
bağlı yakınmalar ortaya çıkabilir veya artar.

Bahar nezlesi, mevsimsel astım ne anlama gelir?
Bazı allerjik kişilerde yılın diğer zamanlarında hiçbir önemli sorun
yaşanmazken sadece belirli bir iki ayda her yıl tekrarlayan yakınmalar
görülebilir. Bunlar çoğu zaman polene bağlı yakınmalardır. Kişilere
göre değişmekle birlikte en sık bahar veya güz aylarında rastlanır.

Allerji ile meslek arasında bir ilişki var mıdır?
Evet. Allerjik hastalık bazen bir meslek hastalığı şeklindedir. İşyeri
ortamında bulunan bir allerjenle temasa bağlı olarak ortaya çıkar.
Yakınmaların işe girdikten sonra başlaması, işyerinden uzakta olunduğu
zamanlarda (tatil ve seyahatlerde) gerilemesi, aynı işyerinde birden
çok kişide benzer yakınmaların görülmesi meslek hastalığını
düşündürmelidir.

Hangi mesleklerde allerjik hastalıklar daha sık görülür?
Çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar (sığır, kuş, kümes hayvanı
besleyenler, veterinerler, deri, yün işinde çalışanlar ..), biyolojik
ajanlarla çalışanlar (laborantlar, besin, deterjan sanayiinde
çalışanlar, kimyagerler ..), tozlu işlerde çalışanlar (keresteciler,
marangozlar, fırıncılar, değirmenciler ..), kimyasallar ile teması
olanlar (boyacılar, kimyagerler, plastik endüstrisi işçileri ..),
lastik eldiven kullananlar (sağlık personeli, temizlik işinde
çalışanlar ..) ve daha bir çok iş kolunda allerjik hastalıklara sık
rastlanmaktadır.

Teknoloji ile allerji arasında bir ilişki var mıdır?
Allerjik hastalıkların sıklığı teknolojinin gelişimine paralel olarak
artmaktadır. Kişilerin kapalı ve dar alanlarda topluca yaşamaları, açık
sahada çalışmaktan büroda çalışmaya dönüş, halı döşemeler, ev içinde
kedi, köpek, kuş vb hayvanların beslenmesindeki artış, sigara
alışkanlığının yayılması, katkı maddesi içeren hazır gıdaların
tüketilmesi, yaşamımıza giren ilaç ve kimyasal maddelerin giderek
fazlalaşması, hava kirliği gibi nedenlerle allerjik hastalıklar
endüstrileşmiş yörelerde ve kırsal kesime göre kentlerde daha sık
görülmektedir.

Allerji tedavi edilebilir mi?
Tedavi ile allerjik bünye değiştirilemez. Ancak, allerjik hastalıklar
kontrol altına alınabilir ve hastanın yakınmaları giderilip, normal
yaşamına dönmesi sağlanabilir. Hastalığa bağlı olarak yaşanımı
kısıtlanması önlenebilir.

Allerjik hastalıklardan tam şifa mümkün değil midir?
Mümkündür. Bazen bir süre devam eden hastalık tablosu tedavi ile veya
spontan olarak tamamen ve bir daha geri dönmemek üzere düzelebilir.
Ancak yakınmalar çoğu kez devam etme ve tekrarlama eğilimindedir.

Allerjik hastalıkların tedavisi nasıldır?
Tedavi kişiye göre değişir. Öncelikle allerjiye neden olan madde veya
maddeler belirlenmeli, hastalığın tipi, ağırlığı, komplikasyonları
saptanıp uygun tedavi şekli kararlaştırılıp başlanmalı, hasta yakın
izlemede tutulup alınan cevaba göre tedavi değiştirilmelidir. Öncelikle
korunma esastır.

Komşumun ilaçlarını kullanabilir miyim?
Bunu asla yapmayın. Hastalık aynı olsa bile hiçbir hastanın tedavisi
diğerinin aynısı değildir. Tedavi edilmesi gereken hastalık değil,
hastadır. Ve her hasta başka bir kişidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:55 pm

Allerjenlerden nasıl korunabiliriz?
Allerjiye neden olan madde her kişide aynı değildir. Kişilerin duyarlı
olduğu allerjen ayrı ayrıdır. Öykü ve testlerle spesifik allerjen
saptandığında hasta mümkünse bundan uzak tutulmalıdır. Örneğin bu bir
ilaç ise bu ilacı kullanmamalıdır. Gıda ise bu gıdayı almamalıdır.
İşyeriyle ilgili bir madde ise iş değişikliği gerekebilir ya da iş
yerindeki allerjen yoğunluğunu azaltacak önlemler yararlı olabilir.
Ancak havada bulunan allerjenlerden kaçınmak oldukça güçtür. Polen
allerjisinde kıra, ağaçlık, çiçeklik alana girmek veya rüzgarla
polenlerin taşındığı alanda bulunmak yakınmaları başlatabilir. Ev
tozundaki allerjenleri azaltacak önlemler yararlı olabilir. Evde dip
bucak emiş gücü yüksek vakumlu cihazlarla sık sık tozların alınması,
toz kaldırmayacak şekilde temizlik yapılması (yaş bezle toz alınması,
çırpma, silkeleme şeklinde temizlik yapılmaması ..), haftada bir en az
60 derece sıcaklıkta su ile çarşaf, kılıf ve örtülerin yıkanması, halı
döşemeler yerine vinlex vb türü suni döşemelerin kullanılması, allerjen
barındırmayan çarşaf ve kılıfların kullanılması allerji hastalarında
önerilen tedbirlerdir. Küf mantarlarının üremesinin önlenmesi, ev içi
nemin azaltılması yararlı olabilir. Allerjenleri temizlediği söylenen
cihaz veya deterjanların, hava filtrelerinin bilimsel olarak etkinliği
kanıtlanmış değildir. Kedi, köpek, kuş gibi hayvanların ev içinde
barındırılmaması, hamam böceği, kalorifer böceği gibi haşerelerle
mücadele edilmesi gerekmektedir. Yün battaniye, yorgan, kazak, hırka
yerine sentetik kumaş ve dokumaların kullanılması önerilmektedir.
Sigara içilmemesi, pasif olarak sigara dumanına maruz kalmaktan
sakınılması, ev içinde veya atmosferde hava kirliliğinin önlenmesi için
gerekli tedbirlerin alınması dikkat edilmesi gereken diğer hususlardır.
Kimyasal katkılar içeren fabrikasyon gıdalardan uzak durulması,
deterjan, boya ve çeşitli temizlik malzemelerinin kullanımında ortama
yayılan keskin koku ve dumandan kaçınılması gerekmektedir. Ancak bu
önerilerin uygulanması hiç de kolay değildir ve kişinin yaşamını çık
sınırlayabilir.

Bu tedbirleri alınca allerjik hastalığım geçer mi?
Kuşkusuz bu önlemler çok işe yarar, hastalığınızın kontrolü kolaylaşır,
şikayetleriniz azalır, tedavinizin etkinliği artar. Ancak bunları
yapınca hastalık ortadan kalkacak diye bir garanti söz konusu değildir.
Bu önlemleri almakla birlikte veya allerjenlerden kaçınılamıyor ise
onların zararlı etkilerini önleyen veya düzelten ilaçlarla tedavi
gerekebilir.

Allerji tedavisi ne kadar devam eder?
Tedavi çoğu kez devamlıdır. Ancak bu ömür boyu ilaç kullanılacak
anlamına gelmez. İlaçlar kullanıldığı gibi, zaman zaman ilaçlar kesilip
ilaçsız kontrol ve korunma önlemleri ile izlenebilir. Sorunlar ortaya
çıktığında tekrar tedavi gerekebilir. Mevsimsel allerjilerde sadece
sorunların yaşandığı aylarda bir kaç aylık tedavi yeterli olur.

Allerji tedavisinde hangi tür ilaçlar kullanılır?
Bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Hastalığın yerleştiği organa, tipine,
ağırlığına ve hastanın özelliğine göre farklı bir çok ilaç
kullanılabilir. Bazen aynı hastada farklı zamanlarda değişik ilaçları
kullanmak gerekebilir.

Allerji tedavisinde kullanılan ilaçların zararlı etkileri var mıdır?
Her ilacın istenmeyen bazı yan etkileri olabilir. Bir hastaya bir ilacı
verirken kar-zarar hesabı yapılıp beklenen yarar daha ağırlıklı ise
başlanır. Gereksiz yere hiçbir ilaç kullanılmamalıdır. Mümkün olan en
düşük dozda ve en kısa sürede kesilecek şekilde ilaçlar
kullanılmalıdır. Bunlara dikkat edilirse önemli bir sorun olmaz. Hekim
kontrolü olmadan, kendi başına ilaç kullanmak, ve başlanan tedaviyi
kontrolsüz sürdürmek doğru değildir ve yan etkilerin görülme riskini
artırır.

Bu yan etkiler arasında en önemlileri nelerdir?
Allerji tedavisinde kullanılan ve antihistaminikler olarak adlandırılan
bir grup ilacın bazıları uyku, dalgınlık, dikkat azalmasına neden
olabilir. Buna bağlı olarak kişi araba veya makine kullanıyorsa
kazalara neden olabilirler. Aktif çalışan kişilerde bu tür yan etkileri
olan ilaçlar tercih edilmemeli veya kullanılması gerekiyorsa kişi
önceden uyarılmalı, bu tür tehlikeli işlerden uzak tutulmalıdır. Yine
bu tür ilaçlar bazen iştah artışına yol açıp kilo alımına sebebiyet
verebilirler. Kortizon türü ilaçlar da allerji tedavisinde
kullanılmaktadır. Bunlara bağlı olarak da önemli yan etkiler
gelişebilir.

Aşı tedavisine dikkat!
Halk arasında aşı tedavisi olarak bilinen immünoterapi sanıldığı gibi
allerjik hastalıkların tedavisinde temel tedavi biçimi değildir. Sadece
böcek sokmaları ve bazen de allerjik nezlede etkili olabilen bir tedavi
biçimidir. Çoğu astım hastası için bu tedavi biçimi doğru bir yaklaşım
olarak kabul edilmez. Bir çok gelişmiş ülkede astım tedavisinde
kullanılmamaktadır. Aynı zamanda, ölümcül olabilen riskler taşır.
Üstelik etkinliği de ispatlanmış değildir. Etki mekanizması da
bilinmez. Gerekli bir çok koşula uyan çok az sayıda hastaya asıl
tedaviler uygulandıktan sonra, bütün riskler göz önüne alınarak, bu
işin uzmanı olan kişi denetiminde ve acil durumda yaşama geri
döndürmeye yönelik müdahalenin yapılabileceği her türlü donanım ve
ekipmana sahip bir ünitede denenebilir. Fakat maalesef yanlış lanse
edildiğinden ve suiistimale açık olduğundan gereğinden sık olarak
uygulanmaktadır. Yıllarca bir ümit uğruna aşı olmaya devam eden
hastalar vardır.

Allerjik bir anne ve/veya babanın çocuklarının allerjik olmaması için neler yapılabilir?
Anne veya babadan birisi allerjik ise çocukta allerjik hastalığa
rastlanma olasılığı %40 dolaylarında iken hem anne hem de babanın
allerjik olduğu durumda çocukta bu oran %70’e çıkmaktadır. Allerjik
bünyeli ebeveynlerin almaları gereken tedbirler şunlardır: gebelikte ve
doğumu takiben ev içinde sigara içilmemesi, gebelik ve emzirme
döneminde anneye yumurta ve inek sütü gibi allerjenik gıdalardan
arındırılmış bir diyet uygulanması, bebeğin mutlaka anne sütünü emmesi
ve yukarıda korunma ile ilgili kısımda anlatılan tedbirlerin doğumdan
itibaren dikkatlice uygulanıp çevresel allerjenlerle temasın
azaltılması yararlı olacaktır.

Arı poleni, bıldırcın yumurtası, hatme çiçeği vb gibi doğal ilaçların tedavideki yeri nedir?
Bu ilaçların etkili olduklarını gösteren bilimsel çalışmalar maalesef
yapılmamıştır. Bu nedenle bu konuda olumlu yada olumsuz bir şey
söylemek mümkün değildir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:56 pm

ATOPİK DERMATİT-2-

Prof. Dr. Cengizhan Erdem
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

1. Atopik dermatit nedir, nasıl bir hastalıktır?

Atopik dermatit, bebeklik ve çocukluk döneminde oluşan, ancak
yetişkinlerde de görülebilen, yinelemelerle karakterize, kronik,
kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Çocukluk döneminde başlayan atopik
dermatit, hastaların %90’ından fazlasında, ergenlik dönemi sonrasında
da devam eder. Sıklıkla kişisel ve ailesel atopik dermatit, alerjik
nezle ya da astım hastalığı öyküsü ile birlikte bulunur.

2. Semptomları nelerdir?

Atopik dermatitin klinik görünümü ve belirtilerin dağılımı hastanın
yaşına ve hastalığın şiddetine göre değişiklik gösterir. Akut
belirtiler kızarıklık ve kaşıntı şeklindedir. Akut atopik dermatit
sıklıkla bebeklerde görülür ve yüzü, saçlı deriyi ve kol ve bacakların
dış yüzeylerini etkiler. Büyük çocuklar ve yetişkinlerde, deride
kalınlaşma ve deri çizgilerinde belirginleşme ile karakterize, kronik
atopik dermatit ile karşılaşılır. Belirtiler boyun, göz kapakları,
dirsek önü ve diz arkası gibi bölgelerde yoğunlaşır. Hastalığın her
döneminde deri kuruluğu mevcuttur. Atopik dermatitli hastalarda virus,
bakteri ve mantar hastalıkları daha sık gelişir. Kaşıntı olmaksızın
atopik dermatit tanısı konamaz. Atopik dermatitli hastalarda kaşıntı
gün boyu aralıklı seyrederken, genellikle akşamları ve geceleri daha
şiddetlenir. Bu durum hastaların uyku düzenlerinin bozulmasına neden
olabilir.

3. Atopik dermatitin ortaya çıkma sebepleri nelerdir?

Atopik dermatitin oluşmasında genetik, immünolojik ve çevresel etkenler
rol oynamaktadır. Hastaların %80’inde ev tozu allerjenleri, polenler,
küf mantarları gibi hava yolu ile alınan allerjenlere ve gıdasal
allerjenlere karşı antikorlar bulunur. Bakterilerin de atopik
dermatitin gelişimine katkıda bulundukları düşünülmektedir.

4. Atopik dermatitin tedavi yöntemlerinden söz eder misiniz? Kesin tedavisi mevcut mu? Yeni gelişmeler var mı?

Atopik dermatitin tedavisinde farklı güçte değişik yerel kortikosteroid
preparatları yaklaşık yarım yüzyıldan beri derideki kızarıklığın,
ödemin ve kaşıntının tedavisinde kullanılmaktadır. Bu grup ilaçların
deride incelme, deri enfeksiyonları, deri çatlamaları, kılcal damar
genişlemeleri, deri içi kanamaları gibi yan etkileri vardır ve geniş
yüzeylere sürüldüklerinde deriden emilip kana geçerek sistemik yan
etkiler oluşturabilirler. O nedenle kortikosteroid kremlerinin geniş
deri yüzeylerinde, göz çevresinde ve boyun, yüz, koltuk altı ve
kasıklar gibi derinin ince olduğu bölgelerde doktor kontrolünde
dikkatlice kullanılması gerekir. Deride infeksiyon varsa yerel
kortikosteroidler uygulanmamalı, kullanım için hekimin direktiflerine
dikkatle uyulmalı ve hekimin önerisinden daha uzun süre
kullanılmamalıdırlar.

Atopik dermatit tedavisinde tıbbın her alanında olduğu gibi yenilikler
ve yeni tedavi olanakları ortaya çıkmaktadır. Örneğin steroid
(kortizon) içermeyen bu nedenle de yukarıda sözü geçen yan etkileri
bulunmayan yeni ilaçlar geliştirilmiştir. Bu preparatların deriden
emilimi çok az olduğundan özellikle bebeklerde ve erişkinlerde hassas
bölgeler ve geniş alanlarda bile güvenli bir şekilde
kullanılabilmektedir.

5. Hastalığın ilerlemesini önlemek için hastalar günlük yaşamlarında nelere dikkat etmelidir? Ne gibi önerileriniz olabilir?


Duştan hemen sonra, krem ya da merhem şeklindeki nemlendiriciler
uygulanmalıdır. Banyoda ılık su tercih edilmeli sabun kullanımı
sınırlanmalı ya da daha iyisi sabun içermeyen temizleyiciler
kullanılmalıdır. Kurulama hafifçe bastırılarak yapılmalı, havlu ile
kuvvetle ovarak kurulama işleminden kaçınılmalıdır.

Çocukların tırnakları kısa ve temiz olmalıdır.

Atopik dermatitin alevlenmesine yol açan, sabun ve deterjanlar,
kimyasal çözücüler, beyazlatıcılar, boyalar, yün ve sentetik kumaşlar,
alkol içeren deri bakım ürünleri, kozmetikler ve parfümler gibi
irritanlarla temastan kaçınılmalıdır.

Soğuk havalarda deriyi en fazla koruyacak şekilde giyinilmeli, Yazın ince ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir.

Yataklarda, halk arasında ev tozu böcekleri olarak bilinen akarları
geçirmeyen kılıflar kullanılmalı, koltuk kanepe gibi özel kılıfla
kaplanmayan yerlerde uyumaktan kaçınılmalı, çarşaflar her hafta 65o
C’de yıkanmalıdır. 6-12 ayda bir halı, koltuk ve kanepeler için
akarları öldüren temizlik ürünleri kullanılmalıdır. Evde hayvan, çiçek,
bitki bulundurulmamalı, kuştüyü yastık, yorgan ve yünlü giysiler
kullanılmamalıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:56 pm

ATOPİK DERMATİT: EGZAMA

A. ATOPİK DERMATİT ( EGZEMA ) NEDİR ?

Kronik, tekrarlayan, pembe renkli, yüzeyi pütürlü olan kaşıntılı döküntülerdir. Aktif lezyonlar tüm vücütta
yaygın veya bir bölgede sınırlı olabilir. Bunlar pembe renkli, sulantılı, kaşıntılı lezyonlar şeklinde olabilir.
Aşırı kaşınma sonucu enfekte olabilirler. Lezyonların sürekli olarak nüks ettiği veya iyileşmediği
dönemlerde cilt kalınlaşması, çizgilenmesi, soyulmalar ve renk koyulaşması olabilir. Hastalığın
başlangıç yaşına göre lezyonların vücüttaki dağılımı farklılık gösterir.

1. İnfantil ( bebeklik dönemi ) Atopik Dermatit:

2 ay-2 yaş arası çocuklarda görülür. Lezyonlar özellikle yüzde ( sıklıkla yanaklarda ), saçlı deride,
boyunda, sırtta, diz ve dirsek bölgelerinde oluşur. Bu dönemde başlayan hastalık 3 yaşında
iyileşebilir veya ileri çocukluk yaşlarında da devam edebilir.

2. Çocukluk Çağı Atopik Dermatiti:

2-12 yaşlar arasında görülür. Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü, diz arkası, boyun, el bileği ve ayak
bileğinde görülür. Lezyoların olduğu cilt bölgelerinde kuruluk, çizgilenme, sulanma ve kaşıntı vardır.

3. Erişkin Dönemi Atopik Dermatiti:

Çocukluk çağı atopik dermatitinin devam etmesi veya ilk kez 12-20 yaşlar arasında başlayan cilt
hastalığı şeklinde ortaya çıkabilir. Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü ve diz arkasında bulunur. Bazen
ellerde de olabilir. Genellikle ciltte çizgilenme, kalınlaşma ve rengin kahverengileşmesine neden olur.
Bazen göz çevresi ve ağız çevresinde kuruluk ve cildin dökülmesi eşlik edebilir. Genellikle kronik
seyirlidir.
Atopik Dermatite Eşlik Edebilen Bulgular:
· El ve ayak tabanı çizgilerinin belirginleşmesi
· Göz altında koyu gölgeler
· Yanak, sırt, kol ve bacakta sınırları belirgin soluk renkli bölgeler
· Atopik dermatiti olan bebekler ileriki yıllarda astım veya allerjik rinit olabilirler

Atopik Dermatit ( Egzema ) Nasıl Tedavi Edilir?

1.Koruyucu Önlemler:

Bu hastaların ciltleri aşırı kurudur. Cilt kuruluğu belirtilerin alevlenmesine neden olur. Bu nedenle
cildin sürekli olarak nemlendirilmesi son derece önemlidir. Ayrıca bu kişiler normal sabun
kullanmamalıdır. Kremli sabunların kullanılması önerilir. Terleme şikayetleri arttırdığından, özellikle
sıcak havalarda dikkat edilmesi önerilir. Tetkiklerde belirtilere sebep olan herhangi bir allerjen (
inek sütü, yumurta, ev tozu akarı gibi ) saptanırsa, bu allejenden kaçınmak için doktorun önerdiği
önlemler mutlaka alınmalıdır.

2.İlaç Tedavisi:

1.Kaşıntı önleyiciler ( antihistaminikler-şurup, tablet )

Bu hastaların en önemli şikayeti kaşıntıdır. Bu şikayetlerin ortadan kalkması için doktorunuzun
önerdiği ilacı şikayetlerin alevlendiği dönemlerde kullanmak gerekir.

2.Lokal Kortikosteroidler ( merhem, krem )

Cilt lezyonlarının aktif olduğu dönemlerde lezyon üzerine haricen ince bir tabaka halinde doktorunuzun
önerdiği kullanma süresi dikkate alınarak uygulanır. Bu ilaçlar doktorun önerdiği nemlendirici ile cilt
nemlendirildikten sonra uygulanmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:57 pm

aşırı terleme hiperhidroz

Hiperhidrozis = Aşırı Terleme Bozukluğu

Terleme: egzersiz esnasında, sıcak veya soğuk havalarda vücut
sıcaklığını ayarlamak için gerekli fizyolojik bir mekanizmadır.
Bunların dışında stres ve heyecan nedeniyle terlemede artma olabilir.

İnsan vücudunda bulunan iki sinir sisteminden biri olan somatik
(istemli) sinir sistemi bize ağrı, ısı ve dokunma gibi duyuları
hissetmemizi ve vücudun farklı bölümlerinin hareketlerini sağlayan
kaslarımızı kontrol etmemizi sağlar.
Otonom (istemsiz) sinir sistemi ise solunum hızı, kalp atışı ve vücut
ısısının ayarlanmasında önemli olan ter üretimi gibi bedensel
fonksiyonların şuur dışı kontrol edilmesini sağlar. Otonom sinir
sistemi sempatik ve parasempatik sistem adı verilen iki bölümden oluşur.

Sempatik sinir sistemi vücudun her yerinde ter salgılanmasını kontrol
eden sistemdir. Bu sistemin bazen hiçbir nedene bağlı olmadan
kendiliğinden çok yüksek seviyede çalışması belirli bölgelerde aşırı
terlemeye neden olur.

Günlük hayatı etkileyen aşırı terleme durumuna hiperhidrozis adı verilmektedir.

Nedenleri

Hiperhidrozis insanların %1’inde görülen bir rahatsızlıktır.
Birkaç özel durum dışında aşırı terlemenin nedeni bilinmemektedir.
Aşırı terleme genellikle adolesan (ergenlik) döneminde başlar ve hayat boyu sürer.

Geçici bir durum değildir, ancak aralıklı veya devamlı olabilir.
Sinirlenme ve kaygı terlemeyi artırır.
Hipertiroidi, psikiyatrik hastalıklar, menapoz ve şişmanlık, diyabet,
böbreküstü bezi hastalıkları ve vücutta oluşan enfeksiyonlar kendini
aşırı terleme ile gösterebilir.
TEDAVİ ZAMANLAMASI

Aşırı terleme normalde sağlığa zarar vermeyen bir rahatsızlıktır.

Ancak kişilerin sosyal yaşantısını, öğrenimini, iş hayatını, psikolojik durumunu etkiliyorsa tedavi edilmelidir.


Nasıl hareket etmeliyim?



Aşırı terleme olan kişiler öncelikle Pratisyen Hekime başvurmalıdır.
Pratisyen hekim aşırı terlemeye neden olabilecek sistemik hastalık
düşünürse ilgili uzmana yönlendirmeli ve öncelikle bu hastalık tedavi
edilmelidir.
Anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik rahatsızlık varsa bu durum düzeltilmelidir.


Aşırı terlemeye neden olabilecek bir hastalık yoksa hasta Dermatoloji
Uzmanına yönlendirilmelidir. Dermatoloji uzmanı hafif ve orta derecede
şikayeti olan hastalara öncelikle terlemeyi önleyen pomad ve spreyler
önerebilir.

Bu tedaviden yarar görmeyen ve ileri derecede şikayeti olan hastalarda diğer tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.



TEDAVİ YÖNTEMİ SEÇİMİ

Primer (bir nedene bağlı olmayan) aşırı terlemede uygulanan temel tedaviler:

İlaç tedavileri

Terleme önleyici pomad ve losyonlar

İyontoforez

Botox enjeksiyonu

Cerrahi tedavi (sempatektomi)'dir.



İlaç Tedavileri

Terlemeyi etkileyen birçok ilaç mevcuttur.
Psikotrop (sedatif) ve antikolinerjik (atropin) gibi ilaçlar bir
süreliğine faydalı olabilirler. Ancak bunların sedasyon, ağız kuruluğu,
görme bulanıklığı, üriner problemler ve hatta kalp krizi riskini
artırma gibi yan etkileri bulunduğundan genellikle önerilmezler.
Özellikle strese bağlı aşırı terlemelerde sedatifler (sakinleştirici
ilaçlar) ve sinir sistemini etkileyen ilaç tedavileri kullanılabilir.
Psikoterapi genellikle bu durumda fazla yardımcı değildir.



Terleme Önleyiciler

Terleme önleyici merhemler ve spreyler ilk önerilen basit tedavi şeklidir.
En sık kullanılan Aluminum chloride’li ajanlardır.
Özellikle koltuk altı terlemelerinde ilk seçilen ilaçlardan biridir.

El ve ayak terlemelerinde hafif ve orta şiddetteki olgularda kullanılabilir.
Sıkıştırma etkisi ile ter kanalının ağzını fiziksel olarak tıkar ve ter
bezlerinden ter atılımını önler. Tedavide ilaç gece kuru deriye
uygulanır ve 6-8 saat kadar burada kalır.
Ertesi sabah tamamen yıkanarak temizlenir. Önce hergün, durum
düzeldikçe daha seyrek uygulanır.Tedavinin tekrarlanması gerekir.
Uygulamadan sonra kapama ile etki artırılabilir. Erken dönemde
hastaların yarısında cilt irritasyonu gelişebilir.

Cilt irritasyonu yapması ve cevabın gecikmesi nedeniyle uzun süreli tedaviler bıktırıcıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:57 pm

Terleme önleyici pomad ve losyon uygulama uyarıları !
Uygulama öncesinde:
Kullanımdan hemen önce banyo yapmayın.
Zedelenmiş ya da irritasyonlu deride kullanmayın.
Uygulama esnasında:
Gözler ya da mukoza ile temas ettirmeyin.
Uygulama sonrasında:
Koltuk altları 12-24 saat kadar tıraş etmeyin.
Tüy dökücü kullanılmayın.
Giysilerle temas ettirmeyin.

İYONOFOREZ TEDAVİSİ

Aşırı el ve ayak terlemesinde kullanılır.

Eller ve/veya ayaklar içinde elektrolit solüsyonu veya metal plaka
bulunan küvete konulur. Solüsyon veya plakadan insanı rahatsız etmeyen
düşük şiddette elektrik akımı verilir.


Etki şekli elektrik akımının oluşturduğu iyonlarının ter kanallarını
(basit olarak su musluğunu) belirli bir süre kapatılması olarak
tanımlanabilir.

Her seansın uygulama süresi 20-30 dakika kadardır.

Başlangıçta 3 günde bir, sonra haftada bir tedavi yapılır.

Durumun şiddetine bağlı olarak tedavi gerekebilir.
4-7 haftalık bir tedaviden sonra terleme

tamamen kesilebilir.


Terleme tam olarak kesilemezse banyo içine ilaç (Glycopyromium Bromide) eklendiğinde iyi sonuçlar alınabilir.

Tedavi sonrası terleme olmayan dönem 2-12 hafta kadar devam eder.
Bu nedenle tedavinin tekrarı gerekir.

Zaman alıcı ve toplamda pahalı bir yöntemdir.

Uygulama ağrısız olup hafif iğne batması şeklinde duyum alınabilir.

Emniyetli bir tedavi yöntemidir. Cihaz satın alındığı takdirde evde uygulanabilir.

Gebelikte, kalp pili ve metal ortopedik implant olanlarda uygulanmaz.

BOTULİNUM TOKSİN TEDAVİSİ (BOTOX)

Özellikle koltuk altı terlemelerinde kullanılır. El ve ayak terlemelerinde de uygulanabilir.

Botox düşük dozlarda enjekte edilerek yüz veya boyunda kırışıklıkları
önlemek için lokal kasların felç edilmesi için kozmetik amaçla veya kas
spazmlarını çözmek için kullanılan bir maddedir.

Benzer etki nedeniyle terlemeye neden olan sempatik sinirleri felç
ederek ter bezlerinden ter üretimini önlemek için kullanılmaktadır.

Uygulamada Botox olarak bilinen Botulinum Toksin’i terleme olan bölgede
deri içine enjekte edilir ve sinir uçlarında 6-12 hafta süre ile geçici
blok yapar.

Etkisi geçici (1-6 ay) olduğundan tedavinin tekrarı gerekir.

Ayaktan uygulanabilir.

Uygulama yaklaşık 30 dakika kadar sürer.

Lokal anestezik krem uygulandıktan sonra bölgeye enjeksiyonlar yapılır.

Tedavinin etkisi birkaç saat veya gün sonra ortaya çıkar.

İlk uygulamadan sonra ikinci seans 2-3 hafta sonra yapılır ve tedaviye 6 ay aralıklarla devam edilir.

Oldukça pahalı bir yöntemdir.

Tedaviden sonra enjeksiyon yerinde birkaç gün devam eden ağrılar olabilir.

Bazen yapılan enjeksiyon kaslara giden sinirleri de etkileyebilir ve kolda geçici güç kaybına neden olabilir.

Botox’un bu ilaca karşı allerjisi olanlarda, gebelerde ve kas problemi
olanlarda kullanılması uygun değildir. Antibiyotikler veya kas
gevşetici ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:57 pm

CERRAHİ TEDAVİ


Endoskopik Torakal Sempatektomi

Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde uygulanmaktadır.
Kalıcı çözüm sağlar.

Cerrahi tedavinin esası aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan
sempatik sinirlerin kesilmesi veya çıkarılmasıdır. Bazen sempatik
zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir.

Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için; ameliyatın felç
oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz.



Koltuk altından açılan 1 cm kadar küçük 1-2 delikten sokulan kamera ve
küçük aletlerle işlem gerçekleştirilmektedir. Diz artroskopisi veya
laparoskopi gibi bir yöntemdir.

Hastaya genel anestezi verilir.
İşlem süresi bir saatin altındadır.
Ameliyatın etkisi hemen ortaya çıkar.
Hasta uyandığında elleri kuru ve sıcaktır.

Operasyon sonrası hasta 12-24 saat kadar hastanede kalınır.

Ameliyat sonrası çok az rahatsızlık verir.

Deri kıvrımları içinde kaybolacak kadar çok küçük bir iz bırakır.

İyileşme bir veya birkaç gün gibi kısa bir sürede olur.
Hastaların çoğu 1 haftada normal çalışma düzenlerine dönerler.

Ağır kalp-akciğer hastalığı olan, plevral hastalık veya akciğer
ameliyatı geçiren, tedavi edilemeyen tiroid hastalığı olanlar cerrahi
tedavi için uygun değildir.

Etkili, kalıcı, emniyetli ve çok az rahatsızlık veren bir tedavi yöntemidir.

Vücudun başka bölgelerinde (sırt, kalça) terlemenin artması (%20-50) en
sık görülen yan etkidir. Ancak hastaların çok azında (%2) önemli olur.
Nadir görülen diğer bir yan etki de yemek esnasında terleme olmasıdır.


Komplikasyonlar %1 civarında, çok az görülür.

Nadiren veya her cerrahi işlemde görülebilen anestezik maddelere ve
ilaçlara karşı allerjik reaksiyonlar, kanama, enfeksiyon ve komşu organ
yaralanması oluşabilir.

Bazen göğüs boşluğunda hava kalması (pnömotoraks) gelişebilir. Ancak çoğunda kendiliğinden kaybolur ve pek problem yaratmaz.

Horner sendromu denilen (göz kapağında düşme, göz bebeğinde küçülme ve
yüzde terleme azalması) komplikasyon; çok nadiren kalıcı olsada birkaç
ay içinde normale dönebilir.

Bu yöntemle: el terlemesinde: %98, koltuk altı terlemesinde: %80
üzerinde, ayak terlemesi için yapılmasa da ayak terlemesinde: %25
civarında başarılı sonuç alınmaktadır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:58 pm

BEHÇET HASTALIĞI

Genel Bilgiler

İlk kez 1937 yılında bir Türk doktoru olan Hulusi Behçet tarafından
tanımlanmıştır. Tıp Dünyasında bir Türk doktoru tarafından tanımlanan
nadir hastalıklardan birisidir.
Behçet hastalığının en tipik özelliği, ağızda tekrarlayan aft adı verilen yaralar olmasıdır.

Ağız yaraları
Ağız yaralarına hemen hemen her hastada rastlanır ancak % 1 - 3 gibi az
bir kısım hastada ağızda yara şeklinde bir belirti görülmeksizin
hastalığın diğer belirtileri görülebilir. Genellikle ağızdaki yaralar
hastalığın ilk belirtileridir ve diğer belirtiler ortaya çıkmadan
yıllarca aft yakınması bulunan hastalar az değildir. Behçetteki ağız
yaraları, tekrarlayıcı basit aftlardan ayırd edilemez ise de çok sayıda
olmaları ve daha sık nüks etmeleri gibi farklılıklar vardır. Behçette
aftlar genellikle ayda bir veya birkaç kez tekrarlar ve bir kaç gün
içersinde iyileşirler.

Cinsel Bölge Yaraları
Behçet hastalığının diğer bir belirtisi de genital bölgede tekrarlayan
yaralardır. bu yaralar küçük, deriden kabarık kırmızılık veya sivilce
halinde başlar ve bunu, çabucak zımba ile delinmiş görünümde ve yavaş
iyileşen yaranın gelişmesi izler. Bu yaralar hemen her zaman yerlerinde
iz bırakarak iyileşirler. Genital bölge yaraları aftlara göre sayıca
daha az ve daha uzun sürede iyileşirler.

Deri Belirtileri
Behçet hastalığında, koltuk altları ve kasıklar gibi büyük kıvrım yerlerinde de benzer yaralara zaman zaman rastlanabilir.
1. Kırmızı ve ağrılı yumrular şeklinde oluşumlar.
2. Sivilce benzeri belirtiler.
3. Deri damarlarının hastalanmasıyla ilgili belirtiler.


Göz Belirtileri
En önemli organ tutulmalarından biri olan gözdeki iltihaplanma
hastaların yarısında tespit edilir. Gözde kanlanma ve bulanık görme
şeklinde kendini gösterir. Erkeklerde ve genç kisilerde göz belirtileri
daha sık ve daha ağır seyrederken, kadınlarda ve yaşlılarda daha seyrek
ve daha hafiftir seyreder. Göz belirtileri bazan körlüğe kadar
gidebilir.

Bu belirtilerin dışında Behçet hastalarının hemen hemen yarısında eklem
ağrısı ve eklemlerde şişme gibi şikayetler, beyin hastalıkları, böbrek
iltihabı, damar tıkanma ve genişlemeleri de görülebilir.
Behcet hastalığı daha çok 20-30 yaşlarda ve erkeklerde görülür.
Türkler, Araplar, Yahudiler, Ermeniler ve Japonlarda daha sık görülür.
Behçet hastalığının en karakteristik özelliklerinden birisi ataklar
halinde seyretmesidir. Yaşla birlikte hastalığın aktivitesi azalır.
Behçet hastalığının nedeni bilinmemektedir. Tedavi hastalığın
etkilediği organa göre değişir. Tedavi kesinlikle doktor kontrolünde
yapılmalıdır. Genetik biliminde sağlanacak gelişmeler Behçet
hastalığının tedavisinde yeni ufuklara yol açacaktır. Behçet
hastalığının en tipik özelliğinin ağızda tekrarlayan yaralar olduğu
unutulmamalı ve bu yakınmaları olan hastaların mutlaka Behçet hastalığı
yönünden araştırılması gereklidir.

Behçet, aslında bir hastalık değil tıbbi adı ile "sendrom" dur, ancak anlaşılır olması nedeni ile "hastalık" olarak yazılmıştır.

Bu sayfa içeriği İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Tekin Akpolat tarafından hazırlanmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:58 pm

Bel soğukluğu Gonore

Neisseria gonorrhoeae (gonokok) adı verilen bakterinin yol açtığı bir
enfeksiyondur. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en sık görülenidir.

A.B.D.'de her 30 saniyede bir kadının bel soğukluğuna yakalandığı ileri
sürülmektedir. Bu kişiler 3-5 gün süren kuluçka dönemi süresince ileri
derecede bulaştırıcı olmaktadırlar. Gonoreli bir erkek ile ilişki kuran
her kadın enfekte olmaz. Sadece %60-90 kadında enfeksiyon gelişir.
Kadından erkeğe bulaşma ise daha zordur.

Gonoreli bir kadınla ilişkide bulunan erkeklerin %20-40'ı enfekte olur.

Kadınlarda en çok rahim ağzında yerleşir.

Dokuların yapısı nedeni ile vajina dokusunda gonore bakterisi
yerleşemez. Rahim ağzı (serviks) dışında sırasıyla ürethtra ve
vajinanın hemen girişinde her ki yanda yer alan bartholin bezlerini
tutar. Kadınların %80'inden fazlası asemptomatik kalır yani hiçbir
belirti olmaz. Bu kuluçka döneminin değişken olabileceğinin
belirtisidir. Gonoreye neden olan diplokoklar


Bel soğukluğuna neden olan gonokoklar

Belirtileri
Bel soğukluğunun en sık yarattığı yakınma vajinal akıntıdır. Bu akıntı
sarı-yeşil renkli ve kötü kokuludur. Sümüğümsü bir yapısı vardır.
Beraberinde nadiren kaşıntı da olabilir. Bu tabloya idrar yaparken
yanma da eşlik edebilir. Akıntıdan sonra en sık görülen yakınma ise
kasık ağrısıdır.Genelde her iki tarafta da ağrı olur. Öğleden sonra ve
akşam çıkan ateş görülebilir. Bartholin bezi tutulmuş ise vajina
girişinde oldukça ağrılı bir şişlik yani bartholin absesi olabilir.
Mikroorganizma kan dolaşımına geçer ise eklemlerde de enfeksiyona neden
olabilir.Eklem ağrıları ve şişlikleri görülür. Tek bir eklemde
belirtiler olmaz. Ağrılar gezici tiptedir. Bir eklem düzelir belirtiler
bir diğerinde başlar. Buna gezici eklem ağrıları adı verilir. Nadiren
gonokoka bağlı boğaz enfeksiyonları gelişebilir. Doğum esnasında
anneden bebeğe geçerek yenidoğanın gözlerinde konjuktivite yol açabilir.

Gonorenin en önemli komplikasyonu pelvik iltihabi hastalıktır.
Enfeksiyonun tüplere ve yumurtalıklara kadar ilerlemesidir. Kısırlık
dahil pekçok komplikasyon yaratır.

Tanı
Servikal ve vajinal akıntının incelenmesi ile konur. Vajen kültürü
alınmasının en faydalı olduğu durum gonoredir. Kültürde gonokokların
üretilmesi tanı için yeterlidir.Klinik olarak tanı konmuş olsa bile
bunun kültür ile doğrulanması gerekir.

Tedavi
Bel soğukluğu tedaviye son derece duyarlı bir hastalıktır. Antibiyotik
tedavisi ile genelde iyileşme sağlanır. Antibiyotik kullanımından bir
hafta sonra kültürler tekrarlanarak enfeksiyonun geçtiği teyid
edilmelidir.
"Bu yazı Dr. Alper Mumcu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:58 pm

BİTLENME: PEDİKÜLOZİS




Saç Biti Nedir?

Saç bitleri insan saçında yaşayan ve üreyen çok küçük , kanatsız, günde
2-8 kez kan emerek beslenen gri böceklerdir. Sirke denilen yumurtaları
görmek bitin kendisini görmekten daha kolaydır ve genellikle enseye
yakın, kulakların arkasında ve başın arkasında saç tellerine tutunmuş
halde bulunurlar. Sirkeler kir veya kepek gibi yıkanarak
temizlenemezler. Önce etkili bir ürün ile öldürülmeli, sonra bu amaç
için yapılmış ürünün kutusundan çıkacak olan özel bir tarak ile saçtan
temizlenmelidir.

Saç biti insan vücudu dışında yalnızca 48 saat yaşayabilir ve evcil
hayvanlar üzerinde yaşayamaz. Sirkeler ise insan vücudu dışında kumaş
ve battaniye üzerinde 10-15 gün canlı kalabilirler.


Nasıl Bulaşır?

Bitlenmenin yaygın olarak düşünüldüğü gibi pislikle bir ilgisi yoktur;
aslında bit temiz, sağlıklı saçı, kirli saça tercih eder. Yetişkin ya
da çocuk, herkes bitlenebilir. En yaygın belirtisi, başın ve ensenin
şiddetle kaşınmasıdır. Saç biti son derece bulaşıcıdır. Tarak, fırça,
eşarp, yastık, şapka ve tüylü oyuncaklar gibi paylaşılan kişisel
eşyalar ile yayılırlar. Tekrarlanan salgın riskini azaltmak için bu
eşyaları paylaşmaktan kaçınılmalıdır.



Bitlendiğimizi Nasıl Anlarız?

Bitlenmeyi gösteren ilk ipucu sık sık kafa derisinin kaşınmasıdır. Biti
tespit etmek ve yayılmasını engellemek amacıyla, ensenin arka
kısmındaki ve kulak arkasındaki saçlar dikkatle incelenmelidir. Bitler
ışıktan kaçtıkları için, yalnızca saç kılına yapışmış küçük beyazımsı,
oval yumurtaları (sirkeleri) görebilirsiniz.



İdeal Bir Bitlenme Tedavisi Nasıl Olmalıdır?


Tek uygulama ile kısa sürede etki göstermeli.
Güzel kokulu, saçları dolaştırmayan, taramayı zorlaştırmayan, etrafa
bulaşmayan, boyalı ve permalı saçlarda problem yaratmayan özelliklere
sahip olmalı.
Kalıcı etkisiyle bitlerin saça tekrar yerleşmesini engellemeli.
Sadece bitleri değil,sirkeleri de yok etmeli.
Kullanıcı tarafından iyi tolere edilmeli, yan etkileri olmamalı.
Kullanıcıya toksik etkisi olmamalı
Bugüne kadar pek çok yolu kullanarak insanoğlu bitle mücadele etmeye
çalışmıştır. Kötü kokulu gaz ve kimi zehirli maddeler içeren ilaçlar
bunlardan bazılarıdır. Daha çok çocuklarda rastlandığı için tedavinin
çocuklar için güvenli, yüksek oranda etkili, sadece bitleri değil
yumurtalarını da öldüren bir bit ilacı ile yapılması gerekir.

Oysa günümüzde artık bu alanda kullanılan madde ve ilaçlarda büyük
gelişmeler kaydedilmiş, hatta koruyucu etkili permetrin etken maddesi
içeren ilaçlar geliştirilmiştir. Saç biti tedavisinin bitleri olduğu
kadar yumurtaları da öldürmesi ve tekrar bulaşmayı önlemesi gerekir.
Piyasada birkaç bit öldürücü ilaç vardır ve değişik şekillerde
bulunmaktadır; şampuan, saç kremi gibi. Fakat bunların hepsi bit
tedavisinde istenen etkiyi göstermez!!!

Bitlenme tedavisinde kullanılan çeşitli maddeler şunlardır:

Gamma Benzen Hekzaklorid

Böceğin sinir sistemini felç ederek etki gösterir. Ülkemizde yasaklanmıştır.

Benzil Benzoat

Deri ve mukozayı tahriş ettiği için bit tedavisinde pek tercih edilmez.

Fenotrin (Sumitrin)

Işıkta stabilitesini koruyamaz. Uygulamadan sonra güneş ışığı altında etkinliğini yitirir. Bu nedenle kalıcı etkisi yoktur.

Piretroidler 1. Jenerasyon

Krizantem çiçeğinin böcek öldürücü etkisi Farslar zamanında fark
edilmiştir. Eski Yugoslavya toprakları üzerinde olan Dalmaçya'daki bir
halk hikayesine göre, yaşlı bir kadın beyaz papatyalara benzeyen bir
çiçeği toplar. Çiçek solduğunda bir köşeye atar, daha sonra dönüp
baktığında solmuş çiçeklerin çevresinde ölü böcekleri fark eder ve
krizantem ailesinden olan bu çiçek çeşidinin böcekler üzerinde öldürücü
etkisi bu şekilde fark edilir. 1800'lü yıllardan başlayarak kuru
çiçekler böcek öldürücü olarak ABD'ye ihraç edilir. 1900'lü yıllarda
piretroid olarak adlandırılan bu madde bit tedavisinde kullanılmıştır,
ancak ışıkta bozulması sorun oluşturmuştur.

Permetrin 2. Jenerasyon 1973'de ışığa dayanıklı piretroid olan
permetrin İngiltere'de geliştirilmiştir. Permetrin aynı zamanda bit
tedavisinde en az iki haftadan altı haftaya kadar koruyucu etkiye de
sahiptir. Günümüzde permetrin koruyucu özelliği, kullanım kolaylığı,
yan etkilerinin az olması ve güvenilir olması nedeniyle en çok tercih
edilen ilaçlardandır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

BÖCEK SOKMALARI : ISIRMALARI

Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan,
tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşamı
tehdit edici bir sorun olmaktadır. Ülkemizde de en önemli böcek
sokmaları yaban arısı, eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır.

Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon, sistemik reaksiyon ve
sistemik toksik reaksiyon oluşabilmektedir. Seyrek olarak böcek
sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ya da anafilaksi
ortaya çıkabilir

Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve
böcekten böceğe değişiklik gösterir. Isırıklar tek tek ya da bir böcek,
bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir. Bebekler
genellikle reaksiyon göstermezler, küçük çocuklar gecikmiş aşırı
duyarlılık reaksiyonu, büyük çocuklar hem gecikmiş, hem hızlı aşırı
duyarlılık reaksiyonu gösterirler. Olağan reaksiyon ağrı, şişme ve
sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir.

Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir, buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir.

Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevresindeki geniş bir alanın
da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm
bacağın şişmesi). Bu durumda tedavi normal reaksiyondaki gibidir. Ancak
yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek gerekebilir. Bu
ilaçlara bir doktorun karar vermesi uygun olur.

Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları
daha çok, venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır.

Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su
toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır. Bunu 8-24 saat sonra
püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara
engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık
sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1
antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir.

Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir?

Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı,
kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes
almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu),
dilde şişme olabilir. Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve
anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın
alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp
durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.

Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerjiste gönderilmelidir.

Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz?

Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli.

Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli.

Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp, kaçması için saldırıya
geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar),
bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalıdır.

Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir.

Çöp tenekelerin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır.

Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır.

Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır.

Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.

Böcek sokmalarında anafilaksi geliştiğinde tedavi nasıl olmalıdır?

Böcek sokmasına bağlı anafilakside tedavi:

ABC (Airway= havayolu açıklığı, Breathing= solunum, Circulation=dolaşım) sağlanması
Bacakların yükseğe kaldırılması,
Sokulan bölgenin üst kısmına turnike uygulanması,
Oksijen desteği sağlanması,
Ayrıca, hastaya uygulanacak ilaçlara bir doktorun karar vermesi gerekir.
Hastalar anafilaksiye yönelik gerekli tedavileri yapıldıktan sonra en
az 48 saat gözlem altında tutulmalıdır. Daha önce anafilaksi geçiren
bir kişinin yanında her zaman hazır şırınga edilebilir adrenalin
bulunmalıdır. Bu preparatlar ülkemizde yoktur. Daha önce anaflaksi
geçirmiş hastalar için Türk Eczacılar Birliği ya da firmalar aracılığı
ile bu preparatlar sağlanabilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

cilt kırışıklıkları kırışması ve önlenmesi

Kırışık giderme konusunda Kozmetik dünyasında en çok konuşulan yardımcı
A vitamini ve türevleridir. Çok geniş olarak konuşulmasada da C
vitamini, selenyum, dengeli beslenme, spor ve su cilt sağlığı ve
kırışıklıkların giderilmesi veya oluşumunun engellenmesinde önemlidir.
Yapılan bazı çalışmalar kollagen yapımı üzerine etkileri nedeni ile C
vitaminini de gündeme getirmiştir. Bazı çalışmalar C Vitamininin,
vücüdumuzdaki bağ doku denen, koruyucu doku katmanının korunmasında
anahtar rölü oynadığını göstermiştir. Kollagen de bu dokunun bir
elemanıdır. Kollajen sentezi için gereken sinyali C vitaminin
oluşturduğu düşünülmektedir.
Günlük hayatımızda besinlerimiz ile C Vitamini almaktayız. Bu vitamin
suda eriyebilen vitaminler gurubundandır. Asit yapıdadır, kimyasal ismi
Askorbik asittir. Yani sindirim kanalından kana, vücudun emme
mekanizmasının izin verdiği ölçüde geçer, ve vücudun her noktasına
taşınır. Hücreler ihtiyaçları kadar C vitaminini kandan alırlar ve
fazla alınmış miktar ise vücuttan idrar yolu ile atılır. Sıklıkla
yediğimiz, taze sebze ve meyvalar C vitamini için iyi bir kaynaktır.
Günlük erişkin bir kişi için önerilen C vitamini dozu 300 - 500 mg.
dır. Sigara kullanan kişilerin ihtiyacı daha yüksektir. Fazla miktarda
C vitamini alınması halinde idrar yolu ile atılır bir zararı yoktur.
Ancak çok yüksek dozda alınan C vitamini, atılımı sırasında idrarda,
kum veya taş oluşumuna neden olabilir.
Erişkinler için önerilen minimum C vitamini dozunun, vücutta C vitamini
eksikliği oluşmaması için gereken doz olduğunu vurgulayan uzmanlar, bu
dozların kırışıklar üzerine bir etki sağlamayacağını söylemektedirler.
Özellikle güneş ışınlarının taşıdığı ultrviyole ışınlarının cilt üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde,
Hücre içi metabolizma bozulur,Daha az kan taşınır,
Ter ve yağ bezlerinin fonksiyonları bozulur ,
Kollagen yapımı azalır, var olan kollagen lifleri kalınlaşır,
Damarların duvarlarındaki kollagen liflerde özelliklerini
kaybettiklerinden (özellikle göz çevresi ve damarların daha yüzeyde
olduğu bölgelerde) damar duvarlarından dışarı kan serumu çıkmakta ve
süngersi yapıdaki bölgelerde, torbalaşmalara neden olmaktadır. Bu
konular daha detaylı olarak cilt kırışıkları bölümünde incelenmiştir.

Genç ciltlerde daha çok kan akımı ve damarsal oluşumlar varken,
yaşlılıkta azalan kan akımı ve daha çok ultraviyoleye tabii kalmış
yıpranmış, daha çok serbest radikallerin (hücre için, sağlam
moleküllerden elektron çalarak, onların yapısını bozarak, normal
moleküllere zarar veren zararlı bir gurup madde) oluştuğu ciltte, daha
çok C vitamin gereklidir.

Cilde, yüksek dozda C vitamini içeren kremlerin uygulanması ile bazı
olumlu gelişmeler gösterilmiştir. Özellikle sunblock (tam UV kesen
kozmetikler) ile birlikte C vitamini uygulamasının, serbest
radikallerin oluşumu azalmakta ve kırışıkların oluşumlarının
başlamasında engel olduğu düşünülmektedir. Bu tip ürünlerin, güneşe
çıkmadan en az 20 - 30 dakika önce uygulanması gerekmektedir.

Ciltte kırışıklıkların oluşumuna engel olan bir diğer mekanizmada E
vitaminidir. Anti oksidan özelliği ile serbest radikalleri ortadan
kaldırır. Bu tip ürünlerin güneşe çıkmadan değil de, güneşe maruz
kaldıktan sonra uygulanması önerilmektedir. Vitamin E'nin kendisinin de
ultraviyole karşısında, serbest radikaller oluşturduğu bilinmektedir.
Güneşlenmeden 8 saat sonra uygulanan E vitamini yağının, ciltteki
zarardan cildi koruduğu ve şişme oluşumunu engellediği söylenmektedir.
Ağız yolu ile alınan E vitamininin, cilt kırışıklıkları üzerine olan
etkisi yeni çalışılan bir konudur ancak, bu tip uygulamanın cildin daha
sağlıklı olmasına ve ultraviyole zararlarından korunmada etkili olduğu
bildirilmiştir.

Vitamin E gibi etki gösteren bir başka mineralde selenyumdur. Toprakta
bulunan bu mineral besinlerimiz yolu ile alınırlar. Topraktaki selenyum
içeriği doğrultusunda bazı bölgelerde alım eksikliği olur. Cilt sağlığı
için günlük önerilen minimum miktar 50 - 200 mikrogramdır. En çok
kullanılan selenyum tuzu l-selenomethionin'dir. Bu mineralin
kullanılmasında mutlaka hekiminize danışmalısınız. 100 mikrogramın
üzerindeki yüksek dozlarda toksik ( zarar verici) olabilmektedir.
Sadece gereğinde kullanılmalıdır. Özellikle soğan, sarmısak gibi
yemeklerimizde sıklıkla kullanılan sebzeler yüksek miktarlarda selenyum
içerir. En çok Ton balığında vardır. Ondaki miktar bile 3 konserve kutu
balıkta 100 mikrogram kadar yer alır. Bazı araştırıcılar iyi sonuçlar
aldığını bildirmektedir.

Cilt kırışıklıkları konusunda içki ve sigaranında çok etkisi vardır.
Sigara içerdiği maddeler nedeni ile damarların büzülmesine ve kan
akımının azalmasına neden olur. Ciltte tahrişlere ve kurumalara neden
olurlar.

Vücuda su alımı da çok önemli bir faktördür, ciltte bulunan hücrelerin
su içeriklerin tam olması, yağ ve ter bezlerinin normal fonksiyonları
için su çok önemlidir. Doğal olarak cildi nemlendirir. Bir kişinin
günde 5 lt. ye yakın miktarda sıvı alması gerekir. Bol bol su içilmesi,
tüm sağlık problemlerinde önerilen bir unsur olduğu gibi cildin her
türlü sorununuda da çok önemlidir ve etkindir. Dolaşım sisteminin,
sağlıklı çalışması cildin de beslenmesi konusunda çok önemlidir.
Dolaşımın artması ve düzenli olması, hücrelere daha düzenli besin ve
oksijen taşınması demektir. Daha sağlıklı bir vücut için sporda çok
önemli bir faktördür. Spor, dolaşım sisteminin sağlıklı fonksiyon
görmesini sağlar.

Denegeli bir beslenme, güneşten korunma, spor yapmak ve bol bol su
içmek, cilt sağlığı için yapılması gereken en temel davranışlardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

cilt yapısı ve yara iyileşmesi

Cilt insan vücudunu kaplayan en geniş organ olup organizmanın çevreye
karşı dış duvarıdır; dolayısıyla bazı fonksiyonları yerine getirmekle
yükümlüdür.

Mekanik, kimyasal ve biyolojik etkilere karşı koruma sağlar. Su
dengesini ve vücut sıcaklığını düzenler. Dokunma, basınç, sıcaklık ve
acı gibi duyuları ileten bir duyu organıdır. Kızardıklarında veya
sarardıklarında açık tenli kimselerin cildinde duyguları gözükür. Cilt
aynı zamanda bağışıklık süreçleriyle de ilgilidir ve metabolik
fonksiyonlara (D2 vitamini ve kolesterol sentezi) sahiptir.

Cildin icra ettiği fonksiyonların çeşitliliği karmaşık yapısına
yansımıştır. Cilt, her biri farklı bir doku yapısına sahip üç tabakadan
oluşur.





Bir araya gelerek cildi oluşturan üç tabaka dıştan içe doğru epidermis,
dermis (corium) ve sub kutistir. Her tabaka bundan sonraki bölümde
ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

Yaralar kavramıyla iki fizyolojik yara iyileştirme yolu da
açıklanmaktadır. Epidermis cildin en dıştaki tabakasıdır. Birkaç
keratinosit tabakadan oluşur. Kalınlığı vücudun bölümüne, yaşa ve
cinsiyete bağlı olarak değişir. Epidermis hücreleri dört tabakaya
ayrılabilir. İçten dışa doğru bunlar stratum basale epidermidis (tek
tabakalı), stratum spinosum epidermidis, stratum granulosum epidermidis
(tek katlı veya çok katlı) ve stratum corneum epidermidis.

Keratinositler epidermisin stratum basalede teşekkül eder. Süreç
sırasında yapılarını değiştirerek üst tabakalara yayılırlar. Stratum
spinosumda diken hücreleri, Stratum granulosumda granüler hücre ve
stratum corneum da horny hücreler şeklinde bulunurlar. Bir
keratinositin bütün tabakaları kat ederek cansız bir horny hücre olarak
yüzeye düşmesine kadar geçen süre turnover olarak adlandırılır ve
genellikle dört hafta kadar sürer.

Epidermiste mevcut diğer hücreler arasında melanositler (pigment üreten
hücreler), Meckel hücreleri, Langerhans hücreleri lenfositler bulunur.
Dermisten farklı olarak epidermiste damar bulunmaz. Beslenme, altta
bulunan dermisten difüzyon yoluyla olur.

Dermis, cilde elastikliğini veren lifli ve iyice damarlaşmış bir
dokudur. İki dokudan oluşmuştur, stratum papillare ve stratum
reticulare.

İnce yüzey tabakası olan stratum papillare ince elastik lifler içerir
ve bağ doku kabarcıklarıyla epidermise bağlanır. Bu kabarcıklar yoğun
bir kılcal damar ağıyla çevrelenmiş olup, epidermise kan gitmesini
sağlarlar. Stratum papillare aynı zamanda histositler, fibroblastlar,
meme hücreleri ve bağışıklık hücreleri, serbest sinir uçları ile
dokunma ve basınç algılayıcıları gibi hareketli bağ doku hücreleri
bakımından da zengindir.

Cildin Anatomisi

Epidermisin yapısı

stratum corneum
stratum granulosum
stratum spinosum
stratum basale
Fonksiyonu

vücudu dış çevreden korur
Ana hücre tipleri

keratinositler
ömrü: yaklaşık dört hafta
Dermisin yapısı
Damarlı ve lifli doku iki tabakadan oluşur:

stratum papillare
stratum reticulare
Fonksiyonu

epidermisi difüzyonla besler
cilde elastikliğini verir
sıcaklığı ve kan basıncını düzenler.
Bağlantıları

ter bezleri
kıllar
yağ bezleri
Alttaki geniş stratum reticulare esas olarak vücut yüzeyine paralel
uzanan kalın kollajen lif demetleri ve elastik liflerden ibaret bir ağ
yapısı oluşturur. Ter bezleri, kıl bezcikleri ve yağ bezleri gibi
epitel uzantılarının kökleri buradadır. Subcutise bitişik olan dermis
ana fonksiyonları vücut sıcaklığı ile kan basıncını düzenlemek olan
küçük ilâ orta boy damarların oluşturduğu bir ağ yapısını içerir.
Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir
sınır yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

Subcutis yapısı

yağ doku
bağ doku
Fonksiyonu

taşıyıcı ve bağlayıcı tabaka
ısı ayarlama
mekanik tampon
Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir sınır yoktur. Subcutis fasyanın başladığı yerde biter.

Subcutis, içinden kan damarları, sinirler ve lenf damarlarının geçtiği
bağ doku perdelerinin birbirine bağladığı yağ doku lobüllerinden
oluşur. Subcutis cildi matrixle irtibatlandıran taşıyıcı ve bağlayıcı
bir tabakadır. Enerji deposu ve mekanik tampon görevi yapar ve vücudu
sıcaklık dalgalanmalarından korur. Subcutis yapısı cinsiyete, vücudun
hangi bölümünde bulunduğuna, yaşa, besleme durumuna ve diğer bazı
faktörlere göre farklılık gösterir.

Yara, normal fonksiyonlarını kesintiye uğratacak tarzda bir dokunun
yaralanması veya tahrip olmasıdır. Organizmanın doğal tepkisi yaraları
mümkün olduğunca kısa sürede kapatmak ve yapıların normal sürekliliğini
geri getirmektir. Bu süreç yara iyileşmesi olarak adlandırılır. Yara
iyileşmesi tüm dokularda aynı biyolojik ve biyokimyasal prensipleri
takip eder. Yara iyileşmesi, yaranın şiddet ve durumuna bağlı olarak
birincil ve ikincil olmak üzere iki tipte olabilir. Birincil yara
iyileşmesi yara iyileşmesinin optimum çeşididir. Birincil yara
iyileşmesinin meydana gelebilmesi için yaranın kenarları düzgün ve aynı
hizada bulunmalı, yara temiz ve iyi pansuman yapılmış olmalıdır.
Birincil yara iyileşmesi, hissedilir hiçbir yangı olmadan yaranın dört
- altı günde süratli ve karmaşıklaşmamış kapanmasıyla sonuçlanır. Çok
az kabuk bağlama meydana gelir ve yapı ile fonksiyon büyük oranda eski
haline döner.

Doku kaybı, hizası bozuk yara kenarları, enfeksiyon veya kan
beslemesinde yetersizlik varsa, ikincil yara iyileşmesi meydana gelir.
İkincil yara iyileşmesi bir haftadan uzun süren ve genellikle iki - üç
haftayı geçmeyen gecikmeli bir iyileşme süreciyle tanınır.

İkincil yara iyileşmesi değişmez olarak fonksiyon görmeyen büyük bir kabuğun teşekkülüyle sonuçlanır.

Yara iyileşmesi tipleri

Tanım

fonksiyon kaybı eşliğinde doku yırtılması veya tahribi
Yara iyileşmesi tipleri

birincil ve ikincil yara iyileşmesi
Birincil yara iyileşmesi

optimum iyileşme
dört ile altı günde iyileşme
karmaşıklaşma yok
kabuk bağlama çok az veya hiç yok, fonksiyon kaybı hiç yok
İkincil yara iyileşmesi

karmaşıklaşma dolayısıyla geç iyileşme
kayda değer kabuk bağlama
iki ilâ üç haftada iyileşme

Tedavi Yolları

Yara temizleme geç iyileşen yara yönetiminde yaygın olarak uygulanır.
Bazı enzimsel, mikrop kırıcı, fiziki ve cerrahi temizleme teknikleri
kullanılabilir. Bunlar gelecek bölümde açıklanmaktadır.

Bir yara temizlenirken hijyenik çalışma şartlarının muhafazası,
pansuman karışıklıklarının önlenmesi ve yaranın kurumasının
durdurulması önemlidir.

Enzim preperatları yara temizliğinin temel dayanaklarından biridir.
Enzimler, exudatif fazda nekrotik malzemeyi ve kabuğu seçici olarak
parçalayarak fizyolojik yara temizliğine takviyede bulunurlar. Bu da
yeni dokunun (granülasyon ve epitelleşme) üretilmesini hızlandırır.
Enzimle temizlemenin önemli avantajlarından biri sağlıklı doku el
değmeden kalırken nekrotik dokunun ayrılmasıdır.

Doğal kollajen en önemli insan bağ dokusu proteinidir ve öyle olunca
cildin önemli bir yapısal elemanıdır. İnsan kollajeni, doku tipine göre
farklı biçimde düzenlenmiş paralel tropokollajen moleküllerden ibaret
örgüye benzer fibrillerden meydana gelir.

Kollajenin temel bileşeni olan tropokollajen helixel olarak
birbirlerine sarılmış polipeptit zincirlerinin üçlü helixinden
yapılmıştır.

Her polipeptit esas olarak amino asitler, glisin, hidroksiprolin ve
prolinden meydana gelir. Bu bileşenler glisinle başlayan üçlü spiral
oluşturur.

Kollajenaz kollajeni parçalayabilen tek enzimdir. Yara iyileşmesinin
exudatif safhasında, yer değiştiren fibroblastlar, keratinositler,
makrofajlar ve granülositler tarafından yaranın içine endojen
kollajenazlar salınır. Kollajenaz kollajen liflerini daha sonra
proteazlar tarafından daha da parçalanabilen dörtte bir ve dörtte üçlük
parçalara ayırır. Böylece ortaya çıkan çok küçük kollajen parçalanma
ürünleri granülosit ve makrofajların yer değiştirmesi için kemotatik
çekici olarak hareket ederler. Granülosit ve makrofajlar nekrotik
malzemeyi fagositoza tâbi tutarak yara temizleme sürecine devam
ederler. Makrofajlar aynı zamanda granülasyonu hızlandıran
(proliferatif faz) kollajenazlar ve biyolojik bakımdan aktif maddeler
de salgılar. Yeni granülasyon dokusu teşkil edildiğinde, yeni dokuda
fazla hücre çoğalmasını önlemek için, kollajen aktifliği azaltılır. Geç
iyileşen yaralarda, bir endojen kollajenaz ek-sikliği vardır. Bu da,
kollajen lifleriyle yaranın taba-nına bağlanan nekrotik dokunun
yeterince parçalanamaması demektir.

Endojen kollajenaz aktifliğini artırıp iyileşmeyi hızlandırdığından,
yaraları geç iyileşen hastalarda bakteriyel kollajenaz preperatlarının
kullanılması özellikle tavsiye edilmektedir.

Geç iyileşen bütün yaralara bakteriler koloni kurar. Ancak, bu tedavi
gerektiren bir enfeksiyonun varlığını göstermez. Bu nedenle,
antibiyotikler ancak milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden
birim kültürü gelişmişse ve bitişik dokunun süzmesi nedeniyle
kızarıklık ve acı, yaradan su ve püy sızıntısı veya ateş gibi sistemsel
belirtiler varsa kullanılmalıdır.

Yara enfeksiyonuna neden olan en yaygın patojenlerden bazıları Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa ve streptococ'dur.

Antibiyotikler sistemik veya lokal olarak kullanılabilir.
Antibiotiklerin lokal kullanımı bazı nedenlerden dolayı problemlere yol
açabilir. Onların kullanılması patojenlerin daha dirençli olmasına yol
açabilir veya dokunma alerjilerini ortaya çıkarabilir. Buna ek olarak,
yara iyileşmesi sürecine zarar vermeden yeterli ilaç seviyelerinin elde
edilmesi zordur. Lokal tedavinin bir avantajıysa, ilacın kan dolaşımı
içine asgari emilmesi nedeniyle neredeyse sistemik yan etkisinin
bulunmayışıdır.

Hassasiyet riski yüzünden, lokal tedavi için antibiyotikler yerine antiseptikler kullanılabilir.

Bununla birlikte, antiseptik kullanılırken etki yelpazelerinin sınırlı
olduğu, hassasiyete yol açabildikleri-antibiyotiklerden az olsa
bile-uygulandıklarında acıya yol açabilecekleri ve yara iyileşmesi
sürecine büyük zarar verebileceklerinin unutulmaması önemlidir.

Nekrotik dokunun ayrılıp yaranın temizlenmesini sağlamak için fiziksel
tedbirlere başvurulabilir. Bu tedbirlerden bir tanesi, ıslak sargı
uygulanmasıdır. Kullanılacak en iyi çözüm, yaradaki elektrolit
dengesini altüst etmediğinden yara iyileşmesi sürecine zarar vermeyen
Ringerle yıkanmasıdır. Koloni teşkil eden birimlerin sayısını azaltmak
üzere denenip test edilen tedbirler arasında H2O2 ile yıkama ve UV-C
ışığıyla ışınıma maruz bırakma bulunmaktadır.

Cerrahi temizleme geç iyileşen yaralar halinde bir başka alternatiftir.
Cerrahi yoldan, yabancı cisim dokusu, nekrozlar, kabuk ve kötü pansuman
yapılmış doku etkin biçimde çıkarılıp yaranın kenarları kolayca
temizlenebilir. Enfeksiyona uğrayan bölgeler kesilip çıkarılabilir ve
salgıların uzaklaştırılması için çıkışlar bırakılabilir. Bununla
birlikte cerrahiyle, taze granülasyon dokusunu zedeleme riskinden
bahsetmesek bile, yüksek enfeksiyon, kanama ve acı riskiyle
ilişkilidir. Bu nedenle, cerrahi temizleme ancak doğru eğitim verilmiş
personel tarafından yapılmalıdır.

Enzim tedavisi

Enzim tedavisinin fonksiyonu

yara temizliğinin takviyesi
granülasyon ve epitelleşmenin hızlandırılması
Kollajenin fonksiyonu ve yapısı

en önemli fizyolojik doku proteini
üçlü polipeptit zinciri bir topokollajen molekülü oluşturur.
üçlü tropokollajen molekülleri fibril oluşturur
fibriller birbirine bağlanarak kollajeni teşkil eder.
Enzim tedavisi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

Polipeptit zincirlerinin bileşimi

prolin
glisin
hidroksiprolin
Endojen kollajenazın fonksiyonu

kollajeni parçalar
granülosit ve makrofajları çekerek yarayı temizler
makrofajlar vasıtasıyla biyolojik bakımdan aktif maddeler salgılayarak granülasyon dokusu üretimini hızlandırır
Bakteriyel kollajenazın fonksiyonu

geç iyileşen yaralarda endojen kollajenaz aktifliğini artırır
Antibiyotikle tedavi

Antibiyotiklerin kullanımı

enfeksiyona dair klinik belirtiler varsa
milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden birim kültürü gelişmişse
Antiseptiklerin kullanımı

lokal antibiyotiklerin yerine
Fizik tedavi/cerrahi

Fizik ve cerrahi tedavinin fonksiyonu

yara temizleme
nekrotik malzemenin daha etkin biçimde çıkarılması
Tuncay NAS*, M. Zeki TANER**, M. Bülent TIRAŞ**, Ali ULUTÜRK***, Akgün YILDIZ****,Haldun GÜNER****, Mülazim YILDIRIM****

Uz. Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,
** Yard.Doç.Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,
*** Dr.Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,
**** Prof.Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

DERİ: CİLT KANSERLERİ


Deri kanseri sıklığında son yıllarda artış olmuştur. Bunda en önemli
rolü ultraviyole oynar. Işın, ısı, travmaya maruz kalmak; arsenik,
katran, kurum, madeni yağlar,parafin ile uzun süreli temaslar deri
kanseri sıklığını arttırır.Karsinojen maddelerle çalışan endüstri
işçilerinde bu tip kanserler gelişir.İyileşmeyen yaralar,cilt
hastalıkları,eski yanık sahalarında da kanser gelişme riski vardır.Açık
tenli, sarışın ve kızıllarda cilt kanseri sıklığı koyu tenlilere oranla
çok daha fazla görülür. Cilt kanserlerine öncülük eden çeşitli
lezyonlar da olabilir.Bunların erken tespit edilip tedavisinin
yapılması cilt kanseri sıklığını azaltır. Çeşitli bölgelerdeki
iyileşmeyen yaralar öncü lezyonlardan olabilir.Vücutta eskiden beri var
olan benlerde büyüme, küçülme, kanama, kaşıntı, kabuklanma gibi
şikayetler hekime başvurulmasını gerektirir. Yaşla birlikte deri
kanseri sıklığı artar.

Deri kanserlerinin en sık görülen üç tipi vardır:
1. Bazal hücreli kanser
2. Epidermoid kanser
3. Malign melanom

Bazal hücreli kanser % 85 baş boyun bölgesinde görülür.Genelde yüzeyden
hafifçe kabarık, üstü kabuklu, pullu, parlak, üzerinde küçük
damarcıklar bulunan olmak üzere çeşitli görünümlerde olurlar.Cilt
kanserlerinin en yavaş ilerleyeni ve başka uzak organlara en az
yayılanıdır. Genelde erken tanı konur, çok nadiren tekrarlar ve
tedavisinde başta cerrahi olmak üzere kriyoterapi, küretaj, radyasyon,
laser, topikal 5 -FU kullanılır.

Epidermoid kanser 2. en yaygın görülen cilt kanseridir. Cildin en üst
tabakasındaki atipik epidermal keratinositlerden gelişir. Nadiren
normal ciltte meydana gelebilmekle birlikte, genellikle güneşten hasar
görmüş ciltte yada aktinik keratoz gibi öncü lezyonlardan gelişir.
Virüsler, eski yanık alanları,iyileşmeyen yaralar , çeşitli cilt
hastalıkları zemininde de gelişir. Çeşitli sekillerde olabilirler.
İleri dönemlerde genelde kötü kokuludurlar.Oldukça hızlı büyür, derin
ve uzak dokulara doğru hızlı ilerler. Tedavileri öncelikle cerrahidir.
Kanserin bulunduğu döneme göre ek tedavi prosedürleri uygulanır.

Malign melanom deriye rengini veren pigmenti üreten, melanosit adı
verilen hücreden gelişir.En öldürücü cilt kanseri tipidir.Güneşe maruz
kalan bölgelerde özellikle sık görülür.(Kadınlarda bacaklar, erkeklerde
gövdede… ) Çeşitli renklerde (kırmızı, beyaz, mavi veya karışık renkli)
, düzensiz sınırlı (köşeli, çentikli vs.) ve düzensiz yüzeyli
olabilirler. Hastalar lezyonlardaki kaşıntı, kanama, ülserasyon, boyut
ve rengindeki değişikliklerden dolayı hekime başvururlar. Eskiden
vücutta var olan benlerden gelişebileceği gibi sonradan oluşan benlerin
zemininden daha çok gelişirler. Erken tanı son derece önemlidir.Cerrahi
tedaviye ek olarak çeşitli ilaçlar da kullanılır.





Deri kanserleri gözle görülebilen bölgelerde ortaya çıktığından
genellikle erken devrede tanı konabilmekte ve tedavide başarı oranı bu
nedenle yüksek olmaktadır. Yüzünüzde, ellerinizde ya da vücudunuzda bir
aydan daha uzun süre iyileşmeyen kapanmayan yara, fark ederseniz zaman
geçirmeden doktorunuza başvurunuz. Şüpheli yaralardan ufak bir parça
alınarak yapılacak olan patolojik inceleme ile yaranın kanser olup
olmadığı belirlenecektir. Ayrıca bu yolla ne tip bir yara ise buna göre
uygun tedaviye karar verilecektir.

Dudak, yüzün alt bölümü veya kulak kepçesi derisinde iyileşmeyen bir
yara fark ederseniz şüphelenmeniz gerekir. Deri kanserleri arasında
klinik olarak en az zararlı olanı "bazal hücreli" olan tiptir.
Genellikle seneler sürebilen yavaş bir gelişim gösterir. Krater
şeklinde ortası çukur bir yara etrafa doğru yavaş yavaş genişler. Daha
hızlı olarak aylar içinde gelişen deri kanseri ise "yassı hücreli"
tiptir. Klinik olarak daha kötü huylu olup yine zamanında ve çok
yayılmadan teşhis konduğunda tamamen tedavisi mümkündür. Daha da kötü
prognoza sahip olan kanser olan "Malign melanom" hastalığında, deride
daha önce mevcut olan veya sonradan çıkan bir leke (ben) koyu siyah
veya koyu mor renk değişikliğine neden olur; bazen de ortadaki bir
lekenin etrafında daha küçük lekeler görülür. Bunun dışında leke
üzerinde kanama veya renk değişmesi olabilir.

Baş veya boyun derisinde özellikle büyüklüğü artan siyah veya koyu mor
renkli bir leke fark ederseniz muayene olmanız gerekir. Önceden mevcut
olan bir nevüste (ben) huy değişimi, renk değişimi, çapında hızlı
artış, üzerinde kanama, kabuklanma, tüylenme veya tüylerin dökülmesi,
etrafında uydu yeni lezyonların oluşması durumunda mutlaka doktora
başvurunuz. Deri kanserleri genellikle güneş ışınlarının vücuda dik
açıyla geldiği bölgelerde ve güneş ışınına uzun süre ve sürekli maruz
kalanlarda daha çok görülür ve bu etki yıllar içinde birikim gösterir
ve olasılık giderek artar (bazal hücreli ve yassı hücreli tipler).
Malign melanoma ise çoğunlukla güneşten uzak kapalı odada uzun süreli
çalışıp daha sonra birden örneğin yaz tatilinde kısa süreli fakat çok
şiddetli güneş ışınına maruz kalanlarda görülebilir.

Atmosferdeki ozon tabakasının günümüzde kullanılan bazı maddelerin
oluşturduğu çevre kirliliğine bağlı olarak tahrip olması sonucunda
güneş ışınlarının zararlı etkisi giderek artmaktadır. Bu nedenle güneş
ışınlarından korunmak, özellikle bu etkinin çok arttığı saatlerde
güneşe çıkmamak (saat 10-16 arası) ya da güneş ışınından koruyucu
kremler kullanılması, geniş gölgelikli şapkalar giyilmesi
önerilmektedir. Deri yüzeyinde oluşabilecek yaraların erken devrede
tedavisi çok daha kolay ve başarı oranı daha yüksektir.

Deri kanserlerinin sık görüldüğü bir bölge de alt dudaktır. Özellikle
erkeklerde daha sık görülmekte ve zaman kaybedildiğinde yara
genişlemekte tüm dudağı tutabilmekte, hatta buradan boyun bezelerine
(lenf bezi) ve diğer organlara (akciğer, kemik) yayılabilmektedir. Yine
erken devrede tanı konduğunda tamamen tedavisi mümkündür.

Deri kanserlerinde birinci tedavi seçeneği cerrahi tedavi yani kanserli
kısmın yeteri kadar dışından çıkarılması ve oluşan doku eksikliğinin
hastanın başka bölgesinden aktarılan kendi dokuları ile onarılmasıdır.
Kanser cerrahisinde birinci amaç tüm kanserli kısımların
çıkarılmasıdır. Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak
kadar genişlemiş ya da kontrol edilemeyecek şekilde diğer bölgelere ya
da organlara yayılım olmuşsa radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi
(ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 4:59 pm

Egzema Dermatit

Egzema/Dermatit

Tedavi gerektiren cilt lezyonlarından yarısından fazlası bu grupta
bulunur. Egzema ve dermatit terimleri birbiri yerine kullanılabilse de
bazı doktorlar olayın nedeni biliniyorsa dermatit, bilinmiyorsa egzema
deyimini kullanırlar. Egzema derinin iltihabı (enflamasyonu) anlamına
gelir. Genellikle kaşıntılıdır, belirgin derecede enflamasyon ve
vesikül oluşumu görülebilir. Bu görüntü, egzema kelimesinin türediği
''kaynamak'' anlamındaki Yunanca sözcüğe son derece uygundur.


Başlıca Nedenleri

Temasa Bağlı veya Dış Kaynaklı


İritan Kontakt Dermatit

En çok rastlanan egzema türüdür. Ev kadınlarında, çamaşır ve bulaşıkla
uğraşanlarda, sabunun , deterjanların ve diğer kimyasal maddelerin
aşırı kullanımıyla ortaya çıkar.


Allerjik Kontakt Dermatit

Bitkiler, meyve ve sebzeler, kozmetikler gibi irritan olsun , olmasın
bazı maddelere karşı allerjik yolla oluşan egzemadır. Buna sebep olan
madde kesin olarak bilinmiyorsa, test uygulanarak kesin karara
varılabilinir.

İç Kaynaklı


Atopik Egzema

Genellikle saman nezlesi, astım gibi allerjik hastalıklar bulunan
kişilerde ortaya çıkar. Başlıca diz ve dirseklerin yüzlerini, yüzü ve
boynu tutar. Gövdeye de yerleşebilir.


Seboreik Egzema

Saçlı deride aşırı kepeklenme, kaşıntı ve yağlanma , yer yer sulantı ve pullanmayla seyreden bir hastalıktır.


Liken Simpleks (Nörodermatitis)

Asabi kimselerde ense,sırt, bilekler veya herhangi bir bölgede, net
sınırlı, zeminden kabarık, kuru, kaşıntılı ve kırmızı-kahverengi
alanlardan oluşan plaklar şeklinde görülür.


El-Ayak veya Avuç İçi Egzeması

Çok sık görülür. Bunun nedeni ellerde mekanik ve kimyasal travmalarla
karşı karşıya kalınması, ayaklarda ise ayakkabı içerisindeki nemli ve
sıcak ortamdır. Simetrik, şiddetli kaşıntılı ve iltihaplı bir tablo
çizer.
Egzema Nasıl Tedavi Edilir?

Kuru deri kaşınmaya yatkındır, bu nedenle sabunun en az miktarda
kullanımı önerilir. Steroidli merhemler ve kremler kaşıntıyı ve
enflamasyonu önlerler. Egzema enfekte olmuşsa (bakteriyel ya da fungal)
antibiyotik ve antifungal kullanımı gerekebilir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:01 pm

ektima

Tanım : Dermal ülserasyona yol açan ve epidermise dek uzanan cilt infeksiyonudur. Tedavi impetigo gibidir.

Klinik bulgular : Daha önce travma, malnütrisyon, kötü hijyen koşulları
olan ve alkoliklerde daha sık oluşur. Tek veya çoğul vezikül şeklinde
başlar, kabuk olur ama ülserasyona neden olur ve skar bırakır..
Genellikle alt ekstremitede oluşur.

Etiyoloji : Etken: S.aureus ya da grup A streptokoklar, bazen ikisi birlikte etken olabilir. Tanı:Kliniktir, gerekirse kültür.

Tedavi : Tedavi impetigo gibidir. Lokal yara bakımı yararlıdır(su ve
sabunla yıkama). Topikal antibiyotik; bacitracin, neomycin-bacitracin,
mupirocin de kullanılabilir. Günde 3 kez , 7-8 gün uygulama yeterlidir.
Yaygın impetigo, aile içi infeksiyon varsa , kreş grubu veya atletik
takım ve büllöz impetigoda topikal ajanlar yeterli olmaz. Sistemik
antimikrobiyal ajan kullanımını gerektiriyorsa; Penisilin veya
amoksisilin verilir.. Oral 1.jenerasyon sefalosporinler, penisiline
allerjisi olanlarda; eritromisin, azithromycin doz clarithromycin
verilir. Stafilokokların etkin olduğu düşünülüyorsa, büllözse;
penisilinaza dirençli oral penisilin ör:dicloxacillin--cloxacillin veya
I.jenerasyon sefalosporinler; cephalexin, cephradine veya , cefadroxil
oral kullanılabilir.Cefixim S.aureusa etkin olmadığı için kullanılmaz.
Amoksisilin/clavulanic asit, Clindamycin veya
trimethoprim/sulfamethoxazole 160/800 mg.lıktan oral yolla günde iki
kez verilebilir. Gerekirse diğer antistafilokokal ajanlar da
kullanılabilir. Oral ajanlarla tedavi süresi bir haftadır.

Dozlar : Penisilin : Oral penisilinV ; 25000-90.000Ü/kg/gün, dört
dozda, 10 gün ,erişkinde; 250 mg , oral, 4 kez/gün veya benzathin
penisilinG ;300 000-600.000Ü çocuk, 1200 000Ü erişkin olarak tek doz
kas içine uygulanır.

Amoksisilin : 25-50mg/kg/gün, üç dozda, erişkin:1.5gr. iki-üç dozda

Ampicillin : 50-100mg/kg/gün, 4 dozda, erişkin: 2-4 gr/gün, 4 dozda

Oral 1.jenerasyon sefalosporinler : Cephadroxil oral; 30mg/kg/gün, iki
doza bölünerek, erişkinde 2gr. iki doza bölünüp, , cefpodoxime;
10mg/kg/gün 2 dozda, erişkinde 800mg, iki doza bölünüp, cefprozil;
15-30mg/kg/gün iki doza bölünüp, erişkinde 1 gr/gün iki dozda,
ceftibuten 9mg/kg/gün, bir doz, cephalexin ; 25-50mg/kg/gün 4 doza
bölünerek, erişkinde günlük doz 1-4 gr, cephradine; 25-50mg/kg/gün 2-4
dozda ,erişkinde 250mgx4 doz.

Erythromycin: Yenidoğanda doz : 2000gr.dan düşük ağırlıklı
bebekte;10mg/kg ağırlıklıda 12 saatte bir , 2000gr.dan büyükte;
10mg/kg, 8 saatte bir , 20-50mg/kg 2-4 dozda erişkinde 6 saatte bir
250-500mg olarak.

Azithromycin 5-12mg/kg gün tek doz, erişkin : 500mg/gün veya İlk gün
0.5 gr.daha sonra 250 mg/gün toplam 5 gün.maksimum doz; 600 mg.
Clarithromycin 7.5 mg/kg/gün iki dozda, erişkinde 1 gr/gün, iki dozda,. 10 gün verilir.

Dicloxacillin : 3.125-6.25 mg/kg-cloxacillin 12.5 mg/kg dörde bölünüp,
erişkinde 250mg oral 4 kez/günde) veya sefalosporin: cephalexin,
cephradine (25-50mg/kg) ikiye bölünüp(erişkinde 250mg , oral, günde 4
kez) veya , cefadroxil 30mg/kg /gün, iki dozda kullanılabilir.
Amoksisilin/clavulanic asit:25-45 mg/kg/gün, 2-3 dozda(formülasyona göre), erişkin:1.5 gr./gün, üç dozda.

Clindamycin : 2000gr.dan düşük yenidoğanda 5mg/kg, 12 saatte bir, 1
haftadan büyükse 5mg/kg 8 saatte bir, 2000gr.dan büyük ve 1 haftadan
küçüklerde 5mg/kg, 8 saatte bir, bir haftadan büyüklerde 5mg/kg 6
saatte bir , infantlarda; 15-25mg/kg/gün 3-4 doz oral, erişkinde
150mg-450mg, 4 kez günde oral.

Trimethoprim/sulfamethoxazole : 8mg/kg/gün(trimethoprime göre), 2
dozda, erişkin; 160/800 mg.lıktan oral yolla günde iki kez verilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:01 pm

ektodermal displazi

Deri ve derinin eklerinin (saç, tırnaklar, dişler ve ter bezleri)
gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır.
Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık
rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik
ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi)
ve sadece erkeklerde gözlenir. Otozomal kromozomlara (cinsiyet
kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın)
geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı
oranda gözlenir. Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen
şikayetler ve belirtiler aynıdır.

Ektodermal displazide, derinin tüm ekleri değişik derecelerde
etkilenmiş olabilir. Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin
anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir. Etkilenen
bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif
hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi
gözlenebilir, çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan
kalkmaktadır. Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve
çalışmak zorlaşır.

Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda
burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir, solunum yolu
enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı
gelebilir. Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler
görülebilir. Cİlt ince ve rengi açık olabilir. Diş gelişimi anormaldir
ve bir çok diş eksik olabilir.

Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde
ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi
genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat
etmeleridir, hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir
analiz bulunmamaktadır.

Belirtiler ve Şikayetler

- diş sayısının az olması

- sivri dişler

- diş çıkmasının gecikmesi

- terleme yokluğu

- gözyaşı yokluğu (nadiren)

- ince deri

- cilt rengi açıklığı

- kötü kokulu burun akıntısı

- sıcağa tahammül edememe

- vücut sıcaklığınd aani yükselmeler

- ince saş telleri

- saç yokluğu

- tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma)

- burunda basıklık

Tanı

Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır).

Tedavi

Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

cilt hastalıkları Empty
MesajKonu: Geri: cilt hastalıkları   cilt hastalıkları EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:01 pm

Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez,
saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir. Gözlerde kurumayı
engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir. Burundaki
akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim
tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir.

Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir. Erken aşamada protezlerin
kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir.
Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği
kemik implantları kullanmaktır.

Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk
su ile duş almak, serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler
kullanmak gerekebilir. Aktiviteler, giysiler, soğutma yöntemleri ve
hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir.

Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve
tedavi edilmelidir. Hastaların çoğunun derisi kurudur ve
nemlendiriciler kullanılmalıdır. Palmoplantar keratoderma varsa
keratolitikler kullanılır.

Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak, uretral
stenoz, vaginal adezyonlar, mukozal ve kutanöz malignite, sindaktili ve
diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir. Mukozal
lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis
konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir.

Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır. Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır.

Sonuç

Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında
hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır. Ancak
özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat
edilmelidir.

Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir, bu konuya özellikle
dikkat edilmelidir. Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler
beyinde hasara neden olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
cilt hastalıkları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Forum Güneş :: Sağlık-
Buraya geçin: