Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En iyi yollayıcılar
Posedon
noroloji....... Vote_lcapnoroloji....... Bar3noroloji....... Vote_rcap 
SoaRingEagLe*
noroloji....... Vote_lcapnoroloji....... Bar3noroloji....... Vote_rcap 
FG || Admin
noroloji....... Vote_lcapnoroloji....... Bar3noroloji....... Vote_rcap 
BeLa
noroloji....... Vote_lcapnoroloji....... Bar3noroloji....... Vote_rcap 
ayaz18
noroloji....... Vote_lcapnoroloji....... Bar3noroloji....... Vote_rcap 
En son konular
» http://uploaded.to/file/g5s6o7
noroloji....... EmptyÇarş. Ara. 23, 2009 11:21 am tarafından FG || Admin

» // SoaRingEagLe // Moderatör Alım Form'u //
noroloji....... EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:17 pm tarafından FG || Admin

» Bilgisayar Terimleri..
noroloji....... EmptyPaz Kas. 01, 2009 4:16 pm tarafından FG || Admin

» Sitemizi Nasıl Buldunuz..
noroloji....... EmptyPaz Ekim 25, 2009 4:43 pm tarafından BeLa

» İstek&Şikayet Bölümü
noroloji....... EmptyPaz Ekim 25, 2009 2:25 pm tarafından FG || Admin

» Windows Live Messenger 2009
noroloji....... EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:04 pm tarafından BeLa

» Sarısın Fıkrası
noroloji....... EmptyPaz Ekim 25, 2009 12:01 pm tarafından BeLa

» FrmGüneş yarışma Bölümü
noroloji....... EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:31 am tarafından BeLa

» Photoshop Masteri Alınacak
noroloji....... EmptyPaz Ekim 25, 2009 11:25 am tarafından FG || Admin


 

 noroloji.......

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:18 pm

AKROMEGALİ: KONTROLSÜZ BÜYÜME HASTALIĞI


TANIM
Akromegali, hipofiz bezinin aşırı büyüme hormonu salgılaması sonucunda
oluşan bir hastalıktır. Ergenlik öncesinde ortaya çıkışı oldukça
nadirdir ve bu durumda hastalığa jigantizm (devlik) ismi verilir.
Çoğunlukla 30-60 yaş arasındaki erişkinlerde görülür. Hastalık
erkeklerde ve kadınlarda eşit oranda görülür. Büyüme hormonu aşırı
salgısı sonucu yüz görüntüsü değişir, kabalaşır, hastalar baş ağrısı,
terleme, el-ayaklarda büyüme ve yorgunluktan şikayet ederler. Fazla
salgılanan büyüme hormonu; kalp, solunum sistemi, hormonal sistem başta
olmak üzere pek çok organı etkiler ve ölüm riskini 2-4 kat arttırır.
AKROMEGALİ SEBEPLERİ:
Hastaların % 90'ında sebep hipofiz bezindeki tümördür. Hipofiz bezi
beyin tabanında bulunan, büyüme-gelişme, üreme ve metabolizma ile
ilgili hayati hormonların salındığı ufak bir bezdir. Büyüme hormonu da
hipofiz bezinden salınan ve isiminden de anlaşılacağı üzere büyümeyi
sağlayan bir hormondur. Akromegaliye sebep olan tümörler çevredeki
sağlam beyin dokusuna baskı yaparak baş ağrısı ve görme bozukluklarına
neden olurlar.

AKROMEGALİ TEŞHİSİ:
Akromegali bulgularının çok yavaş ilerlemesi nedeniyle tanı hastalık
başladıktan yıllar sonra konulmaktadır. Şüphenilen durumlarda; büyüme
hormonunun vücutta etkisini gerçekleştiren, insülin benzeri büyüme
faktörlerinin düzeyi, şeker yükleme sırasında büyüme hormonu, prolaktin
ve diğer hipofiz bezi hormonlarının tayini yapılır. Hastanın eski
fotoğraflarının yenileriyle karşılaştırılması da tanıyı
destekler.Akromegaliye sebep olan tümör çok yavaş büyüdüğü için
şikayetler uzun zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkar. Sık karşılaşılan
yakınmalar aşağıdaki gibidir:

- Ellerde ve ayaklarda büyüme, ayakkabı
numarasında artış,
- Yüzüklerin parmağa dar gelmesi
- Yüz hatlarında kabalaşma, çenenin uzaması
- Ciltte kalınlaşma ve / veya esmerleşme,Terlemede artma
- Seste kalınlaşma
- Dil, dudaklar, burunda büyüme
- Eklem ağrısı
- Genişlemiş kalp
- Diğer organların büyümesi
- Kollarda ve bacaklarda yorgunluk
- Horlama
- Yorgunluk ? halsizlik
- Baş ağrısı
- Görmede daralma
- Kadınlarda adet bozuklukları
- Kadınlara göğüsten süt gelmesi
- Erkeklerde iktidarsızlık


AKROMEGALİ TEDAVİSİ:
Tedavinin amacı artmış olan büyüme hormonu seviyelerini normale
indirmek, büyüyen tümörün sebep olduğu baskıyı ortadan kaldırmak,
normal hipofiz fonksiyonlarının devamının sağlanması ve hastanın
şikayetlerinin giderilmesidir. Tedavi seçenekleri cerrahi ile tümörün
çıkarılması, ilaç tedavisi ve radyoterapidir. Hastalık tedavisiz
bırakıldığında, diabetes mellitus, yüksek tansiyona sebep olmakta,
hastaların kardiovasküler hastalıklardan ve çeşitli kanserlerden
ölümleri, kendi yaş grupları ile karşılaştırıldığında artmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:18 pm

Akustik nörinom işitme siniri tümörü

Akustik nörinom = işitme siniri tümörü, çok ağır büyüyen selim (kanser
olmayan) bir tümör (ur)dür. 8inci kafatası sinini üzerinde ekseriyetle
kafatasından çıkıp iç kulağın kemik yapısına girdiği yerde oluşur. Bu
tümöre bazen açı tümörü de denir. Çünkü bulunduğu yer beyin
parçalarının (cerebellum ve pons) bir açı oluşturdukları yerdir.

Belirtiler

- Hafif baş dönmesi

- Kulak çınlaması

- işitme kaybı.

Teşhis

Eğer hafif baş dönmesi, dengesizlik hissederseniz, kulakta çınlama veya
kulakta seslen duyarsanız ve gitgide işitme kaybı başlarsa bu durum
işitme sinini unu olabilir. Hafif baş dönmesi Menier Sendromundaki gibi
tek başına görülen bin belirti değildir. Doktorunuz bin işitme gücünü
ölçme testi (Odiometri) ve sinirlenle ilgili inceleme yapacaktır.
Sinirlerde zedelenme varsa bunu bulmak için bin baş röntgeni veya CT
(bilgisayarlı tomognafi) muayenesi isteyebilir.

Tedavi

Selim karakterli olduğu halde ve ağır büyümesine rağmen kafatasının
içinde hayati önemi olan birçok beyin yapısına bitişik olduğu için bu
tümör tehlikeli olabilir. Büyüdükçe bu yapılana basınç yapıp zarar
verebilir. Tek tedavi ameliyatla alınmasıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:18 pm

ALZHEİMER HASTALIĞI, BUNAMA,PRESENİL DEMANS

TANIMLAMA:
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta
unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol
açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.
Beynin belli bölgelerinde, bilinmeyen bir nedenle birtakım proteinler
birikir. Bu da beyindeki haberleşmeyi sağlayan sinir hücrelerinin hasar
görmesine yol açar.Tanısı ön planda öykü almaya dayanmaktadır. Demans
sebepleri arasında birinci sırada gelir.Bellek ve bilişsel işlevlerde
günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayacak derecede kronik ve ilerleyici
kayıpla karakterizedir. Yaşamın orta ve ileri evrelerinde ortaya çıkar
ve 50 yaş altında görülmesi pek nadirdir. Alzheimer hastalığı'nın
görülme sıklığı yaşla birlikte artar, 65 yaşında gözülme sıklığı yüzde
5’lerdeyken, 60 yaş üstünde yüzde 30’a çıkar.

BELİRTİ VE BULGULAR:
Alzheimer hastalığının ilk belirtisi genellikle unutkanlıktır. Yakın
zamana ait bilgileri hatırlama ya da yeni bilgiler öğrenme güçlüğü
görülür. Ayrıca konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü, kişileri
tanıyamama ya da yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar' da
başgösterir.
Alzheimer hastalarında tabloya çoğu kez davranış ve kişilik
bozuklukları da eşlik eder. Özellikle hastalık ilerledikçe, birçok
hastada depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, hayaller görme, uyku
bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi ruhsal sorunlar görülebilir.
Zihinsel bozukluklar:
• Unutkanlık
• Öğrenme güçlüğü
• Konuşma bozukluğu
• Yolunu kaybetme
• Kişileri tanıyamama
• Karar verme güçlüğü

Ruhsal bozukluklar:
• Huzursuzluk
• İlgisizlik
• Saldırganlık
• Uyku bozukluğu
• Amaçsız dolaşma
• Gerçekdışı hayaller
• Depresyon

TANI:
Alzheimer belirtileri ile başvuran hastalara yapılacak radyolojik ve
laboratuvar incelemeleri sonrası uygulanacak tanı kriterleri ile
Alzheimer Teşhisi % 90 doğruluk ile konulabilmektedir.Alzheimer
hastalığı bunamanın en sık nedenidir, ancak benzer belirtiler veren
başka hastalıklar da vardır. Bu nedenle, Alzheimer hastalığının diğer
bunama nedenlerinden tam olarak ayırt edilmesi gerekir.Sinir
hastalıkları uzmanları, yani nörologlar ve ruh hastalıkları uzmanları,
yani psikiyatristler, çeşitli testler, beyin filmleri ve laboratuvar
tetkikleri sayesinde bugün büyük oranda kesin teşhis koyabilmektedir.

HASTALIĞIN SEYRİ:
Alzheimer hastalığı yavaş ilerleyen, ancak zaman içinde günlük yaşamı
etkileyerek, hastayı geri dönüşsüz bir şekilde bakıma muhtaç bırakan
bir hastalıktır.
Genel olarak 3 evreye ayrılır:
•Birinci evrede, unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı
kelimeleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi
erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.
•İkinci evrede, bellek kaybı belirginleşir, yakınlarının isimlerini
unutabilir, yolunu kaybedebilir, konuşma bozukluğu artar, yıkanma,
giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma ihtiyaç duyabilir ve bazı
hayaller görebilir.
•Üçüncü evrede, artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve
yürümede güçlükler başlar, idrarını ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi
davranış bozuklukları görülebilir.
Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde
hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:19 pm

TEDAVİ:
Alzheimer hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bugün için
ne yazık ki yoktur. Ancak belli bir süre hastalığın ilerleme hızını
durduracak ya da yavaşlatacak bazı yeni tedavi olanakları
bulunmaktadır. Kolinesteraz inhibitörleri adı verilen bu yeni ilaçlar,
beyindeki sinir hücrelerinin hasarı sonucu azalmış olan asetilkolin
adlı haberci madde miktarının dengelenmesine yardım ederek zihinsel
işlevleri korurlar. İlaç tedavisi, Alzheimer hastalığını tamamen
durdurmaz, ancak bellek kaybı dahil, çeşitli zihinsel bozukluk
belirtilerinin hafiflemesini sağlar. Böylelikle hastanın günlük yaşam
aktiviteleri daha uzun süre korunur. Depresyon, huzursuzluk, uykusuzluk
ya da hayaller görme gibi davranış bozukluklarını tedavi etmek için de
uzun zamandır kullanılmakta olan çok sayıda etkili ve güvenilir ilaç
bulunmaktadır. İlaç tedavisine karar verecek olan kişi, nörolog (sinir
hastalıkları uzmanı) veya psikiyatristtir (ruh hastalıkları uzmanı).
Sonuçta ilaç tedavisi, hastanın yaşam kalitesini artırır ve daha uzun
süre kendine bakabilmesini sağlar.

KAYNAKLAR:
• Abrams, W.B. Berkow , R. (eds.): Merck Manual of Geriatrics. Rahway, NO, Merck Co., 1990
• Tierney, M.C., et al.: The N1NCDS-ADRDA Work Group crileria for Ihe
clinical diagnosis of probable Alzheimer's disease: A climcopathologic
study of 57 canes. Neurology38:359,l988
• Plurn, F. (ed.); Handbook of Physiology: Higher Finctions of the
Nervous System. Bethesda, MD, American Physiological Society, 1987
Yazarı Dr. M. Dambro
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:19 pm

AMYOTROFİK LATERAL SKLEROZ : ALS : MOTOR NÖRON HASTALIĞI

TANIM:
ALS 19. yüzyıldan beri bilinen, sinsi başlangıçlı, ilerleyici ve ön
boynuz hücre dejenerasyonuyla seyreden bir hastalıktır. ALS'nin nedeni
hala bilinmese de 1990'lı yıllarda hastalığın fizyolojisinin
anlaşılmasına ilişkin önemli adımlar atılmıştır. Bazı ailevi ALS
tiplerine neden olan gen bulunmuş, ilk ALS ilacı piyasaya verilmiş,
hastalığın hayvan modeli gerçekleştirilmiş, ALS'de motor sinir
hücrelerinin ölüm mekanizması konusunda çok önemli bilgiler
edinilmiştir. Bazı bilim adamları hastalığın nedeninin keşfedilmesinin
an meselesi olduğunu düşünüyor. Bu durumda kesin tedavinin mümkün
olması da beklenebilecek
ALS'de omurilikte lateral sinirlerin dejenerasyonu sonucu kaslar
skleroza uğrar. Hastalık ABD'de Lou Gehrig hastalığı olarak biliniyor.
Bazı Avrupa ülkelerinde MNH yani motor sinir hastalığı ya da Charcot
hastalığı olarak da geçiyor. Aslında MNH, ALS'nin de içinde olduğu ön
boynuz hastalıklarının genel adı. Fransız nörolog Charcot ilk kez 1874
yılında hastalığın özelliklerini tanımlamış, omurilik ve kas
belirtilerine dayanarak ALS ismini vermişti. Uluslararası metinlerde
ALS/MND olarak da geçmektedir.

NEDENLER:
Tüm ALS vakalarının yaklaşık %10'unda hastalığın ailesel olduğu
saptanmış. Ailesel ALS'nin yaklaşık %20'sinde serbest radikalleri
parçalayan süperoksit dismutaz tip I geninde mutasyon bulunuyor. Yani
toplam popülasyonun ancak %2'sinde hastalığın nedeni biliniyor. Kalan
%98 hastada hastalığın nedenine ilişkin pek çok teori bulunuyor. Bunlar
şöyle sıralanabilir:
•Glutamat eksitotoksisitesi
•Oksidatif hasar
•Protein agregatları
•Otoimmün kaynaklı kalsiyum akımı
•Viral enfeksiyonlar
•Sinir büyüme faktörü eksikliği
•Apoptoz (programlı hücre ölümü)
•Travma
•Çevresel toksinler

KLİNİK BULGULAR:
ALS hastalarında beklenen ömür ortalama tanıyı takiben 2-5 yıl
kadardır. Tanı koyulduğunda genellikle hastalık % 20-50 arasında
ilerlemiş durumdadır. Hastalığa yakalananların yarısı tanıdan sonra üç
yıldan fazla yaşayabilirler. ALS'li hastaların %20 kadarı beş yıl ve
üzerinde bir yaşam süresine sahip olabilir. Yirmi yıl yaşayanların
oranı ise %5 civarındadır.
ALS'li hastaların arasında hastalık ilerlemesinin durduğu ve az da olsa
semptomların tamamen ortadan kalktığı vakalar da görülmüştür.
Üst motor sinirlerin yani beynin motor korteksinin hasarı sonucu kas
spastisitesi ve katılık oluşur. Beyin sapı ve omurilikte bulunan alt
motor sinirlerin hasarı ise kas güçsüzlüğü, atrofi ve fasikülasyonlara
neden olur. ALS genellikle hem üst hem de alt motor sinirleri tutar.
Hastalığın başlangıç belirtileri çok hafif olduğundan çoğu kez
farkedilmeyebilir. Hastaların %25'inde konuşma, yutkunma fonksiyonları
etkilenirken %50'sinde kollarda, %20'sinde ise bacaklarda ilk
belirtiler görülür. Hastalık genellikle kol ve bacaklarda olmak üzere
kas güçsüzlüğü ile başlar. Konuşma, çiğneme ve nefes alma etkilenir.
Yutma zorluğu nedeni ile ağızda tükürük birikmesi de konuşmayı
zorlaştırır.
Kaslarda zamanla atrofi gelişir. Kol ve bacaklar incelir. Özellikle el
ve ayak kaslarında seyirme ve kramplar olabilir. Kişi kol ve
bacaklarını iyi kullanamaz. Kontrol edilemeyen ağlama ve gülmeler
olabilir.
Başlangıç belirtileri her hastada aynı olmaz. Kimi hasta halının
saçaklarına takılmaya, tökezlemeye başlar; kimi hasta eşyaları
kaldırmakta zorlanır, kimisi de konuşurken kelimeleri yuvarladığını
farkeder.
Kas güçsüzlüğü önce bir kas grubundan başlar, yavaş yavaş diğer kas
gruplarına yayılır. Kaslardaki iş görememenin derecesi ve hastalığın
ilerleyişi hastadan hastaya değişir. Solunum kaslarının giderek daha
fazla etkilenmesi ve buna bağlı solunum güçlüğü hastalıkta gelinen son
aşama olur.
Hastalıkta genel olarak duyular, idrar ve barsak işlevleri, cinsel
işlevler etkilenmez. Kalp kası zarar görmez. Göz kasları çoğu kez en
son etkilenen kas grubu olur, kimi zaman da hiç etkilenmez. Kişinin
zihni yetenekleri normaldir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:19 pm

GÖRÜLME SIKLIĞI:
Hastalık her kesimden insanda görülebilmesine karşın ALS'ye erkeklerde
ve yaşlılarda daha fazla rastlanır. Ortalama başlangıç yaşı 55 olsa da,
son zamanlarda daha genç kişilerde teşhis edildiği gözleniyor. 12
yaşında da, 98 yaşında da ALS vakası olmuş bugüne dek.
Hastalığın insidansı 100.000'de 0.5-2.4 olarak veriliyor. Prevalansın
ise 100.000'de 11 olduğu tahmin ediliyor. ABD'de halen 30.000'in
üzerinde ALS hastası bulunuyor. Bu sayıya her yıl 3.000 ile 5.000
arasında tanısı yeni koyulan hasta ekleniyor.
Tüm ALS hastalarının yaklaşık %10'unda hastalık kalıtsaldır. Bu duruma
ailevi ALS deniyor. Kalıtımla ilgisi olmayan tipe ise sporadik ALS
denir.

TEŞHİS:
ALS'ye spesifik bir test yoktur. Pek çok nörolojik hastalık aynı
semptomları vermesine karşılık bunların çoğunluğunu tedavisi mümkün
durumlar oluşturur. ALS teşhisi ayırıcı tanı ile diğer nörolojik
hastalıkların dışlanmasıyla elde edilir.
•Elektromiyogram, sinir ileti hızı (NCV) gibi elektrodiyagnostik testler
•Yüksek çözünürlüklü protein elektroforezi, tiroid ve paratiroid hormon
düzeyleri, ağır metallerin varlığını araştırmak için 24 saat idrar
toplanması dahil kan ve idrar analizleri
•Beyin omurilik sıvısı incelenmesi
•Manyetik rezonans görüntüleme dahil röntgen incelemeleri
•Servikal omuriliğin miyelogramı
•Kas ve/veya sinir biyopsisi
•Ayrıntılı nörolojik muayene


Bazı kişilerde sonradan ALS'nin sık rastlanan türüne dönüşebilen bazı motor sinir hastalıkları görülür. Bunlar:
Progresif bulbar felç: Beyin sapını etkileyerek konuşma ve yutma güçlüğüne neden olur.
Progresif kas atrofisi: Alt motor sinirleri etkileyerek iskelet kaslarında güçsüzlüğe neden olur.
Primer lateral skleroz: Üst motor sinirleri etkileyerek spastisiteye neden olur, ilerleyişi daha yavaştır.


TEDAVİ VE PROGNOZ:
Hastalığın nedeni henüz belirlenmediği için ALS ancak semptomatik
olarak tedavi edilebiliyor. Doğrudan nedene yönelik bir ilaç bulmak
için araştırmalar sürüyor. Bu zamana dek ise komplikasyonların
önlenmesi, olabilecek en fazla işlevselliğin sağlanması ve hastanın
yaşam kalitesinin mümkün olduğunca yüksek tutulması başlıca tedavi
hedefini oluşturuyor. Hastalığın ileri evrelerinde hastanın bilinci
yerinde olmasına karşın felç gelişeceğinden ve hasta yatağa bağımlı
durumda olacağından hemşire veya başka bir yardımcı destek görevlisi
gerekecektir. ALS tedavisinin uzun süreceği ve yüksek maliyetli olacağı
akılda tutulmalıdır.

ALS hastalarının takip ve tedavisi birçok farklı alanda çalışan hekim
ve diğer sağlık personelinin koordinasyon içinde hizmet vermesini
gerektiriyor. Hasta yakınları da bakım ve takipte çok önemli bir rol
oynadığından bu kişilerle hızlı ve kapsamlı bir işbirliği sağlanması
özel bir önem taşıyor.

Diğer kronik ve ciddi hastalık tablolarında olduğu gibi ALS'de de
anksiyete ve depresyon sık karşılaşılan bir durum olduğu için
psikolojik yaklaşım hızla planlanmalıdır. İlaç tedavisi, psikolojik
danışma yanında destek gruplarıyla ilişkiye geçilmesi hasta ve
yakınlarının yalnız olmadıklarını hissettirmesi açısından çok
önemlidir. Halen Türkiye'de ALS Çalışma Grubu ile de işbirliği yapan,
yardımlaşma ve paylaşımı hedefleyen bir oluşum olan ALS-MNH Derneği
bulunmaktadır.

Hastalığın ilerlemesini etkileyen ilk ilaç olan riluzol 1995 yılında
Amerika'da ruhsat aldı. Bu etken maddenin motor sinir harabiyetine
neden olduğu düşünülen uyarıcı bir nörotransmiter olan glutamatı
engellediği sanılıyor. İlacın hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı,
hastanın ömrünü uzattığı, hastanın daha uzun süre iş görmesini
sağladığı düşünülüyor.

Beslenmenin önemi
ALS'ye yönelik tedavi sağlayan ilaçlar bulunana kadar hayat kalitesini
artırmak için yapılabileceklerden bir diğeri de beslenmeye özen
göstermek. İtalya'da gerçekleştirilen yeni bir çalışma sondayla yapılan
iyi bir beslenmenin ALS'de hayatta kalma oranını artırdığı
gösterilmiştir.

Solunum desteği
ALS eninde sonunda solunum kaslarındaki güçsüzlüğe bağlı olarak solunum
yetmezliğine neden olur. Bu nedenle hastalığa yakalananların yarısı
solunumlarını cihazla yapay olarak sürdüremezlerse üç yıl içinde
kaybedilirler. Aslında mekanik solunum sağlandığı ve ortaya çıkan diğer
komplikasyonlar giderildiği sürece ALS fatal bir hastalık değildir.
Yapay solunum nazal veya trakeostomi aracılığıyla yapılabilir. Konuşma
ve yutması iyi olup fazla ağız salgısı olmayan hastalarda nazal solunum
denenebilir. Daha ucuz olan bu yöntem basit bir maskeyle kolaylıkla
evde uygulanabilir. Nazal solunum uygun hastalarda solunumun
rahatlatılması ve ömrün uzatılmasına yardımcı olan mükemmel bir
seçenektir. Özellikle bulbusun etkilendiği hastalarda tercih edilen
trakeostomi ise uzun süreli yaşam desteği sunar.

Hastalarla işbirliğinin önemi
ALS'li hastalarla yakınlarına yapay solunumla ve diğer tedavi
uygulamaları ile ilgili yeterli bilgi verilmeli, en uygun yönteme
kendilerinin karar vermesi sağlanmalıdır. Her bireyin kendi hayatı ile
ilgili kararları alma hakkı olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle hasta ve
yakınlarının hastalıkla ilgili tüm bilgilere ulaşma, tedavi
seçeneklerinin hepsini bilme, tedaviye başlama ve tedaviyi sonlandırma
haklarının gözetilerek hareket edilmesi, her aşamada işbirliğine özen
gösterilmesi önemlidir.

Halen ALS hastasının karşılaştığı sorunların çözümüne yönelik çeşitli
yaklaşımlar bulunmaktadır. Etkin bir bakım ile karşılaşılabilinecek
komplikasyonlar engellenebilir, ömür uzatılabilir ve mümkün olan en iyi
hayat kalitesine ulaşılabilir. Oluşabilecek değişikliklere hazırlıklı
olup hızla uygun çözümlerin bulunması ALS hastasına daha sağlıklı bir
hayatın sunulması açısından büyük önem taşır.

KAYNAK:
• ALS Çalışma Gurubu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:19 pm

anevrizma baloncuk



Genel Bilgiler
Halk arasında baloncuk olarak bilinen anevrizma denince, genel olarak,
temiz kan taşıyan damarlara (arter) ait genişlemeler anlaşılır.
Anevrizmalar aort damarı gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi,
küçük ve orta boy damarlarda da teşekkül ederler. Bu bölümde konu
edilen, ani kanamalarla bazen çok dramatik sonuçlar veren beyin
anevrizmalarıdır.

Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan zayıf olduğu
noktalarda, genellikle de damarın daha küçük dallara ayrıldığı
noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi
basınç (tansiyon) nedeniyle her kalp atımında damar duvarı zayıf
noktadan dışarı doğru bombeleşerek baloncuk oluşur. Baloncuk duvarı
basınca dayanamadığı anda da patlar, patlama ya kendiliğinden olur ya
da eforla oluşur. Örn. öksürme, ıkınma, cinsel temas gibi basınç
artmasına neden olan aksiyonlar...

Anevrizma kimlerde oluşur, risk faktörleri nelerdir...
Damar duvarındaki yetersizlikler (Doğumsal)
Damar duvarındaki Arteriosklerotik veya hipertansif değişiklikler.
Travmatik (darp veya kaza sonucu kafa yaralanmaları)
Enfeksiyona bağlı
Risk Faktörleri:
Hipertansiyon
Sigara kullanımı
Oral Kontraseptifler (Doğum kontrol ilaçları)
Alkol (Şüpheli)
Kokain
Anevrizmanın beyinde oluştuğu yerler:
Beyni besleyen damarlar, beyin tabanında birleşerek willis poligonu adı
verilen damar ağını meydana getirirler. Anevrizmalar genellikle bu
willis poligonunda oluşur.
Anevrizması olan insanların büyük bir bölümünün hiçbir şikayeti yoktur.
Ancak bazen migren tarzında ya da spesifik olmayan baş ağrıları
olabilir. Ayrıca anevrizmanın büyük olduğu durumlarda kitle etkisi
nedeniyle beyinde komşuluk yaptığı sinirlerle ilgili belirtiler
görülebilir. Koku ve görme duyularındaki bozulmalar gibi...

Anevrizma nasıl ortaya çıkar?

Genel amaçlı yapılan tomografi veya MR tetkikinde tesadüfen
Kafa sinirlerine ait belirti vererek. Örneğin görme sinirine ait felçler.
Kanama sonucu: Kanama da sızıntı şeklinde beyin zarları arasına
(subaraknoid kanama) veya beyin dokusu içerisine olmak üzere iki türlü
olabilir.
Yukarıdaki nedenlerden en önemlisi kanamadır. Aniden, çok şiddetli baş
ağrısı, arkasından menenjit belirtisi olan ense sertliği, kusma,
kanamanın cinsi ve ağırlığına göre bilinçte bozulma ve bazen bel ağrısı
ile ortaya çıkabilir. Teşhis için yapılacak ilk iş bir nörolog ya da
beyin cerrahisine müracaat etmektir. Anevrizmalarda ilaçsız olarak
çekilen ilk beyin tomografisi kanama olup olmadığı konusunda yeterli
bilgiyi verir. İkinci aşamada MR veya kateter anjiografi mutlaka
yapılmalıdır. Anevrizmaların rastlanma oranı Amerika'daki istatistiki
verilere göre yüzbinde 6-10 arasında bulunmuştur. Anevrizmaların
tedavisi cerrahidir. Ancak buradaki önemli olan nokta anevrizmaya
kanama olmadan müdahele etmek, ya da hiç değilse birinci kanamdan sonra
hastanın genel durumu uygunsa ameliyatını yapmak şarttır. Ameliyat
mikroşirürji uygulanarak yapılmaktadır. Son yıllarda endovasküler
girişimde başarıyla uygulanmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:20 pm

Baş Ağrıları

Yaşamının herhangi bir döneminde baş ağrısından yakınmayan insan
yoktur. Ancak baş ağrılarını iki şekilde değerlendirmek gerekir.
Birincisi çeşitli hastalıkların bulgusu olarak baş ağrısı, ikincisi ise
başlı başına bir hastalık olarak baş ağrısı. Birinci gruptaki baş
ağrıları genellikle gözlerden, kulak, burun, boğaz hastalıklarından,
dişlerden kaynaklanan baş ağrılarıdır. Genellikle bu tür baş
ağrılarının teşhis ve tedavisi daha kolaydır.
Baş ağrılarını şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

Migren tipi damarsal baş ağrıları,
Gerilim baş ağrısı,
Kombine yani damarsal ve gerilim baş ağrısının birlikte bulunuşu,
Migren dışı damarsal baş ağrısı,
Psikiyatrik nedenlere bağlı baş ağrısı,
Kafa içinde inflamasyona bağlı baş ağrısı,
Gözden, kulaktan, dişlerden, burun ve sinüslerden kaynaklanan baş ağrıları,
Boyundaki yapılardan kaynaklanan baş ağrıları.

Migren

Migrenin Belirtileri Nelerdir?

En sık rastlanan belirti, hafiften başlayarak çok şiddetli, zonklayıcı
karaktere dönüşen baş veya boyun ağrılarıdır. Ağrı genelde (ama her
zaman değil) başın bir tarafında olur ve en az bir kaç saat devam eder.
Ağrı geçtikten sonra migren hastası kendini genellikle yorgun ve bitkin
hisseder. Bazen de bir mutluluk duygusu taşıyabilir.

Diğer belirtiler (bu belirtiler baş ağrısından önce veya baş ağrısı esnasında olabilir):

Kabızlık veya ishal
Sinirlilik
Mide bulantısı ve / veya kusma
Işığa karşı duyarlılık
Gürültüye karşı duyarlılık
Kokulara karşı duyarlılık
Kafa derisinde hassasiyet
Kan damarlarında gözle görülebilen genişleme
Boyun ve / veya omuz ağrısı veya tutukluğu
Vücudun uç noktalarında (eller, ayaklar) ağrı, sızı
Dokunma hissinde azalma

Aura dönemi ( Genelde klasik migrende ağrı başlangıcından önce) belirtileri:
Görme duyusunda bozukluklar
- Kör noktalar
- Işık noktaları görme
- Görme duyusunun tünel gibi olması
Görme ve duyma ile ilgili halusinasyonlar (yanılsamalar)
- Zikzak şekilleri görme
- Gelin teli şeklinde görüntüler
Vücudun bazı bölgelerinde uyuşma
Kulak çınlaması
Konuşma bozuklukları
Başka duyular ile ilgili bozukluklar

Diğer sık rastlanan belirtiler:
Karın şişliği
Üşüme, el ve ayaklarda soğukluk
Esneme
Ağız kuruluğu
Vücutta su toplanması
Terlemede artış
Burun akması
Sık idrara çıkma
Açlık – tatlı yeme isteği veya iştahsızlık
Konsantrasyon bozukluğu, dikkatin azalması, düşüncede yavaşlama
Kelime bulma güçlüğü, konuşurken takılma
Durgunluk, donukluk bazen de aktivitede aşırı artış
Kalp atışlarının hızlanması
Yüksekten başı dönme

Migreni Başlatan Etkenler Nelerdir?
Migrenin fizyolojik nedenleri ne olursa olsun, pek çok migren hastası,
migreni başlatan bazı faktörler tespit etmişlerdir. Bu faktörler her
migren hastası için farklılıklar göstermekle birlikte en sık ifade
edilenleri şunlardır:

Çevresel faktörler:
- Yükseklik değişiklikleri
- Hava kirliliği (ozon ve sis)
- Parlak güneş ışığı veya lamba ışığı
- Flüoresan ışıklar veya titreyen herhangi bir ışık (örneğin; tavan vantilatörlü odalar, jaluzi içinde
süzülen güneş ışığı, bilgisayar monitörleri)
- Saçın kuyruk şeklinde sıkıca bağlanması veya saç tokaları
- Yüksek ve devamlı gürültü (örneğin; bebek ağlaması, vantilatör sesi, güç kaynaklarının sesi,
yankılanan koridorlar vs.)
- Parfümler
- Kuvvetli diğer kokular ve kimyasal maddeler: Kumaş boyası, duvar boyası, çöp kokusu, araba
egzoz dumanı vs.
- Hava durumundaki değişiklikler (basınç farklılıkları, nemde farklılık, hava sıcaklığında değişiklik,
kuvvetli rüzgar, kasırga)
- Havasız ortamlar
- Mevsimsel değişiklikler (sonbahar ve ilkbahar en kötü zamanlardır)


Cacophony - Rosemary El'Hage

Yiyecek ve içecekler:
- Alkol ( özellikle kırmızı şarap)
- Sentetik tatlandırıcılar
- Kafein ( fakat bazı hastalarda migreni azaltır)
- Hindistan cevizi ve hindistan cevizi yağı ( güneş losyonları da dahil)
- Narenciye
- Çin yemekleri
- Hazır çorbalar
- Hazır peynir tozu maddeleri
- Soya proteini ve soya sosları
- Baharat ve hazır soslar
- Et terbiyesi için hazır soslar
- Bira mayası
- İçlenmiş şarküteri ürünleri
- Hazır, yağsız kavrulmuş fındık ve fıstık
- Bazı patates cipsleri
- Peynir suyu
- Zeytinyağı
- Turşular
- Tuz
- Ekşi krema veya yoğurt
- Soğan, Domates, Ispanak, Taze bezelye, Patlıcan, Fasulye gibi sebzeler
- Kızartmalar
- Deniz ürünleri
- Tavuk ciğeri
- Yiyeceklerde kullanılan boya maddeleri ( özellikle kırmızı)
- Buğday ürünleri
- Muz, Kivi, Mango, Ananas, Kırmızı erik, Çilek gibi bazı meyveler
- Çikolata
- Mısır
- Papaya
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:20 pm

Davranış kalıpları:
- Öğün atlama
- Fazla uyuma veya uyku eksikliği
- Temizlik maddeleri veya kokulu deterjanlar
- Uçak yolculukları
- Doğum kontrol hapları
- Sigara ve diğer tütün ürünleri
- Su kaybı
- Kadınlarda hormonal değişiklikler ( migrenler adet öncesi, adet esnasında veya adetin sonunda
artabilir ve genellikle hamileliğin üçüncü ayından sonra yok olur)
- Oruç tutmak, fazla karbonhidratı bir anda almak gibi kan şekerinin düşmesine neden olan
durumlar
- Fiziksel travma
- Başa basınç uygulama ( fakat bazen migreni azaltır)
- Uyku düzeninde değişiklik
- Stres, özellikle stresin birden yok olması ( hafta sonu baş ağrısı sendromu)

İlaçlar dışında neler migren ağrısını azaltmakta yardımcı olur?
Esas yöntem ,karanlık ve sessiz bir odada uyumak gibi görünmekte.
Bazıları için fonda hafif bir müzik veya gürültüsüz bir TV kanalının
olması daha rahatlatıcı olabilir. Diğer önleyici yöntemler:

- Akupunktur
- Soğuk hava veya duş
- Egzersiz
- Boyun arkasına sıcak kompres
- Saf oksijen
- Baş ve boyun masajı
- Duş: Bir kaç dakika sıcak sonra soğuk sonra tekrar sıcak duş.
- Ayakları sıcak suya sokma
- Kusma
- Başa buz kompresi
- Başın bir tarafına sıcak, diğer tarafına buz kompresi yapmak

GERİLİM BAŞAĞRISI

Gerilim baş ağrısı baş ağrıları içinde en sık görülen tiptir. Çevresel
faktörlerin değişmesi, aşırı sorumluluk yüklenme, düş kırıklıkları,
ailesel ve ekonomik sorunlar gibi insan yaşamındaki önemli
değişiklikler sonucu yüz, baş ve boyun kaslarının sürekli gerilmesi ile
ortaya çıkan şiddetli baş ağrısıdır. Çoğu kez hasta kendi kendisine
migren tanısı koyar. Oysa hem mekanizma hem de tedavi yönünden gerilim
baş ağrısı migrenden çok farklı bir biçimde ele alınmaktadır.
Gerilim baş ağrısının en önemli özelliği genellikle boyun bölgesinden
başlayarak tepeye doğru yükselmesi ve sıkıştırıcı bir ağrı şeklinde
seyretmesidir. Hastalar çoğu kez bu durumu başın cendereye alınmış gibi
sıkıştırılması şeklinde nitelendirirler. Bu belirtinin yanı sıra bir
çok hastada başta yanma hissi, keçeleşme, dokunma ile hassasiyet gibi
bulgular ortaya çıkar.

Migrenli hastalar kuytu sessiz bir yer ararken gerilim baş ağrısından yakınan hastalar tam tersi gezmek dolaşmak isterler.

Gerilim baş ağrısı migrenin aksine tek bir bölgeyi tutmaz. Daha yaygın
bir seyir gösterir. Gün ilerledikçe şiddetlenir. Saatler boyunca sürer
gider.

Migrende ağrı öncesinde görülebilen görme bozukluğu ve diğer belirtiler gerilim baş ağrısında yoktur.

Gerilim baş ağrısında baş, boyun ve omuz bölgesi kaslarında basınç
uygulamakla yansıyan ağrının ortaya çıkmasına neden olan tetikleyici
noktaların (trigger points) ortaya çıkması önemli bir bulgudur.

Kas kasılması baş ağrısının tedavisinde son yıllarda önemli adımlar
atılmıştır. Kas gevşetici ilaçların yanı sıra depresyona karşı
kullanılan ilaçlar son derece etkili olmaktadır.

İlaçların yanı sıra çeşitli ilaç dışı yöntemler de baş ağrılarının
kontrolünde sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntemlerin başında
gevşeme eğitimi ve biofeedback gibi psikolojik girişimler gelmektedir.
Hastalara nasıl gevşeyecekleri öğretilmekte ve bunun için biofeedback
adı verilen elektronik cihazlardan yararlanılmaktadır. Bu yöntem
özellikle kas kasılması baş ağrılarının tedavisinde son derece
etkilidir.

İlaç tedavisine ve gevşeme eğitimine dirençli ağrılarda baş, boyun ve
omuz bölgesinde tespit edilen tetikleyici noktalara çeşitli
enjeksiyonlar yapılarak kasların gevşetilmesi ve böylece ağrının
kontrol altına alınması yoluna gidilir.

GÜNLÜK SÜREN BAŞAĞRISI
Her insan zaman zaman baş ağrılarından yakınır. Baş ağrıları her zaman
belirgin bir nedene ya da hastalığa bağlı olmayabilir. Günlük süreğen
baş ağrısı terimi bu ağrıları tanımlamak için kullanılmaktadır.

Baş ağrısı kliniklerine başvuranların %30-40’ını günlük süreğen baş
ağrılı hastalar oluşturur. Pek çoğuna önceden yanlış olarak migren
tanısı konmuş ve migren tedavisi uygulanmıştır. Ancak hastalar bu
tedaviden fayda görmediklerini ifade ederler. Bu hastaların yarısından
fazlası hemen hemen her gün kontrolsüz bir şekilde ağrı kesici ilaç
kullanmakta olduklarını belirtirler. Tüm ilaçlar gibi ağrı kesici
ilaçların da doktor kontrolü olmadan gelişigüzel kullanımı istenmeyen
sonuçlar doğurur. Bu hastalarda baş ağrısının günlük hale gelmesinin en
önemli sebebi ağrı kesicilerin aşırı kullanımıdır. Ağrı kesici
alınmadığında baş ağrısı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu baş ağrısı
tipine analjezik (ağrı kesici) çekilme baş ağrısı da denir.

Hastalarda baş ağrısı neredeyse her gün vardır. Sabah kalkar kalkmaz
ağrı fark edilir. Ağrının tipi ve yeri değişkenlik gösterir. Ağrı ile
birlikte bulantı, yorgunluk, uyku bozuklukları, hafıza ve konsantrasyon
bozukluğu görülebilir.

Günlük süreğen baş ağrılı hastalar genellikle değişik doktorlara
başvurup gerekli gereksiz tetkikleri yapılmış ve çeşitli tedaviler
uygulanmış, ya da tedaviyi kendileri şekillendirmişlerdir.

Tedavide kullanılan ilaçların doktor kontrolü altında kesilmesi gereği
vardır. İlaçların kesilmesiyle birlikte bir süre artan baş ağrılarıyla
karşılaşılabilir. Bu dönemde hasta ağrı kesici ilacın çekilmesi
nedeniyle oluşabilecek belirtilerin giderilmesi için hekiminin
önereceği çeşitli ilaçları kullanmalıdır.

Unutulmaması gereken bir başka nokta ağrı kesici ilaçların kontrolsüz
şekilde aşırı kullanımının sindirim sistemi ve böbrekler başta olmak
üzere vücuda ciddi zararlar verebileceğidir. Hem günlük baş
ağrılarından kurtulmak hem de bu zararlardan korunmak için kontrolsüz
ilaç kullanımı doktor kontrolü altında sonlandırılmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:20 pm

Boyun Kaynaklı Baş Ağrısı

Sanılanın aksine baş ağrıları her zaman beyinden ya da baştaki diğer
yapılardan kaynaklanmaz. Baş ağrılarının boyundan da kaynaklanabileceği
çok önceleri düşünülmüş, yıllarca tartışılmış ve 1983 yılında
servikojenik (boyun kaynaklı) baş ağrısı terimi tıbba girmiştir.

Boyun veya kafa arkasında yer alan sinir kökü, kemik, kas, eklem ve
disk gibi yapıların çeşitli bozuklukları baş ağrısı şeklinde belirti
verirler.
Ağrı prensip olarak tek taraflı baş ağrısıdır. Ancak boyundaki
bozuklukların yerine ve derecesine göre her iki tarafta da ağrı ortaya
çıkabilir. Boyun hareketlerinde çeşitli yönlerde hareket kısıtlılığı,
baş ağrısının çeşitli boyun hareketleriyle ortaya çıkarılabilmesi
mevcut olabilir.

Boyun kaynaklı baş ağrısından yakınan hastalarda sert spor yapma, baş
ve boyun travması (örneğin, trafik kazası) öyküsüne sıklıkla rastlanır.
Basit bir çarpma şeklindeki bir trafik kazası bile sonradan boyun
kaynaklı baş ağrısına neden olacak bir hasara yol açabilir. Böyle bir
durumda başın kamçı şeklinde hızla ileri geri hareket etmesi hasarı
oluşturabilir.

Ağrının şiddeti ve süresi hastadan hastaya değişmektedir. Ağrı
genellikle boyundan başlar, zonklayıcı ve batıcı olmayan bir
karakterdedir. Bulantı, ışığa ve sese hassasiyet gibi migrende belirgin
olarak ortaya çıkan bazı belirtiler boyun kaynaklı baş ağrılarında da
görülebilirse de bunlar, migrendekinden daha seyrek ve daha az
belirgindirler. Fakat ne yazık ki pek çok baş ağrısı tipinde olduğu
gibi, boyun kaynaklı baş ağrısı hastaları da yanlış olarak migrenli
muamelesi görmüş ve migren tedavisi almışlardır.

Tedavide ağrı kesici ilaçlardan sınırlı fayda sağlanır. Fizyoterapinin
boyun hareketlerinin rahatlamasını sağlayarak ve boyundaki kas
kasılmalarını gidererek fayda sağladığı bilinmektedir. En etkili tedavi
yöntemi boyunda yer alan ve ağrıyı ileten sinirlerin radyofrekans
termokoagülasyon yöntemiyle bloke edilmesidir. Bunların içinde en
belirgin olanı da boyun hareketlerini sağlayan ve boyun omurları
arasında yer alan faset eklemler dediğimiz eklemlerin sinirleridir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:20 pm

Baş dönmesi



Baş Dönmesi Nedir: Baş dönmesi diyince hastanın dengesini sağlamadaki
her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini
dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar
değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir.
Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.

Denge Nasıl Sağlanır: Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş
çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda
rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak
(labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen
herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer
belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol
oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş
uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve
Nöroloji doktorları muayene etsede göz, dahiliye veya fizik tedavi
branşlarında da muayene olmak gerekebilir.

Ne Gibi Şikayetler Hissedilir: Baş dönmesi her hasta tarafından farklı
anlatılır. Her taraf dönüyor, yer ayağımın altından kayıyor, bir yana
doğru kayıyorum, kafamın içi boşalıyor, gözlerim kararıyor şeklinde
açıklamalar sık duyulur. Bunkarın hepsine birden baş dönmesi denir. Baş
dönmesi olan hastalarda, sebebin ne olduğuna göre başka belirtilerde
olur. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde bereberinde kulak
çınlaması, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak
akıntısı ve gözlerde anormal hareketler (nistagmus) saptanabilir.
Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı,
uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler olabilir. Baş
dönmesi ile bulunabilecek diğer şikayetler çok değişken olabilir. Ancak
birçok hastada da sadece baş dönmesi mevcuttur.

Sebepleri Ne Olabilir: Yukarıda anlatıldığı gibi baş dönmesi birçok
organa bağlı olabilir. Ancak burada daha çok iç kulaktaki baş dönmesi
yapan hastalıklardan bahsedilecektir. İç kulaktaki herhangi bir
hastalık diğer kulak şikayetleri ile beraber baş dönmesi yapabilir.
Ancak sadece baş dönmeside oluşabilir. Baş dönmesi yapan kulak
hastalıkları arasında şunlar sayılabilir:
-ÜSYE (üst solunum yolu infeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
-Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta
dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
-Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
-Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
-Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
-Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
-İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümöral hastalıklar

Yukarıda belirtilen iç kulak hastalıkları hakkında kendi bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi verilecektir.

Muayenede Ne Görülür: Baş dönmesi eğer iç kulaktaki bir hastalığa bağlı
ise genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmez. Sadece orta
kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi varsa
kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülür. Hastada
anormal göz hareketleri saptanabilir. Bu göz hareketlerinin yönü hangi
kulağın hasta olduğuna dair bazı bilgiler verebilir. Baş dönmesi gözle
görülen bir problem olmadığı için mümkün olduğunca çok bilgi
edinilmelidir. Bu amaçla doktorunuz ayakta yada yatarken hatta yürürken
bazı testlere tabi tutacaktır.

Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Baş dönmesi için ne gibi tetkiklerin
yapılacağı muayene sonunda elde edilen bilgilere göre yapılır. Eğer
muayene sonucunda kulakla ilgili bir hastalık olmadığı kararına
varılırsa doktorunuz sizi diğer branşlara sevkedecektir. Ancak buna
karar verirken muayene sonrası bazı tetkikler genellikle yapılır. Bu
tetkikler arasında en sık başvurulan odiometri adı verilen ve hem
işitme hemde iç kulak fonksiyonları hakkında bize bilgi veren test
uygulanır. Ayrıca yine kulakla ilgili normal filmler, bilgisayarlı
tomografi veya manyetik resonans (MR) tetkiki yapılabilir. Bu testlere
bazı kan tahlilleri de eklenebilir. Ancak birçok kulak hastalığında
dahi odiometri, bilgisayarlı tomografi ya da MR' ile bile birşey
görülmemektedir. Bu gibi testler genellikle tümör gibi daha ciddi
problemleri ekarte etmek için uygulanır.

Nasıl Tedavi Edilir: Baş dönmesi kendisi bir hastalık olmayıp başka
hastalığın belirtisi olduğu için öncelikle asıl sebebin tedavisi
gerekir. Ancak birçok başdönmesi hastasında ortaya net bir sebep
konamamaktadır. Bu nedenle asıl amaç baş dönmesini ortadan kaldırmak
haline dönmektedir. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (tümörler
hariç) genellikle kısa ya da uzun zamanda kendiliğinden ortadan
kalkmaktadır. Çünkü diğer kulak zaman içinde hasta kulağın problemini
kompanse etmektedir. Bu bazen 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabilir. Baş
dönmesi eğer pozisyonel baş dönmesi (BPPV) ise bunun tedavis Epley
manevrası denen ve doktorunuzun size muayene masasında uygulayacağı
bazı hareketlerle olmaktadır. Bu hareketler iç kulaktaki bazı
partiküllerin yerine oturmasını sağlamaktadır. Diğer sebeplerde ilaç
tedavisi kullanmak gerekir. Bu amaçla değişik ilaçlar kullanılsada
hemem hemen hepsi belli oranda baş dönmesini azaltırlar. Baş dönmesi
şiddetli olan hastalar bazen serum takılıp hastaneye yatırmak
gerekebilir. Tümörlere bağlı baş dönmelerinin tedavisi tümörün
çıkarılmasıdır yani ameliyattır. İlaç tedavisine cevap vermeyen Meniere
hastalığında da bazen ameliyat yapılır.

Nelere Dikkat Etmeliyim: Baş dönmesi olan hastaların, bu durumu
azaltmak için evde uygulayabileceği bazı hareketler vardır. Bunları ya
doktorunuz size tarif edecektir ya da verilecek broşürlerle size bilgi
verilecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:21 pm

bebek beyin cerrahisi

Dünya ve Avrupa Çocuk Beyin Cerrahisi Dernekleri yönetim kurulu üyesi
olan Prof. Dr. Memet Özek, genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’de akraba
evliliklerinin yaygın görüldüğünü bunun da doğumsal beyin
anormalliklerini artırdığını vurguluyor.

Beyin ameliyatı yapılan hastaların yüzde 34-40’ının çocuklardan
oluştuğuna dikkat çeken Prof. Dr. Memet Özek, “Amerika’da ise bu oran
yüzde 20’dir. İskandinav ülkelerinde ise hamile kadınlar gebelik
döneminde ücretsiz izlenir. Anormallikler anne karnında saptanır ve bu
bebeklerin doğmaları engellenir ve tüm hasta verileri devlet
istatistiklerine girer" diyor. Çocuklardaki beyin ameliyatlarının üçte
birini doğumsal beyin ve omurilik problemleri oluşturuyor. Prof. Dr.
Özek, doğumsal kranial anomalilerin dörde ayrıldığını belirtiyor ve şu
bilgileri veriyor:

Doğumsal problemler
1 Hidrofesali: Beynin içinde dolaşan beyin omurilik sıvısının (BOS)
dolaşım yollarındaki tıkanıklığa bağlı olarak bu boşluklarda BOS’un
birikmesidir. Bu birikmeye bağlı olarak kafa büyür, gözler aşağı doğru
bakar ve bir süre sonra beynin gelişimi etkilenir ve gelişme bozukluğu
gözlenir. Beyin omurilik sıvısının dolaşımının olumsuz etkilenmesi
beyin dokusundaki gelişim problemleri veya intrauterin enfeksiyonlardan
kaynaklanabiliyor. Bebek doğduktan sonra ortaya çıkan bir menenjit de
bu soruna yol açabiliyor. Beyin kistleri ise sıvının aktığı kanallara
baskı yaparak hidrosefaliye neden olur.
2. Doğumsal beyin kistleri (intrakranial kistler): Beyin kistleri
çocuklarda nöbetlere, kafada şekil bozukluğuna yol açar. Ameliyat
edilmesi şarttır.
3. Kraniosinostoz: Kafa kemikliklerinin uyumsuz gelişmesi ve erken
kaynaması sonucunda oluşan şekil bozukluklarıdır. Sorun sadece kozmetik
değil, göz küresi ve beyin dokusu üzerine olan basıdır. Bu nedenle yüz
ve ön kafatasına ait kemikler çıkarılarak tel ve vidalarla yeniden
şekillendirilip kafatasına volüm kazandırılır.
4. Ansefelosel: Beynin bir bölümünün kafatası dışında yer almasıdır. Mutlaka erken ameliyat edilmelidirler.

Omurilikle ilgili problemler
Pedatrik beyin cerrahisinin ikinci önemli konusunu omurilikle ilgili
problemler oluşturuyor. Bu problemler “spina bifida aperta" ve “kapalı
spinal disrafizm" diye iki ayrılıyor.
1. “Spina Bifida aperta" probleminde bebeklerin omuriliğin kendisinin
veya ondan çıkan sinirlerin açıkta doğduğunu söyleyen Prof. Dr. Memet
Özek, “Bu bebekler 36 saat içinde ameliyat edilmelidir. Bu çocuklar
lezyonun altındaki seviyelerde motor kayıp sergilerler. Ayrıca idrar ve
gaita inkontinansı ve cinsel fonksiyonlarında sorunları olur. Bu
nedenle erken müdahale çok önemlidir" diyor.
2. “Kapalı spinal disrofizm" de ise omurilik dışardan gözükmüyor.
Bebekler normal gözükseler bile zamanla bacaklarda hareketsizlik ve
ortopedik problemler doğuyor.

Pediatrik beyin cerrahisinin özellikleri
Pediatrik beyin ameliyatlarının süresi 1-9 saat arasında değişiyor.
Çocuk beyin ameliyatları erişkinlerden önemli farklılıklar gösteriyor.
Prof. Dr. Memet Özek, “Çocuklardaki problemlerin önemli bir kısmı
doğumsaldır. Erişkinlerdeki sorunlar zamanın vücutta yarattığı tahribe
bağlıdır" diyor ve ekliyor:
“Bebeklerin genel durumları erişkinlerden çok daha çabuk bozulur. Şu
anda normal tepkiler veren bir bebeğin 15 dakika sonra bilinci
kapanabilir. Ama bebekler tedaviye de erişkinlerden daha çabuk yanıt
verirler. Ancak sorunlarını anlatamadıkları için hekimin klinik
tecrübesi büyük önem taşır. Ufacık bir bebekte cerrahi dikkatın yanı
sıra anestezistin ve yoğun bakım ekibinin rolü çok önemlidir. Yenidoğan
bebekler ameliyattan sonra muhakkak yenidoğan yoğun bakım ünitesinde
tecrübeli ekip tarafından izlenmelidir."

Farklı ameliyat teknikleri
Nöroendoskopi ameliyatı: Hidrosefalide kullanılan şant tekniğiyle
ilgili sorunlar bu yöntemin geliştirilmesine neden oldu. Nöroendoskopi
ameliyatında beyine açılan 3 milimetre çapındaki deliklerden endoskopla
girilerek tıkalı kanallar açılıyor. Ya da yeni kanallar oluşturuluyor.
Prof. Dr. Memet Özek endoskopinin beyin cerrahisinde uygulanmasının
kadın doğum veya ürolojiden çok farklı olduğuna dikkat çekiyor:
“Biz içinde su olan bir ortamda çalışıyoruz. Genel cerrahide ise batın
gazla şişirilip net görüntü sağlanıyor. Bizde ise en ufak bir kanamada
sıvı bulanıklaşr ve görüş bozulur. Bu ameliyatları yaparken anatomik
bilginizin çok iyi olması gerekiyor. Aksi halde oluşan kanama ile
hastanızı kaybedebilirsiniz. Biz ameliyatta eğer sıvının dolaştığı
kanallar doğumsal olarak tıkalıysa yeniden açıyoruz. Ya da beyine zarar
vermeden farklı noktalarda yeni kanal açmaya çalışıyoruz. Hastanın BT
ve MR sonuçlarından yola çıkarak bu ameliyatı yaptığımızda iyi seçilmiş
hastalarda sonuçlar yüz güldürücüdür. Ancak risk yüksektir. Bunun için
de cerrahın tecrübeli olması gerekir. Şant taktığınızda hastalarda her
yıl için yüzde 15 olan yeniden ameliyat riski, nöroendoskopi ile
ortadan kalkar. Hastaları 3 gün içinde taburcu ediyoruz. Hastalar
iyileştikten sonra cine MR yöntemleriyle tetkikleri yapılıyor.
Açtığımız kanallardan sıvının geçip geçmediğini kontrol ediyoruz."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:21 pm

Epilepsi cerrahisi
Yaygın bir halk sağlığı sorunu olan epilepsinin tedavisinde de cerrahi
iyi seçilmiş hastalarda başarılı sonuçlar veriyor. Epilepsi ya da halk
arasındaki deyimiyle sara denilen hastalığın öncelikli tedavisi ilaç
tedavisi olarak kabul ediliyor. Hastalar nöroloji uzmanları tarafından
izleniyor. Ancak tedaviye rağmen bu hastaların yüzde 30’u ilaca direnç
gösteriyor. Prof. Dr. Memet Özek, “Bu hastalar içinde iyi bir seçim
yapılır. BT, MR gibi tetkikler ve EEG, uyku EEG’si, video EEG’si
çekilerek uygun adaylar seçildiğinde 3 tip farklı ameliyat yöntemi
uygulanabilir" diyor ve şu bilgiyi veriyor:
1. Rezektif cerrahi: Ameliyat öncesinde hastanın nöbet geçirmesine yol
açtığı saptanan beyin alanının beyine zarar vermeden çıkarılmasıdır.
2. Diskonneksiyon: Bu yöntemin uygulandığı hastaların beyninde krize
yol açan birden fazla elektrik odağı vardır. Hepsinin çıkarılması
mümkün olmadığı için anormal elektrik boşalımının yayıldığı yollar
kesilir.
3. Vagal sinir stimülasyonu: Diğer iki yöntemden yararlanamayan
hastalara uygulanır. Vagal sinir stimülatörü adı verilen bir pil vücuda
yerleştirilir. Bu pilden çıkan kablolar vagus sinirine bağlanır. Pil
bilgisayarla ayarlanır ve beyine düzenli sinyaller gönderilir. Hastanın
beyninde anormal elektik boşalması olacağı zaman gönderilen sinyaller
krizi engeller.

Spastisite cerrahisi
Spastisite doğum travmalarından, bebeğin doğar doğmaz yeterince oksijen
alamamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yenidoğan yoğun bakım
merkezlerinin tıp fakülteleriyle sınırlı olması sorunu büyütmektedir.
Bebekler yaşamın en değerli ilk 10 dakikası sırasında yeterince hizmet
alamıyor. Spastisite ile zihinsel gelişim farklı iki olaydır. Prof. Dr.
Memet Özek, şu bilgiyi veriyor:
“Bu çocuklarda kasların kıvamı artmıştır. Bu yüzden çocuğun vücudunu
hareket ettirmesi kısıtlıdır. Hareketlerini kontrol etmekte zorlanır.
İki tip yöntemle kasların katılığının yumuşatılıp hareketlerin
kontrolünün arttırılması sağlanıyor. Ancak bu durumda ailenin
beklentisiyle hekimin vereceklerinin örtüşmesi gerekiyor. Yatakta
kıpırdamadan yatan bir çocuğun oturur hale getirilmesi, sıvı gıdalarla
beslenirken katı gıdalarla beslenebilmesinin sağlanması ulaşılabilir
hedeftir. Ya da duvara tutunarak yürüyen bir gencin yürümesi,
ulaşılabilir bir başarıdır. Biz hastalarımızın ameliyat öncesinde ve
sonrasındaki hareketlerini videoya alarak gelişimi görüntülüyoruz.
Uyguladığımız yöntemler ise şunlar:
1. Baclofen pompası takılması: Bu yöntemde vücuda baclofen pompası
takılıyor. Ve aynı konsatrasyonda baclofen adı verilen bir ilaç düzenli
olarak omuriliği çevreleyen subaraknoidal mesafeye veriliyor. Kaslar
yumuşatılıyor.
2. Selektif dorsal rizotomi: Bu yöntemde ise bel bölgesinde omurilikten
çıkan vücudun anormal kasılmasına yol açan sinir lifleri bulunarak
devre dışı bırakılıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:21 pm

BEL AĞRISI

Bel ağrısı günümüz toplumunun %60-85 inde hayatın her hangi bir
döneminde görülebilen, sebebleri çok çeşitli olan bir sendromdur.
Özellikle mekanik bel ağrılarında tedavi maliyetlerinin yüksek
olmasının yanında, ağrının kronikleşmesinin hasta üzerindeki olumsuz
etkileri çok önemlidir.
Bel ağrıları yaygın sanılanın aksine, kaçınılmaz olan yaşlanmanın
sonucu değildir. Tüm organlar gibi omurganın aşınıp yıpranması da
fizyolojik bir olaydır. Omurganın zamanla esnekliği yitirerek
sertleşmesi, gittikçe zayıflayan kaslara karşı ek dayanıklılık sağlayan
bir denge unsurudur.

Bel ağrısı bütün yaşlarda görülebilir. Hatta 15 yaşında dahi ameliyat
olan hastamız mevcuttur. Kronik hastalık tedavisi açısından kalp
hastalıklarından sonra 2. sıradadır. Bel ağrısının önemi özellikle
sanayi kesiminde ve çalışan toplumda ortaya çıkmaktadır. Ağrı nedeniyle
iş günü ve iş gücü kaybı yüklü bir yekün tutmaktadır.

Bel ağrısı olan hastaların % 70-80'i ilk akut ataktan sonra her hangi
bir tedaviye gerek kalmadan iyileşebilmektedirler. % 20-30 unda ise 2.
- 3. tekrar olabilmektedir. Burada önemli olan bu tekrarların gelmesini
önlemektir. Çünkü tekrarlarla ağrı kronikleşir ve hasta bel ağrısı
nedeniyle hiç iş yapamaz hale gelir. Bunu önlemek de belin eğitimi ile
olur. Kişinin belini tanıması, belin hangi hareketle ne kadar
zorlanacağını bilmesi, bel ağrısına yol açan risk faktörlerini,
egzersizlerin ağrıda nasıl korunabileceğini öğrenmesi gereklidir.

Bel ağrısının oluşumunda, omurgadaki yıllara bağlı aşınıp yıpranma
yanısıra, omurganın uygun olmayan duruşu (kötü postür) ve beli zorlayan
bedensel hareketler sorumludur. Bunun için günlük yaşantıda ve mesleki
çalışmalarda doğal olmayan bedensel davranışların neler olduğu
tanımlayıp, doğrusunu öğrenip omurganın aşırı zorlanmasını önlemek
gerekir. BELMER ‘de bel ağrılarını yok edebilme ve önleme yolları size
öğretilerek az ağrıyla yada hiç ağrısız yaşam için pratik öğütler
verilecektir. Bel koruma prensipleri, yalnız akut ağrılı dönemde değil,
tüm yaşam boyunca gereklidir. Üstelik bunlar, hiç de zor olmayan doğal
davranışlardır..



Bel Ağrısının Sebebleri Nelerdir ?




Bel ağrısının pek çok sebebi vardır. Bizim en sık rastladığımız mekanik
bel ağrısıdır. Bundan başka tümör, infeksiyon, inflamatuar romatizmal
hastalıklar, kireçlenmeler, bel fıtığı dediğimiz “disk kayması”,
doğuştan olan kemik anomalileri ve bel kaymaları (spondilolistezis),
bel ağrısı sebebidir.

Bel Ağrısında Ne Zaman Doktora Başvurulmalıdır ?


Sık sık tekrar eden ve istirahatle geçmeyen, şiddeti gittikçe artan bel
ağrılarında, bel ağrısı ile birlikte bacakta ağrı, uyuşma vs. varsa
mutlaka doktora başvurulmalı ve hastalığın teşhisi konmalıdır.

Bel Ağrısında Risk Faktörleri Nelerdir ?


Meslekle ilgili olan faktörler:

Ağır fiziksel aktivite ve ağır kaldırma gerektiren meslekler. (Ör: İnşaatlarda çalışanlar)
Devamlı öne eğilme, eğilerek dönme gerektiren meslekler.
Araba, otobüs, kamyon, kullanma gibi vücudu sürekli vibrasyona maruz bırakan meslekler.
Uzun süre ayakta durma veya oturma gerektiren meslekler.
Bütün bu saydığımız durumda çalışmak zorunda olan kişilerde bel ağrısı ve bel fıtığı görülme riski artmaktadır.

Sportif aktivitelerle ilgili risk faktörleri:

Futbol, halter, kürek ve güreş sporlarıyla uğraşan kişilerde bel ağrısı sıklığı artmaktadır.

Kişisel risk faktörleri:

Yaş: Bel ağrısı bütün yaş gruplarında görülmekte beraber yaşın
ilerlemesi ile birlikte görülme sıklığı artmaktadır. Bunda da en önemli
etken omurganın dejenerasyonudur. Postür bozuklukları, karın ve sırt
kaslarında güç azalması yine önemli risk faktörüdür.

Psikolojik risk faktörleri

İşinden memnun olmama, işini sevmeme veya takdir edilmeme,aile içi
sorunlar gibi durumlar bel ağrısında risk faktörleri arasında
sayılmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:21 pm

Omurganın Yapısı ve İşlevi

Omurga vücut hareketlerinin eksenini oluşturur, gövdeye destek verir ve
omuriliği korur. Boyunda ve belde açıklığı arkaya, sırtta ise açıklığı
öne bakan normal eğrilikler vardır. Bunlar vücudun dengesi yönünden
önemlidir.

Omurganın hareket birimi, üst üste duran iki omur gövdesiyle, bunların
arasındaki etrafı liflerle çevrili, ortası katı jel kıvamındaki disk,
omurga eklemleri ve bu eklemlerin kapsüllerinden oluşan bölümdür.
Kaslar ve bağlar omurların değişik yerlerine tutunur. Omurga, omurga
kasları yardımıyla dik durur ve hareket eder. Bağlar ve eklem
kapsülleri de ek destek verir.

Duruşları normal olmayan ve egzersiz yapmayan insanlarda, eklem
kapsülleriyle bağlar aşırı gerilir ve gevşer. Omurga eklemleri üzerine
binen yük artar. Doğal duruşları bozulur. Sonuç; ağrı ve erken dönemde
yıpranmadır.

Özellikle beldeki eğriliğin artması ve belin çukurlaşması, eklem
yüzeylerinin birbirine yaklaşmasına ve birbiri üzerinde kaymasına sebeb
olur. Bu da eklem kapsülünü gerer ve belde sık görülen ağrılara sebeb
olur.

Bel bölgesi, 5 bel omurundan oluşur. Bu omurların arasında 5 adet disk
vardır ve omurganın en geniş yüzeye sahip diskleridirler. Bu disklerin
görevi yük taşımak ve omuriliği korumaktır. Disk üzerine gelen kuvvet
postür (duruş) ile yakından ilişkili olup, sırtüstü yatar durumda 25 kg
iken, eğik oturur pozisyonda 250 kg'a kadar çıkmaktadır



Bel Eğitiminde Neler Yapılabilir?


Vücut postürünün düzeltilmesi.
(Postür, insanın duruş biçimidir)

Belin fonksiyonunu sağlıyan tüm kaslarda yeterli gücün yeniden elde edilmesi.

Günlük yaşam aktivitelerinde uygun postürün ve bunu devamlı korunmasının öğrenilmesi.

Günlük yaşam aktivitelerinde beli zorlamadan eğilme, kaldırma, itme,
çekme, dönme ve oturma hareketlerinin nasıl yapılacağının öğrenilmesi.

Bel ağrısına katkıda bulunan bütün psikososyal, mesleki ve kişisel
emosyonel faktörlerin araştırılması ve ortadan kaldırılması gereklidir.



Bel Ağrısında Egzersizin Önemi Nedir ?


Egzersizler bel ağrısında tedavinin önemli bir parçasıdır. Egzersizin etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

Gevşemeyi sağlamak,

Ağrıyı azaltmak, spazmı çözmek.

Zayıf kasları güçlendirmek.

Spinal dokularda (belde) mekanik yüklenmeyi azaltmak.

Vücudun genel fiziksel uyumunu artırarak olası zorlanmaları önlemek.

Postürü düzeltmek.

Omurganın mobilitesini artırmak.

Denge ve koordinasyonu artırmak.

Orta hızla tekrarlanan hareketler spesifik dokuların, özellikle disklerin beslenmesini artırır.

Kısa sürede işe dönüşü sağlar.

Ayrıca egzersizler sıkıntı ve depresyonu azaltarak, kişide bir gevşeme ve rahatlama sağlamaktadır.



Bel Sağlığı Eğitiminde Ne Gibi Kurallara Dikkat Edilmelidir ?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:21 pm

Bel ağrısından yakınan kişilere bel eğitimi için bazı önerilerde bulunabiliriz.

Hareketsiz kalmayın. Yetersiz hareket, vücuttaki doku ve organların
gereği gibi beslenmesini düzenleyen, yaşam için önemli metobolizma
olaylarını olumsuz yönde etkiler. Yeteri kadar hareket etmeyen
organizmada, belli vücut bölgelerinin beslenmesi aksar ve metabolizma
artıklarının vücut dışına atılması azalır. Yetersiz hareketin en önemli
olumsuz sonucu, kas ve kemiklerin zayıf kalmasıdır.

Hareketli olmak, tüm vücut fonksiyonlarını canlı tuttuğu gibi, aşınma,
yıpranma ve kuvvet yitirilmesini de önler. Tüm eklemler gibi, omurga
disklerinin beslenmesi de emme-basma tulumba mekanizmalarıyla
gerçekleşir. Bu yüzden sürekli oturmak veya ayakta durmak bel hastası
için sakıncalıdır. Vücut pozisyonunun sık sık değiştirilmesi, omurganın
kemik yapısının ve disklerin daha iyi beslenmesini sağlar, dolayısıyla
vaktinden önce aşınıp yıpranmasını önler.

Bel ve sırtınızı dik tutun. Omurga için en rahat ve uygun olanı bel ve
sırtın düz durduğu pozisyondur. Güçlü bel ve karın kasları, belin düz
durmasını kolaylaştırır. Bu nedenle de düzenli egzersiz gereklidir.

Kötü duruş sırtta kamburluğu, belde de iç çöküklüğü artırır. Erken dönemde kalıcı kambur oluşur.

Yerden bir şey alırken öne doğru eğilmeyin, çömelin. Omurganın en çok
zorlandığı pozisyonlardan biri, gergin dizlerle öne eğilip yerden bir
şey almaktır. En iyisi çömelmektir. Bu durumda omurga düz duracağı için
çok daha az zorlanır.

Sizin için ağır cisimleri kaldırmayın. Ağır kaldırmak, belin alt
bölgesindeki diskleri zorlar. Sık sık bel ağrısından yakınanlar,
kesinlikle ağır yük taşımamalıdır. Eğer ağır bir yük taşıma zorunluluğu
varsa, eldeki eşya olabildiğince vücuda yaklaştırılarak, hatta
dayanarak götürülmelidir.

Taşıdığınız ağırlıkları ikiye bölün ve vücudunuza yakın tutun. Bu
şekilde omurgaya binen yük eşit dağılacağı için diskler tek yönlü
zorlanmayacaktır.

Otururken belinizi düz tutun ve sırtınızı bir yere dayayın.
Zamanın çoğunu oturarak geçiren insanlar, sürekli masa başında
çalışanlar, sürekli araba kullanmak zorunda olanlar için bu önemli.
Sürekli masa başında oturmak zorunda olanlar, ayakların altına küçük
bir yükselti veya iskemle koysunlar ve kolları da koltuğun yanlarına
dayasınlar. Otururken de sık sık pozisyon değiştirsinler.

Ayakta dikilirken dizleri gergin tutmayın. Yüksek topuklu ayakkabılar
da beli çukurlaştıracağı için omurgayı zorlar. Topukları ve tabanları
yumuşak ve alçak topuklu ayakkabı giyilmelidir.

Yatarken bacaklar gergin olmasın. Sırtüstü yatarken dizlerin altına
konacak küçük bir silindir yastığın büyük yardımı dokunur. Yan yatarken
de dizlerin arasına yastık konmalı. Yüzüstü yatış bel ağrısı olanlar
için uygun bir pozisyon değildir.

Spor yapın, imkanı olanlar için yüzme bel ağrısında yapılabilecek en
ideal spordur. (serbest, sırtüstü) Ayrıca hızlı tempolu yürüyüş
yapılabilir ve bisiklete binilebilir.
Omurga kaslarını düzenli çalıştırın. Bu da düzenli egzersizle olur. Bu
egzersizler hiçbir zaman zorlanarak ve sert yapılmamalıdır.



Aniden Ortaya Çıkan Bel Ağrısında Ne Yapılmalı ?


Bir ağır kaldırma, ani hareket veya ani bir öksürme, hapşurma neticesi
bir anda oluşan ve kişiyi hareketsiz bırakan bel ağrılarının önde gelen
nedeni aşınmış yıpranmış disklerin kayarak omurga bağları yada sinirler
üzerine baskı yapmasıdır. Bu durumda hemen sırtüstü yatıp, dizlerin,
bacakların altına birkaç minder veya bir sandalye koyarak gevşemeye
çalışılmalı. Bu tür ağrılarda 5-10 dakikalık buz mesajı yapılabilir.
Ağrıyı ve kas spazmını azaltmada faydası olur. Akut durumda soğuk
uygulama faydalıdır. Bu dönemde uygulanacak sıcak ağrıları daha da
artırabilir. Sıcak tedavi, ağrılar devamlı hale gelince (kronikleşince)
uygulanır.


Günlük Yaşantı İçin Öğütler:


Bel ağrısı olan kişilerin bel eğitimi kurallarını günlük yaşantıya aktarmaları çok önemlidir.

Sürekli oturmaktan yada ayakta dikilmekten kaçının. Sık sık pozisyon değiştirin.

Ev hanımları, işinize sık sık ara verin ve gevşemiş olarak dinlenin.

Ütü yaparken, üzerinde bastığınız ayağınızı sık sık değiştirin.
Ayağınızın birini yüksekçe bir yere koyarsanız belinizin yükünü
azaltmış olursunuz.

Bulaşık makinanızı vücudunuz dönük iken boşaltmayın. Elinizi bir yere dayayın, çömelin ve makinayı öyle boşaltın.

Bacaklarınız gerginken öne eğilmeyin. Yerden bir şey alırken
dizlerinizi biraz bükün. Ağır bir şey kaldırırken de belinizi düz
tutun, cismi vücudunuza mümkün olduğunca yaklaştırarak kaldırın.

Yatak ve koltuklar çok yumuşak olmamalı.
Elektrik süpürgesini kullanırken dik durun. Faraşla yerden bir şey alırken çömelin.

Omurgadaki erken aşınma ve yıpranmalar bir kez yapılan yanlış davranış
değil, sık sık tekrarlanan hatalı hareketler sonucudur. Onun için
yapılan hareketlere her zaman dikkat edilmelidir.

Her gün biraz spor yapmayı deneyin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:22 pm

Bel Sağlığında Beslenmenin Önemi Nedir ?


Bel ağrısı olan kişilerin bel eğitimi kurallarını günlük yaşantıya aktarmaları çok önemlidir.
Bel ağrısında beslenmenin ne etkisi olabilir diye düşünülebilir. Ancak
dikkat edilirse, toplumumuzda bel ağrısından yakınanların bir çoğunun
az hareket ettiği, çok yemek yediği ve yediklerine de dikkat
etmedikleri gözlenebilir.

Sonuç; fazla kilolar, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, damar sertliği,
romatizmal hastalıklar ve eklemlerde erken dönemde aşınma ve
yıpranmalar. Beslenmede temel kural, yaşam boyu normal kilonuzu
koruyabilecek ölçüler içinde yemenizdir.

Gıdalarla yeterli kalsiyum alımı, D vitamini ve güneş ışığı kemik
yapısı için son derece önemlidir. Bunlara dikkat edilmezse erken yaşta
osteoporoz gelişebilir. Bu da yaşlılıkta bel ve sırt ağrılarının önde
gelen nedenidir.


Bel Fıtığında Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ?


Bel fıtığında fizik tedavinin amacı; dolaşımı sağlamak, beslenmesi
bozulan bel bölgesindeki kas spazmını çözmek, enflamasyonu gidermek ve
disklerin beslenmesini normale getirmektir. Bunun için çeşitli fizik
tedavi uygulamaları yapılır.

Bunlar:
Yüzeyel sıcak: Hot pack, Enfraruj.
Derin ısıtıcılar: Ultrason, kısa dalga diatermi.
Vakum
TENS, Enterferansiyel, diadinamik akımlar
Laser
Traksiyon
Egzersizdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:22 pm

Bel fıtığı ve tedavisi



Bel bölgemizde bulunan omurgaların arasındaki kıkırdak yapının
yırtılarak, omurilikten çıkan sinirleri sıkıştırmasıdır. Önce şiddetli
bel ağrısı, daha sonrada ayağa yayılan ağrıyla ortaya çıkar. Yatak
istirahati ve bazı ağrı kesicilerle tedaviye rağmen, ağrısı geçmeyen,
sosyal yaşantısı etkilenen ve ayakta felçler ortaya çıkan hastalarda
uygulanan cerrahi girişimler bu gün hızla gelişmekte, hasta kısa sürede
eski yaşantısına dönmektedir. Tedavisinde gecikilen vakalardaysa,
ağrılar ve felçler kalıcı olmaktadır.

OMURGANIN YAPISI
Kafa tabanından, kuyruk sokumuna kadar devam eden kemik sistemine
omurga denir. Omurga Yastıkçık (disk) dediğimiz kıkırdaklarla birbirine
bağlanmış omur cisimciklerinden meydana gelir. Bu karmaşık yapının
ortasında omurilik bulunur ve beyinden gelen emirleri , sinirler
vasıtasıyla çevre organlara iletir. Omurga aynı zamanda gövdenin dik
durmasını sağlayan kemik sistemidir.
Vücut ağırlığının 2/3 kadarına taşıma görevi görür. Bu zorlu görevi
sadece omur ve yastıkçık dediğimiz kemik ve kıkırdak sistemiyle değil,
bunlar arasındaki bağ dokusu, sırt adeleleri ve karın adelelerinin
gücüyle sağlar. Beş adet bel omuru bulunur.
İNTERVERTEBRAL DİSK MESAFESİNİN YAPISI

İntervertebral disk dediğimiz yapı, kısaca omurgalar arası yastıkçık
olarak adlandırılır. Omurgalar arası bir eklem olması yanında,
omurgalara binen yükü emici göreve sahiptir.
Yapısına baktığımızda 3 ayrı kısma ayrıldığını görürüz:
1-Kıkırdak doku: Alt ve üst omurgalara bütünüyle yaslanan ve tüm omurga
genişliğindeki kıkırdak yapıdır. Her iki omurga arasındaki çekirdek
kısmı sınırlar.
2-Bağ dokusu (anulus ): Ortadaki çekirdek kısmı çepeçevre saran
kuvvetli bir yapıdır. Bu elastik bağ dokusu omurganın ön kısmında en
kuvvetli, omurilik ve sinirlerin yer aldığı arka kısım ve özellikle
yanlarda daha zayıftır.
3-Çekirdek kısım (nukleus): Jelatin kıvamında , su içeriği fazla bir
yapıdır. Çevresini saran elastik bağ dokusuyla birlikte, omurgaya binen
basıncı karşılar.

Çekirdek dediğimiz kısmın , bağ dokusu dediğimiz elastik kısmı
yırtarak, omurilik kanalı ve sinir köklerine bası yapacak tarzda
yırtılmasına bel fıtığı diyoruz. Bu yırtılma sonucu çekirdek kısım
sadece bağ dokusunu omuriliğe doğru ittiği gibi (en hafif şekli
-bulging) , bağ dokusunun tam yırtılmasıyla omurilik kanalında serbest
parçacık şeklinde yer alabilir (en ağır durum- akmış, serbest disk).
TEDAVİ PRENSİPLERİ 4 ANA BAŞLIKTA ÖZETLENEBİLİR Sayfayı yazıcıya gönder

-YATAK İSTİRAHATİ : EVRE 1-2-3-4
-İLAÇ KULLANIMI: EVRE 1-2-3-4-5
-FİZİK TEDAVİ ve EGZERSİZ: 1-2-3
-CERRAHİ TEDAVİ: EVRE 3-4-5

YATAK İSTİRAHATİ: ilk 4 evrede de kısmen fayda sağlar. Özellikle 1.
evredeki hastalar için vazgeçilmezdir. Tedavi planında özellikle
başlangıçtaki yatak istirahati çok önemlidir. Omurgalar arasında
yırtılan kıkırdağın omurilik ve sinirleri sıkıştıran kıkırdağın yapısı
% 80 oranında su içerir. Hareketsizlik ve istirahat altında yırtılan
kıkırdağın su içeriğinin vücut tarafından emilmesiyle, kıkırdağın hacmi
küçülür ve sinire olan bası azalır. Ayrıca iki omurga arasındaki
kıkırdaktaki basınç yatan insanda 1 kabul edilirse, ayağa kalkıldığında
2, oturma durumunda 4 misline ulaşır. Görüldüğü gibi hem kıkırdağın su
kaybederek küçülmesi ve bu arada omurgalara yansıyan basıncın düşük
olması için, bel fıtığının başlangıcında kesin yatak istirahati
gerekir. Ancak bu istirahat 5 günü geçmemelidir. Uzatıldığında
adelelerde hareketsizliğe bağlı erimeler başlar ve aktif hayata dönen
kişide zorluklar yaratır.

İLAÇ KULLANIMI: 1-2-3-4-5 evrelerde kullanılır. Yatak istirahatine ek
olarak bazı analjezik- antienflamatuar ve adele gevşetici ilaçların
kullanımından hastalar fayda görür. Bu ilaçlar ağrı kesici özellikleri
yanında, yırtılan kıkırdak ve bası altındaki sinir kökünün çevresindeki
ödemide çözerek etki ederler. Adele gevşetici ilaçların ise sadece
kesin yatak istirahati yapanlarda kullanılması önerilir. İşine dönen,
günlük aktivitesine devam eden hastalarda kullanılması, adelelerin
gevşemesiyle, omurgalara daha fazla yük binmesine neden olarak , bel
fıtığı oluşmuş mesafede basıncı arttırabilir. Buda yırtılan yastıkçığın
iyileşmesini engeller. Bel fıtığı nedeniyle kullandığımız bütün
ilaçların uzun süreli kullanımda, özellikle karaciğer fonksiyonlarını
bozmak ve mide ülseri gibi hastalıkları alevlendirmek gibi yan etkileri
vardır. Kullanımları mutlak hekim kontrolünde yapılmalıdır.

FİZİK TEDAVİ VE EGZERSİZ: Bel fıtığı sonucu oluşan adele spazmı ve
ödemi çözmek için kullanılır. Egzersizlerle de amaçlanan karın ve sırt
kaslarının gücünü arttırarak, omurganın kemik sitemine düşen gücün
dengeli dağılımını sağlamaktır.

Egzersiz programı başlangıçta 3-5 dakika gibi kısa süreli başlar. Gün
geçtikçe süresi arttırılır. Ameliyat sonrasıda aynı egzersiz programı
kullanılmaktadır.

CERRAHİ TEDAVİ: Yırtılan yastıkçığın , sinirlere ve omuriliğe olan
basısını ortadan kaldırmayı amaçlar. 3-4-5 . evrelerdeki hastalarda
cerrahi uygulanmalıdr Bu gün için bilinen cerrahi teknikler :
Klasik diskektomi
Mikrodiskektomi
Endoskopik diskektomidir.
Bize göre artık klasik diskektomi tarihe karışmıştır. Mikrodiskektomi
ve endoskopik diskektomi tercih edilmesi gereken yöntemlerdir.
Hastaların kısa sürede işlerine dönmesi, ameliyat sonrası rahat bir
nekahat dönemi geçirmesi gibi hastaların en büyük beklentilerini
karşılayan bu yöntemler, ilerde fıtığın tekrarlama oranınıda en aza
indirmektedir. Hastanın ben şu yöntemi istiyorum demesi yeterli
değildir. Size uygulanacak tekniği mevcut durumunuz ve filimlerdeki
görüntü sonrası doktorunuz seçecektir. Her iki ameliyat tekniğininde
kendine göre avantaj ve dezavantajları göz önüne alınarak, size en
uygunu seçilmekte ve uygulanmaktadır.
Ancak endoskopik diskektominin avantajları ve uygulama alanı hızla
artmaktadır. Çünkü bu yöntemde, omurilik kanalı içindeki serbest fıtık
parçalarıda rahatlıkla görülüp çıkarılmakta, iki omurga arasına
sokulabilen görüntü kamerasıyla içerde kalan fakat hastayı rahatsız
etmesede daha sonra tekrarlamalara neden olabilecek parçaların
çıkarılmasına olanak tanınmaktadır. Diğer hiçbir endoskopik bel fıtığı
ameliyatında bu avantajlar mevcut değildir. Ayrıca bütün bel
fıtıklarının % 10 kadarını oluşturan yan yerleşimli fıtıklar bu
endoskopik teknikle hiç zarar vermeden kolayca çıkarılmaktadır.
Ameliyata pozitif katkıda bulunan etkenler:
-Hastanın şikayetleri, muayenesi ve çekilen MR arasında uyumluluk
-Bası gelişen sinir dokusunda hasar tam yerleşmeden ameliyat edilmesi
-Hastanın normal kilolu olması.
-Hastanın diabetik ve hipertansiyonu bulunmaması
-Hastanın ağrı eşiğinin normal olması
-Hastanın tedavi prensiplerini iyi anlayarak, hekimine güvenmesi.
Parasal problemlerin hastayla hekim arasında sorun teşkil etmemesi.
-Hastanın ameliyat sonrası rehabilitasyon programını anlayabilecek düzeyde psikolojik yönden stabil olması.
-Hastanın ameliyat nedeniyle başka çıkarlar beklememesi (örneğin bu ameliyattan sonra emekli olmayı bekleyen kişi.)
-Cerrahın tecrübesi ve hastaya uygun ameliyat yöntemini seçebilmesi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:22 pm

beyin kanaması

Beyin kanamalarını iki ana gurupta inceleyebiliriz.

BEYİN İÇİNE OLAN KANAMALAR: Beyini besleyen damarların cidarının
yırtılması sonucu,kanın beyin içine sızması ve beyin dokusunu tahrip
etmesidir. Beyin damarları yaş ilerledikçe yıpranırlar ve elastiki
özelliklerini kaybederler.Bu nedenle özellikle tansiyon yüksekliği olan
yaşlı insanlarda sıklıkla yırtılarak beyin kanamaları
oluştururlar.Hastaların bir tarafları felç olur.Ayak ve el (tutulan
tarafda) tamamen veya kısmen felç olur.Ayrıca konuşma merkezinin
tutulduğu durumlarda hasta konuşamaz. Genç yaşlarda beyin damarlarının
cidarının zayıflaması sonucunda balonlaşması ve bu balonlaşan kısmın
yırtılması neticesinde beyin kanaması oluşabilir.Damarlarda oluşan bu
balonlara "ANEVRİZMA" adı verilir. Anevrizma rüptürü, yani anevrizma
yırtılması her yaşta görülebilir. Önceden tespit edilmeleri mümkün
değildir. Hastanın hiç bir şikayeti olmaz. Ani bir
zorlanma,heyecanlanma ile balonlaşan damar yırtılabilir.

Beyin içine olan kanamalar
Beyin dışına olan kanamalar
Sanatçı Ebru Gündeş'in kameralar önünde hastalanmasını hatırlarsınız.
Anevrizma yırtılması ve oluşan beyin kanaması sanatçıyı anında komaya
soktu. Yaşı 40 civarında olanlar hatırlarlar. Türk sinemasının kralı
Ayhan Işık'da yine anevrizma kanaması sonucunda vefat etmişti.
Anevrizma kanamaları aniden oluşur ve hastaların büyük çoğunluğu komaya
girerler. Tedavi ameliyatdır. Ameliyat ile balonlaşan ve yırtılan damar
bağlanır. Çok ince,hassas bir ameliyat olup,ancak büyük merkezlerde,bu
işler için özel eğitim almış beyin cerrahisi uzmanları tarafından
yapılırlar.

BEYİN DIŞINA OLAN KANAMALAR: Genelde travmalar sonucunda oluşurlar.
Beyinin üzerinde DURAMATER denen bir zar vardır. Bu zarın üstünde
bulunan damarlar travma neticesinde kırılan veya çatlayan kafatası
kemiklerinin zedelemesi ile kanama yapabilirler. Oluşan kanama beyin
zarı duramater ile kafatası kemikleri arasında birikir ve beyinin
sıkışmasına neden olur. Ameliyat edilmezse beyin ölümü husule gelir ve
hasta ölür. Bu kanamalara EPİDURAL HEMATOM adı verilir. Şiddetli
travmalarda beynin üzerindeki damarlarda zedelenebilir. Bu damarlardan
sızan kan duramater (Beyin zarı) altında birikerek yine beyinin
sıkışmasına neden olur.Bu kanamalara SUBDURAL HEMATOM adı verilir.
Ayrıca beynin üzerini örten çok ince bir zar olan araknoid zarın altına
doğru da kanama olabilir. Bu tür kanamalarada SUBARAKNOİD KANAMA adı
verildir.

Kafa travmalarından sonra özellikle hastalar 24 saat müşahade altında
tutulurlar.Bunun sebebi;beyin içinde başlayan bir kanama ilk başlarda
belirti vermeyebilir.Ancak ilerleyen saatlerde kanamanın artması ve
beyine baskı yapması sonucunda hasta komaya girebilir.Bu nedenle kafa
darbelerinden sonra 24 saat hastanede gözlem altında tutulurlar.
hastanız kazadan sonra ilerleyen saatlerde kusmaya başlarsa ve
dalgınlaşırsa vakit geçirmeden acil servise müracaat ediniz..

TEDAVİ: Bu bölümde daha ziyade kazalar sonucu oluşan beyin kanamalarını
anlatacağım. Bazen hastaların ufak tefek ağrılar dışında hiç bir
şikayeti yoktur. Hastahaneye yatmayı kabul bile etmezler. Ancak gecenin
bir saatinde koma halinde geriye dönen hastalarımız vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:23 pm

Beyin tümörleri


Beyin tümörleri yerleşim yerlerine ve tümör çeşitlerine belirtiler
verirler. Kafa içi basıncının artmasına bağlı olarak ortaya çıkan
belirtiler ortaktır. Bu belirtiler,baş ağrısı, bulantı ve kusmadır.



HİPOFİZ ADENOMLARI

Hipofiz adenomları hormon salgılayanlar ve hormon salgılamayanlar
olarak iki ana gruba ayrılır. Hormon salgılayanlar genelde
salgıladıkları hormona bağlı olarak belirti verirler. Hormon
salgılamayan adenomlar ise uzun zaman belirti vermezler ancak optik
sinire (Görme ile ilgili sinir) bası yaparak görme bozukluklarına neden
olurlar. Hormon bozuklukları, adet düzensizlikleri veya olmaması,
memeden süt gelmesi, aşırı şişmanlama, hızlı boy uzaması, ellerde,
ayaklarda ve çenede büyüme hormon bozukluklarının belirtileridir ve
doktora baş vurulması gereklidir. Tümör boyutları çok artarsa kafa içi
basıncı arttırır ve baş ağrısı , bulantı ve kusma şeklindeki genel
belirtilere neden olur.





PONTOSEREBELLAR KÖŞE TÜMÖRLERİ
Bu tümörler beyin dokusunun bir bölgesine yerleşmiş tümörlerdir. İşitme
siniri tümörü ( Akustik nörinom) sık olarak görülen tümördür. Ayrıca
menegiom ( Beyin Zarı Tümörü ) ve epidermoid tümörlere de rastlanır.
Beyin tümörlerinin genel belirtilerine ilaveten bu bölge tümörlerinde
işitme ve denge bozuklukları da görülmektedir. Bu tümörler küçük
boyutta yakalandığında işitme korunabilir. Tümör çok büyük ise işitme
korunamadığı gibi Fasial (Yüz) Siniri de etkilenebilir.





MENENGİAL (BEYİN ZARINA AİT) TÜMÖRLER
Menengiomlar genelde büyüyerek kafa içi basıncının artmasına neden
olurlar ve baş ağrısı bulantı ve kusmaya neden olurlar. Epilepsi (Sara
) nöbeti de görülebilir. Ayrıca bu tümörler yerleştikleri yerlere göre
de belirti verirler. Optik sinir (Görme siniri) yakınında yer alanlar
görme bozukluğuna neden olur iken hareketle ilgili beyin bölgesine
yakın olanlar felçlere neden olabilirler. Bu nedenle beyin
fonksiyonlarındaki bozukluklarda gerekli tetkiklerin yapılması lazımdır.





GLİAL (BEYİN DOKUSUNA AİT) TÜMÖRLER

Bu tümörler genelde kötü huylu olup beyin dokusu içinde
büyürler.Belirtileri genel belirtilerdir. Yine yerleştikleri bölgelere
bağlı olarak belirtiler verirler. Epilepsi ( Sara nöbeti) bazı
hastalarda ilk belirti olarak ortaya çıkabilir.



METASTATİK TÜMÖRLER

Metastatik tümörler vücudun diğer bölgelerindeki tümörlerin beyin
dokusuna sıçraması nedeniyle oluşan tümörlerdir. Bu tümörler kafa içi
basıncını arttırarak ve/ veya yerleşim yerine göre sinir sistemi hasarı
oluşturarak belirti verirler. Genelde bu tip sıçramalar tümörlerin ilk
belirtisi olabilir. Bu tümörler radyolojik olarak da görüntülenebilen
geniş ödem oluştururlar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:23 pm

BEYİN ABSESİ


Serebral abse hemen daima vücutta bir başka bölgedeki bir infeksiyon
odağından kaynaklanır. Bunlar arasında birinci sırada paranazal
sinüslerin ve kulak boşluklarının infeksiyonu gelir. Akciğer abseleri
ve bronşektazi de önemli bir grubu oluşturur. Bir diğer büyük grup da
akut bakteriyel endokardit komplikasyonlarıdır. Çok daha seyrek olarak
da pelvik infeksiyonlar, osteomiyelit, diş absesi gibi fokal
infeksiyonlar sorumludur. Olguların sadece % 10 kadarında travma ve
intrakranyal cerrahi girişimler sorumludur. Serebral abselerin üçte
biri fokal yayılma ile duranın aşılması veya serebral venöz dolaşımın
invazyonu ile gerçekleşir; bu durumda abse lokalizasyonu primer
infeksiyona komşuluk gösterir. Uzak bir kaynaktan hematojen yolla
yayılma ise olguların üçte birinde sözkonusudur (metastatik abse). En
sık serebral abse etkenleri arasında anaerob veya mikroaerofilik
streptokoklar, bakteriodes gibi diğer anaeroblar, stafilokoklar,
aktinomyces, nocardia yer alır. Mantarlar da abse yapabilirler.

Patoloji, klinik ve radyolojik bulgular:

Başlangıcta lokalize inflamatuvar eksuda, damarlarda septik trombozlar
ve lökosit kümeleri gözlenir. Bölge hiperemiktir ve interstisyel ödem
vardır. Henüz abse sınırlarının tam kesinleşmediği bu aşamaya serebrit
adı da verilir. Bu aşamada başağrısı, ateş, fokal nörolojik bulgular,
epileptik nöbetler görülebilir. İlk 1-3 günü içeren erken serebrit
döneminde BT’de çevre dokudan hafifçe daha düşük dansitede belli
belirsiz bir alan ve düzensiz kontrast tutulumu görülebilir. Sonraki
hafta içinde (geç serebrit dönemi) yavaş yavaş çevresel kontrast
belirmeye başlar. Daha sonra ortada nekrotik bir alan meydana gelir,
çevresinde de fibroblastlar prolifere olarak kapsülü meydana
getirirler; böylelikle abse sınırlanmış olur. Ama tedavi edilmezse abse
genişleyebilir veya çevresinde yavru abseler oluşabilir. Bu aşamada
başağrısı şiddetlenir, bulantı kusma gibi kafa içi basınç artışı
bulguları eklenir, ancak ateş gerileyebilir. Nöbetler görülebilir.
Zamanla absenin bulunduğu bölgeye göre değişebilen fokal nörolojik
bulgular (bakınız: semiyoloji bölümü), papillödem ve uyanıklık kusuru
gelişir. Bu sırada nöroradyolojik olarak abse daha iyi görülebilir hale
gelmiştir: BT’de ortası hipodens, çevresi halka şeklinde kontrast
tutan, onun da çevresinde yaygın ak madde ödemi bulunan bir lezyon
şeklinde görülür. Eğer suppurasyon subdural veya epidural aralığa
sınırlıysa, nöroradyolojik olarak kitle etkisi gösteren subdural veya
epidural effüzyon şeklinde görülür.


Şekil 1. Serebral abse. Kontrastlı MRG incelemesinde halka şeklinde
çevresel kontrast tutulumu gösteren, etrafı ödemli ve kitle etkisi olan
lezyon görülüyor.

Serebrit aşamasında lomber ponksiyon yapılırsa, basınç biraz artmış
bulunabilir; birkaç yüze kadar lökosit bulunabilir; nötrofil oranları
değişkendir; protein düzeyi genellikle 100 mg/dl’nin üzerindedir; şeker
normal sınırlardadır. Genellikle sedimentasyon hızı artar. Abse
geliştikten sonra lomber ponksiyon yapılmasının serebral veya
serebellar herniasyon riski taşıdığı için kontrendike olduğu
unutulmamalıdır.

Tedavi:

Yapılabilirse stereotaktik aspirasyon ve kültür ile hem tanı
doğrulanabilir hem de sorumlu ajan belirlenebilir ve spesifik olarak
tedavi edilebilir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise ampirik tedavi
uygulanır. Serebrit fazında yakalanmışsa, uygun antibiyotik tedavisi
ile iyileşme şansı yüksektir. Penisilin G 20-24 milyon ünite/gün ve ek
olarak 4-6 gr/gün kloramfenikol veya metranidazol (15mg/kg bolus
ardından 4 x 500 mg) veya alternatif olarak üçüncü kuşak sefalosporin
ile metranidazol verilebilir. Eğer kafa travması veya cerrahi girişim
öyküsü varsa stafilokoklara yönelik olarak penisilinaza dirençli
penisilin türevleri, penisilin alerjisi olanlarda da vankomisin
verilmelidir. Eğer hasta immunkompromize ise mantar abseleri de akla
gelmelidir. Ödeme ve kitle etkisine yönelik olarak intravenöz mannitol
ve deksametazon verilebilir. Cerrahi girişimin gerekliliği ve uygulanma
şekli tartışmaya açık bir konudur. Eğer tedavi altında klinik tablo
kötüleşirse stereotaktik veya açık cerrahi girişimle abse aspirasyonu
gerekebilir. Sadece soliter, yüzeyel, iyi sınırlanmış ve yabancı
cisimle ilişkili abseler cerrahi eksizyon adayıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:23 pm

BOYUN AĞRILARI

Boyun ağrıları bel ağrıları kadar sık görülmemekle birlikte, her yaş
grubunda karşılaşılabilen, yaşam kalitesini düşürüp iş gücü kaybına
neden olabilen önemli bir sorundur.
Boyun ağrısı nedenleri 3 temel grupta incelenebilir:
Kas iskelet sistemi kaynaklı mekanik nedenler
Boyun dışı bölgelerin hastalıklarının neden olduğu ağrının boyun bölgesinde hissedilmesi (yansıyan ağrı)
Boyun bölgesini tutan yangısal, enfeksiyöz ve tümöral hastalıklar.

Akut boyun ağrısının en sık nedenleri:
Boyun fıtığına bağlı ağrı atakları
Miyofasyal ağrı sendromu
Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması (Servikal strain)

Kronik boyun ağrısının en sık nedenleri:
Boyun kireçlenmesi
Sık görülen bazı iltihaplı romatizmal ağrılar (Ankilozan Spondilit, Romatoid artrit)
Fibromiyalji

Yanlış duruş, psikolojik stres, soğuğa maruz kalmak, yorgunluk gibi
etkenler boyun bölgesinde ağrı nedenidir. Uzun süreli bilgisayar –
daktilo kullananlar, sürekli tek noktaya odaklaştıkları için boyun
kaslarının yeterince hareket etmemesi sonucu ağrı çekerler.

Özellikle stres boyun kaslarında kasılmaya neden olur ve boyun ağrısı
ve gerilim baş ağrısı ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan ağrılarda
kas gevşeticilerin yanı sıra bölgeye yapılan enjeksiyonlar, gevşeme
egzersizleri, fizik tedavi yapılması ve antidepresan ilaç verilmesi
yoluna gidilir.

Boyun Fıtığı

Belde olduğu gibi boyunda da fıtık olabilir. Omurları birbirinden
ayıran diskler yarı eklem sayılırlar. Disk ortasında jel kıvamında bir
madde ve bunun çevreleyen yastıkçıklardan oluşur. Bu yastıkçıklardan
daha dışta olanlar içtekilere göre serttirler. Yaşın ilerlemesi ve
travmaya maruz kalma durumlarında bu yastıkçıklar yıpranmaya başlar.
Dıştaki tabaka giderek incelir, ani yapılan ters bir hareket sonrasında
yırtılır.

İçteki jel kıvamındaki madde bu yırtıklardan dışarı doğru kayarak,
omurilikten çıkıp kolumuza giderek o bölgelere hareket emri veren veya
o bölgelerin duyusunu algılamanızı sağlayan sinirimize baskı yapar.
Böylece boyun-kol ağrısı ve o kolumuzda uyuşma, karıncalanma, bazen de
güçsüzlük hissederiz.Böyle durumlarda ilaç tedavisinin yanı sıra
öncelikle istirahat, daha sonra fizik tedavi, yetmediği durumda ise son
zamanlarda gelişen tekniklerle bölgeye iğne (epidural steroid
enjeksiyonu) veya kateter (epidural lizis) adı verilen ince sondalarla
girilerek ilaç verilmesi, bu da olmadığı taktirde cerrahi girişim
gerekebilir. Hasta düzenli olarak boyun egzersizlerini yaparak ve boyun
koruma prensiplerine uyarak ağrının sık tekrarlamasını önleyebilir.

Boyun Kireçlenmesi
Servikal omurgayı meydana getiren yapıların (kemik, bağ, kas)
yozlaşması sonucu ortaya çıkan ve buna bağlı sinir ve damarsal
bozuklukları da içeren klinik bir tablodur. Nedenlerinin yaşlanma,
mikro travmalar, makrotravmalar, duruş bozuklukları ve genetik
faktörler olduğu düşünülmektedir. Boyun ağrısı, kola yayılan ağrı, baş
ağrısı, boyunda tutukluk, kolda güçsüzlük - hissizlik - yanma - batma,
ellerde zayıflık - beceri azalması - uyuşma - karıncalanma, kulak
çınlaması, baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir.
Boyun kireçlenmesine bağlı ağrının tedavisinde kullanılan yöntemler:
İstirahat
Boyun korsesi
İlaç tedavisi
Fizik tedavi
Egzersiz
Enjeksiyon yöntemleri
Eğitim


Servikal Strain

(Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması):

Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve lokal
ağrı ile karakterize bir tablodur. Masa başında çalışanlarda olduğu
gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak, yatarak televizyon
seyretmek, uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda
zorlanmaya yol açabilirler. Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki
normal olan eğrilik azalır, boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur.
Boyna yönelik radyolojik tetkiklerin sonucu genellikle
normaldir.Tedavi; ilaç, fizik tedavi ve egzersiz yöntemleri ile
mümkündür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:23 pm

Boyun fıtığı ve tedavisi

BOYUN FITIĞI NEDİR? Sayfayı yazıcıya gönder

Boyunda 7 adet omur cismi bulunur. Yapıları itibariyle bir önceki
bölümde anlatılan bel omurlarından tek farkları, daha küçük
olmalarıdır. Her omurga arasında yastıkçık dediğimiz kıkırdaklar
mevcuttur. Bu kıkırdak yapının yırtılarak , omurga içinde seyreden
omurilik veya kola dağılan sinirlere baskı yapması donucu oluşan
hastalığa boyun fıtığı denir. Hastada şiddetli bir boyun ağrısıyla
birlikte kola yayılan ağrı, uyuşma mevcuttur. Zamanla yırtılan kıkırdak
sinirlere baskı yaparsa kolda kuvvetsizlik, eğer omuriliğin kendisinede
bası yaparsa tüm vücutta hareket kusurları ortaya çıkabilir. Hastalığın
çok ileri dönemlerinde yatağa bağımlı hale gelen hastalara rastlanır.

BOYUN OMURLARININ YAPISI:

Kafa tabanından itibaren 7 adet omur cisminden oluşur. Her omur
cisminin ortasında , beynin devamı olan omurilik bulunur. Vücudun
çeşitli yerlerinden beyine dönen duyular veya beyinden vücuda dağılan
emirler omurilik içinde seyreder. Boyun bölgesinde her omur cismi
hizasından çıkan sinirlerde kola ve sırta yayılarak, bu bölgelerin duyu
ve hareketini sağlar.

Omurgalar arası yastıkçık dediğimiz disk dokusunun dış kısmı (anulus
fibrosus) ve iç kısmı (nucleus pulposus ) bulunur. Jelatin kıvamındaki
iç kısmın , daha kuvvetli bir bağ dokusundan oluşan dış kısmı yırtarak
omurilik ve sinirlere bası yapması sonucu boyun fıtığı ortaya çıkar.
Burada dikkat edilmesi gereken ve bel fıtığından başlıca fark, sadece
sinirlere değil omuriliğin kendisinede baskı olması sonucu vücudun
tamamında kısmi veya tam kuvvetsizlik oluşmasıdır. Omurilik ilk bel
omuru hizasında sonlandığından ve alt bel omurları içinde sadece ayağa
giden sinirler bulunduğundan , bel fıtığında belirli sinirin dağıldığı
alanda felçler görülür.

BOYUN FITIĞINDA RİSK FAKTÖRLERİ
-Boyun omurları arasındaki kıkırdağın dejenerasyon dediğimiz yıpranması
-Ani ve güçlü boyun hareketleri. Ağır kaldırmak, ani ters dönüşler.
-Baş öne eğik olarak uzun süreli çalışma: Masa başı işleri.
-Özellikle emniyet kemeri takmadan araba kullananlarda ani fren yapılması veya trafik kazası.
-Geçirilmiş boyun travması, spor yaralanmaları.
-Osteoporoz.



BOYUN FITIĞI İLE KARIŞAN HASTALIKLAR:

-Fibromyositis: Sık tekrarlayan boyun ve bel adelelerinin spazmıdır. Halk arasında adele romatizması olarak bilinir.
-İmpigman Hastalığı: Omuz ekleminin sertleşmesi ve kola yayılan çok
şiddetli ağrıyla seyreder. Hastalık özellikle geceleri daha şiddetli
ağrı yapar.
-Sinir Tuzaklanmaları: Omurilikten çıkarak dağılan sinirlerin kolda
belli noktalarda sıkışmasıdır. En iyi bilineni El-Bilek Kanalı
Hastalığı olup, orta yaşı geçmiş özellikle kadınlarda veya bilek
kuvveti gerektiren herkeste geceleri kolun tamamına yayılan ağrı ve
uyuşmalardır. Boyun fıtığı ile birlikte olursa çift tuzaklanma denir ve
her ikisininde aynı anda tedavisi gerekir. Sinir tuzaklanmaları
hakkında bir sonraki konuda ayrıntılı bilgi verilmiştir.
-Tenosinovit: Koldaki adelelerin kılıfının zorlama veya romatizmal
nedenlerle şişmesi sonucu ortaya çıkar. Bölgesel ağrılarla seyreder .

BOYUN FITIĞININ TANISINDA KULLANILAN YÖNTEMLER:

Klinik muayene , Servikal MR, Servikal BT, EMG. Klinik muayene ve
Servikal MR mutlaka yapılmalıdır. EMG sinir tuzaklanmalarını ayırmada
gerekirse kullanılır.


BOYUN FITIĞININ EVRELEMESİ:

Bel fıtığı tanısı alan hasta aşağıdaki klinik durumdan herhangi birinde olabilir.
1-Şiddetli boyun ağrısı ve veya kola vuran ağrı.
2-Orta düzeyde sık tekrarlayan ağrılar.
3-Ağrıyla birlikte kolda kuvvetsizlik veya uyuşma gibi sinir hasarı bulguları.
4-Ağrıyla birlikte kollar ve ayaklarda kuvvetsizlik ve uyuşma.
5-Kollar ve ayaklarda giderek artan güç kaybı ve uyuşma, ağrı ön planda
olmayabilir (Tekrarlayan boyun fıtığı ataklarını takiben omurilik
kanalında kireçlenmeye bağlı daralma).

EVRELEMEYE YÖNELİK TEDAVİ PRENSİPLERİ:

Evre 1-2 de öncelikle ilaç tedavisi, boyunluk kullanımı, fizik tedavi
denenir. Bu dönemde hastalığın iyileşmesi, bu tedavilerle yırtılan disk
dokusunun içeriğindeki su miktarının istirahat ve ilaçlarla
azaltılmasına yöneliktir. Bu süre 1 ay içinde gerçekleşmelidir. Bir ayı
geçen konservatif tedaviye rağmen düzelmeyen hastalar, cerrahi tedaviye
adaydır.


Çeşitli tip boyunlukların hepsinin amacı: Başın boyun omurlarına olan
basıncını azaltmak ve boynu hareketsiz tutarak istirahat ve iyileşmeyi
sağlamaktır. Evre 3-4-5 de omurilik ve sinir dokusundaki hasar artmadan
cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Sinir dokusundaki ileri derece hasarlar
cerrahi tedaviyle düzeltilemez. Bu nedenle uyuşma , kısmi felç gibi
bulgular saptanırsa erken dönemde ameliyat başarı sağlar.

BOYUN FITIĞININ CERRAHİ TEDAVİSİ, SERVİKAL MİKRODİSKEKTOMİ

Cerrahi tedavinin amacı, omurilik ve sinir dokusuna olan basıyı
kaldırmaktır. Böylece hastanın, ağrısının geçmesi, uyuşma-kuvvetsizlik
gibi bulgulardan kurtulması sağlanır. Uygun zamanda ve tecrübeli
ellerde yapılan bu girişimler çok iyi sonuç verir. Bu gün için
kullanılan yegane yöntem servikal mikrodiskektomidir. Bazı hastalarda,
mikrodiskektomiyle beraber, çıkartılan kıkırdağın yerine vücuttan
alınan bir kemik veya sentetik protezlerde uygulanır. Servikal
mikrodiskektominin avantajları:

-Ameliyata bağlı doku hasarının,kan kaybının ve enfeksiyon riskinin en az olması.
-Mikroskop altında yırtılan kıkırdağın tam olarak çıkartılabilmesi.
-Ameliyat sonrası ağrı ve hareket kısıtlamasının olmaması.
-Hastanın kısa sürede evine ve işine dönebilmesi.

BOYUN FITIĞI AMELİYATINDA POZİTİF FAKTÖRLER:

-Hastanın mevcut şikayet ve bulgularının çekilen MR ile uyumlu olması.
-Omurilik veya sinir dokusunda kalıcı hasar oluşmadan cerrahi müdahale zamanlaması.
-Diabet, hipertansiyon, sigara kullanımı gibi risk faktörlerinin olmaması.
-Ameliyattan sekonder kazanç dediğimiz , psikolojik beklentiler olmaması.
-Ameliyat öncesi ve sonrası tedavi prensiplerinin hekim-hasta ilişkisi çerçevesinde , güvene dayalı olarak anlaşılması.
-Cerrahın konu hakkındaki tecrübesi, gerektiğinde servikal füzyon
dediğimiz kemik veya protez uygulamasını aynı seansta yapabilmesi.


Ameliyat Genel anestezi altında, boynun ön yüzü, tercihen sağ taraftan
uygulanır. Omurga ön yüzüne varan cerrah, skopi kontrolüyle istenilen
omurga mesafesine ulaşır. Bu andan itibaren mikroskop kullanarak iki
omurga arasındaki kıkırdağı temizlemeye başlar. En sonunda, sinire veya
omuriliğe bası yapan yırtılmış kıkırdak kısımda alınarak, bası
kaldırılır..


Bu andan itibaren kemik veya protez greft kullanımı yırtılan kıkırdağın
omurgada yaptığı hasara bağlı olarak uygulanır. Yumuşak fıtık dediğimiz
ve omurgada kireçlenmelere yol açmamış boyun fıtığında bu işlem gerekli
değildir. Omurgada kireçlenme yapmış boyun fıtıklarında füzyon
dediğimiz protez uygulamasının yapılması gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:24 pm

charcot marie tooth hastalığı

CHARCOT-MARIE-TOOTH hastalığı üç doktor tarafından tanımlandıktan sonra
1886 yılında bu ismi almıştır. Profesör Jean-Martin Charcot (1825-1893)
Pariste önceleri barut fabrikası iken sonradan Salpetriere Hastanesi
adını alan ve halen ayakta duran hastanede birlikte çalıştıkları
öğrencisi Pierre Marie (1853-1940) ve Londra’da Dr.Howard Tooth
(1926-1956)

CMT aynı zamanda peroneal muskuler atrofi olarak ta anılır (PMA) ,çünkü
ilk olarak ayağı yukarı doğru kaldırmayı sağlayan ve baldırın ön
kısmından aşağı inen peroneal kas etkilenir. Zayıflamış peroneal kas
dağınık yürümeye, düşük ayak ise takılıp düşmeye neden olduğundan
parmak uçları kurtuluncaya kadar hasta bacağını kaldırma gereğini
hisseder,yere koyduğunda ise ayak bir tarafa eğilir.

CMT nin üçüncü ve en son adı HMSN yani (herediter motor and sensoriel
neuropathy) kalıtsal motor ve duyu siniri bozulmasıdır. Bu isim
sendromu daha eksiksiz tanımlamaktadır çünkü CMT kalıtsaldır, hem
hareket ve hem de duyu sinirlerini etkileyebilir. Çoraplarının
üzerinden bacak veya ayaklarıyla hissedemeyen,ayak bilek ve
parmaklarını oynatamayan ve hatta dizden alt tarafını hiç hareket
ettiremediği gibi hiçbir şey hissetmeyen hastalar vardır. En çok
görülen de hareket kaybıdır.

CMT, sinir üzerindeki myelin veya miyelin izolasyon kılıfının
bozulmadan sağlam durumda kalamaması ve buna bağlı olarak beyinden
alınan mesajların sinirler vasıtasıyla kaslara düzenli iletilememesi
nedeniyle, primer bir sinir hastalığıdır. Bu da, doğuştan normal yapıda
kasları olan CMT hastalarını muskuler distrofisi olanlardan ayırteder.
Kas atrofisi CMT’nin sinirleri etkilemesinden ve beyinden gelen hareket
mesajlarının düzenli iletilmemesinden kaynaklanır. Bu nedenle,
kullanılıyor olsa da kaslar atrofiye olabilir.

Muskuler distrofisi olanların ise doğuştan kaslarıyla ilgili sorunları
vardır. Pek tanınmamasına rağmen CMT nadir bir hastalık değildir. Aile
içinde nesilden nesile taşındığı halde bile bazı insanlar nasıl hasta
oldukları hakkında fikir sahibi olamamışlardır. Doğru teşhis konan bir
üye ailedeki herkes için bir ışık teşkil etmektedir. CMT Tip 1A bu
hastalık genini taşıyan ebeveynden kalıtımla geçer. Bu dominant geçiş
formudur. Ayrıca x kromozomuna bağlı olarak otozomal resesif geçiş te
meydana gelmektedir.CMT kalıtım yoluyla 3 şekilde geçmektedir fakat
olayların çoğunda otozomal dominant örnekler vardır bu da ebeveynden
çocuğa doğrudan geçişi ifade eder. Bu kalıtım formunda her
hamilelikte,çocuğun CMT hastası olma şansı %50 dir.

CMT kalıtım yoluyla soydan soya geçtiği gibi, önceki nesillerde bu
hastalığı taşıyan kimse olmadığı halde spontan mutasyon yoluyla genetik
yapıda meydana gelen bir defektle hastalık ortaya çıkmakta ve o andan
itibaren sonraki nesil bireyleri için bir risk faktörü oluşturmaktadır.
En çok görülen CMT tipi 17. kromozomdaki periferal myelin protein
genindeki dublikasyonun yol açtığı tiptir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Posedon
Albay
Albay
Posedon


Mesaj Sayısı : 585
Rep Puan : 884
Teşekkür : 0
Kayıt tarihi : 06/10/09
Yaş : 30
Nerden : Ziyaretemi Gelcen ??

noroloji....... Empty
MesajKonu: Geri: noroloji.......   noroloji....... EmptyPerş. Ekim 15, 2009 5:24 pm

CUSHİNG HASTALIĞI :SENDROMU

Cushing sendromu, böbrek üstü bezi tarafından aşırı kortizol üretimi
veya dışardan ilaç olarak yüksek dozda glukokortikoid hormonlarının
verilmesinden kaynaklanan belirti ve bulguların tablosudur.Bu hastalık
adını 20.ci yüzyılın başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan
Harvey Cushing den alır.


Neden kaynaklanıyor?
Böbrek üstü bezi tarafından fazla miktarda kortizol üretiminin başlıca
nedeni; hipofizden salgılanan ve böbrek üstü bezini uyaran hormonun
(ACTH) aşırı salgılanması. Bu durum Cushing hastalığı olarak
adlandırılır ve ayrıca sendromun en sık nedenidir (yüzde 80 oranında).
İkinci sırada, böbrek üstü bezinin çeşitli hastalıkları sonucu, aşırı
kortizol hormonu salgılanması yer alıyor. Sayılan bu iki neden vücudun
kendi kortizol yapımının fazlalığından kaynaklanır. Ancak Cushing
sendromunun en sık nedeni, tedavi amaçlı dışardan verilen kortizon
türevi ilaçların bilinçsiz kullanımıdır.

Belirtileri neler?
- Aydede yüzü: Yuvarlak, dolgun ve pembe yüz yapısı
- Omuzlar arasında aşırı yağ dokusu birikimi
- Merkezi şişmanlık: Göbek bölgesinde aşırı yağ birikimi, kol ve bacakların incelmesi
- Halsizlik bitkinlik ve kaslarda zayıflık
- Yorgunluk
- Baş ağrısı
- Sırt ağrısı
- Akne
- Tüylenme
- Karın, meme ve kollarda deri çatlaması
- Kadınlarda adet düzensizliği
- Erkeklerde cinsel güçsüzlük
- Yüksek tansiyon
- Psikolojik bozukluklar
- Su toplanması (ödem)
- Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz
- Şeker hastalığının başlaması
- Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması


Tanı nasıl konur?

Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı, Cushing e özgü
değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir. Yüzde yuvarlaklaşma
ve kızarma, boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış,
teşhis açısından önemli bulgulardır. Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda
morluklar da eşlik eder. Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için
(romatoid artrit, astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid
kullanıyorsanız, cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır. Ancak
hastalık, böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa, bazı
testler için hastaneye yatmanız gerekebilir. Bu hormon artışı,
böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin
aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı
olabilir.Karaciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de
Cushlng sendromuna yol açabilirler. Kan ve idrar testleri yapılarak,
steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir. Hipofiz ve
böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir.
Başlangıçta yapılması gereken testler arasında, gecelik bir miligram
deksametazon süpresyon(baskılama) testi ve 24 saatlik idrarda serbest
kortizol düzeyi ölçümü. Bu testlerin sonucu normal değilse, hasta
endokrinoloji kliniğine sevk edilmelidir.

Tedavi için ne yapılır?
Hipofiz adenomlarının tedavisi transsfenoidal adenomektomidir. Cerrahi
girişimin başarısız olduğu hastalarda hipofiz ışınlaması yapılabilir.
Böbrek üstü bezi hastalıklarına bağlı Cushing sendromunda, hastalığın
tipine göre cerrahi girişim veya ilaç tedavisi yapılır.

İlaç Tedavisi

Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması
nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya
dozajı azaltmayı içerir. Ancak bu türden bir ilaç tedavisini
doktorunuza danışmadan kesmeyin. çünkü steroid tedavisinin aniden
durdurulması, söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya
steroidin önerildiği diğer hastalıklar). Doktorunuz steroid dozajında
kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir. Bazı durumlarda
ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir:
Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra,
yaralanma, enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal
hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve
bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın).

Cerrahi Müdahale

Cushing sendromu adrenal bezlerde, hipofiz bezlerinde veya karaciğerde
bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta
eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi
şekli olabilir. Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi
bir çözüm olabilir.

Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları
temin edemez hale geliyorsa, doktorunuz eksik hormonları karşılaması
için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir.


Doç.Dr.Adil.AZEZLİ
İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı
Endokrinoloji, Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
noroloji.......
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Forum Güneş :: Sağlık-
Buraya geçin: